Anadolu’da Ölüm Gelenekleri

PaSikA

Yeni Üye
Üye
Anadolu’da Ölüm Gelenekleri
ölüm gelenekleri ölüm geleneği
Anadolu halkının büyük bir kesimi geleneklerin etkisi altındadır. Halkımızın geleneksel yaşamını oluşturan, ona öz ve biçim kazandıran ana davranış kalıplarının temelindeyse sayısız adet, inanma ve töresel işlem yatmaktadır. Gerçekleştirilen bu uygulamalar yöreden yöreye farklılık ve benzerlik göstermektedir.

Hayatın üç önemli dönemi doğum ve evlenmede olduğu gibi ölüm çevresinde de bir çok inanma, adet, töre, tören, ayin, kalıp davranış, işlem kümelenmektedir. Ölüm çevresinde kümelenen ve ölüyle toplum üyelerini kuşatan bu inanmalar, adetler, işlemler törenler ve kalıp davranışlar başlıca üç grupta toplanmaktadır. Ölüm öncesi, ölüm sırası ve ölüm sonrası şeklinde oluşan gelenekler dizisi kısaca aşağıda açıklanmaktadır.

Anadolu’da genel olarak ölüm korkusunun bilinç altındaki baskısıyla tedirgin olan halk düşüncesi, geleceğini bilmek isteğinin de etkisiyle, alışılagelmişin dışındaki birtakım davranışları, araç gereçlerin şu ya da bu biçimdeki kullanışlarını, meteorolojik olayları, hayvanların hareket ve seslerini; düşlerdeki görüntülerle hastadaki psikolojik ve fizyolojik değişiklikleri çoğu zaman ölümün bir ön belirtisi saymaktadır. Halk inanmalarında ölümü önceden haber veren belirtiler arasında hayvanlarla ilgili olanlar büyük bir yer kapsamaktadır. Hayvanların insanlarda bulunmayan kimi yetenekleri, sezi güçleri biçimsel özellikleri, uğurlu ya da uğursuz sayılmaları bu tür inanmaların oluşmasında ve evrensel bir çizgiye erişmesinde büyük bir rol oynamaktadır. Ev, ev eşyası, araç gereç ve yiyecek çevresinde kümelenen bir takım inanmaların temelinde de ölüm korkusu yatmakta, bunlar halk tarafından çoğu zaman ölümün ön belirtileri olarak nitelenmektedir. Ay, güneş tutulması, yıldız kayması, şimşek çakması ve gök gürlemesi gibi olaylar da halk inanmalarında çoğu zaman ölüme yorumlanmaktadır. Bilinçaltında biçimlenen çeşitli görüntülerin simgesel bir takım çağırışımlarla da desteklenerek gerek düşü gören gerekse yakınları için bir ölüm belirtisi olarak yorumlanışı oldukça yaygındır.

Ölüm olaylarının duyurulmasının en doğal biçimi ölenin yakınlarının ağlamalarıyla olur. Olayı duyan komşular ölü evinde toplanarak, ölünün yakınlarının acılarına ortak olmaya, onları avutmaya, ilk hazırlıkları yapmaya yardımcı olurlar. Köylerde, ilçelerde ve küçük kentlerde evden eve haberleşmenin okuyucu çıkarmanın yanı sıra en yaygın usulu sela verdirmektedir. Gazetelere ilan vermek yoluyla olayı duyurma daha çok büyük kentlerde görülmektedir. Büyük kentlerde cenaze işlerini alan ticari kuruluşlar da vardır. Bunlar defin için gerekli hazırlıkların yanı sıra ölüm ilanlarını da üzerlerine almaktadır.

Ölümden hemen sonra yapılan işlemlerin bir bölümü doğrudan doğruya cesetle ilgiliyken bir bölümü de ceset çevresinde toplanmaktadır. Ölünün öte dünyaya, gönderilişine ön hazırlık niteliğindeki bu işlemlerin kimilerinin temelinde ölene canlı gözüyle bakmanın ve ondan korkmanın tipik belirtileri yatarken kimilerinde de hijyenik düşünceler ve dinsel gelenekler rol oynamaktadır.

Bu tür işlemlerin en çok görülenleri şunlardır. Ölünün gözleri kapatılır, çenesi bağlanır, başı kıble yönüne çevrilir, ayakları yanyana getirilir, elleri yanyana ve göbek üzerine konur, üzerindekiler çıkartılır, bazı yerlerde yatağı değiştirilir, ölünün karnına bıçak, demir, vs. ****l eşya konur, ölünün bulunduğu oda temizlenir, ölünün bulunduğu oda aydınlatılır, ölünün başucunda Kuran okunur.

Bahsedilen ön hazırlıktan sonra gömme için gerek dinsel, gerek geleneksel bakımdan zorunlu olan hazırlığa geçilir. Bu hazırlık üç önemli işlemden geçmektedir. Yıkama, kefenleme ve cenaze namazıdır. Ölen biri elden geldiğince çabuk gömülmeye hazırlanır. Kişi sabahleyin ölmüşse ikindi namazına, ikindiden sonra ölenler o gece bekletilerek sabahleyin gömülürler. Uzaktaki akrabaları için cenaze bekletilebilir.

Anadolu’da büyük bir çoğunluğun yaptığı bir uygulama da cenaze gömülmeden önce yıkanması olayıdır. Kadınları kadın, erkekleri erkek yıkayıcılar yıkarlar. Bu işi yapan kişiler meslekten yıkayıcılar, hocalar, tecrübeli olanlar, dini bütünler, meslekten kimse bulunmazsa ölü evinden ya da komşulardan biri, bazı yerlerde de vasiyet üzerine sevdiği kişiler olur.

Büyük kentlerde yıkama mezarlık gasılhanelerinde, köylerde ise herkesin evinin bahçesinin kuytu bir köşesinde yapılmaktadır.

Ölünün gömülmeye hazırlanışı için gerekli olan ikinci işlem ölünün kefenlenmesidir. Kefen bezinin rengi beyazdır. Kadın ve erkek de parça sayısı değişir. Bu yine Anadolu’da yaşayan halkın büyük çoğunluğu tarafından uygulanan bir gelenektir. Bunun dışında farklı gelenekler bulunmaktadır.

Üçüncü işlem de cenaze namazıdır. İslam dinine göre ölenin namazının kılınması için birtakım koşullar gerekmektedir. Cenaze namazı kılındıktan sonra tabut cemaat tarafndan mezarlığa götürülür. Ölü mezara sağ tarafı üzerine kıble doğrultusunda konur. Ölü genellikle tabutsuz olarak mezara gömülür. Ancak tabutla gömüldüğü de olmaktadır. Ölenin kimliğini, cinsini, yazgısını belirtmek amacıyla mezartaşlarına yazılar yazılması ve işaretler yapılması çok yaygındır.

Anadolu’da ölünün dinsel törenle ve yemekle anıldığı belirli günler vardır. Bunların başında ölünün kırkıncı, elliikinci günleriyle yılı gelmektedir. Daha seyrek olmakla beraber üçüncü ve yedinci günlerde de ölü belli bir biçimde anılmaktadır. Aslında belli sayıların karşıladığı bu tür günler sözkonusu sayılara kazandırılmış olan dinsel büyüsel ve geleneksel niteliklerden dolayı önemsemişler, giderek bir takım adetlerin bünyelerine ana öğe olarak yerleşmişlerdir.

Ölüm olayından sonra en önem verilen ve dikkat edilen davranış biçimi de yakınların gidenin ardından tuttuğu yasdır. Yakınını kaybeden bir insanın bu olay karşısında duyduğu tepkiler şaşkınlık isyan ve acıdır yas. Toplumsal, ekonomik, biyolojik ve duygusal yönden bağlı bulunduğumuz acı, bir insanın kaybından duyduğumuz acı insancıl bir tepkidir.

Yas, toplum tarafından bizim için önemli olarak tanımlanmış insanların ve yakınlarımızdan birinin kaybıyla duyulan acı ve üzüntüyü toplumsal kalıplar içinde ifade etmektir. Toplumsal bir kurum niteliğinde olan yasla ilgili adetler bu adetlere bağlı işlemler, kaçınmalar acı çekeni belli etme, belirli bir süre yeni durumuna alıştırma, acısını azaltma ve giderek bu durumundan çıkarma amacına yöneliktir. Dünyanın her tarafında gerek ilkel gerekse yüksek kültürlerde bu amaçla uygulanan bir takım adetler ve törenler görülmektedir.

Cenaze kaldırıldıktan sonra gerçekleştirilen diğer bir uygulama da ölü yemeğidir. Ölümle ilgili adet ve inanmaların önemli bir bölümünü oluşturan bu yemek bir yanıyla ölenin öte dünyada sürdürdüğü başka şeylerin yanı sıra yemeye ve içmeye de ihtiyacı olduğu tasarımını vurgularken bir yanıyla da ölüm olayına eşlik eden geçiş törenlerinin halk arasındaki gerekirliliğini açığa vurmaktadır. Çünkü ölünün öte dünyaya uğurlanışının tam ve geçerli olabilmesi için dinsel kuralların ve işlemlerin yanı sıra geleneksel olayların da yerine getirilmesi gerekmektedir. Aksi halde ölenin ruhunun geri de bıraktıklarını tedirgin edeceğine inanılmaktadır.

MEZAR TAŞLARI YAZILARI

Mezar taşları, gerek yapısal özellikleri, gerekse üzerindeki yazıları ile Türk’ün zengin iç dünyasını, ince beğenisini, yüce düşüncesini gösteren en güzel örneklerdendir. O mezar taşları ki, yerine göre bir tarih, yerine göre bir ağıt, çok kere de ölenin dilinden duyulan acı ve elemli bir yankıdır. Biçimlerinden, yazılarından, kişilikler ile kimlikler anlaşılır. Kabristanlar birer müze, mezar taşları da buralarda yatanların anıtı, varlıklarının kanıtıdır.

Yaşlıların taşlarında kişilikler, gençlerinkinde dünyaya doymamışlığın özlemi vardır. Kimisi ecelinden, kimisi umulmadık bir olaydan göçüp gitmiştir. İyilikler, güzellikler tüm acılığı, çıplaklığı ile o taşlarda sergilenmiştir. Okuyanda kimi gözyaşı, kimi de derin bir düşünce görülür. Bu düşünce karşısında gerçek felsefe o taşın başında yapılır.


Gelenekler, görenekler, toplumun sosyal yapısı da yer alır o taşlarda. Dilekler, istekler vardır onlarda. Dünyanın hiçliği da anlaşılır o taşlarda. Çalışmanın, başarının gizi vardır üzerindeki satırlarda. Eski Türklerde “Balbal” denirmiş bu taşlara. Balballar, kahramanlığını gösterirmiş eski Türklerin. Bugünküler ise aynı ulusun yaşam felsefesini, duygu ve düşüncesini, evrene bakış açısını, inancını, dünya görüşünü koyuyor ortaya.

Aynı zamanda dil ürünlerinin güzel örnekleridir mezar taşları. Dilciye, tarihçiye, folklorcuya, felsefeciye, edebiyatçıya zengin bir hazinedir, hazine gibi sunulmuş büyük bir armağandır. Kısaca söylemek gerekirse mezar taşları; tarih yapraklarıdır, geçmişten gelen edebiyat sayfalarıdır. Tarihin unutulmuş sayfaları bile vardır orada.

Yazık ki, mezar taşları da zamana dayanamıyor, zamanla yapılan savaşta egemenliğini yitiriyor, doğadan silinip gidiyor. Çağdaş uygarlık yarışı da dünkü mezarları bile eski sayıp ortadan kaldırıyor.

Biz insanlar ise ilgisiz, vefasız varlıklarız. Yarınki geleceğimizin mezar taşlarının başına gelenler olacağını nedense anlamıyoruz, anlamak istemiyoruz. Hergün biraz daha onlardan uzaklaşıyoruz, geçmişimizden kopuyoruz.

Ben, geçmişimizden af dilemenin, bağışlanmanın yolu mezar taşlarını incelemekten geçer, diyorum. İnegöl Mezar Taşlarındaki yazıları bu duygular içinde derlemiş bulunuyorum.

İnegöl’de bulunan mezarlıklar; Şehitler Mezarlığı, Kavaklaraltı Mezarlığı, Mahmudiye Mezarlığı, Orhaniye Mezarlığı, Hastane Mezarlığı, İstanbullu Hasan Mezarlığı, Sanayi Mezarlığı adlarını taşımaktadırlar. Aşağıda bu mezarlıklardaki mezar taşı yazılarından derlenmiş bir demet.

İlim ve Maarif ve Hem

Vatanperver İdi.
Nesline Matuf İdi.
Bu Hizmeti Birakup
Ahfadına İrtihal Darı Baka Eyledi.
Rahat Olsun Cihan İçre
Ruhu Pak Ebedi.
Akuva Müftisi
El Hacci Hafız Şakir Burcu
Bey Ruhuna Fatiha.
82 Senelik Muallim
Doğumu 1854-Akuva’da, Ölümü
İnegöl’de 14 Temmuz 1926

Ey Birader!
Dikkat Et Şu Mezarımın Taşına,
Akıllı İsen Gafil Olma
Aklını Al Başına.
Sallanıp Gezer İdim,
Bak Ne Geldi Başıma.
Akıbet Turap Olup
Taş Dikildi Başıma
Rizeli Bayram
Ruhuna Fatiha
04.04.1935

Bakıp Geçme
Ey Muhammed Ümmeti!
Ölünün Diriden
Bir Fatihadır Minneti.
Necdet Çelebi
1937-1982

Kurtuluş Savaşı Gazisi
Hamdi Özşan
1899-1981

Ziyaretçi!
Burada Emekli Yarbay
Galip Aksoy Medfundur
Ruhuna Fatiha
1908-1954

Bir Kamyon Yaktı Canımı,
Devrilip Akıttı Kanımı.
Hasret Bıraktı
Annem İle Babamı.
Okuyunuz Taşımda,
Soldum 16 Yaşımda.
Beni Rahmetle Anın,
Ağlayın Başımda.
Ekrem Oğlu Kenan Akman
1960-1976
 
Geri
Üst