1980li Yillara Siyasete Sosyolojik Bir Bakiş

PaSikA

Yeni Üye
Üye
1980li Yillara Siyasete Sosyolojik Bir Bakiş
KEVSER TARLA


SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ





1980’Lİ YILARDA MEDYANIN SİYASAL KATILIM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ



1980’li yıllar, darbenin gölgesinde askeri yönetimin hâkim olduğu Türkiye’nin en önemli yapısal problemlerinin kaynağı olabilecek bir süreçtir. Bu süreçte sosyal, ekonomik, siyasi, hukuki… vs birçok alanda yapısal değişiklikler söz konusu olmuştur. Bu süreçte bizim bugün medya olarak genellediğimiz kitle iletişim araçlarının insanların -özellikle 12 Eylül darbesinden sonra- siyasi düşüncelerinde önemli derecede etkilerinin olduğunu görmekteyiz. Bugün bile iletişim teknolojilerinin gelişimi ile haber alma kaynaklarının çoğalması, insanların düşünce ve davranışlarını belirlemede ne kadar etkili olduğunu görmekteyiz. Medyanın siyasal katılım üzerindeki etkisine ve özellikle 1980’li yıllardaki görünümüne geçmeden önce her iki kavramı işlevsel olarak tanımak gerekmektedir.

Siyasal Katılım
Demokrasilerde egemenliğin kaynağı halk olduğu için, demokratik bir ortamda demokrasinin gereklerinden birisi halkın iktidara gelecek olanı özgür olarak belirlemesidir. Halkın siyasal yaşamda söz sahibi olması, siyasi sistem karşısındaki tutumlarını ve davranışlarını göstermesi “siyasal katılım” kavramıyla nitelendirilir.
Taner Tatar, siyasal katılımı en kolay şekilde anlayabilmek için ikili bir ayrı yapar. Ona göre siyasal katılım, “olağan ve olağan dışı” olmak üzere ikiye ayrılır. Olağan siyasal katılım, seçim süreciyle siyasi rejim tarafından konulmuş kural ve normlara uygun olan faaliyetlerdir. Olağan dışı siyasal katılım ise ferdin, siyasi amaçlarına erişmek için fiziki kuvvet kullanmasıyla ve bu amaçla özellikle siyasi rejimin kural ve normlarına karşı çıkmak suretiyle girişilen faaliyetlerdir (1997; 100). Protestolar, mitingler, gösteri yürüyüşleri yapmak, kamu siyasalarını etkilemek üzere bildiriler yayınlamak şeklinde aaaahür etmektedir.
Siyasal katılımın sorunsuz gerçekleştirilebilmesi için halkın tercihlerinde özgür olması esası önemli yere sahiptir.
Bir siyasal sistemin işleyebilmesi için halkın katılımı nasıl gerekliyse, siyasal sistemlerin mevcudiyetlerini devam ettirebilmeleri için halkı “eğitmeleri” de gerekmektedir. Siyasal sistemlerin bu eğitim için kullandıkları araç “siyasal toplumsallaşmadır” (Turam, 1994; 21). Halkın siyasal olarak toplumsallaşması; siyaset hakkında bilgi sahibi olmasına, gündemde haberdar olmasına, kendince muhakemeler yapmasına ve bunu seçimlerde ya da başka bir platformda somut olarak göstermesine bağlıdır. Bu görevi ise medya yani kitle iletişim araçları üstlenmektedir. Çünkü bu araçlar, haberin halka en kısa ve kolay yolla ulaşmasını sağlayan materyallerin başında gelmektedir. Dolayısıyla medya, siyasal katılım üzerinde etkide bulunan temel materyal olarak karşımıza çıkmaktadır.

Medyanın Siyasal Katılım Üzerindeki Etkisi
Kitle iletişim araçlarının sosyalizasyon, siyasi, ekonomik ve enformasyon işlevleri vardır. Kitle iletişim araçlarının demokratik rejim için önemi, partinin iktidara gelmesinin halk tarafından onaylanması sürecinde ortaya çıkar. Demokratik rejimde medyanın iki temel işlevinin olduğu söylenebilir: bilgilendirme ve denetim. Medyanın demokrasilerdeki yeri öyle tanımlanırken medya daha çok bilgilendirme işleviyle demokrasiye katkıda bulunmuştur (Baydar, 2003; 66).
Medyanın siyasete olan etkisinin mahiyeti açısından yapılan değerlendirmelerde iki farklı yaklaşım söz konusudur. Bir görüşe göre medya, oy veren vatandaşların oranını azaltmaktadır. Bunun gerekçesi ise medyanın siyasetçiye ve siyasete olan güveni zedelemesidir. Böylece siyasete karşı ilgisizleşme meydana gelmektedir. Diğer görüşe göre ise medya yukarıda da değindiğimiz gibi siyasi sosyalleşmeyi sağlamaktadır. Seçim savaşlarının aracı olan kitle iletişim araçları siyasi ilgiyi geliştirmektedir. Katılımı arttırıcı bu etki, kitle iletim araçlarının bir propaganda aracı olması ve kamuoyu oluşturmadaki rolü göz önünde bulundurulduğunda daha da önem kazanmaktadır (Tatar, 1997; 73). Bu konuya ileride daha detaylı değineceğiz. Şimdilik medyanın işlevlerine göz atma yeterli olacaktır.
Kitle iletişim araçlarının en önemli özelliği gündem belirleme yeteneği olup, bu araçlar, insanların ne düşüneceklerinden ziyade ne hakkında düşünecekleri konusunda etki yapmaktadır. Kitle iletişim araçları tarafından iletilmeyen birçok olay, ya önemsiz farz edilmekte ya da bunların hiç farkına varamamaktadır. Bu açıdan politikacıların kamuoyu tarafından tanınmaları ve önemli addedilmeleri, iletişim araçlarına konu olmalarına bağlıdır (Baydar, 2003; 54).
Kitle iletişim araçlarının en başta bahsettiğimiz gibi birçok işlevi vardır. Bunlar arasında siyasi işlevi ise kamuoyu oluşturma ve siyasal toplumsallaşmayı sağlamasıdır. Kitle iletim araçları siyasal otoritelerin karşısında yeterince organize olmayan toplum kesimlerinin sözcülüğünü yaparak bizzat kendisi baskı grubu olabilir (Bal, 2004; 74). Dördüncü güç olma yaklaşımı da buradan gelmektedir. Yani bu araçlar devlet güçleri ile toplum arasında bir köprü iken, toplumun isteklerini bu güçlere yansıtmak, bu güçlerin çalışmalarını da topluma yansıtmak iken, bu işlev, diğer üç görev olan yasama, yürütme ve yargıya etki yapma biçimine dönüşmüştür. Siyasal güçler medyanın toplumları etkileme gücünden yararlanarak bu araçların isteklerini yerine girme yarışına girmişlerdir. Böylece tarafsız haber aktarma yerine belli siyasal güçlere yeşil ışık yakan görüşlere yer verilmeye başlanmıştır (İktisadi Araştırmalar Vakfı, 1994; 30). Bu şekilde kamuoyu oluşturma işlevini de yerine getirmektedir. Kitle iletişim araçlarının siyasal toplumsallaştırma işlevine bakacak olursak bu konuda da medyanın kamuoyu oluşturmadaki işlevine benzer olarak “toplumsal- siyasal çevre ile birey arasında yaşam boyu süren dolaylı ve doğrudan etkileşim sonucunda bireyin siyasal sistemle ilgili görüş, davranış, tutum ve değerlerin gelişmesi sürecindeki görevidir” diyebiliriz (Akt: Bal, 2004; 153). Medya kendi kültürünü- medya kültürü- yaratarak var olan kültürü etkiler ve her şeyin siyasallaştırılmasında ya da siyasal olan her şeyin siyasal olmayan bir kalıba dökülmesinde etkili olur. Yani medya neyin siyasal olup neyi olmadığına karar verir ve bunu empoze eder.
Kitle iletişim araçlarının siyasal toplumsallaştırma işlevi günümüzde o kadar güçlüdür ki okul döneminde olduğunda çok daha köklü bir şekilde bireyleri etkileyerek onların siyasal yaklaşımlarını yönlendirmesi mümkündür (Turam, 1994; 38). Medyanın siyasal toplumsallaştırmadaki ağırlığı ölçüsünde siyaseti belirlemektedir. Burada siyasi partilerin seçim zamanlarında propaganda yapma aracı olarak medyayı kullandığını ve böylece kitle iletişim araçlarının bireylerin siyasal toplumsallaşma sürecinde siyasal yaklaşımlarını yönlendirmede daha çok etkili olduğunu söyleyebiliriz. Seçim konuşmalarının yayınlanması ile siyasal parti liderlerinin siyasal yaşama katılmak için propagandalarını yayan araçlar olmaktadırlar. Bu yayınların etkili olabildikleri ölçüde siyasal katılımı kamçılaması beklenebilir. Kitle iletişi araçlarının yayınları bireyi siyasal eyleme teşvik eden bir güdü kaynağı olmuştur (Kalaycıoğlu, 1983; 34). Medya ile politika arasındaki ilişkiler “ortak yaşam ilişkisi” olarak tanımlanabilir hale gelmiştir. Çünkü medya haber kaynağına ulaşmak istemekte, politikacı ise kendi söylemlerinin haber olmasını istemektedir (Gönenç, 2003; 41).
İnsanoğlunun diğer insanlar hakkında doyumsuz ilgi beslemesi siyasal alanda bireyin bu ilgisinin televizyon yayınlarıyla yüksek tutulması, bireyi dergi, gazete ya da ilgili okumalara yönlendirecektir. Siyasal süreçte ilginin en yüksek düzeye ulaştı durumlar seçim kampanyalarının yaşandığı dönemlerde gerçekleşir. Kampanya sürecinde geçekleşen etkinlikler, geniş katılımlı toplantılar, siyasal reklamlar aracılığıyla seçmenlerin ilgi ve dikkatleri açık tutulmaktadır (Yıldız, 2002; 71). Seçmenler çeşitli imaj ve ikna teknikleriyle herhangi bir aday veya parti lehine cezp edilmeye çalışılmaktadır. Kimi parti liderlerinin bazı kanalları kendi çıkarlarına kullanmalarıyla kendi propagandalarını yapmaları ve böylece medya yoluyla seçmenler üzerinde bir etki yapmayı amaçlamaları bunun bir göstergesidir (Baydar, 2003; 51). Yapılan çeşitli araştırmalarda bu araçlar tarafından yer verilen kişilerin, kurumların kamuoyunun gündemine kolayca girdikleri ve toplumun gözünde önemli bir konuma yükseldikleri ortaya çıkmıştır. Nuran Yıldız’ın tespitine göre(2002; 71); seçim kampanyaları gibi kısa süreli durumlarda değişime açık olunduğundan dolayı büyük dalgalanmalar görülebilecektir. Ancak seçim kampanyalarının kısa vadeli olması nedeniyle herkesin düşüncesi değiştirmede etkili olacağını söylemek de mümkün değildir. Çünkü birçok seçmen seçim kampanyaları başlamadan hangi partiye oy vereceğini belirlemiş oluyor. Birkaç yılda yapılan faaliyetlere karşın seçmenlerde oluşan fikir, kısa süreli seçim kampanyasında yapılan faaliyetlerden bahsetmek ya da sürekli televizyonlarda reklamlarının yapılmasıyla değişecek bir şey değildir. Değişik zamanlarda yapılan araştırmalara göre (Turam, 1994; 48); seçmenlerin yaklaşık %80’i seçim kampanyaları başlamadan kime oy verecekleri hakkındaki kararlarını vermiş bulunmaktadırlar. Yine seçmenlerin %80’ine yakın bir kısmının bir önceki seçimde oy vermiş olduğu partinin adayına oy verdiği görülmektedir. Bu durumda seçmenlerin 1/3’ne yakın bir kısmının kitle iletişim araçlarından kaynaklanabilecek etkileşimlere açık bir durumdadır. Bu kişilerin medyadan az ya da çok etkilenmeleri yine de kime oy verecekleri hakkındaki kararlarını değiştirecekleri anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla medyanın seçmenleri etkilemede sonsuz biri gücü yoktur. Tabiî ki medyanın etkisi yadsınamaz ama doğru bir analiz yapmak için birkaç seçimdeki güçleriyle kıyaslamak gerekmektedir. Örneğin 1991 genel seçimlerinde TRT yayınları üzerinde önemli etkisi olan ve birde tek özel uydu kanalının da tamamen kendilerini destekler mahiyette yayın yapmasına rağmen seçimleri kazanamamıştır.
Kitle iletişim araçlarının dolaylı etkileri olarak kabul edilen toplumsal yayılma, oy verme bakımından etkili olmaktadır. Bu alanda yapılan araştırmalara baktığımızda (Akt: Tatar, 1997; 155), kitle iletişim araçlarının ve toplumsal yayılmanın etkisi %39,4 olarak belirlenmiştir. Ersin Kalaycıoğlu’nun Malatya’da yaptığı araştırmada ise gazete okuma ile siyasal katılım arasındaki münasebetle, gazete okumayanlardan sürekli okuyanlara doğru gidildikçe faal katılımı tercihte, tersi söz konusu olduğunda ise oy verme katılımını tercihte bir artışın olduğunu tespit etmiştir (Kalaycıoğlu, 1983). O halde kitle iletişim araçlarını takip etme, oy verme dışındaki diğer bütün katılım faaliyetleri üzerinde önemli ve pozitif bir etkiye sahip olduğu söylenebilir.
Medyanın üzerinde durulması gerekilen bir başka rolü, insanların, kamuoyunun nasıl dağıldığını anlamak için başvurdukları bir kaynak oluşudur. Seçim kampanyalarını yürütürken kamuoyu yoklamalarının bazı spekülasyonlara konu olması gibi. Hangi partinin kazanması isteniyorsa tahminler o yöne yapılır. Böylece birey hangi düşüncenin daha çok benimsendiği konusunda edindiği izlenimler doğrultusunda davranır (Güneş, 2001; 89). Kamuoyu yoklamalarının yaptığı bu etki daha çok seçmenlerin siyasal belirsizlik sebebiyle gergin oldukları zaman fazlaca görülmektedir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, medya, insanlar üzerinde egemenlikler kurarak bireyleri, kurumları ve toplumsal ilişkileri derinden etkilediği söylenebilir. Medyanın siyasal katılım üzerindeki etkisini inceledikten sonra bu etkinin 1980’li yıllardaki görünümüne geçebiliriz.

1980’li Yılları Yeniden Düşünmek
12 Eylül 1980’de askeri yönetimle birlikte, basın özgürlüğü kısıtlanmış, birçok gazete ve dergi kapatılmış, gazeteciler tutuklanmış ya da gözaltına alınmıştır. Basın 1980’li yıllarda yoğun bir şekilde siyasal ve ekonomik baskılar geçirmiştir (Yüksel, 2004; 270).
12 Eylül döneminde gazeteler, üzerlerindeki olumsuz etki nedeniyle “apolitik” bir tavır benimsemek zorunda kalmışlardır. Böylece giderek halktan uzaklaşmaya başlamışlardır. Yazılı basının asıl görevi olan haber verme, bilgilendirme, toplumsal muhalefeti dillendirme işlevinden uzaklaşarak “magazinleşme” eğilimi içerisine girmiştir. Toplum o dönemde kendi sesinin yankısını duyabileceği ve o muhalif sesi yükseltecek olan kitle iletişim araçlarına büyük ölçüde yönelmiştir (Özgen, 2002; 24). Ancak dönemin sıkıyönetimi ile karşı karşıya kalan medya uygulanan denetimlerde yazarlar fikirlerini olduğu gibi okuyucuya aktaramamışlardır. Basın 12 Eylül’le birlikte “depolitizasyon” olgusu içine girmiştir. Magazinleşmeyi beraberinde getiren bu olgu ile medya, cezalar almamak, ayrıca okuyucuyu elinde bulundurmak için uydurma haberler yayınlayarak önemli bir özelliğini kaybetmiştir (Ilgaz, 2003; 117).
Hızla ilerleyen pahalı teknolojilerin ancak büyük sermaye sahipleri tarafından satın alınabilmesi kitle iletişim araçlarında bir tekelleşme yaratmaktadır. Ortaya çıkan bu tekelleşme medyanın önemli bir özelliği olan tarafsızlık ve bağımsızlığa da gölge düşürmekle birlikte halkın görüşlerinin ve kanılarının oluşmasında etkili olmaktaydı (Gönenç, 2003; 34-36). 1980’li yılların ikinci yarsında medya holdinglerin ve bu holdinglerin bünyelerine yer alan pazarlama şirketlerinin dönemi olmuştur. Daha önceki yıllarda sahibi de gazeteci olan gazeteler, hızla iş adamlarının gazeteleri olmuştur. Büyük sermayenin eline geçen medya kuruluşları kar amacıyla çalışan işletmelere dönüşmüştür. Böylece medya, tarafsız ve dürüst haber vermek amacından uzaklaşarak toplum üzerindeki inandırıcılığını ve etkisini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir (Ilgaz, 2003;119).
1980 ihtilali ile kapatılan partilerin mirası üzerine yükselen partiler, ilk imtihanlarını 6 Kasım 1983 genel seçimlerde vermişlerdir. Bu seçimlere katılan partilerin hemen hepsinin de seçmenler tarafından tanınmayan partiler olduğunu göz önüne aldığımızda, iletişim araçlarının seçmenlerin karar verme süreci üzerindeki etkisinin daha da artmasının kaçınılmaz bir sonucu olduğu görülür. 83 seçimlerinde ilk kez televizyondan naklen yapılan açık oturumda rakip partilerin yüz yüze gelmesi ve oluşan gergin ortam seçmenlerin ilgi ve dikkatini sağlamış oldu(Baydar, 2003; 58).
Siyasal partilerin medyayı kullanarak yaptıkları siyasi reklamlar, 1987 seçimlerinde daha çok renklenmiştir. 12 Eylül askeri darbesinin getirdiği medyanın siyasi yasakları kalkmıştır. 11 Kasım 1983 tarihinde Türkiye Radyo Televizyon Kurulu’nun “hükümetin siyasal çıkar amacı taşımamak kaydı ile aldığı kararları, yaptığı işleri halka tanıtmak ve destekleyici kamuoyu yaratmak amacıyla TRT dışında, ayda 30 dakikayı aşmamak koşuluyla program hazırlatma hakkı” veren 19. maddesi de siyasal reklamların TV’lerde yayınlanabilmesine dolaylı olarak destek sağlamıştır (Baydar, 2003; 68-70). Böylece ilk kez 1987 seçimlerinde TV reklamcılığının seçim kampanyalarının vazgeçilmez bir parçası olduğu görüyoruz.
Serdar Öztürk’ün aktarımıyla, 1980-1983 ve 1985 yıllarında yapılan uzun dönemli bir araştırma sonuçlarına göre (2002; 642), insanların büyük çoğunluğu dünya olayları ve siyasal sorunlar hakkında ana enformasyon kaynağı olarak kitle iletişim araçlarını göstermişlerdir.
1988’de Türk basını önemli ve kendisi için yaşamsal değere sahip bir gelişme yaşamıştır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi medya patronlarının ortaya çıkması söz konusu olmuştur. Türkiye’ye dışarıdan kapital sahiplerinin girdiği görülmüştür.
Basın dünyasına sürekli dalgalanmaların yaşandığı, tekelleşme eğilimlerinin arttığı, siyasilerin ve iş adamlarının yavaş yavaş basını bir silah olarak görmeye başladığı bu dönemde 12 Eylül askeri müdahalesinin bıraktığı siyasal ortam içinde Özal iktidarı da basındaki “kurtlar savaşına” pek çok yenilik kazandırmıştır. Aslında bunun baş mimarlarından birisi olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Basına yeni giren sermaye, rekabeti arttırmış, basın ve siyasetçi ilişkileri karmaşıklaşmış, özellikle dönemin başbakanı Turgut Özal’ın gazete sahipleri ve gazetecilerle birebir özel ilişkileri meslekte yeni geleneklerin oluşmasında öncülük etmiştir (Yüksel, 2004; 272). 1980’li yıllara kadar olan dönemlerde basın alanında siyasal ve toplumsal etkenler ön planda olmasına rağmen 1980’li yıllardan sonra belirleyicilikte önceliği ekonomik öğeler almıştır.
 
Cevap: 1980li Yillara Siyasete Sosyolojik Bir Bakiş

Sonuç
Medyanın, bireylerin davranışlarını, düşüncelerini ve tutumlarını belirleyici ve yönlendirici olduğuna yıllardır birçok kere şahit olmuşuzdur. Medyanın bu etkisi özellikle kapitalistlerin medya kuruluşlarını satın alarak kendi siyasal ideolojilerini yansıtmaları şeklinde ticarileşmiştir. Demokrasinin olmazsa olmazı olan siyasal katılımı ise yaptığı yayınlar ile bireylerin zihinlerinde belli siyasal partilerin imajlarına olumlu veya olumsuz şekil kazandırmakta böylece seçmenlerin o partiyi desteklemesi veyahut o partiden uzaklaşmasını sağlamaktadır.
1980 darbesi ile baskı altına giren medya kuruluşları önceki gibi fikirlerini özgürce ifade edemez oldular. Bu da halkın medyadan beklediği bir takım şeylerin karşılanamamasına sebep olarak halk ile medya arasında önemli uçurumlar doğdu. Politikadan uzak bir medya ortaya çıktı. 1980’lerin ikinci yarısında darbenin etkisinin kalktığı bir dönemde medyanın ekonomik temelli olduğunu görmekteyiz. Bunda en önemli isim tabiî ki Turgut Özal olmaktadır.
Daha sonraki yıllarda da iletişim alanındaki teknolojinin gelişmesi ile çeşitli özel kanallar çıkarak halkın haber alma alanı genişletilmiştir. Durum böyle olunca bir siyasi partiyi savunan kanal hem başka partili insanların kendinden uzaklaşmasına sebep olmuş hem de aynı fikirde olan insanlarla bütünleşmeye başlamış, o siyasi düşüncenin pekişmesini sağlamıştır.


Kaynakça

Bal, Hüseyin (2004), İletişim Sosyolojisi, Süleyman Demirel Üniversitesi Yayınları, Isparta
Baydar, Ahmet (2003), Seçim Propagandaları ve Medya; Teorik ve Uygulamalı Bir Çalışma, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans aaai, Konya
Güneş, Sadık (2001), Medya ve Kültür, Vadi Yayınları, Ankara
Gönenç, E. Özgün (2003) Siyasal Yaşamı Belirlenmesinde Kitle İletişim Araçlarının Rolü, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, s: 17, İstanbul
Ilgaz, Ceyda (2003), Türkiye’de 1980 Sonrası Dönem ve Türk Basını, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, s: 17, İstanbul
İktisadi Araştırmalar Vakfı (1994), Kitle İletişim Araçları ve Kamuoyu, İstanbul
Kalaycıoğlu, Ersin (1983), Karşılaştırmalı Siyasal Katılım, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Yayınları, İstanbul
Özgen, Murat (2002), Toplumsal Olaylarda Medyanın Etkinliği ve Rolü, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, s:13, İstanbul
Öztürk, Serdar (2002), Siyasal Bilgilendirmede Medyanın Yeri İle İlgili Karşılaştırmalı Bir İnceleme, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, s: 13, İstanbul
Taner, Tatar (1997), Siyaset Sosyolojisi, Turan Yayıncılık, İstanbul
Turam, Emir (1994), Medyanın Siyasi Hayata Etkileri, İrfan Yayıncılık, İstanbul
Yıldız, Nuran (2002), Türkiye’de Siyasetin Yeni Biçimi: Liderler, İmajlar, Medya, Phoenix Yayınevi, Ankara
Yüksel, Erkan (2004), Medya ve Güvenlik Kurulu, Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları, Eskişehir
 
Geri
Üst