Afyonkarahisar Şehir Tanıtımı

PaSikA

Yeni Üye
Üye
Afyonkarahisar Şehir Tanıtımı
afyon tanıtımı afyon şehri afyonkarahisar tanıtımı tanıtım nasıl bir şehir
Afyonkarahisar denildiğinde ilk aklan gelenler kaymak ya da sucuktur. Oysa meraları, temiz havası, açık hava müzesi görünümündeki doğası, zengin tarihi, mermer ocakları, kalesi, maden sodası, kaymağı, vişneli ekmek kadayıfı ve tabii insana hayat veren kaplıcaları var. Yani burada hayat var!

Afyonkarahisar doğadan torpilli. Son olarak bir de Cumhurbaşkanı çıkaran Afyonkarahisar'a şöyle bir bakacak olursanız yok yok! Sıkılmazsanız sayayım. İlk akla gelen sucuk. Çünkü etrafta mera çok, hava temiz, etler leziz, sucuklar da öyle. İşi biliyorlar. Kentin çevresinde ise doğa adeta açıkhava müzesi... Mermer ocakları da var. İnanılmaz renkte, güzellikte damarlara sahip mermerler dilim dilim kesilmiş, pahalı banyoları süslemeye hazırlanıyorlar.

Ya Afyon çiçekleri... Kaymak onda, keçe onda, vişneli ekmek kadayıfı onda. Tepede kalesi var, maden sodası, kaplıcası... Afyonkarahisar evleri, Ulu camisi, müzesi, zafer anıtı, lokumu... Ulu önder Atatürk Afyonkarahisar'ın ilçeleri Şuhut ve Bolvodin'de çalışıp, bugün Antalya kavşağı olarak bilinen yerde Başkomutan Milli Parkı'nda hareket emrini vermiş: "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz" demiş. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, peri bacaları, mağaralar, kaya kütle şekiller ve akıllara durgunluk verecek oluşumlar burada da var. Niye Ürgüp, Göreme gibi tanınmıyor? Çünkü bilinmiyor, çünkü yolu bozuk, her otomobil gidemiyor. 4x4 yolu.

Aslanlıkaya, Aslantaş ve İhsaniye'den biraz ilerdeki Üçler kayası, dudak uçuklatır cinsten. Neden daha önce gelmemişim, yazıklar olsun bana diye dövündüm. Köyde gençler var ve kahvede turist görünce "Gezdirelim mi?" diye soruyorlar. Orhan Tepe'nin rehberliğinde yola çıktık. O kanıksamış, kayaları görünce "Bizim burada bunlardan çok var..." deyip geçiyor. Oysa ben dağ-tepe dolaşıp yıllardır Türkiye'nin ilginç kaya yapısı envanterini çıkarıyorum. Ayazini köyünü sonra gezeceğiz, önce hedef Gazlıgöl kaplıcası diyerek yola çıktım. Çocuk sahibi olmak için adakta bulunan, çocuğu olunca kurban kesermiş. Koltuk değneklerini atıp yürüyerek giden, yılan gibi deri değiştirip tertemiz bir ciltle dönenlerin çok olduğunu söylüyorlar. Köyün ortasında bir şadırvan var. Bir çeşmesi soğuk, diğeri sıcak akıyor, suyu içiliyor. Bildiğimiz Kızılay sodasının sıcağını düşünün, böbrek taşlarına iyi geliyor. Özellikle de taşları şua tedavisi ile kırdırıp dökmeye gelenler, fayda görüyor. Etrafta çeşitli havuzlar, bir restoran, Ali Baba'nın mütevazı lokantası, bir de pideci var. Otele yerleştim. Tok karnına havuza girilmez derler. Bir çoban salata bir yoğurt yiyip, attım kendimi suya. Tüm gün süren şoför yorgunluğunu anında aldı götürdü. Mağmadan ısınıp gelen iyonlu, mineralli sıcak su dolaşımı, metabolizmayı canlandırdı. Bu suda hayat var!
 
Tarihçesi

Efsaneye göre Kral Midas'ın tüm yalvarış ve yakarışlarının sonunda, bir kız çocuğu olmuş. Ne var ki, genç kızlık döneminde tüm vücudunu yaralar sarmış ve hiçbir hekimin iyileştiremediği hastalık yüzünden ağrılara, acılara dayanamayıp yollara düşmüş, dağ tepe dolaşır olmuş. Kral Midas da biricik kızını kollamaları için, peşine gözcüler yollamış. Afyonkarahisar il sınırları içinde şimdi Gazlıgöl'ün bulunduğu yeşillik bölümde su içmek için duran genç kız, yaz aylarının sıcağının etkisiyle, bataklığa aldırmadan koşmuş. Suyu kana kana içmiş ve kendini çamurlu suya bırakmış. Ağrıları hafiflemiş ve günlerin yorgunluğu ile oracıkta uyuyakalmış. Uyandığında ise ağrı ve sızılarının yok olduğunu fark etmiş. O suyun yanında bir hafta kalmış ve iyileşerek saraya geri dönmüş. Kızını merak edip gece gündüz yas tutan Kral Midas, iyileşen kızını tekrar görünce çok sevinmiş ve iyileştiren hekimin adını söylemesini, onu hekimbaşı yapacağını söylemiş. Genç kız kendisini iyileştirenin hekim değil, sıcak su olduğunu söyleyince, Kral Midas sıcak suyun bulunduğu yere bir hamam yapılmasını emretmiş. Bu kaplıcanın, Frigyalılar zamanından bu yana kullanıldığı belirtiliyor.
Kimyasal sınıflandırması bikarbonat, sodyum, karbondioksit ve hidrojen sülfürü olarak yapılan Gazlıgöl kaplıca suyunun içinde; klorür, iyodür, bromür, florür, sülfat, nitrat, nitrit, hidrofosfat, karbonat, bikarbonat ve hidroarsenat gibi iyonlarla, gazlar bulunuyor. Kaplıcanın sıcaklığı ise 64 derece.

Şifa özellikleri
Gazlıgöl kaplıcasında içme ve banyo tedavilerinden başka, suyun bulunduğu kapalı ortamlarda oluşan nemli ve buharlı havayı solumak da tedavi edici özellik taşıyor. Genellikle romatizmal hastalıklar, dolaşım sistemi sendromları adı altında, karaciğer, safrakesesi, mide, bağırsak ağrıları, nevralji, nevrit, saboreik deri hastalıklarında etkili olan kaplıca suyu, kür uygulandığında fayda sağlıyor. Kaplıcada beş adet umumi havuzlu hamam bulunuyor. Biri tarihi ve şifalı içme suyu, diğeri cilt hamamı olarak özel kaynak suyuna sahip. Kalan üç hamamda ise sondaj suyu ve içilebilir şifalı su bulunuyor.

Kaplıcadan yararlanmanın 10 altın kuralı:
1- Kaplıca tedavisi öncesi doktor kontrolü yapılmalı.
2- Kaplıca kürü en az 15, en çok 20 banyo olmalı.
3- Günde sadece bir banyo alınmalı.
4- Banyo suyunun ısısı 37-38 dereceyi geçmemeli.
5- Banyoda kalış süresi 15 dakikayı aşmamalı.
6- Banyo sonrasında 45 dakika yatıp dinlenilmeli.
7- Tok karnına banyoya girilmemeli ve en uygun zaman olan sabah tercih edilmeli.
8- Kaplıca kürü süresince ağır, etli, hamur ve yağlı yememeli. Bol meyve, taze sebze, ızgara, haşlama ve az yağlı yemeli.
9- Kaplıca dışındaki zamanlarda yürüyüş ve egzersiz yapılmalı.
10- En iyi program doktorun tavsiyesini uygulamak olmalı.

Not: Sağlık amaçlı gelenlere, tedavinin etkisini azaltmamak için suyun vücudun üzerinde kalması öneriliyor. Bu nedenle fazla sabunlanmaması tavsiye ediliyor.

M.Ö. 3000 yılından günümüze kadar 5000 yıldır yerleşim merkezi olan Gazlıgöl kaplıcası, asıl önemini M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda Frigler zamanında Frig kralı Midas'ın cilt hastalığına yakalanan kızının iyileşmesiyle kazanmış. Kaplıcanın 10 km doğusunda Ayazini, Bayramaliler, Demirli, Üçlerkayası köyleri ile Döğer Belediyesi'nin bulunduğu kesimlerdeki doğal kaya oluşumlar hayranlık uyandırıyor. Kaya kütleleri üzerinde eşi benzeri görülmeyen Frig dönemi tanrıça figürleri Aslankaya, Kapıkaya, Maltaş açık hava kaya tapınakları, Aslantaş ve Yılantaş kaya mezarları ilgi çekiyor.


afyon3yf1.jpg

Ayazini
Afyonkarahisar'dan 28 km uzaklıkta Eskişehir devlet karayolundan 4 km kadar doğuda dere yatağının iki yanında yer alan bir kasaba Ayazini. Bölge jeolojik yapı olarak tüf kayalık. Yani yanardağ lavlarından oluşmuş yüzey aşınımıyla, kumlu, mikalı toprak araziyi kaplamış. Seydiler köyünden başlayıp, Döğer bucağına kadar uzanan bu doğal kuşak, Peri Bacaları ile kaplanmış. Hititler'den günümüze gelen tarih birikimi, Ayazini köyünde görülebiliyor. Roma, Bizans dönemlerinde Metropolis (Büyük şehir) adını alan dini merkezde, kaya oluşumları içinde oyularak yapılmış büyük kilise, mezar odaları ve kaleye rastlanıyor. Birbirine bağlantılı çok katlı kaya oyma yapılara en güzel örnek, Ayazini köyü içinde yer alan "Avdalaz Kalesi".

Oyma kilise
Ayazini stilinde muntazam planlı oldukça büyük ölçekli oyma kilisede, hamam tipinde ve yıkılmış 6 direk var. Kemer biçimli kilisenin planını çıkaran Amerikalı arkeologlar bir yana, ziyaretçiler de köyü sık sık geziyorlar. Aydınlatma amacıyla kullanılan meşalelerin isiyle simsiyah bir görünüm sergileyen tavan kubbeleri ve kemerlerde, haç kabartma ve yazılara rastlanıyor. Dünyada örneğine sadece Konya, Mersin ve Ayazini'nde rastlanan kilisenin ses akustiği ise tek kelimeyle muhteşem. Ayazini köyünde kaya oyma mezar odaları ve kaya kütleleri ilgi çekerken, son 3 yıldır 21 Mayıs tarihinde Ayazini turizm şenlikleri yapılıyor ve büyük ilgi görüyor.

NASIL GİDİLİR?
İstanbul'dan çıkanlar otoyol ile Adapazarı'nın Bilecik ayrımını kullanarak Bilecik'e, sonra da trafik yükünü kaldırmakta zorluk çeken Bilecik-Bozüyük bölümünü geçip Kütahya çevreyolundan Afyonkarahisar'a ulaşabilirler. Afyonkarahisar kavşağından kent merkezi girişinde, sağınızda Kolaylı Elf akaryakıt istasyonu ve marketi var. İstanbul'dan doldurduğunuz depoyu, bu bölümde yinelemek gerekiyor. Kent merkezinden Seyitgazi-Eskişehir karayolunun 25. km'sinde Gazlıgöl yer alıyor. Tren yolunu atlayıp kaplıcaya ulaşabilirsiniz. Devamında İhsaniye ve Üçkayalar köyü bulunuyor. Ancak tabela yok ve kaya kütleleri isimlendirilmemiş. Döğer yolu üzerinde Aslankaya görülüyor. Eskişehir yoluna Gazlıgöl'den dönüp çıkanlar, bu kez karşı yönde 4 km içeri girip, Ayazini'ne ulaşıyorlar. Ayazini içi asfalt, Avdalas Kalesi yolu ile ulaşım sağlanıyor. Yine aynı yola çıkıp Eskişehir yönünde ilerlerken, solda Göyniş Vadisi (Frigya vadisi) tabelası ile karşılaşacaksınız. Aslantaş anıtı, Yılantaş anıtı ve Maltaş anıtı, 2'şer km uzaklıkta yerlerini alıyorlar. Bozuk olan yol asfaltlanmış. İstanbul'dan trenle 7 ekspres sefer var. İstasyon Gazlıgöl'ün önünde olduğu için 10 adımda kaplıcaya ulaşabiliyorsunuz.
 
Son düzenleme:
Konumu

Yüzölçümü 14570 Km2 olan Afyonkarahisar ilinin büyük bir bölümü Ege Bölgesinin iç batı olarak adlandırılan kesiminde bulunur. İlin doğusunda kalan topraklar İç Anadolu Bölgesinin özelliklerini gösterir. Güneybatıda kalan çok küçük bir parçada Akdeniz karakteristiğini görmek mümkündür. Afyonkarahisar ili, kuzeyden güneye doğru uzanarak, Batı Anadolu ile İç Anadolu Bölgelerini birleştiren yüksek alanın güney parçasını oluşturmaktadır. Bu doğal konumu ile Kuzeybatı Anadoluya bağlayan önemli bir merkezdir. Merkez ilçe Afyonkarahisar'la birlikte, 16 ilçe, 19 Merkeze bağlı belde, 78 ilçelere bağlı olmak üzere beldeleriyle 490 köylük bir il merkezidir. Afyonkarahisar, Çobanlar ve İsçehisar bucaklarıyla 62 köyün bağlı olduğu merkez ilçeyi oluşturur.

Afyonkarahisar, Türkiye'nin coğrafi bölgelerinden üçü üzerinde (Ege, Akdeniz, İç Anadolu) yayılan bir ildir. Büyük kısmı Ege bölgesinin İçbatı Anadolu bölümünde bulunur. Güneyde bulunan Başmakçı, Dazkırı, Dinar ve Evciler ilçelerinin bazı toprakları Akdeniz Bölgesi sınırları içine girer. İlin doğu ve kuzeydoğu kısımlarındaki bazı topraklar da İç Anadolu Bölgesine taşar. Önemli merkezleri birbirine bağlayan kara ve demiryolları Afyonkarahisar'dan geçer. Bu özellikleri sebebiyle Afyonkarahisar, yolların kesiştiği, bölgelerin birbirine bağlandığı bir merkez konumundadır.

Afyonkarahisar Doğuda Konya, batıda Uşak, kuzeybatıda Kütahya, güneybatıda Denizli, güneyde Burdur, güneydoğuda Isparta ve kuzeyde Eskişehir illeri ile komşudur. Denizden yüksekliği l.034 m. olup, 37o 45 ve 39o17 kuzey enlemi, 29o40 ve 31o43 doğu boylamı üzerinde yer almaktadır. Afyonkarahisar İli arazisinin % 47,5'nı dağlar, % 32,6' sını plâtolar ve %19,9' unu ovalar oluşturur.

TARİHİ ;
Afyonkarahisar ilinin bulunduğu toprakları ilkin Hitit İmparatorluğu'nun sınırları içinde görüyoruz. Sonra Frig ve Lidya'lılara geçen bölge, M.Ö.6. Yüzyılda tüm Anadolu ile birlikte Pers egemenliğine geçiyor. Büyük İskender ile Makedonya İmparatorluğuna katılan topraklar, onun ölümünden sonra parçalanıyor. İskender'in generalleri Anadolu'ya paylaşmak için savaşa girişiyorlar.

Bundan sonra Afyonkarahisar topraklarında Selevkos ve Bergama Krallığı hüküm sürmekte. Roma İmparatoru I.Kanstantin zamanında, yöre Roma'ya bağlanıp halkı Hıristiyanlaştırılmaya çalışılıyor. Roma'nın ikiye ayrılmasından sonraki dönemde bölgeyi Bizans'ın egemenliğinde buluyoruz. M.S. 5. Yüzyılda Bizans İmparatoru Zenon, Afyonkarahisar yöresinde, Sasani'lerle savaşa tutuşuyor. 7. Yüzyılda Müslümanlığın birleştirdiği Arapların gözü Bizans'ın başkenti İstanbul'da. Bizans başkenti almak için yola çıkan Araplar, 739 yılında Afyonkarahisar kapılarına kadar geliyorlar. İslam inanışına göre; Battal Gazi, Bizans'la yapılan bu savaşlar sırasında şehit düşmüştür.

1071 zaferinden sonra Anadolu Türklere açılmış, Kutalmış oğlu Süleyman Şah emrindeki Türkler, tüm Batı Anadolu'yla birlikte Afyonkarahisar yöresini de fethetmişlerdir. Bizansı korumak ve kutsal toprakları geri almak isteyen Batı devletlerinin orduları, I. Haçlı seferiyle kısa bir süre yeniden Türklere katılması Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat dönemine rastlar. Keykubat, Afyonkarahisar'a ayrı bir değer vermiş, kenti onarttırıp, kalesini yeniden düzenletmiştir.

13. yüzyılın sonlarına doğru Afyonkarahisar, Türk beylikleri arasında güçlü bir durumda bulunan Germiyanoğulları'nın buyruğuna girmiştir. Yıldırım Beyazıt'ın 1390 yılında Osmanlı topraklarına kattığı Afyonkarahisar, O'nun 1402'de Timur'a yenilmesinden sonra yeniden Germiyanoğullarına verildi. Osmanlıların kısa sürede kendilerini toparlayıp, güçlenmeleri Germiyanoğulları'nın barışçıl yollar aramasına neden oldu. Devrim Sultan, Osmanlı sarayına gelin verildi. Germiyanoğlu 2. Yakup'un ölümünden sonra da, bu beyliğin tüm topraklarıyla birlikte Afyonkarahisar da Osmanlılara katıldı. O yıllarda adı Karahisar-ı Sahip olan Afyonkarahisar ve yöresi, İmparatorluğun 14 sancağından biri durumuna girdi. Anadolu beylerbeyliğine bağlı olan sancağın merkezi Kütahya idi. Tanzimattan sonra Hüdavendigar Valiliği kurulunca beş sancakla birlikte Afyonkarahisar'da bu merkeze bağlandı. 1971'edeğin Bursa'ya bağlı mutasarrıflık olan Afyonkarahisar, bu tarihte, bağımsız mutasarrıflığa dönüştürüldü.

XVII. yüzyılda Celali isyanları, 1833 yılında Kavalalı Mehmet Ali Paşa istilasıyla kara günler yaşayan Afyonkarahisar, en karanlık günleri 1921'deki I. Dünya Savaşı sonuyla, Kurtuluş Savaşı sonu arasında yaşadı. I. Dünya Savaşı sonrasında bütün Batı Anadolu kentleri gibi Afyonkarahisar da Yunanistan tarafından istila edildi. 28 Mart 1921'de kente giren Yunan birlikleri bilinemeyen bir nedenle 10 gün sonra çıkıp gittiler. 13 Temmuz 1921'de yeniden girdikleri kentte 1 yıl 1 ay 25 gün kaldılar. Afyonkarahisar, Büyük taarruzun ikinci günü 27 Agustos 1922'de düşman işgalinden kurtuldu. İşgal sırasında harabeye çevrilen kent, bozguna uğramış düşman ordular tarafından iyice yakılıp, yıkıldı. Büyük Taarruzun en büyük savaşları Afyonkarahisar ve Kütahya illerinin sınırlarında yapılmıştır. Mustafa Kemal'in yönettiği, Kocatepe Savaşı olarak bilinen ve Türk ordularına zaferi müjdeleyen, ünlü savaş da Afyonkarahisar ili sınırları içinde gerçekleştirildi. Türklerin 1. ordusuyla 2. ordusu arasında sıkıştırılan düşman birlikleri burada yok edildiler. Bu nedenle Afyonkarahisar, Kurtuluş Savaşımızın simgesi olmuş kentlerimizden biridir.
 
Termal ve mermerin başkenti afyonkarahisar

İç Batı Anadolu ortasında kara, demir, hava yollarının kesiştiği kavşak noktasında bulunan İlimiz Afyonkarahisar önemli bir merkezdir.

MÖ. 3000 yılından itibaren yaklaşık 5000 yıllık bilinen tarihimizde Hitit, Frig, Yunan, Roma ve Bizans egemenliğinden sonra yaklaşık 1200 yılından beri bize yurt olmuştur. Ayrıca ; Kurtuluş Savaşımızı kesin Zafere ulaştıran, Türk milletinin inancı , bağımsızlık aşkı ve mücadele azmini tarih sayfalarına altın harflerle yazdıran Ulu Önder Atatürk ve Silah Arkadaşları ile Kahraman Mehmetçiğin Kocatepe' de gerçekleştirdiği Büyük Taarruza ev sahipliği yapmış ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyetinin temelleri Afyonkarahisar ilinde atılmıştır.

Tarihsel ve Kültürel Zenginlikleri yanında Akdağ gb. doğal güzellikleri ve zengin jeotermal kaynakları bulunan Afyonkarahisar son 10 yılda "Termal Turizm" alanında önemli gelişmeler katetmiştir. Kaplıcalarımızda bulunan üç, dört, beş yıldızlı otellerimize her yıl yenileri eklenmektedir. Mevcut eski tesislerimiz de ise iyileştirme ve restorasyon çalışmaları sürmekte Kaplıcalarımıza çok fonksiyonlu termal Tatil köyü kapsamında düzenlemeler getirilmektedir. Yılın oniki ayı hizmet verebilen bir sektör olan Termal Turizm de ayrıca çok sayıda ikinci konut türende yapılaşmalar hızla devam etmektedir.

Jeolojik bir oluşum olan İscehisar, Döger, Seydiler bölgesindeki peri bacaları bu yörelerdeki Frig kaya anıtları, mezarları İlimiz merkezindeki Karahisar Kalesi ve eski evler camiler , arkeoloji müzesi görülmeye değer kültürel varlıklarımızdır. Tokalı Kanyon ile Akdağ Tabiat Parkı özellikle dağcıların rabet ettiği doğal güzelliklerimizdir.

İlimizin, doğal kültürel ve tarihsel zenginliği ile birlikte kavşak noktasında olması da ekonomik gelişmesinde yararlı olmaktadır. Şekercilik, sucukçuluk, Afyonkarahisar'a iyi gelir getirmektedir. Ayrıca İscehisar ilçemizdeki zengin mermer yataklarını işletmek üzere o bölgede irili ufaklı çok sayıda atölye vardır. Bunun yanında Alkoid, Şeker, Selüid, Un, Yağ, Yem, Çimento gibi sanayi yatırımları yanında son yıllarda Turizm gelirinin payı artmıştır.

Afyonkarahisar ilinin tarihi Hitit'lere kadar uzanmaktadır. Hititlerden sonra bölgeye yerleşen Frig'ler zamanında yazılı belgelere geçiyor. İlk kez Frig'ya krallığından Akroneos kente adını veriyor. Eski Yunan metinlerinde Akronio şeklinde geçen isim Romalılardan kalan eski paralar ve latince yazılarda Akronium olarak görülmektedir. Bizans egemenliği sırasında dilsel gelişimler sonucu Akroenos olarak adlandırılmaktadır.

Karahisar-ı Sahip, Karahisar-ı Delve, Sahibin Karahisarı ve Saipkarasker... Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından sonra kente Afyonkarahisar bileşik ismi verilmiştir. Bir süre böyle kullanılan isim, gerek resmi ve ticari yazışmalarda uzun görüldüğünden ve gerekse halk dilinde kısaltılarak Afyonkarahisar denildiğinden dönüşüme uğramıştır. Afyonkarahisar, bilindiği gibi gelincikgillerden haşhaş adındaki bitkinin, olgunlaşmamış ürününden elde edilen koyu renkli bir maddedir. Bayıltıcı kokuya sahip bu madde, tıpta ilaç yapımında kullanılabildiği gibi, uyuşturucu madde olarakta gizlice tüketilir.
 
Afyonkarahisar adı nereden gelmiştir

Afyonkarahisar Kalesi , şehrin güneyinde, çok yüksek ve yalçın bir dağın tepesindedir. Adını dünyanın oluşumunun dördüncü zaman diliminde bir yanardağ ağzında meydana gelen sarp kayalar üzerine kurulan kaleden (Karahisar) ve ilk defa "Synnada" antik kenti sikkelerin de karşımıza çıkan haşhaş (Opıum-Afyonkarahisar)'dan alan Afyonkarahisar M.Ö. 2.000 yıllarına kadar uzanan bir tarih şeridi yaşatır.

İlk yerleşim izine, II. Murşil'in Arzava seferinde kullanıldığından bahsedilen ve Hapanova (Yüksek Tepe) olarak adlandırılan Kale'de rastlamaktayız. Günümüze kadar ulaşan Hitit sur parçalarından da burasının Hititlerce ilk defa kullanıldığını öğrenmiş oluyoruz.

Hititlerden sonra Anadolu'da uygarlık kurmuş olan Frigler'in izlerine, sarp kayalık üzerinde tespit ettiğimiz Frig mihrabı, sunu çukurları, Frig basamaklı sunağı gibi kayalığın zirvesinde bulunan Frig kaya tapınağında rastlamaktayız. Sarp kayalık üzerinde günümüze kadar korunarak gelmiş dinî amaçlı yapılanmadan, burasının Frigler döneminde dinî bir merkez olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Roma ve Bizans döneminde Asya ve Anadolu eyaletine bağlı bir yerleşim yeri olan ilimizin adı, Akronıum (Yüksek Tepe)'dir. Bu dönemde, kaplıcaları, Frigya Salutaris (Şifalı Frigya) adıyla ün yapmıştır. Afyonkarahisar, asıl önemine "Selçuklular" döneminde kavuşmuştur. Milâdî 1147-1157 yılları arasında Sultan I. Mesud'un emri ile "Karahisar" adı ile tanınan kalenin eteklerine, bir Türk boyu olan Karaşar' lar yerleştirildiler. Stratejik yolların kavşağında çok çetin bir kalesi bulunması dolayısıyla, kale ile Hıdırlık (kalenin güneyinde bulunan tepe) tepesi arasındaki yerleşim alanı çok kısa sürede genişlemiştir. Bu gelişmeyi hızlandıran diğer bir olay da, Sultan I. Alâaddin Keykubat'ın tahta çıkar çıkmaz başlattığı yurt kalelerinin onarımı sırasında Afyonkarahisar Kalesi'nin de onarılmasını buyurmasıdır.

Sultan I.Alâaddin Keykubat, 1231 yılında lalası ve mimarı Bedrettin Gevhertaş'ı kale dizdarı olarak Afyonkarahisar'a gönderir. Gevhertaş, kalenin burç ve bedenlerini onardıktan sonra, yukarı Kale'de küçük minareli mozaik çini mihraplı bir mescit ve onun doğu yanına da bir saray yaptırır. Ayrıca Alâaddin Medresesi adlı Hisarardı Medresesi'ni yaptırır. Sarp kayalar üzerindeki kalesi sağlam ve güvenilir olan Afyonkarahisar'da Selçuklu Devleti'nin hazineleri saklanır olmuş ve adına da "Karahisar-ı Devle" denilmiştir.Anadolu Selçuklu Devleti'nin 1243 Kösedağ Savaşı sonrasında Moğolların hâkimiyetine girmesiyle Afyonkarahisar'da Sahipata Beyliği kurulmuş, daha sonra sırayla Eşrefoğulları, Germiyanoğulları ve Karamanoğulları Beylikleri egemenliğinde kalmıştır.

Şehir, Osmanlı İmparatorluğu döneminde genişleyerek büyümüştür. Fatih Sultan Mehmet'in sadrazamlarından Gedik Ahmet Paşa, Karaman Seferi sırasında Afyonkarahisar'da konaklamış ve 1472-1477 yılları arasında yapımı tamamlanan Gedik Ahmet Paşa Külliyesi'ni(sübyan mektebi, medrese, hamam, imaret ve camii'den müteşekkil) yaptırmıştır. Bunun yanında çok sayıda mescit, cami, medrese yapılmıştır. Mevlevîlik tarikatının yayıldığı merkez olan Afyonkarahisar'daki Mevlevi Tekkesi'nin 19.yy.'da yanmasından sonra dönemin padişahı II. Abdülhamid Han tarafından yaptırılan Mevlevî Tekkesi (Bugün cami olarak kullanılmaktadır.) önemli mimarî eserlerdendir.

İstiklâl Savaşı yıllarında Afyonkarahisar, Başkomutanlık Karargâhı olmuş, Millî Mücadeleyi zafere ulaştıran Başkomutanlık Meydan Savaşı, Afyonkarahisar'da da verilmiştir. Kurtuluş Savaşında, Büyük Taarruzdan bir gün sonra 27 Ağustos 1922 günü, saat:17.oo'de Türk orduları Afyonkarahisar'a girmiş bundan sonra Başkomutanlık ve Garp Cephesi Karargâhı Afyonkarahisar'a taşınmış ve karargâh olarak kullanılmıştır. Atatürk, 28 Ağustos1922 günü Afyonkarahisar'daki karargâhına gelmiş, büyük zafere kadar çalışmalarını buradan idare etmiştir.
 
Afyonkarahisar kalesi

“Düzlükte, gelip geçse de yol, Afyonkarahisar'dan
Ey yolcu, görünmez Afyonkarahisar, istasyondan
Şayet vaktin olursa tırman Kale'ye
Bak Afyonkarahisar'a gökyüzünde bir balkondan”

Diyor Ozan Arif Nihat Asya dizelerinde. Gerçekten de bir kentle, şairlere, alimlere, sanatçılara, mescitlere, mahallelere adını veren , destanlarda, efsanelerde, türkülerde, manilerde kuşaktan kuşağa aktarılan, yerden tam 226 metre yükseklikteki trakit bir kaya kütlesi üzerine kurulmuş bulunan Karahisar Kalesi için “Gökyüzünde bir balkon” dan başka nasıl bir nitelendirme yapılabilir ki?

Öyle sanıyoruz ki, Afyonkarahisar deyince Karahisar Kalesi'ni, Karahisar deyince de Afyonkarahisar'ı hatırlamamak mümkün değildir. Afyonkarahisar şehri ile özdeşleşen Karahisar Kalesi'nin günümüzden yaklaşık 3 bin 340 yıl önce, İsa'dan Önce 1340'lı yıllarda Arzava ülkesine sefer düzenleyen Hitit Kralı II.Murşil tarafından, askerlerinin kışı geçirmeleri amacıyla yapıldığı sanılmaktadır.Kale'nin o zaman ki adı Hapanuva, yani “ Yüksek Tepe Şehri “ dir. Daha sonra Mira Kuvalya Krallığı'nın egemenliğine bırakılan Hapanuva eteklerine Frigler zamanında köy kurulur ve “Akronio” ya da “Akroniom” adını alır. Sırasıyla Lidyalılar, Persler ,Helenler, Bergama Krallığı,Pont krallığı, Romalılar ve Bizanslılar'ın egemenliğinde kalan Kale, Hicret'ten sonra İstanbul'u fethetmek amcında olan Emevi Halifelerinin ,Anadolu'ya yaptıkları seferler sırasında birkaç kez el değiştirdikten sonra , Alparslan'ın oğlu Melikşah zamanında Selçuklu topraklarına katılmıştır. Daha sonra Devlet Hazineleri2nin Kale ‘de saklanmasından dolayı “Karahisar-ı Devle” yani “Devletin Karahisarı” adını alır. Anadolu Beylikleri döneminde Sahipoğulları ve Germiyanoğulları'^nın hüküm sürdükleri Karahisar-ı Devle ,1392 yılında Yıldırm Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katılır. Ankara Savaşı'ndan sonra Timur ordularının hakimiyetine giren Karahisar-ı Devle, Timur'un beylere, topraklarını geri vermelri üzerine Germiyanoğulları'na, daha sonra vasiyet yoluyla 1428 yılında Osmanlı Türk Birliği'ne katılır. Anadolu'daki diğer karahisarlarla karışamamsı için “ Karahisar-ı Sahib” yani “ Sahibinin Karahisarı” adını alır. Mevcut Şeriye Sicillerine göre Karahisar'ın başına Afyonkarahisar kelimesi ilk kez 1651 yılında gelmiş ve o günden bu yana Afyonkarahisar adı ile anılır olmuştur. Burada yeri gelmişken bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Karahisar kalesi, Selçuklu hakimiyetinden başlayarak içinde bulunduğu kente adını vermiş hatta bu ad, Cumhuriyet 'in ilk yıllarında da kullanılmıştır.Ne yazık ki, daha sonra resmi bir karar olmamasına rağmen, Afyonkarahisar adı, uzunluğu nedeniyle kısaltılmış ve karahisar adı atılarak “Afyonkarahisar” biçiminde kullanılmaya başlanmıştır. Oysa ki şehrimizin gerçek adı Afyonkarahisar'dır. Dünyada ülkeler ve şehirler kendi asları üzerine tarih yaratmaya çalışırken, baştan başa tarih olan “Karahisar”ın şehrimizin adından kaldırılmış olması üzücüdür.

Efsanelerde Karahisar Kalesi 3 bin 340 yıllık bir geçmişe sahip olan Karahisar kalesi, defalarca el değiştirmiş, öyle sanıyoruz ki her defasında yeni bir efsane, yeni bir destana mekan olmuştur. Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi yerden 226 metre yükseklikteki trakit bir kaya kütlesi üzerinde kurulu bulunan Kale'yi fethetmenin öyle kolay bir iş olmadığı tartışmasız bir gerçektir. İşte bu nedenle Battal Gazi'den Hazreti Ali'ye ,Beyböğrek'ten Çavuşbaşı'na ,Horoz Dede'ye kadar pek çok efsane anlatılır Karahisar Kale'si için İlginçtir ki, anlatılan bu efsanelerin izleri, günümüzde bile varlığını korumaktadır. Halk arasında anlatılan Hazreti Ali ya da Düldül'ün ayak izleri efsanesine göre, İslam halifelerinden Hazreti Ali, atı Düldül'ün üzerinde dağdan dağa uçarak sefer yapmaktadır. İşte böyle seferlerin birinde Afyonkarahis'a gelen Hz. Ali, Hıdırlık Dağı'nda konaklamak için sertçe yere basınca, buradaki bir kaya üzerinde ayağının izi kalır. Daha sonra Hıdırlık'tan Kale'ye atlayan Düldül, burada da dizginlenince bu kez ön ayağının izi bir kayanın üzerinde kalır. Hz. Ali, Düldül'ü sulamak için su yalağına vardığında, atı bağlayacak bir yer bulamaz ve dört parmağı ile yalağın yanındaki bir taşa vurarak taşı deler ve atı buraya bağlar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Afyonkarahisar Kalesi'nde bugün Düldül'ün ayak izi ile atın bağlandığına inanılan kaya üzerinde delik, hala varlığını korumaktadır. Karahisar Kalesi ile ilgili bir başka efsane ise Battal Gazi ile ilgilidir: Afyonkarahisar'da 740 yılında öldüğü konusunda tarihçilerin birleştiği Battal Gazi ile yakın arkadaşı Ahmet Tarhan kaleyi ele geçirmek için sıkı bir kuşatma yapar, içeridekilerin dışarısı ile bütün bağlantılarını keser. Kale komutanı, bunun üzerine Bizans İmparatoru' na haber salar ve 100 000 kişilik bir ordu yardım için yola çıkar. Kalenin burçlarından Battal Gazi'yi görerek aşık olan komutanın güzel kızı O'na bir kötülük gelmemesi için çimler üzerinde uyumakta olan Battal Gazi'ye bağırır, ancak duyuramaz. Sonra bir kağıt yazar, taşa sararak üzerine atar. Battal Gazi, bir iki kıpırdandıktan sonra hareketsiz kalır. Battal'ın uyunmadığını gören kız telaşlanır, babasına Türklerin komutanının çayırda uyuduğunu söyler ve güya O'nu öldürmek için zehirli bir hançer ister. Battal Gazi'nin yanına gelen kız onu ölmüş olarak bulur. Çünkü attığı taş, Battal'ın kulağına gelmiş ve ölümüne neden olmuştur. Kız üzülür ve hançeri kendi kalbine saplayarak hayatına son verir. Bizans ordusu kalenin eteklerine geldiğinde amansız bir savaş başlar, Ahmet Tarhan askerleriyle birlikte şehit olur. Ahmet Tarhan Karahisar Kalesi'nin eteklerinde, şu anda Ulu Camii ‘nin karşısındaki mezarına gömülür. Yenilgiden sonra çok şiddetli bir fırtına başlar ve Battal'ın cesedini Eskişehir dolaylarına atar. Böylece Bizanslılar, Battal Gazi'nin öldüğünü anlayamaz ve daha uzun süre onun korkusuyla yaşarlar. Şu andaki Olucak Çeşmesinin, Çavuşbaş mahallesinin ve Çavuş Dede mezarının doğuşu ile ilgili olarak anlatılan Çavuşbaşı ya da Çavuş Dede efsanesi ise şöyledir: Afyonkarahisar sancağı Türk egemenliğine girmeden önce burada valilik yapan kişiye Türk hükümdarı elçiler göndererek kalenin Türklere teslimini ister. Her defasında ret cevabı alınması üzerine hükümdar en güçlü Çavuş Başını Karahisar Kalesi'nin alınması için görevlendirir.Çavuşbaşı askerleriyle birlikte birkaç gün içinde Muttalıp bağlarına gelir. Bunu haber alan kale komutanı, kaleye kapanarak savunma düzeni alır. Ertesi sabah Türk askerleri Karakuyu'ya ulaşır. Su stoku tükenen askerler, Karakuyu'da su içmek isterler ama su sağlığa zararlı olduğu için vazgeçerler.Bunun üzerine çevrede su aramaya başlarlar ancak bulamazlar. Durum Çavuşbaşına bildirilir. Çavuşbaşı, yanına birkaç kişi alarak Yağdan denilen kayalıklara doğru gider. Çok yüksek bir kayanın önünde bazı dualar mırıldanır ve “Burada bir su olacak” diye bağırıp kılıcını kayaya vurur. Kılıç darbesiyle yarılan kayadan su fışkırır. Çok güzel ve şifalı olan su askerlerin yorgunluğunu giderir. Dinlenen ordu bir Cuma günü kaleye saldırır ve kale zapt edilir. Şehitler arasında Çavuşbaşı da vardır. Bugün Afyonkarahisar'ın Çavuşbaş mahallesindeki Olucak suyu güzel bir memba suyu olarak vatandaşlarca içilmektedir. Olucak çeşmesinin karşısındaki Çavuş Dede mezarı dertlilerin derman aradıkları, adaklar adadıkları küçük bir türbe olarak varlığını korumaktadır.

Dilek Yeri Karahisar Kalesi
Karahisar Kalesi, tarihi boyunca, evlenmek isteyen kızların iyi bir kısmet diledikleri, kısmeti bağlı olanların kısmetlerinin açıldıkları yer olmuştur. İnanışa göre, taliplisi çıkmayan yada evlenme zamanı gelmiş kızlar yanlarında yaşlı bir kadınla birlikte Cuma günü Karahisar kalesinin yolunu tutarlar. Ancak yanlarına birde asma kilit alırlar, kilit kaleye çıkılmadan önce kilitlenir. Kaleye çıkıldıktan sonra, yaşlı kadın kaleye çıkılmadan önce kilitlenmiş olan kilidi kızların başlarında açarak, inanışa göre bahtlarını açar. Daha sonra kızlar Kız Kulesi'nden

“Bahtım bahtım
Altın tahtım
Evlenecek vaktım”

Diyerek bağırırlar. İnanılan odur ki tahminen bir hafta sonra bu kızlara hayırlı birer nasip çıkar ve nişanlanırlar.
Bu gelenek, Hıdırellez ‘de daha çok ilgi görmekte ve Hıdırellez sabahı erken saatlerde kaleye çıkan kızlar, Kız Kulesi'nden dileklerini bağırmaktadırlar. Kimi zaman kadınların ya da erkeklerinde Kız Kulesi'nden

“Çocuğum olacak vaktım”
“Okulu bitirecek vaktım”

gibi dileklerde bulundukları da gözlenmektedir.
Kaledeki Kız Kulesi'nin yanında bir şarapnel oyuğu gibi insan boyunda olan taşın içine yatan kadınlar çeşitli dileklerde bulunurlar.

Kalenin kapısının kemerinde bulunan bir oyuğa, bir dilek tutulup 3 taş atılmaktadır. Eğer taşların 3'üde oyuğa girerse dileğin yerine geleceğine inanılmaktadır.

Yine kalenin kapısının önündeki uçmak ağacına insanlar üzerlerinden bir bez ya da ip parçası kopararak bağlamak suretiyle dilekte bulunmaktadır.
 
Manilerde Karahisar Kales

Yörelerin coğrafi yapılarındaki önemli varlıklar, o merakının folkloüne 1. derecede yansımaktadır. Söz gelimi:Sıradağlar, ovalar, akarsular, göller, yaylalar, kaleler ve diğerleri...Afyonkarahisar şehrinin de yerden 226 metre yükseklikteki bir kaya kütlesi üzerine kurulmuş olan kalesi de önemli bir tarihi yapı olmasının yanı sıra, coğrafi özelliği nedeniyle halk folklorünün en yaygın biçimlerinden biri olan manilerde geniş biçimde yer almıştır.

Afyon dağlar içinde
Gül yapraklar içinde
Afyon'u Allah korusun
Kalesi var içinde
Saçım uzun öreyim
Göz yaşımı sileyim
Eğil Afyon kalesi
Ben yarimi göreyim
Diye mani yakan diller, bazen sevdiklerine sitemlerini manilerle gönderirken Karahisar Kalesi'nden söz etmeden geçememişlerdir:
Hisarın ardı diken
Yaktın beni gül iken
Allah da seni yaksın
Üç günlük gelin iken
Kaleden indim iniş
Mendilim dolu yemiş
Yare saldım yememiş
Kendisi gelsin demiş
Afyon'un kalesine
Kuş konmuş tepesine
Sırçadan saray yapsan
Varmam senin gibisine
Kalenin ardındayım
Saatin dördündeyim
Eller derin uykuda
Ben yarin derdindeyim
Genç kızların atışma manilerinde de Karahisar Kalesi'ni bulmak mümkündür:
Kaleden attım kazı
Ayakları kırmızı

Senin varacağın oğlan
Ayakkabı hırsızı
Kalenin altı tandır
Yandır Allahım yandır
Senin varacağın oğlan
Hem bıyıklı, hem kambur
Türkülerde Karahisar Kalesi
Halkın duygularının, özlemlerinin, dileklerinin, acılarının, aşklarının, sevilerinin, hasretlerinin, kahramanlıklarının saza ve söze döküldüğü türkülerde yöreye ait folklorik özellikler, mahalli motifler ağır basmaktadır. Afyonkarahisar halkı da içinde yaşadıkları şehir ile özdeşleşen Karahisar Kalesi üzerine türkü yakmadan edememiştir.
Af(i)yon'un (aman aman) ortasında kalesi
Üzerinde vardır kızlar kulesi
Sözleriyle başlayan türkü, Afyonkarahisar'ın en tanınmış türkülerinden biri olarak Türkiye Radyolarında çalınıp söylenmektedir.
Bir başka türküde ise Karahisar Kalesi'nden
Karahisar Kalesi bükülür gelir
Zülüfler gerdana dökülür gelir
Dizeleriyle söz edilmektedir.
Çemberin Dalda Kaldı türküsünde geçen
Kalenin ardı pınar
Elimi soksam donar
Ne kız oldum ne gelin
Yüreğim ona yanar
Kalenin ardı bostan
Yıkılsın Arabistan
Arabistan kızları
Ne don giyer ne fistan
Dörtlüklerinde de kaleden söz edilmekte ve bu türkü aynı zamanda bir kadın oyun havası olarak çalınıp söylenmektedir.
Her ne kadar Karahisar Kalesi ile ilgisi olmasa da Kara Hüseyin adlı Emirdağ türküsünde geçen
Karasar damını yardımda kaçtım
Su vermez yoluna sar(ı) altın saçtım
Filiğin Hatça'yı aldımda kaçtım
Dizelerindeki “Karasar” kelimesi , Karahisar'ın halk arasında söylenen bir biçimi olması nedeniyle dikkat çekicidir. Kimi köylerde de Karahisar “ Kareysar” olarak söylenmektedir. Halk arasında söylendiği gibi almak gerekirse buna “ Garasar ”
Ya da “ Gareysar ” demek daha doğru olacaktır.
 
İsimlerde Karahisar Kalesi

Afyonkarahisar'da yetişen birçok alim, sanatçı, şair, mutasavvıf, kumandan ve devlet adamları “Karahisari” lakabını gururla taşımız ve bununla meşhur olmuşlardır.
-Ahter-i Kebir adlı Arapça-Türkçe lugatıyla tanınan Muslihiddin Mustafa bin Şemseddin Karahisari (AHTERİ),
-Şamil-ül Lüga adlı Farisiçe-Türkçe lugatıyla tanınan İmadoğlu Hasan Karahisari,
-Ünlü mutasavvıf Abdurrahman Karahisari ( Mısırlıoğlu-Mısri Sultan ),
-Alim,Mevlana Hattat Haydar bin Ebilkasım Karahisari,
-Ünlü Hattat Ahmed Şemseddin Karahisari,
-Hattat Karahisari Derviş Mehmet
Karahisari adıyla ün kazanmış Afyonkarahisarlılardır.
Bu arada Afyonkarahisar şehrinde şu anda bazı duvarları ayakta kalabilmiş olan Kale Mescidi adlı bir camii, Kale ve Hisarardı adlarıyla anılan iki de mahalle bulunmaktadır
 
Karahisar Kalesi ile İlgili Diğer İnanışlar

Halk arasında Karahisar Kalesi'ne bir kez tırmanan bir kişinin 7 yıl Afyonkarahisar'dan ayrılmayacağına ilişkin bir inanç vardır. Bu inanç ne kadar doğrudur bilemeyiz ama yüzyılların deneyimine dayanan ve bilimsel olarak açıklaması da yapılabilen bir diğer inanç vardır ki o da “ Karahisar Kalesi'nin ardı kararınca Afyonkarahisar'a yağmur yağdığıdır.” Olayı bilimsel yönden şöyle açıklamak mümkündür: Yurdumuza yağışlar genellikle Kuzeybatıdan ve güneybatıdan, yani Balkanlarla Orta Akdeniz üzerinden gelmektedir. Yağış sistemleri Ege, Orta Anadolu ve Doğu Anadolu üzerinden yurdumuzu terk etmektedir. İşte Karahisar Kalesi'de Afyonkarahisar kentinin batısına yakın bir yerde kurulu bulunduğundan yağmur bulutları sürekli olrak kalenin arkasından gelmekte ve Karahisar Kalesi'nin arkası kararınca Afyonkarahisar'a yağmur yağmaktadır.
 
Doğal ortam

Afyonkarahisar ili, ortalama yüksekliği 1000-1500 metre olan ve tektonik hareketlerin oluşturduğu vadilerle yarılmış bir yayla görünümündedir. İl dağları bu yaylalar üzerinde sürekli olmayan sıralar biçiminde yükselir ve iki yönde uzar giderler. Güneydoğudan kuzeybatıya uzanan Sultandağları Çay yöresinde ulaştıkları 2581 metre ile ilin en yüksek noktasını oluştururlar. Bu dağların hemen kuzeyinde yükseltisi 2241 metreye ulaşan Emirdağ vardır. İlin batı yarısındaki Sandıklı dağlarında yükseklik 2250 metredir. Afyonkarahisar'ın en ilginç yüzey şekli, üzerinde bir de kale bulunan kentin içindeki Sivritepe'dir. Yüksekliği 1200 metre olan Sivritepe, ovadaki volkanik oluşum sonucu ortaya çıkmış kaya kütlesidir.

Afyonkarahisar, Çay ve Bolvadin ovaları ilin kuzeybatısından, güneydoğusuna uzanır. Kuzeyden başlayarak birbirini takip eden Sincanlı, Sandıklı, Şuhut, Dinar ovaları, Acıgöl çukurunda ilin en güney kesimini oluştururlar.

Akarsuların, çevre illere su taşıdığı gibi, il sınırları içinde kalan küçük gölcükleri de beslerler. Akarçay sularını Eber gölüne boşaltır. Sular yükselip göl çukuru dolduğu zamanlar, bu göl de fazlasını Akşehir gölüne akıtır. Kaynağı Kocatepe'deki, Kali Çayının suları da Ebere akar. Emirdağ yöresinin suları, Sakarya'yı ilin batı kesiminden çıkan akarsular Küçükmenderes'i beslerler. Afyonkarahisar, denizden çok yüksekte olmasına rağmen, suyu bol bir ildir. Akşehir gölünün yarısı Afyonkarahisar'dadır. Denizden yüksekliği 990 metreyi bulan bu gölün hemen batısında ve tamamı il sınırları içinde kalan Eber gölü vardır. Güneybatıda Çapalı gölü, Karamık gölü ve Denizli ile paylaştığı Acıgöl diğer önemli göllerdir. Dazkırı'nın güneyine düşen Acıgöl'ün denizden yüksekliği 635 metredir.

1- Ahır Dağları : 1940 m. yüksekliktedir. Sincanlı ile Sandıklı ilçeleri arasındadır. Dağın eteklerindeçamlıklar görülür.

2- Akdağ : 2449 m. yüksekliktedir. Sandıklı ve Dinar ilçeleriyle Denizli'nin Çivril ilçeleri arasındadır. Çevresi ormanlıktır.

3- Burgazdağı : 1754 m. yüksekliktedir. Hocalar ile Uşak ilinin Banaz ilçesi arasındadır.

4- Emirdağları:
2307 m yüksekliği olan bu dağlar, Bolvadin ilçesi ile adını verdiği Emirdağ ilçesi arasındadır.

5- Kumalar Dağları :
2447 m. yüksekliği olan bu dağımız, Sandıklı-Şuhut arasında yer alır. Kurtuluş Savaşı'nın burada başlamış olması bakımından önemlidir.

6- Paşa ve Bey Dağları : Paşa ve Bey dağları 1750 m. yüksekliktedir. Bolvadin ve Bayat ilçeleri arasında yükselen tepeye Paşa dağı, batı ve kuzey yönünde Eskişehir iline kadar uzanan dağlara da Bey dağları denilir.

7-Maymun Dağları :
1622 m. yükseklikte olan bu dağ batı bölgesindedir.

8-Bozdağ : 1250 m. yüksekliğinde olup batı bölgesindedir.

9-Söğüt Dağları : 1919 m. yüksekliğindeki bu dağ, Dinar ve Dazkırı ilçelerimiz arasındadır.

10- Sultandağları : 2519 m. yüksekliği olan bu dağlar, adını verdiği Sultandağı ilçesi ve Akşehir yönünde uzanmaktadır.

OVALAR
1- Afyonkarahisar Ovası: Tamamı kapalı bir havza durumundadır. Akarçay'ın Kuzeybatı -Güneydoğu yönünde katettiği geniş düzlükler halindedir. Kuzeyinde Eynihan dağları (Beydağı 1750 m., Şamdağ 1500 m., Emirdağları 2066 m.) ve batıda Kalecik tepelerinin yer aldığı Kumalar dağları vardır. Akarçayın sağında ve solunda uzanan ova, Eber ve Akşehir göllerine çok az bir eğimle alçalmaktadır.

2- Dinar Ovası: Dinar Ovası, Dinar'dan doğarak (Suçıkan) akan Büyük Menderes'in Samsun dağları ile Karadağ arasında geçtiği vadide daralıp tekrar genişleyerek il sınırlarına kadar devam eder.

3- Dombay Ovası: Akdağ, Kumalar ve Samsun dağları ile çevrilidir. Bu ova güneye doğru alçalan bir tekne gibidir. Güneyinde Çapalı bataklığına yer veren ova, kuzeyinde Sandıklı-Dinar arasındaki arızalı sahayı meydana getirir.

4- Sandıklı Ovası : Kufi çayının kolları olan Hamam çayı ile Sandıklı'nın içinden geçen (şimdi bu çay üzeri kapalı bir kanalla ilçe merkezinden geçer) Beylik deresinin birleştiği yerde yükselti 1000 m. den aşağı düşmektedir. Ova, Kufi çayının akışı yönünde uzanarak Akdağ ile Burgaz dağları arasındaki vadide son bulur.

5- Büyük Sincanlı Ovası: Kuzeyinde İlbudak dağları (1563 m.) güneyinde Ahır dağları, batısında Murat dağları (2312 m.) bulunmaktadır. Bu ova, doğuya doğru çok hafif bir meyille uzanarak Afyonkarahisar ovası ile birleşir.

6- Küçük Sincanlı Ovası: Büyük Sincanlı ve Sandıklı havzalarının arasında bulunan Küçük Sincanlı Ovası, küçük bir çöküntü ovasıdır. Ortalama yükseltisi 1190 m. olan ovanın etrafı dağlarla çevrilidir. Küçük Sincanlı Ovası, Başağaç Boğazı ile Sandıklı Ovası'na, Damlalı Boğazı ile Büyük Sincanlı Ovasına bağlıdır.

7- Şuhut Ovası: Doğusu bir plâto ile sınırlıdır. Batısı derin vadilerle yarılmış dik ve çıplak Kumalar dağlarıyla, güneyi ise Kocakal (1675 m.) ve Kayrak dağı ile çevrilidir.

8-Çöl Ovası :
Geneli ve Çamurca Ovaları: Bu küçük ovalar, Sultan dağlarının kuzey etekleriyle Kumalar dağlarının güney etekleri arasında sıralanır.

9-Emirdağ Ovası: Güneyde Emirdağlarıyla (2066 m.) çevrilidir. Doğu-batı yönünde uzun, kuzey-güney yönünde dardır. Tabanlarında geniş çayırlıklar bulunur.
 
Geri
Üst