Antalya Şehir Tanıtımı

antalya gün doğmuş

Antalya Gündoğmuş GÜNDOĞMUŞ : Geçmişi antik çağlara dayanan Gündoğmuş İlçesi'nin bugünkü yeri Romalılar döneminde iskan edilmiş bir yerdir. İlçe sınırları içerisindeki Roma harabeleri ki, Taşahır mevkiindeki Kaseyir Şehri harabeleri, Senir köyü yakınındaki Kese mevkiindeki Roma harabeleri en eski harabeler olma özelliğini taşıdığı söylenebilir. Daha sonra ki dönemlerde özellik Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu'nun Türkleşmesi döneminde şehir Selçukluların egemenliğinde kalmış ve 2.Beyazıt döneminde de Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır.


gundogmus.jpg
Bir rivayete göre; Konya'nın İksile Köyü'nden çeşitli sebeplerle ayrılan bir ailenin bu bölgeye yerleştiği ve sonralarıda buraya "Eksere" denildiği söylenmektedir.

Eksere Köyü 1936'ya kadar Akseki'ye bağlı bir köy iken 1936'da "Gündoğmuş" adıyla ilçe yapılmıştır.





GÜNDOĞMUŞ YAYLALARI


Sedir ve ardıç ağaçlarıyla kaplı

Antalya’nın Akseki ve Alanya ilçeleri arasında kalan Gündoğmuş Yaylaları’na yürüyüş yapmak ve doğayı kucaklamak isteyenler sonbaharda akın ediyor. Burada küçük ve büyük onlarca yayla var. Yedisi turizme yönelik olarak da hizmet veriyor. Sedir ve ardıç ağaçlarıyla kaplı Gündoğmuş Yaylaları, Toroslar’ın yüksek zirvelerinden Geyik Dağı eteklerinde yer alıyor. Gündoğmuş’un Antalya kent merkezine uzaklığı 140 kilometre. Yaylaların ilçe merkezinden uzaklıkları ise 30-40 kilometre arasında değişiyor. Sınırları içinde Colybrassus, Casae Gelefi ve Taşavur gibi antik kent yerleşimi kalıntıları bulunuyor. Konaklama tesisi yok.

Gündoğmuş’a yaklaşık 35 km uzaklıktaki Baş Yayla, sedir ve ardıç ağaçlarıyla dikkati çekiyor. Çaltı Yaylası Gündoğmuş’un yaklaşık 35 km doğusunda. Soğuk suyu, karaçam, sedir ve ardıç ağaçları yaylanın özelliklerinden. Cündüre Yaylası ise Gündoğmuş’un 30 km doğusunda. İlçenin yüksek yaylalarından. Boğazoluk’ta kirazcılık yapılıyor. Eğrigöl Yaylası’na asfalt yolla ulaşmak mümkün. Güzel bir göl manzarası var. Belli başlı yaylalardan biri olan Gören de Gündoğmuş’a 40 km uzaklıkta. Cevizi ve soğuk suyu meşhur. Seyricek, Gündoğmuş’un en uzak ve en yüksek yaylalarından biri. Akdağ ile Geyik Dağı arasındaki düzlükte yer alıyor. Yakınında adı bilinmeyen bir antik kentin kalıntıları var.
 
antalya gazi paşa

GAZİPAŞA : Gazipaşa'nın bilinmeyen veya tahmin edilen tarihi, tarihi perspektif içerisinde oldukça derinlere uzanmaktadır. Ana hatlarıyla bu tarihsel serüveni İ.Ö.2000'lerde başlar.
Hititlerin bir kolu olan Luviler yine Hititlerin Kizzuvatna (Çukurova bölgesi) ve Arzava (Antalya yöresi) ülkeleri diye adlandırdıkları bölgede yaşamışlardır. Gazipaşa'da
bu bölge içinde kalması nedeniyle ilçemizin tarihi yolculuğa Luvilerle-Hititlerle başlamış olması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Karatepe (Sivaslı) civarındaki harabaler içinde yer alan aslan kalıntıları bu bilgiler doğrular niteliktedir.


Gazipaşa'nın tarihsel yolculuğu içindeki önemli bir kilometre taşı da İ.Ö. 628 yıllarıdır. Selinus adıyla tarihte iki kent mevcuttur. Sicilya'da Yunanlı Mağara-Hyblaia halkı tarafından bu tarihte bir site devleti olarak kurulan Selinus, diğeri Anadolu'nun güneyindeki Selinus. Kilikya Bölgesi'nde ve Hacımusa (Kestros) Çayının iki yakasında kurulmuş liman kentidir. Kalesi ise şimdiki kale kalıntılarının bulunduğu yerde olup o zamanlar ada konumunda idi. Buradan başta Mısır olmak üzere, o günün ticaret merkezleri ile deniz ticareti yapılmakta idi.
Yunan yönetiminden İ.Ö. I97'de Antiokhos dolayısıyla Roma egemenliğine geçen kente İ.S. 1.yy'da Akdeniz kıyılarının doğu seferine çıkan Roma Kralı Trayan hastalanarak Selinus limanına gelmiş ve bir tüccarın evine konuk olmuş, daha sonra iyileşmeyerek burada ölmüştür. Yerine tahta geçecek olan Hadrianus, Selinus' a gelerek cenazeyi Roma' ya götürmüş, anısmada bir mezar yaptırmıştır. Bu nedenle de Selinus'un bir süre Traianapolis adıyla anıldığı Hıristiyanlık döneminde ise Seleukeia-Silifke Başpiskoposluğu'na bağlı Piskoposluk merkezi olduğu bilinmektedir. M.Ö. I. yy. da başlayan Roma imparatorluğu dönemi, bu devletin Anadolu sınırları içinde bulunan Gazipaşa'da VI. yy'a kadar devam etmiştir. M.S. VI. yy'den başlarak Güney Akdeniz Bizans İmparatorluğu'nun egemenliğine girmiş, bu yeni dönemde Gazipaşa, Antalya ve Alanya ile birlikte Pamfilya nün Türkleşmesi süreci içinde Selinus, Selçuklu Sultanı I. Alaiddin Keykubat'ın 1221 yılında Alanya'yı, 1225'e kadar da buradan itibaren belki de Toroslardan kaynaklanıp şehir merkezinden geçerek denize karışan beş büyük çayın zaman zaman sel baskınına neden olması dolayısıyla Selinti olarak anılmaya başlanmıştır. 1268'lerde Moğollar'ın Anadolu işgali sırasında Selinti, Anadolu Selçuklu Devletinin Konya ve bağlı bölgeleri sınırları içinde yer almaktaydı.
Anadolu beylikleri döneminde 1335 yılından itibaren Antalya ve civarı Teke Beyliğinde kalırken Alanya, Selinti ve doğusu ile Kuzey yöreleri merkezi Konya olan Karamanoğulları hakimiyetine girmiştir.

Osmanlı Döneminde Fatih Sultan Mehmet'in Deniz Kuvvetleri Komutanı (Kaptan'ı Derya) Gedik Ahmet Paşa, 1470 yılında Alanya'yı, 1472 yılında ise Selinti, Anamur ve Silifke yöresini Karamanoğlu Beyliği'nden alınarak Osmanlı hakimiyetine dahil etmiştir. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi meşhur Seyahatnamesinin 126. sayfasında "XVIII. yy'da Selinti kazasının İçel (Mersin) sınırları içerisinde Silifke Sancağına bağlı 26 köyü olan ve yıllık 80 akçe vergi veren bir kazadır. Deniz kenarında bakımlı cami ve evler ile yemyeşil dağlara sahiptir. Kıbrıs'a 70 mil uzaklıkta iskelesi vardır." demektedir

Tarihi Yerler

ANTIOCHEIA AD CRAGUM : Gazipaşa ilçesinin doğusunda, 18 km. uzaklıktaki Güney Köy sınırları içerisindedir. Kentin adı Kommagene Kralı 4. Antiochus'dan gelmektedir. Kent kalıntıları denize doğru uzanan üç tepe üzerinde toplanmıştır. Batıdan doğuya doğru birinci tepe üzerinde Orta Çağ Kalesi, ikinci tepe üzerinde sütunlu cadde, agora, hamam, zafer takı, kilise, üçüncü tepe üzerinde ise kentin nekropol alanı yer almaktadır. Kent yapıları Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenmektedir. Kentin nekropolünde bölgeye özgü beşik tonozlu, ön avlulu anıtsal mezarlar oldukça iyi korunmuştur. Halen kalıntıların önemli bir bölümü görülebilen tapınak bölgede sevilen bir tanrı olan Zeus Lamotes için yapılmış olmalıdır.

ADANDA - LAMOS : Antik kent, Gazipaşa ilçesinin 15 km. kuzeydoğusundadır. Bugünkü Adanda köyünün 2 km. kuzeyinde, yüksek ve sarp bir dağın zirvesinde kurulmuştur. Kent surlarla çevrilidir. Doğuya bakan kentin giriş kapısının güneyinde, büyük bir kule bulunmaktadır. Kentin diğer kalıntıları arasında ağıra, doğal kayaya oyulmuş çeşme ve iki adet tapınağı sayabiliriz. Bu kentin nekropolünde de blok taşların oyulması ile yapılmış yekpare lahitler önemli kalıntılar arasındadır. Kent, olasılıkla genç Roma döneminde Lamotis olarak adlandırılan bölgenin başkenti durumunda idi. Kalıntılar, dağlık Klikya bölgesinin kültürünü ve sanatını en iyi şekilde yansıtmaktadır. Kent, en görkemli dönemini Gallianus zamanında geçirmiş olmalıdır.

NEPHELIS : Antik kente ulaşım, Gazipaşa-Anamur 12. km.'sinden sonra Muzkent Köyünün içinden geçerek güneye sapan yaklaşık 5 km. stabilize bir yol ile sağlanmaktadır. Kentin güneyi deniz ve sarp kayalıklarla çevrilidir. Kent, akropol ve doğu-batı boyunca uzanan kalıntılardan oluşmaktadır. Kentin ayakta kalabilmiş yapıları Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenmekte olup, bunlar, Orta Çağ Kalesi, Tapınak Odeon Sulama sistemi ve nekropol alanlarıdır. Şu anda Alanya müzesinde sergilenmekte olan bu kentten getirilen yazıtlardan birisi Bizans İmparatoru Zenon dönemine ait olup Zenon için övgüler içermekte, bu imparatorun kent için yardımlarından bahsetmektedir. İkinci bir onur yazıtında ise, Klikya Valisi Cornelius Dexter'ın adı geçmektedir. Bu onur yazıtı, kent halkı ve Danışma Meclisi tarafından dikilmiş olup, kentteki meclislerin varlığını kanıtlar durumdadır. Klikya bölgesine özgü küçük odeonu kentteki kültürel faaliyetlerin göstergesidir.

SELINUS : Antik Selinus kenti, Gazipaşa ilçe sınırları içerisinde Gazipaşa Plajının bulunduğu Hacımusa Çayının güneybatısındaki denize dirsek gibi uzanan bir tepenin üzerinde ve yamaçlarında yer alır. Kentin akrapolü tepeye kurulmuştur. Ayrıca bu tepe üzerinde Orta Çağ Kalesi de bulunmaktadır. Kalenin sur duvarları ve kuleleri oldukça iyi korunmuştur. Akropol, içerisindeki kilise ve sarnıç günümüze kadar gelebilmiş önemli yapılardandır. Selinus kentinin diğer yapıları sahilde ve yamaçta yer almaktadır. Bu yapılar arasında, hamamlar, agora, İslami Yapı (Köşk), su kemerleri ve nekropol alanını sayabiliriz. Selinus, Dağlık Klikya bölgesinin en önemli kentlerinden biridir. Roma İmparatorluğu'ndan Traian'ın bu kentte ölmesi kentin adının bir süre bu adla anılmasına sebep olmuştur. Kentin büyük hamamı, Klikya bölgesi diğer kentlerindeki hamamlar ile benzerdir. Nekropolündeki anıtsal mezar anılmaya değer olup, Alanya Müzesindeki ostoteklerin çoğunluğu Selinus Nekropolünden getirilmiş olup, burada ostotek atölyesinin varlığını sürdürmektedir.

Turizm
Gazipaşa mevcut durumuyla daha ziyade tarım toplumu görünümünde ise de 13 Eylül 1989 tarih ve 20281 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla ( 89 / 14499 ) turizm bölgesi ilan edilmesi nedeniyle özellikle havaalanı ve yat limanı inşaatlarının başlamasıyla turizm sektörüne hızlı bir geçiş yapmaya başlamıştır. Halen 2 normal ticari otel, 2 adet turistik ( biri apart ) otel, Gazipaşa Belediyesi Deniz Tesisleri İşletmesi'ne ait bungalovlar ve 1 adet tatil sitesiyle yatak kapasitesi 600 ' e ulaşmış olup hızla otel ve motel inşaatları devam etmektedir.
İlçemiz ören yerleri itibariyle diğer yörelere göre oldukça zengin durumdadır. Ancak bunların tamamına yakının yol ve koruma hizmetleri yoktur veya yetersizdir.
Gazipaşa Akdeniz sahilinin Caretta Carette türü deniz kaplumbağalarının yumurtalarını bıraktığı 17 merkezden biridir.
Yalan Dünya Mağarası başta olmak üzere tarihi kale ve şehir kalıntıları, tertemiz deniz ve kumsalları, bol yeşil ve oksijenli yaylaları ,özetle bozulmamış doğasıyla turizm bakımından çok büyük bir potansiyele sahiptir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
antalya finike

FİNİKE : Finike ilçesi, konum itibariyle, Güney Bat Anadolu'daki Teke Yarımadası bölgemizde yer alır. Eski çağlarda ve Finike'nin ilk kurulduğu zamanda bu bölge, "Likya" olarak adlandırıldı. O zamanki Likya; Doğuda Pamfilya, batıda Karya, kuzeyde ise Psidya şeklinde adlandırılan bölgelerle çevrili idi. Finike adının Fenikelilerden dolayı verildiği de rivayetler arasındadır. Finikelilerin en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Teke Yarımadası, tarihin ilk dönemlerinden beri iskana açık bir bölgedir. Bu bölgede M.Ö. 3000 yılından beri insanların yaşadığı bilinmektedir. Fakat bölgemizde yapılan arkeolojik araştırmalar bu tarihi henüz doğrulayamamıştır. Bu arkeolojik araştırmalar ancak 2000 yılında bölgemizde insanların yaşadığını belgeleyebilmektedir. Bölgemizde devam etmekte olan arkeolojik kazılardan elde edilecek yeni bulgularla, yerleşimin M.Ö. 3000 yılında olduğu konusunda kesin belgelerin çıkabileceği ihtimal dahilindedir. Buna rağmen, bölgemizde yapılan Filolojik araştırmalarla elde edilen bir takım sonuçlar, Finike ve çevresi, özellikle Teke Yarımadası'ndaki yerleşim hakkında, kesin bilgiler verebilmektedir. Yöremizde, o dönemlerde kullanılan yer adları ile, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde görülen yer adlarının benzeşmeleri dikkate değerdir. M.Ö. 3000 yılına tarihlenen bu yer adları benzeşmesi, o zamanlar Likya olarak adlandırılan bölgemizdeki yerleşimin, M.Ö. 3000 yılına kadar uzadığı sonucunu belgeleyecek niteliktedir.

Bütün bu arkeolojik belgeler ve Filolojik veriler, Likya' da M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanan yerleşimin, kimler tarafından ve nasıl yapıldığı ile ilgili, tam bilgileri edinmemizde yetersiz kalmaktadır.
Osmanlı idaresindeki bugünkü Finike, Elmalı kazasına bağlı bir nahiye merkezi iken, 1914 yılında kaza yapılmıştır, l. Dünya savaşı sırasında kara günler yaşayan Finike, 1919-1921 yılları arasında İtalyanlar'ın kısa süren işgalleri atanda kalmıştır. Ulu Önder Atatürk'ün önderliğindeki İstiklal Mücadelesi sonunda, vatan topraklarındaki bütün düşmanlarla birlikte İtalyanlar da, Finike'den çekilmek zorunda kalmışlardır. Cumhuriyet döneminde Finike, Antalya'ya bağlı güzel bir yerleşim merkezi olarak ilçelik statüsünü sürdürmüştür. Finike, Antalya iline bağlıdır. Portakalları ile ünlü Finike tarihle, doğa ve denizin birleştiği bir turizm beldesidir. Portakalları ile tanınan kent, Limyra kenti kalıntıları ve Arykanda antik kenti kalıntıları ile ilgi görmektedir.
Tarihçe: Finike M.Ö. 5. yy. da Aykırıçay (Arykandos) ağzında Phoinikos adıyla kurulmuştur. Finike adının bölgeyi ticaret merkezi olarak kullanan Fenikelilerden geldiği sanılmaktadır. Bölgenin başkenti Limyra' nın tarım ürünleri ihracatının gerçekleştirildiği bir liman olarak bilinmektedir.
İklim:İlçede Akdeniz iklimi egemendir.

GEZİLECEK YERLER
Arykanda (Arif):
Elmalı-Finike karayolunun tam yarısında bulunan Arif köyünün Aykırıçay mahallesine yakın bir ören yeridir. İlk yerleşme zamanına ait arkeolojik ve yazılı kaynaklara dayanan bilgi bulunamayan Arykanda' nın filolojik yönden yerli bir isim oluşu ile eski bir yerleşme yeri olduğu bilinmektedir.
Arykanda' nın en üst teraslarından birinde tek taraflı oturma yerine sahip, koşu pisti belirli bir kısımdan sonra trapez şeklini alan bir stadion bulunmaktadır. Ortasına yakın yerdeki merdivenle aşağıdaki teraslara bağlanan stadionun bir altındaki terasta ufak, fakat çok iyi korunmuş tiyatro yer almaktadır. Tiyatronun alt terasında odeon ve buna ulaşan merdivenli yol vardır. Odeonun önündeki portiko, köşeli bir U harfi yaparak agorayı çevreler. Arykanda' da resmi ve özel yapıların kapladığı alanın birkaç katını nekropol kaplar.
Nekropoldeki tonoz örtülü mezar odalarının dışında lahitlere de rastlanır. Birbirlerine teras görevi gören mezar binalarının en alt terasında ikinci katına kadar ayakta kalmış büyük bir hamam yer almaktadır.
Şehrin en ilginç kalıntılarından bir diğeri de Aykırıçay kaynağının bulunduğu yerde, kayalığın yüzündeki su yollarıdır.
Limyra (Turunçova, Zengerler): Likya dilindeki adı Zemu (ri) olan Limyra' nın M.Ö. 5. yüzyıldan beri varolduğu bilinmektedir. Asıl etkinliğini M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında gösteren kenti, Likya Birliği' ni kurmak isteyen Perikles başkent olarak kullanmıştır.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
antalya elmalı

ELMALI : Elmalı ilçesi haritasal olarak Antalya'nın güney batısında ve yaklaşık olarak 110 km. mesafesinde bulunan bir yayladır. Denizden yüksekliği 1051 metre olan yerleşimde, son nüfus sayımına göre 14600 kişi yaşamaktadır. Elmalı ilçesine bağlı 50 köy 2 tanede belde bulunmaktadır. Tarihi açısından bölgenin en eski yerleşimlerinden birisi olan ELMALI'da tarihde Likyalılar, Persler ve birçok Antik çağ medeniyeti yaşamıştır. Yakın tarihimizde ise Selçuklu ve Osmanlıya ev sahipliği yapan yerleşimde 100 yıl öncesine kadar birçok Rum ve Ermeni ailesi yaşamaktaydı.


Arkeolojik Eserler

İlçe sınırları içerisinde tarih öncesine ait hayat izleri taşıyan kalıntılar olan höyükler, eski eserler bakımından bakir inceleme alanlarıdır. Beyler, Semahöyük ve Müren höyükleri en önemlilerindendir. Amerika Bryn Mawr Kolleji adına Prof. Macteld Mellink yönetiminde yapılan Semahöyük-Karataş mevkiindeki arkeolojik kazılar olumlu sonuçlar vermiş, İ.Ö. 2000-2500 yıllarının yerleşim kalıntılarını gün ışığına çıkarmıştır. 1963 yılında başlayan bu kazılar yaz aylarında devam etmektedir. Halen Karaburun ve Kızılbel Kral Mezarları'nın onarım ve koruma çalışmaları sürdürülmektedir. İ.Ö. 450 yıllarında yapıldığı rivayet edilen bu mezarların duvarlarının iç alanları çepçevre renkli mozaik ve fresklerle süslenmiş av ve savaş sahneleri renk ve canlılığını koruyarak günümüze kadar ulaşabilen nadir eserlerdendir. Hacıyusuflar ve Yuva köyleri yanındaki Likya ve Roma kalıntıları tarihi ve turistik yerlerdendir.
Tarihi Eserler

Ömer Paşa Camii : Elmalı merkezinde yer almakta olan Cami, Ketenci Ömer Paşa tarafından 1602(1016 Hicri) tarihinde yaptırılmıştır. Elmalı'nın olduğu kadar Antalya ilinde en büyük yapısı olan Ömer Paşa Camii, camlı kapısı üzerindeki kitabesinden de anlaşılacağı üzere XVII. yüzyıl başında yapılmış olup, Klasik Osmanlı mimari tarzındadır.
Kesik Minare : Çarşı meydanında Ömer Paşa Camii karşısında tek bir minare olarak bulunmaktadır. Minare Selçuklu eseridir.
Medreseler : 1602(1016 Hicri) tarihinde Ketenci Ömer Paşa tarafından camii ile birlikte yaptırılan Ömer Paşa Medresesi 24 kubbe 12 revaklı kesme taş ve dövme demirden yapılmıştır. Camii" nin hemen karşısında bulunmaktadır.
Türbeler : Abdül Vehhat (Vahab-ı Ümmi) Türbesi; Şehrin kuzeyinde en üst kısımdadır.
Abdal Musa Türbesi: Elmalı Tekke köyündedir. Abdal Musa tekkesi'nin yapılışına ait bir yazı bulunmamakta ise de eserin XIII. yüzyılda yapıldığı ileri sürülmektedir.
Külliyeler

Sinan-i Ümmı Külliyesi Camii : Sinan-i Ümmi kendi adını taşıyan külliyesindeki türbesine defnedilmiştir.
Kütüphaneler : Elmalı Halk Kütüphanesi, eski tahsil ve kültüre esas olan medreseler, kaldırılınca başta Sinan-i Ümmi, Hatıpzade, Babazade Medreselerinin kütüphaneleri 1926 yılında birleştirilerek bugünkü Elmalı Halk Kütüphanesinin esası kurulmuştur bugün XVI. yüzyılda Ketenci Ömer Paşa tarafından yaptırılan binada hizmet vermektedir. 595 Yazma Eser, toplam 19938 adet kitabı bulunmaktadır. Kendi bünyesi içinde bir de çocuk kütüphanesi vardır.
Hanlar, Hamamlar

Bey Hamamı : Ömer Paşa Camii batısında bulunan bu hamamın klasik devirde yapıldığı sanılmaktadır. Evliya Çelebi'nin de bahsettiği hamamının XVI. yüzyılın sonu XVIII. yüzyılın başlarına ait olduğu anlaşılmaktadır.
Kışlalar

Elmalı'nın girişinde bulunan askeriye kışlasına 1934'de 20. Dağ Alayı geldi ve 1940' da gitti. 1914'de Tugay Komutanlığı geldi, 1944'te gitti. Şu anda Karayollarının eşya deposu olarak kullanılmaktadır.
Çeşmeler ve Kuyular

Çatalçeşme, Elmalı çarşı içinde Selçuklular zamanında yapılmış, kesik Minarenin hemen arkasında Çatalçeşme adı ile anılır. Çeşmenin üzerindeki Kitabede 1284 tarihi ve şunlar yazılıdır.
"Curayı dareyinde bu abın himmet eden zatın
Babı Rahmetin - Abdal eyleye Allah
Sahübül hayat gasb Abdül gaffar"
Köy Odaları

Eskiden Elmalı'nın her köyünde bir köy odası vardı, son yıllarda işlerliğini kaybetmiş durumdadır.
Kaplıcalar, İçmeler, Ilıcalar
Aynı kaynakları olan Cemre Pınar ile Ilık Pınarın kireç nispeti çok düşük olduğu için böbreklerinde kum ve taş olanlar tarafından içme suyu olarak kullanılır. Elmalı'nın batı eteğinde uzanan Pınarı ile Aksivri Pınarı da aynı şifayı verir.
Kaleler

Elmalı, Çobanisa-Gilevgi köyü arasındaki tarihi Helenistik devri Gilevgi kalesi bulunmaktadır.


Doğal Güzellikler

Tescilli değildir. Ördübek, Tekke, Dokuzgöl, Çam Kuyuları orman bölgeleri ilçenin dinlenme ve piknik yerleridir.
Su Kaynakları, Pınarbaşları
Baranda kaynağı, Karapınar, Kazanpmar, Tahılpınar, Pınarbaşı gibi kaynaklar bulunmaktadır.
Çınar ve Ulu Ağaçlar
a) Arslan Ardıç
b) Koç Sedir
c) Şah Ardıç
ç) Sedir Tabiat Ormanı
d) Gelendost
Yayla Adları
Tekke Orman Bölgesinde Sevindik Orman Bölgesinde Araştırma Orman Bölgesinde Çığlıkara Orman Bölgesinde Akçay yolu üzerinde
a) Yuva Yaylası
b) Baranda Yaylası
c) Kohu Dağı Yaylası
ç) Serkiz alanı Yaylası
d) Kızılöz ve Kızılcadağ yaylası
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
alanya

ALANYA : Alanya Kuzeyinde Toros Dağları Güneyinde Akdeniz’in bulunduğu küçük bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Antik çağda Pamfilya ve Klikya arasındaki çizgide yer aldığı için pazen Pamfilya bazen de Klikya olarak anılmıştır. Alanya'nın ilk iskanı ile ilgili kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Prof Dr Kılınç KÖKTEN ‘in 1957 yılında Kent merkezine 12 Km uzaklıkta yer alan Kadıini Mağarasında yaptığı araştırmalar, bölge tarihinin Üst Paleolitik (M.Ö.20,000,-17,000,) dönemine kadar uzandığını göstermektedir.

Alanya’nın ilk kez ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu henüz bilinmemektedir. Kentin bilinen en eski adı Korakesium dur. Bizans döneminde ise Kalanoros ismi verilmiştir. 13, YY da Anadolu Selçuklu Hükümdarlarından 1, Allaaddin Keykubat’ın (1200-1237) kaleyi alması ile şehrin ismini Alaiye olarak değiştirmiştir. 1935 yılında Kenti ziyaret eden Atatürk ise Alanya adını vermiştir. (Korekesium’dan İlk kez bahseden M.Ö.4, Yüzyıl antik coğrafyacılarından Scylax’dır Bu dönemde bölge Anadolu’nun önemli bir bölümünü istila eden Perslerin egemenliği altındadır. Daha sonra ünlü antik çağ yazarı Strabon, Piri Reis, Seyyep, İbn-i Batuta ve Evliya çelebi bölgeyi gezen seyyahlar olup eserlerinde kentten bahsetmektedirler.
Bölgenin ilk çağları ve Bizans dönemi hakkında fazla bilgimiz yoktur.M.S.7.yüzyılda arap akınları sırasında kent savunması daha da önem kazanmış,akınlara karşı korunmak amacıyla kale yapımlarına öncelik verilmiştir.Bu nedenle Alanya ve çevresindeki pek çok kale ve kilise M.S.6 ve 7.yüzyıla tarihlenmektedir.

Anadolu Selçuklu hükümdarlarından 1. Alaaddin Keykubad, Alanya kalesinde hüküm süren ve hristiyan sülalelerinden olan Kyr Vart’ ı 1221 yılında yenilgiye uğratarak Kaleyi ele geçirmiştir. Hükümdar kendi adına burada bir saray yaptırmıştır.Selçuklu’lar başkent Konya’nın yanısıra Alanya’yı ikinci bir başkent ve kışlık merkez olarak kullanarak imar faaliyetlerinde bulunmuşlardır.

1243’deki Moğol saldırıları 1277’de Mısır Memlüklerinin Anadolu’ya girmeleri Selçukluları yıpratmış, 1300 yılında Selçuklu Devleti parçalanmış ve bölge Karamanoğulları tarafından beşbin altın karşılığında Memlük Sultanına satılmış daha sonra 1471 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı Devleti sınırları içerisine alınmıştır. Alanya, Tarsus ile birlikte 1571 yılında Kıbrıs eyaletine bağlanmış,1864 yılında ise,Konya vilayetinin sancağı olmuştur. 1868 yılında Antalya’ya bağlanmış, 1871 yılında bu ilin ilçesi olmuştur
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
akseki

AKSEKİ : Eski adı MARLA (MARULYA) olan Akseki ilçesi 1286 yılında Toroslar üzerinde kurulmuştur. Daha sonra Selçuklu ve Osmanlı yönetimine geçen ilçe de, Roma imparatorluğu dönemlerinden bu yana toplumların yaşadığı bilinmektedir. 1872'de Alanya'dan ayrılan Akseki, 1901 yılında Antalya Konya Eyaleti dahilinde bağımsız bir sancak olmuştur. Bu arada Akseki ilçesinin sınırları daraltılmış, bazı köyler Seydişehir ilçesine bırakılmıştır. İbradı, önceleri bir kasabayken, 1991 yılında ilçe yapılarak Akseki'den ayrılmıştır.

Coğrafya


"Kardelen Çiçeği"nin ana yurdu olan Akseki ilçesi, Antalya iline bağlı Batı Torosların güneyinde kurulmuş bir ilçedir. Doğusunda Gündoğmuş, Bozkır, batısında Manavgat, İbradı, kuzeyinde Beyşehir, Seydişehir, güneyinde Manavgat ve Gündoğmuş ilçeleri yer alır. Yüzölçümü; 2390 kilometrekare, rakımı 1500 m.dir. İlçenin coğrafi yapısı Manavgat ırmağının oluşturduğu büyük bir vadi ile engebeli ve dağlık bir görünüme sahiptir. İlçenin büyük bir çoğ Bucakalan Mağarası, Göktepe Yaylası, Çimi Yaylası, Irmak Vadisi ilçenin diğer çekiciliği olan yerlerdir. Akseki'de; karasal iklim görülür. Ortalama sıcaklık 13.1 derece olup maksimum sıcaklık 36.7 derecedir. Akseki'de kışın sıcaklık -14 dereceye kadar düşebilmektedir.
Tarım Alanı

114.060 dekar
Çayır-Mera Alan
176.500 dekar
Ormanlık ve Fundalık Alan
1.309.020 dekar
Su Yüzeyi
5.000 dekar
Tarım Dışı Alan
478.420 dekar
TOPLAM YÜZEY
2.083.000 dekar


Ekonomi

Yöre halkının başlıca geçim kaynakları; ormancılık, ticaret ve hayvancılık olup bağcılık ve badem yetiştiriciliği de fazladır. Oldukça taşlı olan bölgede sulanabilen arazilerde meyvecilik ve sebzecilik de yapılmaktadır.

Nüfus
22 Ekim 2000 Tarihinde yapılan Genel nüfus sayımında İlçe merkez nüfusu 10.563 dür. Beldelere göre nüfus dağılımı ise şu şekildedir.
Akseki Merkez

10.563
Cevizli Beldesi
7.737
Kuyucak Beldesi
4.841
Bademli Beldesi
2.230
Yarpuz Beldesi
3.200
Güçlüköy Beldesi
1.640
Süleymaniye Beldesi
2.002
Diğer Köyler Toplamı
10.254
TOPLAM NÜFUS
42.467
İlçede 41 köy ve 6 belde bulunmaktadır.
Turizm

Akseki'de turizm faaliyetleri de gelişme göstermektedir. Kış aylarında yerli ve yabancı turistler, kardelen çiçeğini görmek için ilçeyi ziyaret ederler. Giden Gelmez Dağları, Dağ Keçisi Koruma ve Av Sahası avcıların ücretli olarak devamlı avlanabilecekleri yerlerdir. Bölgedeki başlıca av hayvanları; yaban keçisi, tavşan, yaban ayısı vetilkidir. Sinan Hoca ve Gümüşdamla köylerinde kurulan "Alabalık Üretme Tesisleri"de turistlerin uğrak yerleri arasındadır. Akseki'de bulunan eserler, Ulu Camii ve Ulu Cami Medresesidir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Alanya KALESİ

Alanya Kalesi


Sur


Alanya Kalesi, Antalya'nın ilçesi Alanya'nın simgelerinden biri olan kale. Denizden 250 metreye kadar yükselen yarımada üzerinde bulunur. Surlarının uzunluğu 6.5 kilometreyi bulur.

Sur


Kandeleri adıyla da bilinen Alanya yarımadasındaki yerleşim, Helenistik döneme kadar inmekle birlikte günümüze kalan tarihi dokusu 13. yüzyıl Selçuklu eseridir. Kale, 1221 yılında kenti alıp yeniden inşa ettiren Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılmıştır. Kalenin 83 kulesi ve 140 burcu vardır. Ortaçağda surların içine yerleşmiş kentin su gereksinimi sağlamak üzere 400'e yakın sarnıç yapılmıştır. Sarnıçların bir kısmı günümüzde de kullanılmaktadır. Surlar, planlı bir şekilde Ehmedek, İçkale, Adam Atacağı, Cilvarda burnu üstü, Arap Evliyası Burcu ve Esat Burcu'nu inerek Tophane ve Tersane'yi geçip Kızılkule'de son bulacak şekilde inşa edilmiştir.

Kaleden Liman Görüntüsü


Yarımadanın zirvesinde açık alan müzesi olarak değerlendirilen İçkale bulunmaktadır. Sultan Alaeddin Keykubad sarayını burada yaptırmıştır. Kalede yerleşim günümüzde de sürmektedir. Taşıt trafiğine açıktır. Yürüyerek ise yaklaşık 1 saatte çıkılabilir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Antalya Tarihi

Antalya

Antalya'nın Tarihi
Anadolu’nun güneybatı kıyısında bulunan Antalya, Akdeniz’in kuzey sahillerini kapsayan 36° 06’ ve 37° 27’ kuzey enlemleri ile 29° 14’ ve 32° 27’ doğu boylamları arasında kalan ve “Teke Yöresi” adı ile bilinen bölgenin merkezi durumundaki yerleşim alanıdır.


İlkçağlarda, Antalya sınırları içinde kalan bölge çeşitli alanlara ayrılmıştır. Buna göre Manavgat Çayı’nın doğusunda kalan bölgeye Kilikia; Manavgat, Beşkonak, Serik, Gebiz, Dağ bucağının bulunduğu yerlere Pisidia; Manavgat Çayı ile Boğa Çayı arasındaki dar uzun şeride Pamphylia; Boğa Çayı’ndan batıya doğru ve ilerisine de Lisya veya Lykia denilirdi.

Antalya’nın kuzeybatısında yer alan ve üç büyük bölmeden oluşan Karain Mağarası’nda yapılan araştırmalarda Paleolitik (Yontma Taş) Devre ait çakmaktaşı aletlere, hayvan, insan kalıntılarına rastlanmıştır. Aynı şekilde Antalya’nın 25 km. batısında keşfedilen Beldibi Mağarası’nda da Paleotik çağdan Neolitik çağa kadar olan dönemin özelliklerini gösteren Mezolitik çağın gerek çanak çömleksiz gerek çanak çömlekli dönemlerine ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. Bu da Antalya ve çevresinin tarihin eski zamanlarını yaşadığını ve çok eski bir yerleşim alanı olarak köklü bir geçmişe sahip olduğunu bize göstermektedir.

Antalya ve çevresinde yaşayan en eski kavim “Solim”lerdi. Bölgenin Grek tarihi, Truva’nın düşüşünden sonra başıboş bir grubun Anadolu’nun güneyine inerek çoğunluğunun Pamphylia’ya, geri kalan kısmının da Kilikia’ya geçerek orada yerleştikleri MÖ. 1100 yılı civarında başlatılmaktadır.

Greklerden sonraki dönemle ilgili bilgiler oldukça az olduğundan bu yıllarda meydana gelen olaylar karanlıkta kalmaktadır. MÖ. 6. yüzyıldan sonra ise Lidya kralları, topraklarını Küçük Asya’nın batısına kadar genişletmişlerdir. MÖ. 546’da Pers Kralı Kyros tarafından bütün Lidya Krallığı ile birlikte Antalya ve çevresi de Persler’in eline geçmiştir. Pers Kralı I. Darius tarafından gerçekleştirilen satraplık bölüşümünde bu bölge, I. satraplığın içine alınmıştır. Ancak bölgedeki bu Pers hakimiyeti çok uzun sürmemiş ve MÖ. 469’da Atina’lı donanma komutanı Miltiades oğlu Kimon, Persleri yenilgiye uğratarak kendi hakimiyetini bölgede sağlamıştır. Eski topraklarını M.Ö. 386’da tekrar ele geçiren Persler’in bu ikinci egemenlik dönemi ancak Büyük İskender’in M.Ö. 334’de Küçük Asya’ya geçmesine kadar sürmüştür. Büyük İskender’in amacı, Küçük Asya’nın güney sahillerini Persler’e karşı bir deniz üssü olarak kullanmaktı. Antalya Bölgesi, M.Ö. 323’te Büyük İskender’in ölümü ile önce generallerinden Antigonos’un yönetimi altına girmiş sonra Selevkoslar’ın Asya Krallığı ile Ptolemaislar arasında sık sık el değiştiren bir bölge olmuştur.

Büyük İskender’in ölümünden sonraki karışıklıklardan ve el değiştirmelerden yararlanan ise Bergama Kralı II. Attalos (M.Ö. 159-138) olmuştur. Bu dönemde Pamphylia bölgesinin bir bölümünü ülkesine dahil etmiş olan II.Attalos, bu yerin stratejik önemini kavrayarak burada bir şehir ve deniz üssü kurulması emrini vermiştir. Sonuçta Antalya’nın Bergama Kralı II.Attalos tarafından kurulduğu “Attalia, Atalia, Satalia ve Adalya” adlarının da buradan geldiği belirtilmektedir.

Antalya, sahip olduğu elverişli yapısından dolayı diğer beldeler arasında hızla önem kazanmıştır. Ancak bir süre sonra Attalitler’in yaşadığı topraklar Roma İmparatorluğu’na geçince diğer kıyı bölgeler gibi burası da korsanların eline geçmiştir. M.Ö. 79’da İsauricus olarak tanınan konsül P. Servilius tarafından bu korsanların egemenliğine son verilmiş ve şehirde fiili olarak Roma hakimiyeti sağlanmıştır. Şehrin Roma eyaletleri arasına katılması ise Claudius zamanında M.S. 43’de gerçekleşmiştir.

Bizans hakimiyetindeki Antalya, bir süre sonra Türk ve İslam devletlerinin de dikkatini çekmiştir. Şehir, el-Avâsım bölgesinin valisi olan Ebu Suleym Ferec el-Hâdim et-Türkî’nin sevk ve idaresi ile ilk defa M. 790 senesinde feth edilmiştir. Bu fetihden sonra bölge sık sık Türk ve İslam orduları ile Bizans orduları arasında el değiştirmiştir. Nitekim bir süre sonra Bizans’ın eline geçen bölge, Halife Mu'tasım döneminde (M. 813-833) Türk komutanı Afşin tarafından karadan feth edilmiştir. Tekrar Bizans’ın eline geçen Antalya üçüncü defa Halife Mütevekkil’in amirali Türk asıllıFazl b. Karin tarafından ele geçirilmiştir.

Türkiye Selçukluları, Sultan I. Kılıç Arslan’ın 1107 yılında ani ölümü sonrasında onun oğulları arasında başlayan taht kavgaları ile bir süre sarsıntı geçirmiş ise de iktidarı elde eden Sultan I. Mesut (1116-1155), kendi devrinde devletin kuruluşunu tamamlayarak Anadolu’ya hakim büyük bir güç haline gelmiştir. Yine Sultan I. Mesut, Antalya’ya karşı Selçuklular’ın ilk ciddi girişimlerini başlatan hükümdar olarak bilinmektedir. Selçuklu orduları, İmparator Ioannes Komnenos’in Niksar kuşatmasından bir sonuç alamamasından sonra 1141 yılında Uluborlu Kalesi’ni ikinci kez kuşatmış ve Türk akıncıları Antalya civarına kadar gelmişlerdir. 1150’de Sultan Mesut ve oğlu Kılıç Arslan tarafından Antalya’ya seferler düzenlenmiş, 1182’de de Sultan II. Kılıç Arslan şehri uzun bir süre kuşatmasına rağmen bir sonuç alamamıştır. Ancak bu devamlı gelişmeler Antalya’yı çok defa Selçuklular’a vergi vermek zorunda bırakmıştır. Bunun yanında I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Avrupa ve Mısır’dan gelen ticaret mallarının Antalya Limanı’nın önemi daha da artırdığını görerek şehrin fethinden önce orada da Samsun’da olduğu gibi bir Türk ve Müslüman tüccar kolonisi oluşturmuştur.

Latinler’in İstanbul’u işgalinden (1204) sonra ise Antalya’nın idaresi Aldo Brandini adında bir İtalyan’ın eline geçmiştir. Ticari öneminden dolayı Antalya ile ilgilenen bir diğer taraf ise Kıbrıs Krallığı idi. Bu nedenle Antalya’da hakimiyet kuran Aldo Brandini’yi Kıbrıs Kralı, bir tâbii olarak Gautier de Monbeliard’ın komutasında gönderdiği askeri bir kuvvet ile korumaktaydı. Bu gelişmeler limanın ve ticaret yollarının emniyetini bozmuş, şehirde oturan, Mısır ve Avrupa’dan gelen tüccarlar soyulmuştur.

Antalya’daki karışıklıkların devam ettiği sıralarda Müslüman tüccarlar da zarara uğramaktaydı. Nitekim Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev saltanat tahtında yargı işlerine bakarken bir grup tüccar huzuruna çıkarak Antalya’da iken uğradıkları zararları anlatmışlardır. Bunun üzerine sultan etrafa fermanlar göndererek kısa sürede ordusunu hazırlamış ve 1206 yazında Konya’dan batıya doğru harekete geçmiştir. Şehir kuşatıldıktan sonra özellikle daha önce Kıbrıs’tan gelen kuvvetler sayesinde bir süre direniş gösterilmiştir. Ancak Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev’in şehri uzaktan takibe alarak zayıflatması ve şehirdeki durumdan şikayetçi olan Rumlar’ın kendisine yardım edeceklerini bildirmesi üzerine tekrar saldırıya geçen sultan şehri 5 Mart 1207’de fethetmiştir. Fethin altıncı gününde Sultan, Antalya valiliğini ve subaşılığını Emir Mübârizedin Er-Tokuş’a vermiştir. Sultanın Antalya’da bulunduğu sırada kale duvarları tamir edilmiş, ambarlar ve silah depoları her türlü erzak ve silahlarla doldurulmuştur.

Ancak 1207’de mağlup ve esir edilmişken serbest bırakılan Gautier de Monbeliard, tekrar Kıbrıs’dan gelerek yerli Hristiyan halk ile birleşip isyan etmiş ve muhafızları öldürerek şehre hakim olmuştur (1215). Bunun üzerine yeni tahta çıkmış olan Selçuklu Sultanı I. İzzeddîn Keykâvus hemen harekete geçmiş ve bir ay süren kuşatmadan sonra 22 Ocak 1216 tarihinde şehri geri almıştır. Şehrin sûrlarındaki kitabelerde bu fetih “Şehir Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından fethedilmişti. Fakat şehid olarak ölümünden sonra beldenin halkı isyan etti ve orada eskisi gibi şirk kaim oldu. Keykâvus sayısız askerleriyle 612 yılı Ramazanın ilk günü başlıyarak şehri karadan ve denizden bu ayın sonuna kadar muhasara etti.Her tarafına mancınıklar yerleştirdi.Allah yardım etti ve gece-gündüz cihâddan sonra Allah kelimesi galip gelerek şehir fethedildi” şeklinde özetlenmiştir. Böylece Türkiye Selçukluları güneyde önemli bir ticaret limanı ve şehrine sahip oldular. Sonra Antalya Selçuklu Sultanları’nın kışlak merkezi haline gelmiştir. Antalya’nın fethi ile Türkler Akdeniz yolunu açmış ve bu şehri Avrupa ve Mısır ile yapılan ticaretin merkezi, Selçuklu donanmasının da üssü haline getirmişlerdir. Ona “Dârü’s-sugur”(Serhad şehri) ve “Dârü’l-İzz”(Onurlu belde) lakaplarını vermişler, kendileri de “El Bahreyn” unvanını kullanmışlardır.

Fetihten sonra güvenliğin sağlanması amacıyla Antalya ikiye bölünmüştür. Bir iç sûr yapılarak Hıristiyanlar şehrin doğusuna, Müslümanlar batısına yerleştirilmiştir. Daha sonra da şehirdeki imar faaliyetleri hızla sürmüştür.

I. Alâeddin Keykubad, Akdeniz’de Antalya’nın yanında ikinci bir ticaret limanı ile askeri bir üs elde etmek amacıyla Rumların Kalonoros, Avrupalılar’ın Candelore, Kandolor (Keloyorus, Köragezyom) dedikleri Kyr Vart adında bir Rum’un hakim olduğu beldeyi fethetmeye karar vermiş ve Antalya Subaşısı Mübârizeddin Er-Tokuş komutasındaki donanma ile birlikte iki ay süre ile kuşatmıştır. Sonuçta, Mübârizeddin Er-Tokuş’un beldeyi ele geçirmesine çok memnun olan Keykubad, kaleyi teslim almak ve Kyr Vart’ın kızı ile evlenmek karşılığında O’na Akşehir Beğliği’ni ve birkaç köyün mülkiyetini vererek bu beldeye sahip olmuştur (1223). Belde birkaç yıl içinde yeniden inşa edilerek sultanın adına izâfeten “Alâiyye” adını almıştır (1226). Daha sonra burada bir tersane kurularak donanma oluşturulmuştur.

Türkiye Selçuklu Devleti, I. Alâeddin Keykubad’ın saltanatının son yıllarında itibaren başlamış olan Moğol baskısına dayanamayarak XIV. yüzyıl başlarında beyliklere ayrılarak parçalanmıştır. Selçuklular zamanında Antalya Bölgesi’ne Teke Türkmenleri yerleşmişti. XIII. yüzyılın sonlarında Hamidoğulları Beyliği kurulduktan sonra Dündar Bey, beyliğinin sınırlarını genişleterek Gölhisar’ı, Korkuteli’ni ve Antalya’yı ele geçirmiş, kardeşi Yunus Bey’i de buraya tayin etmiştir. Yunus Bey’den sonra Antalya’ya oğlu Mahmud Bey gelirken diğer oğlu Sinanüddin Calis olarak bilinen Hızır Bey de Korkuteli’ne gelmiştir. Böylece Hamidoğulları’nın Teke (Antalya) kolu ortaya çıkmıştır. Bölgedeki Hamidoğulları hakimiyeti, daha sonraları Antalya’ya sahip olan Mehmed Bey’in Kıbrıslı Latinler ile amansız bir mücadeleye girmesine kadar devam etmiştir. Mehmet Bey, 1361 yılında Kıbrıs Kralı Petro’nunişgaline uğramış olan Antalya’yı on bir yıl sonra 1373’de geri almayı başarmıştır. O’nun Antalya emirliğinin süresi belli değildir. 1377 yılından sonra ölen Mehmet Bey’den sonra Osman Bey emir olmuştur.

Antalya, 1389 veya 1393’de Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt tarafından fethedilmiştir. Yıldırım Beyazıt, Antalya ve Teke-eli’ni aldıktan sonra buraları oğlu İsa Çelebi’ye sancak olarak vermiştir.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt’ın, 1402 Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesi üzerine Timur’a bağlılığını bildiren Osman Çelebi Bey, Antalya hariç olmak üzere beyliği ele geçirerek Korkuteli’ni kendisine merkez yapmıştır. Ocak 1423’de, yeni Osmanlı Padişahı II. Murad’ın iç karışıklıklarla meşgul olmasını fırsat bilen Osman Çelebi Bey, Karamanoğlu II. Mehmet ile birleşerek Antalya’yı geri almak istemiştir. Durumu öğrenen Teke-Karahisarı’nda subaşı olan Firuz Bey oğlu Hamza Bey Antalya’ya gelerek halkla görüşmüş ve bunların birleşmelerine engel olarak, Korkuteli’ne ani bir gece baskını yapmıştır. Osman Çelebi’yi öldürerek maiyetindeki Türkmenleri dağıtma neticesinde 110 sene iktidarda kalan ve 1301’de 1423’e kadar merkezi Korkuteli olan Teke-oğulları Beyliği sona ermiştir.

Osmanlı döneminde Antalya son bir defa daha yabancı saldırısına maruz kalmıştır. Uzun Hasan ile yaptıkları ittifak sonucunda Haçlı donanması, 1472’de Antalya önlerine gelerek burayı kuşatmış ve şehri tahrip etmişler ancak surlar aşılamadığından geri dönmek zorunda kalmışlardır.

Osmanlı Devleti’nin idare sistemine göre, Teke Sancağı’nın merkezi durumunda olan Antalya, Anadolu Eyaleti’ne bağlanmıştır.

Osmanlı hakimiyeti döneminde Teke-eli adlı sancağın merkezi olan Antalya’da Osmanlı hanedanına mensup şehzadeler de idareci olarak bulunmuşlardır. Nitekim Yıldırım Beyazıt’ın oğlu İsa Çelebi Teke-eli’nde bulunmuştu. Bunun yanında II. Beyazıt’ın oğlu Korkut, Teke Sancağı Bey’i olarak 1502’den 1509’a kadar Antalya’da kalmış ve saltanat mücadelesini buradan sürdürmüştür.

Kıbrıs’ın fethine çalışılırken de asker sevkiyatı sebebiyle Antalya Limanı’nı Kaptan-ı Derya Piyale Paşa ve Lala Mustafa Paşa kontrol etmişlerdir. Fetihden sonra ise Osmanlılar’a karşı direnen Kıbrıslı Hristiyanlar’ın üç yüz kadarı adadan sürülerek Antalya’ya yerleştirilmişlerdir.

XVII. yüzyılın ortalarında imparatorluğun içinde bulunduğu karışık durumdan yararlanmak isteyen ve Abaza Hasan Paşa İsyanı’nı fırsat bilen Körbey Mustafa Paşa’nın İsyanı Antalya şehrini de etkisi altına almıştır. İsyanı bastırmak üzere Antalya’ya karadan ve denizden kuvvetler sevkedildi. Sonuçta Körbey Mustafa’nın Antalya halkı tarafından devlet görevlilerine teslim edilmesiyle isyan bastırılmış oldu (1659).

Bundan sonra XIX. yüzyıla kadar şehirde önemli bir gelişme yaşanmamıştır. Ancak Tanzimat döneminin açılmasıyla birlikte devlet içerisinde pek çok idarî ve malî düzenlemelerin yapıldığı görülmektedir. İdari düzenlemeler sonucunda Karaman Vilayeti’ne bağlanan Teke Sancağı, 1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi’ne göre de Konya Vilayeti’ne bağlanmıştır. Merkezi Antalya olan Teke Sancağı, bu haliyle Antalya, Elmalu, Akseki, Alaiye ve Kızılkaya olmak üzere beş kazaya ayrılmıştır. XIX. yüzyılın sonlarına gelindiğinde ise Teke Sancağı’nın 5 kazası, 11 nahiyesi, 549 köyü bulunmaktaydı. Teke Sancağı, 1914 yılında ise bağımsız bir mutasarrıflık olmuştur.

Bağımsız Teke Mutasarrıflığı başta olmak üzere hemen hemen bütün Akdeniz Bölgesi, İtilaf devletlerinin I. Dünya Savaşı sırasında imzaladığı gizli antlaşmalarla İtalya’ya verilmişti. Nitekim savaş sonucunda imzalanan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi, İtalyanlar için aranan fırsatı vermiştir. Hemen harekete geçen İtalya, 28 Mart 1919’da Antalya’yı işgal etmiştir. İşgalin ardından İtilaf devletlerine karşı protesto telgrafları çekmeye başlayan Antalya halkı, bir de Antalya Müdafaa-i Heyet-i Milliye Cemiyeti kurmuştur. Bu cemiyetin yoğun çalışmaları ve kendisine bağlı idari merkezlerde açtığı şubeler, Sivas Kongresi kararları uyarınca Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne bağlanmıştır. Bundan sonra Antalya halkı bu çatı altında bölgenin kurtuluşu için çalışacaktır.

Antalya ve çevresi gizli antlaşmalarla İtalya’ya verilmiş olmakla birlikte, İzmir ve çevresi de İtalya’dan habersiz Yunanistan’a taksim edilmişti. İşte bunu öğrenen İtalya, artık müttefiklerine karşı daha tedbirli olacaktır ve kırgınlığı günden güne büyüyecektir. Nitekim 1921’den sonra genel politikasını değiştiren İtalya, ilk olarak 31 Mayıs 1921’de şehri boşaltma kararı almış, 2 Haziran 1921’de de Antalya üzerindeki emellerinden vazgeçtiğini bildirmiştir. 5 Temmuz 1921 tarihinde ise İtalyanlar artık Antalya ve çevresini boşaltmıştı.

Antalya’nın işgalden kurtulmasının ardından ülkedeki tüm işgal hareketleri de bir bir sona erdirilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.

Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra yani 20 Nisan 1924’de kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ndeki idari taksimatta bazı düzenlemeler yapılmıştır. Yeni düzenlemede Müstakil Teke Mutasarrıflığı, Antalya Vilayeti haline getirilmiştir. Bundan sonra Antalya’nın kendisine bağlı köy, nahiye ve kaza sayıları giderek artmaya başlamıştır.
Kurulan yeni devletin önderi Mustafa Kemal Paşa, özellikle cumhuriyetin ilanından sonra her fırsatta ülkenin çeşitli noktalarına geziler yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Antalya’ya ilk kez 6 Mart 1930 tarihinde gelmiştir ve burada 6 gün kalan önder, “Hiç şüphesiz, Antalya dünyanın en güzel beldesidir” sözüyle, bu toprakların güzelliklerini tüm dünyaya ilan etmiştir.

Akdeniz Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi/Tarih Bölümü

Diskotekler Restoranlar Alışveriş Merkezleri Pastaneler Cafe ve Barlar Meslek Liseleri Liseler Yüksek Öğrenim Kurslar Dershaneler İlköğretim Okulları Eğitim Merkezleri Kreş ve Yuvalar Döviz Büfeleri Organize Sanayi Sitesi Tercüme Büroları Menkul Değerler Şirketleri Bankalar Kongre ve Fuar Merkezleri İl Müdürlükleri Sanat Galerileri Kitap Evleri Tiyatrolar Sinemalar Müzeler Dergi Ajans Televizyon Gazete Radyo 2.Sınıf Tatil Köyü Apart Oteller 4 Yıldız 2 Yıldız 5 Yıldız Özel Belgeli Oteller 3 Yıldız 1.Sınıf Tatil Köyü Pansiyon 1 Yıldız Karakol Sendikalar Konsolosluklar Kamu İktisadi Teşebbüsleri Belediyeler Özel Sektör Proje Kurumları Yargı Askeri Kurumlar Bakanlıklar İl Müdürlükleri Kaymakamlıklar Noterler Valilik Muhtarlıklar Ambulanslar Sağlık Merkezleri Hastaneler Eczaneler Sağlık Ocakları Poliklinikler Siyasi Partiler İl Başkanlıkları Spor Salonları Stadyum Meslek Örgütleri Dernekler-Vakıflar Tüccar Ardiyeleri (160 metrekare) Tüccar Ardiyeleri (110 metrekare) Komisyoncu Yazıhaneleri Tüccar Ardiyeleri (370 metrekare) Tüccar Ardiyeleri (150 metrekare) Zirai İlaç Dükkanları Tüccar Ardiyeleri (240 metrekare) Havayolu Şirketleri Otobüs Firmaları Limanlar Taksi Durakları Kargo Seyahat Acenteleri Oto Kiralama Yat

Antalya'nın Coğrafyası

Antalya Büyükşehir Belediyesinin kapsadığı alan yaklaşık 140 bin hektar olup, güneyinde Akdeniz, Kuzeyinde Çubukbeli’nden geçilerek ulaşılan Burdur İlinin Bucak ilçesi, batısında Toroslar, kuzeybatısında Korkuteli ilçesi, doğusunda Serik ilçesi, güneybatısında Kemer ilçesi bulunmaktadır.
Jeolojik Yapı

Antalya Bölgesi’nde paleozoike ait en eski kayaçlar, Alanya’nın kuzeyindeki Alanya dağlarında yaygın olarak görülürler
Kristal şişt, fillat, mermer ve kalkerlerle temsil edilen bu kayaçlar, şiddetli teknotik olayların etkisinde kalmışlar ve kırılarak kıvrılmışlardır. Bu olayların en önemlisi, paleozoik alanlarının, kuzeydoğu yönünde, mezozoik ve tersiyer alanları üzerine itilmesidir.

Antalya kentinde en çok yer kaplayan mezozoik formasyonlardır. Genellikle kalker, marn, fiş ve serpantin araziden oluşmuş bu devir alanları, Antalya Ovası'nın batısı ile kuzeyinde geniş alanlara yayılmıştır. İlin dağlık bölgelerini oluşturan bu formasyonlar tersiyer alanları ile birlikte karst yeryüzü şekillerini oluşturmuşlardır.

Antalya Ovası'nın zeminini meydana getiren tersiyer alanları ise, ayrıca dağlık bölgelerde mezozoik formasyonları ile karışık halde bulunmaktadır. Genellikle kalker, konglomera ve kumtaşlarından oluşmuştur.

Antalya Ovası'nın büyük bir bölümü kuater'e ait konglomera, alüvyon ve travertenlerle örtülüdür. Bu formasyonların en önemlisi, Aksu Çayı'nın batısında geniş bir alan kaplayan travertenlerdir. Üç basamak halinde kuzeye doğru yükselen bu formasyonun ilk basamağı üzerine Antalya kenti kurulmuştur. Büyük ve çok sayıda erime boşlukları bulunan travertenler, tipik karst yeryüzü şekillerini meydana getirmişlerdir.

Tektonik Durum

İl civarında teknotik engebeler bulunmasına rağmen deprem kataloğu, aktif bir hattın bulunmadığını göstermektedir. Bölgede nadiren hissedilen sarsıntılar, Göksu bölgesindeki yerel depremlerle ilgilidir.

Jeolojik Yapı

Antalya ilinde Quarterner, Tersiyer, Mesozoik, Paleozik adlı yaşlı kayaçlar bulunmaktadır. Antalya Ovası'nın büyük bir kısmı Quarterner'e ait o konglomera, alüvyon ve travertenlerle örtülüdür. Büyük sayıda erime boşlukları bulunan travertenler, tipik karst topografyasını meydana getirmişlerdir. Deniz altında da devam eden travertenlerin toplam kalınlığı birkaç yüz metreyi geçer.

Tersiyer araziler ise ovanın zeminini meydana getirmektedir. Dağlık bölgelere ilerledikçe Mesozoik yapı ve Tersiyer yapının karışık halde bulunduğu görülmektedir. Aksu, Köprü Çayı, Manavgat Çayı doğrultusunda kuzeye doğru uzayarak yer alır.

Antalya havzasının büyük bir kısmını oluşturan Mesozoik formasyon kalker, marn, filis ve serpantinden oluşmuştur. Kalkerler gri renkli, çok çatlaklı ve boşlukludur. Ayrıca karstik şekillere ve düdenlere sahiptir.

En eski formasyon olan Paleozike kayaçlar Alanya'nın kuzeyinde yaygın olarak görülürler. Kristalen şist, fillat, mermer ve kalkerlerden meydana gelen bu kayaçlar, şiddetli tektonik olayların etkisiyle kırılarak kıvrılmalardır.

Toprak Özellikleri

İklim, topografya, ana madde, bitki örtüsü ve zamanın etkisiyle Antalya ilinde çeşitli büyük toprak grupları oluşmuştur. Antalya ilindeki toprak grupları ve dağılımı şöyledir:

Kırmızı Akdeniz Toprakları
Antalya havzasında en geniş alanı kırmızı Akdeniz toprakları kaplar. Antalya ilinde 574.332 hektarlık alanı kaplamaktadır. Havzanın özellikle güney ve ortalarında yaygındır.
Kırmızı Akdeniz topraklarının bulunduğu yerlerde yıllık ortalama yağış 800-1250 mm'dir.
Bu toprakların doğal örtüsü orman ağaç ve ağaççıkları ile Akdeniz maki örtüsüdür. Orman ağacı olarak daha çok ibrelilerden kızıl çam, kara çam ile kısmen yaprağını dökenlerden meşe, köknar, ardıç bulunur. Maki topluluğunun ve otsuların hepsini görebiliriz.

Kırmızı-Kahverengi Akdeniz Toprakları
Antalya ilinde 2421 hektarlık alanı kaplamaktadır. Bu topraklar özellikle orta havzada Eğridir Gölü'ne kadar toplu bir yayılım oluşturur. Başta kahverengi orman toprakları olmak üzere birçok alüviyal ve kolüviyallerle kesildiği gibi kırmızı Akdeniz toprakları ile birlik oluşturur.
Kırmızı-kahverengi Akdeniz topraklarının bulunduğu yerlerde yıllık ortalama yağış 750-900 mm'dir. Kırmızı-kahverengi Akdeniz topraklarının büyük kısmı orman, geri kalan az bir kısmı da fundalık ve kuru tarım olarak kullanılmaktadır.

Kahverengi Orman Toprakları
Antalya havzasında kapladığı alan bakımından ikincidir. 326246 ha.'lık alanı kaplar. Alanya'dan başlayarak kuzeybatıya doğru Akdeniz toprakları ile Rendzinalar arasında havzayı baştan başa kat eder. Ayrıca havzanın batısında ve güneyinde kestane rengi topraklarla birlikte bulunur.

Kahverengi orman topraklarının bulunduğu yerlerde ortalama yağış 1000 mm'ye ulaşsa da esas olarak 600 mm. civarındadır. Bu toprakların doğal bitki örtüsü orman ağaç ve ağaççıklarıdır.

Kestane Rengi Topraklar
Antalya havzasının önemli topraklarından bir diğeridir. 71883 hektarlık alanı kaplar. Havzanın batısında Korkuteli ile kuzeyindeki Isparta ve Yalvaç civarında yayılım gösterir. Bu toprakların bulunduğu yerlerdeki yıllık ortalama yağış 400-600 mm. civarındadır. Bu toprakların doğal bitki örtüsü yıllık otlar, ot, çalı karışığı, seyrek fundalıklar ve kısmen seyrek orman kalıntılarıdır.

Rendzina Toprakları
Antalya havzası sahil kuşağının önemli topraklarındandır. 51458 hektarlık alanı kaplar. Bu toprakların bulunduğu yerlerde yıllık ortalama yağış 1000 mm.'dir. Rendzinaların doğal bitki örtüsü maki, otsu ve kültürleridir.

Alüviyal Topraklar
Antalya havzasında çok büyük bir alan kaplamaz. Ancak havza tarımında önemli bir yere sahiptir. 11558 hektarlık alanı kaplamaktadır. Özel bir iklime ve doğal bitki örtüsüne sahip değildir.

Kolüviyal Topraklar
Havza bakımından önemli bir yere sahiptir. 51339 hektarlık alanı kaplamaktadır. Özel bir iklime ve vegetasyona sahip değildir.

Bu toprak grupları dışında Antalya havzasında yer alan toprak grupları şunlardır:
  • Regosal Topraklar
  • Yüksek Dağ-Çayır Toprakları
  • Tuzlu-Alkali Topraklar
  • Hidromorfik Alüviyal Topraklar
  • Kireçsiz Kahverengi Orman Toprakları
  • Organik Topraklar
  • Sahil Kumulu
  • Irmak Yatakları
  • Alüvyal Sahil Bataklıkları
  • Çıplak Kaya ve Molozlar

Antalya'nın İlçeleri
Antalya'nın Merkez dışında 14 ilçesi bulunuyor. 2000 yılı nüfus sayımına göre toplam nüfusun yüzde 58'i ilçelerde yaşıyor.

Arazisinin ortalama olarak yüzde 77'si dağlık, yüzde 10.2'si ova, yüzde yüzde 12'si ise engebeli bir yapıya sahip olan Antalya'nın il alanının 3/4'ünü Torolar kaplamaktadır. İlin topoğrafik yönden gösterdiği değişkenlik gerek iklim, gerek tarımsal gerekse demografi ve yerleşme yönünden farklı ortamlar yaratmaktadır. Ayrı özellik gösteren bu alanları sahil ve yayla bölgesi olarak tanımlanabilir.

Antalya'nın sahil kesimi ilçeleri; denizden yüksekliği 5-44 metre arasında olan Merkez, Gazipaşa Alanya, Manavgat, Serik, Kemer, Kumluca, Finike, Demre (Kale) ve Kaş'tır.

Yayla kesimi ilçeler ise; Gündoğmuş, Akseki, İbradı, Korkuteli ve Elmalı'dır. Bu ilçelerin denizden yüksekliği ise 900-1000 metre arasındadır.

En Kalabalık İlçe Alanya
2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre 14 ilçeden en kalabalık olanı 257 bin 671 olan nüfusu ile Alanya, en tenha olanı ise 10 bin 826 olan nüfusu ile İbradı'dır. Yıllık nüfus artış hızı en yüksek olan ilçesi binde 86.2 ile Kemer, en düşük olan ilçesi binde 6 ile Demre'dir.
 
Geri
Üst