Avusturya Tarihi hakkında kısa ve uzun yazı bilgileri

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Avusturya Tarihi hakkında kısa ve uzun yazı bilgileri
Bugünkü Avusturya topraklarında insan yerleşimine ait ilk izler Alt Paleolitik Çağa değin uzanır.

Roma İmparatorluğu ; MÖ 15 yılından başlayarak Miladi 5’inci yüzyıla kadar Avusturya topraklarında egemen olmuştur.Avusturya ‘nın başkenti Viyana ‘nın yanısıra , Salzburg ve Linz şehirlerinin temeli de Roma orduları tarafından atıldı.Zira bu şehirler ilk kuruluşlarında Roma askerlerinin ordugahıydı.

5 ‘ inci yüzyıl ortalarında , bütün Orta Avrupa gibi Avusturya coğrafyası da Türklerle tanıştı. Macaristan topraklarına olduğu gibi , Türklerin Avusturya topraklarına girmesi Avrupa Hun Devleti ile oldu . Balamir komutasındaki Hunlar , Avrupa ‘ya akın ederken , Tuna boylarına kadar gelerek Avrupa topraklarına yerleştiler . Atilla liderliğindeki Avrupa Hun Devleti , 447 – 448 yılında Avrupa ‘da 70 şehri ele geçirdi . 453 ‘ de hayatını kaybeden Atilla ‘dan sonra , Avrupa Hun Devleti ‘nin varlığı uzun sürmedi . Onun yerini Güney Rusya ‘da yaşayan Türklerin birliğinden , Bayan Kağan komutasında doğan Avar Devleti aldı . Lombardlarla birleşerek , Macaristan topraklarını ele geçiren Avar Devleti de Ukrayna , Romanya , Bulgaristan , Sırbistan , Hırvatistan , Çek ve Slovakya topraklarını içine alan büyük bir imparatorluk kurdu .

Avusturya topraklarındaki Avar İmparatorluğu egemenliği 803 yılında sona erdi.9’uncu yüzyılın başında Charlamagne , Avar İmparatorluğu ile yaptığı savaşa kazandı ve Ostmark ‘ ı(Doğu Markalığı) kurdu . Bavyera ‘dan ayrılan bu topraklarda , 996 ‘da Avusturya Markalığı doğdu . Avusturya ordusu da bu tarihte kuruldu . (Avusturya ‘nın bu tarihten sonra , günümüze değin her zaman ordusu olmuştur .)

976 yılından 1246 ‘ ya kadar , Babenbergler ailesi tarafından babadan oğula geçen hanedanlıkla yönetilen Avusturya Markalığı , 1246 ‘da İkinci Friedrich ‘in Leitha Nehri kenarında Macarlara karşı verilen savaş sırasında ölmesi üzerine hanedan değiştirdi .

1276 yılında Avusturya ‘nın yönetimi , 20’inci yüzyılın başına kadar yönetimde adını sık sık duyuracak olan Habsburg Hanedanlığı ‘ nın eline geçti . Bu hanedanlık 1379 ‘da Leopold ve Albertin kolu olarak ikiye ayrıldı . Albertin kolu 1475 ‘de sona erdi .

1477 ‘de Marie ‘de Bourgogne ile evlenerek , Hollanda topraklarını ülkesine katan Birinci Maksimillan , 1493 ’de kendisine miras kalan Avusturya topraklarına , Germen İmparatorluğu ünvanını da kattı . 1496 ’ da oğlu Felibe ’yi İspanya kralının varisi Prenses Juana ile evlendiren Maksimillian , torunları Ferdinand ve Maria ’yı da Bohemya ve Macaristan krallarının varisleriyle evlendirerek , topraklarını ilerde daha da büyütmeyi hedefliyordu . Nitekim , 1519 yılına gelindiğinde Avusturya tahtına oturan , Maksimillian’nın torunu Beşinci Karl , hem İspanya hem de Avusturya topraklarına hükümdar oldu .

Reforma karşı savaşan Avusturya Habsburglarının Macarlara , özelliklede Çeklere karşı bir Germenleştirme siyaseti gütmeleri 30 yıl savaşlarına yol açtı . Avusturya , Habsburglarının kuşatma girişimini boşa çıkaran Fransa karşısında , bu savaşlardan iyice güçsüzleşmiş olarak çıktı . Bu arada , diğer prensler de, imparatorluk otoritesini tanımayacak kadar güçlenmişlerdi.

Beşinci Karl ’ dan iki yıl sonra imparatorluk tacını devralan kardeşi Ferdinand , tahtta kaldığı süre boyunca , Macaristan topraklarını elinde bulunduran Osmanlı İmparatorluğu ile çarpışmayı bir görev bildi. 1526 ’ da yapılan Mohaç Savaşı ’ nda Kanunî Sultan Süleyman karşısında savaşı kaybettiği gibi , hayatını da kaybeden Macaristan Kralı İkinci Lajos (Layoş)tan sonra , Macaristan toprakları ikiye bölündü. Macaristan’ın Batı ve Kuzeybatı kısımları , Avusturya Kralı Ferdinand ’a kaldı.

1527’de Budin’e (şimdiki Budapeşte ) saldırarak ele geçiren Ferdinand , Osmanlı Devletini bütün hışmını üstüne çekti. Kanuni Sultan Süleyman , Ferdinand ’ın ele geçirdiği toprakları geri almakla kalmadı , bir de Viyana’yı kuşattı. 1529 yılında ki bu kuşatma , 17 gün sürdü. Sonuç alınamayacağı görülünce vazgeçilen Viyana kuşatmasının ardından , Kral Ferdinand Kanuni Sultan Süleyman’a , vergi ödemek şartıyla , Macaristan topraklarının kendisine bırakılması önerisinde bulundu. Önerisi reddedilen Ferdinand , bunun üzerine komutanlarından Von Roggendorff ’u Budin üzerine gönderdi Von Roggendorff , Budin’i alamadı , ama , Osmanlı Devleti ’nin sorunu kökünden çözümlemek için harekete geçmesine sebep oldu. Kanuni Sultan Süleyman , Budin ’ in geri alınması girişimi üzerine yeniden Macaristan topraklarına geldi. 1532 ’ de Kanije Kalesi ’ ni aldığı gibi , Graz önlerine kadar gelerek gücünü bölgedeki bütün krallara kabul ettirdi. Bu seferi takip eden yılda da Osmanlı Devleti ile Habsburg Handanı arsında anlaşma yapıldı. Anlaşmaya göre , Osmanlı Devleti , Avusturya Kralı Ferdinand ’ın elinde tuttuğu Macaristan topraklarındaki hükümranlığını tanıdı .

Ferdinand ’dan sonra da Avusturyalılar , Macaristan topraklarını geri alma girişimlerinden hiç vazgeçmediler . Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman , 1 Mayıs 1556 ’ da son Avusturya seferine çıktı . Kanuni , 6/7 Ağustos 1556 gecesi Zigetvar Kalesi önlerinde hayatını kaybederken , kale de ölümünden saatler sonra teslim olu .

Avusturya ile Osmanlı Devleti ’nin karşı karşıya gelmelerinin gerekçesi her zaman Macaristan toprakları olmuştur . Yavuz Sultan Selim döneminde de Avusturya.’ya Osmanlı seferleri düzenlenmiştir .

Bu dönemde , sıkı bir katolik olduğu için , Habsburg Hanedanlığı ’nın yanında yer alan Roma ’daki Papalığın önderliğinde , adına ‘Kutsal İttifak ’ denen Haçlı Ordusu kuruldu . Bu ordu 26 Ekim 1596 ’da Haçova’da Osmanlı ordusu tarafından yenilgiye uğratıldı .Ancak bu savaş 1606’ya kadar ara ara devam etti .11 Kasım 1606 da , 56 yıl yürürlükte kalması öngörülen Zitvatoruk Anlaşması imzalandı .

Osmanlı Devletinin , Avusturya topraklarıyla birlikte , bütün Orta Avrupa’dan çekilmesi süreci ise ;1683 te başarısızlıkla sonuçlanan İkinci Viyana Kuşatması’yla başladı . Polonya Kralı Jan Sobyeski’nin Avusturya’ya yardımı ve Kırım Hanı Gazi Giray’ın tutumu yüzünen Viyana alınamadı. Bunun üzerine Avusturyalılar , 1686’da karşı saldırıya geçerek Budin.’i aldılar.Saldırılarını ara vermeden tüm Macaristan topraklarında sürdüren Avusturyalılar , 1699’da Karlofça’da imzalanan anlaşma ile hem Osmanlı Devletinin çöküş sürecini başlattılar, hem de tüm Macaristan topraklarını geri aldılar.

Altıncı Karl’ın ölümü ile birlikte , Avusturya tahtına kızı Maria Theresia oturdu . 40 yıl süreyle ülkesini yöneten Maria Theresia , merkeziyetçi bir anlayışla , ülkesini , organları işleyen bir devlet durumuna getirmeye çalıştı . Dışişleri, Adalet e Savunma gibi teşkilatları oluşturan Maria Theresia , topraklarının da kadastro işlemlerini başlatan ilk kişi oldu .

17. yüzyılın sonları ile 18 . yüzyılın başlarında İtalya ’dan gelen Barok sanat akımından çok etkilenen Avusturya , bu yıllar ve devamında süratle , mimari estetiği olan yapılar inşa etti. Ancak Maria Theresia’nın Avusturya ’yı yaşanılır bir ülke yapma girişimleri , yerine gelen oğlu İkinci Joseph tarafından devam ettirilemedi. Köleliği kaldıran , üniversiteleri kuran İkinci Joseph , bürokrasi ve devlet polisi teşkilatını güçlendirerek , baskıcı bir portre çizdi.

18. yüzyıl da Avusturya için pek başarılı olmadı. İspanya ’daki taht kavgaları sırasında (1701-1714 ) Felemenk’i ele geçirdiyse de , Polonya (1733-1738 ) ve Avusturya Veraset savaşları (1740-1748 ) ile Yedi Yıl Savaşı (1756 – 1763 )kötü sonuçlar doğurdu . Napoli krallığını Bourbon sülalesine kaptıran (1735 ) Avusturya , Friedrich 2 ’nin de Silezya ’yı almasına engel olamadı (1740 ).Bohemya her zaman baskı altında olduğu için, iç siyasette özellikle Macaristan sorunları ağır basıyordu. Giriştikleri bir ayaklanma hareketinin bastırılmasından sonra Macarlar Joseph 1’e (1705-1711 ) , Karl 6’ya (1711-1740 ) özellikle de onlarla 1741 anlaşmasını yapan Maria Theresia’ya (1740-1780 ) bağlılık gösterdiler. 2. Joseph dönemindeyse (1780-1790 ), bu imparatorun özel siyaseti ,Roma ile çatışmasına yol açtı ; üstelik merkezden yönetilen ve Almanlara dayanan bir yönetim kurmak istemesi , Macarların karşı çıkması , Felemenk ’in de ayaklanması sonucunu doğurdu.
 
Cevap: Avusturya Tarihi

2. Leopold (1790-1792 ) Macarlar arasında huzuru sağladıysa da , Belçikalılar Devrim Fransası ordularına kapılarını açtılar.Fransa’ya karşı girişilen savaşlar boyunca sürekli yenilen Avusturya , Campo- Formio (1797 ), Lunaville (1801 ) ve Pressburg (1805 ) barışlarını kabul etmek , böylece İtalya ve Almanya ’daki topraklarını elen çıkarmak zorunda kaldı. 1806 ’da Napolyon , Kutsal Roma Germen İmparatorluğunu ortadan kaldırdı ve 1809’da da Wagram’da yenilen Avusturya , Viyana Barışını kabul etmek zorunda kaldı.

1809 ‘dan 1848 ‘e kadar şansölyelik görevini yürüten Metternich , Avusturya ’nın yeniden kendini toplaasına etkili rol oynadı.Elden çıkmış olan topraklar geri alındı ve imparatorluğun yasallığı yeniden sağlandı.Avusturya İmparatoru yeni kurulan Germen konfederasyonunun başkanı oldu . Avusturya şansölyesi hem içerde hem dışarıda ve Kutsal İttifak çerçevesi içerisinde 1848 yılına kadar devrimlere karşı siyasetini sürdürdü.Çeşitli önlemler,sansür , öbür devletlerin siyasetlerine müdahele yolu ile , ulusal ve liberal çalkantının ortaya çıktığı Avusturya ’da , Hırvat yurtseverliğinin Macar yanlısı siyasete karşı çıktığı Macaristan’da , Çek yurtseverlerine karşı Bohemya’da , İtalyan yurtseverliğinin çeşitli eğilimler demeti biçiminde belirdiği İtalya’da ,devrimci düşüncelerin yayılmasını engellemeye çalıştı .

Ama 1848’de , Viyana’da başlayan devrim bütün imparatorluğa , Almanya’ya ve İtalya ’ya yayıldı ; Metternich devrildi ; Viyana Hükümeti ordunun desteği ile ancak 1849 yılında düzeni sağlayabildi. Yeni imparator Franz-Joseph’le ( 1848-1916 ) başlayan baskı dönemi , durumu ancak görünüşte koruyabildi ;1859’a kadar uygulanan Bach sistemi , aşırılıkları dolayısı ile , mutlakiyetçiliğin sarsılmış olduğunu ve imparatorluğun Habsburg sülalesi temsilcisinde simgeleştiği zamanların geride kaldığını ortaya koymuştu . Fransız devriminden ve Napolyon ’un fetihlerinden kaynaklanan liberal ve ulusçu akımlar , imparatorluğun kısa sürede çözülmesine yol açtı . Avusturya , Fransa’nın yardımı ile Piamonte’nin kurduğu İtalyan birliğini (1859-1866 ) ve Prusya ’nın kurduğu Alman birliğini kabul etmek zorunda kaldı.

Bu başarısızlıklar rejimi zayıflattığı için Macaristan ile 1867 uzlaşması yapılmak zorunda kalındı . Avusturya imparatorluğunun yerini , Avusturya-Macaristan İmparatorluğu aldı.Böylece imparatorluk iki devlete ayrılıyordu. Macarların lehine olan bu ikilik , bir yandan bunu bir çeşit iktidardan çekilme gibi gören Almanlar , bir yanan da Macarlarla eşit haklar edinmek isteyen İslav azınlıklar ( özellikle Çekler ) tarafından kötü karşılandı.

1867’den sonra Bohemya Kaynamaya başladı ; Slovenler , Hırvatlar , Transilvanya (Erdel )Romenleri ve Slovaklar arasında ulusçuluk duyguları uyandı.Bu arada Avusturya- Macaristan İmparatorluğu , Balkanlarda bir genişleme siyasetine girişti ve 1878 Berlin Kongresi tarafından işgal etmek ve yönetmekle görevlendirilmiş olduğu Bosna-hersek.’i 1908 yılında topraklarına kattı.Bu durumun Sırbistan ile doğurduğu gerilim , her çeşit kışkırtmaya elverişli bir hava yarattı ve Saraybosna ( Sarajevo ) suikastının ( 28 haziran 1914) Sırbistan ile yol açtığı savaş, çeşitli anlaşmalardan ötürü Avrupa ya yayıldı. Birinci ünya Savaşı, ikili monarşinin yenilgisi , 1. Karl’ın ( 1916-1918 ) tahttan vazgeçmesi ve Avusturya – Macaristan İmparatorluğunun dağılması ile son buldu .

Birinci Cumhuriyet ve Anschluss ( Almanya ile Birleşme ) :

Reichsrat’ın 210Alman temsilcisinden oluşan meclis , 30 Ekim 1918 de Staatsrat (Devlet Konseyi ) yönetiminde bağımsız bir Alman – Avusturya Devleti ’nin (Deutschösterreich ) kurulduğunu açıkladı . İmparator Karl ’ın tahttan çekilmesinden bir gün sonra , Ulusal Meclis Alman Avusturya ’nın “demokratik bir cumhuriyet” ve “Alman Cumhuriyeti’nin tamamlayıcı parçası” olduğunu ilan ediyordu. Sosyalist Karl Renner bir koalisyon kabinesi kurdu . Sosyal Demokratların sol kanadının sözcüsü Otto Bauer dışişleri bakanlığına atandı . Yeni devletin sınırları Habsburg topraklarının Almanca konuşulan kesimlerini içerecekti .

Dört yıl süren savaş ve imparatorluğun dağıtılması ekonominin çökmesine ve iktidar boşluğuna yol açmıştı . Yeni hükümetin en büyük korkusu , geçim sıkıntısının da körüklediği devrimci hareketlerin , özellikle Mart 1919 ’da Macaristan’da kurulan Sovyet cumhuriyetinden sonra , Bolşevizmin etkisi altına girmesiydi . Sosyal Demokratların kurduğu Halk Bekçileri ( Volkswehr ) , komünistlerin düzenlediği iki hükümet darbesi girişimini engellemeyi başardı . Bauer ve Adler , taraftarlarını kaybetmek pahasına Sovyet modeli işçi ve asker konseylerinde komünistleri karşılarına aldılar . 1919 ortalarında Komünist Parti bir sorun olmaktan çıkmış, ama bu kez eyaletlerin Viyana ’dan kopma tehlikesi baş göstermişti . Eyaletlerin Viyana ’ya yiyecek gönderme isteksizliğinin ardında toplumsal , siyasal ve ideolojik nedenler yatıyordu ; Sanayileşmiş başkent sosyalistlerin denetimindeydi ; oysa tarıma dayalı ekonomileri ile eyaletler , muhafazakar ve Katolik geleneğe bağlıydılar . İmparatorun tahttan çekilmesiyle Alman – Avusturya topraklarını bir arada tutan tek simge de ortadan kalkmıştı . Vorarlberg İsviçre ’ye katılma kararı aldı . Tirol de ayrılma girişimlerinde bulundu . Ama bunlar gerçekleşemedi .

Anayasal Düzenleme :

Şubat 1919 ’daki kurucu meclis seçimleri sonunda Sosyal Demokratlar 69 , Hristiyan Sosyal Parti 63 , Alman Milliyetçileri 26 temsilci çıkardılar. Martta toplanan parlamento eyaletlere çeşitli federal haklar tanıdı , karşılığında Viyana eyalet statüsüne yükseltildi . Bundan böyle hem eyalet , hem de kent olan “Kızıl Viyana” 1934 e değin muhafazakar partilerin denetiminde kalacak olan federal hükümete (Bunesregierung ) karşın özerk bir yönetime sahip olacaktı .

Kurucu meclis 1 Ekim 1920 de yeni anayasayı açıkladı . Devlet Konseyi kaldırılıyor, yerine iki meclisli bir yasama organı olan Bundesversammlung kuruluyordu . Federal Konsey (Bundesrat ) her eyaletin nüfusuyla orantılı sayıda temsilciden oluşacak ve erteleyici veto hakkına sahip olacaktı . Ulusal Konsey ( Nationalrat ) temsilcileriyse genel oy sonucu ve nispi temsile göre seçilecekti . Cumhurbaşkanı , Bundesvaersammlung ’un bütün üyeleri tarafından dört yıla bir , şansölye başkanlığındaki federal hükümetse Nationalrat ’ta ve parti temsilcilerinden oluşan bir komitenin önerdiği adaylar arasından seçilecekti .

Dışişleri Bakanı Bauer , Almanya ile birleşme (Anschluss ) konusunda diretiyordu . Batı eyaletlerinde yapılan resmi olmayan plebisitler 1921 e değin çoğunluğun birleşmeden yana olduğunu göstermekteydi . Ama Saint – Germain Antlaşmasıyla (10 Eylül 1919 )Avusturya nın Milletler Cemiyeti ’nin onayı olmaksızın Almanya ile birleşmesi yasaklanmıştı .Aynı antlaşma uyarınca Deutschösterreich yerine Republik Österreich adını alan yeni cumhuriyetin , Bohemya ve Moravya ’nın Alman kesimlerini topraklarına katması engellendi. Batı Macaristan ise (yapılan plebisit sonucu Macaristan ’a katılmayı seçen Sopron yöresi dışında ) Avusturya ’ya katıldı.

1919 seçimlerinden sonra Renner ’in kurduğu ikinci koalisyon hükümetinin düşmesi üzerine 1920 de yenilenen seçimlerde Hıristiyan Sosyal Parti 82 , Sosyal Demokratlar 66 ,Alman Milliyetçileri 20 temsilci ile parlamentoya geri döndüler . Mayr , Hıristiyan Sosyal Parti üyelerinden oluşan bir hükümet kurdu . Sosyal Demokratlar Birinci Cumhuriyet boyunca iktidara gelmemek üzere muhalefete düştüler .

Nispi temsil sistemi ve Avusturya partilerinin siyasal geçmişi , siyasal tercihlerde oynaklığa olanak tanımıyordu . Sosyal Demokratlar , ülke nüfusunun 1/3 ünü barındıran Viyana’da şaşmaz bir çoğunluğa sahiptiler ; Hıristiyan Sosyal Parti ise Katolik köylülerle subaylar , toprak sahipleri ve işadamlarından oluşan muhafazakar çoğunluğu aynı şaşmazlık ile elde tutuyordu . İşçilere ve köylülere karşı olan kentli orta sınıflar , Alman Milliyetçilerini benimsediler. Ama köylü ve işçiler arasında da milliyetçi çağrıyı çekici bulanlar vardı .
 
Cevap: Avusturya Tarihi

Ekonominin Yeniden Kuruluşu :

1919 – 21 arasında Avusturya ’da kentli nüfusun büyük çoğunluğu ABD ve İngiliz yardımları ile yaşadı . Üretim arttığı halde , enflasyon , geçim sıkıntısı ve ardından gelen ekonomik çöküntü tehlikesi , ancak 1922 ’de Şansölye Seipel ’in Milletler Cemiyeti aracılığı ile sağladığı önemli bir dış borç ile önlenebildi . Bunun karşılığında Avusturya en az 20 yıl bağımsız kalmayı taahhüt ediyordu . Milletler Cemiyeti denetçisinin 1925 ’te Avusturya bütçesinin dengelendiğini açıklaması üzerine , 1926 ’da uluslar arası mali denetim kaldırıldı . Seipel dönemi Avusturya’da istikrarın sağlandığı ve ekonominin yeniden düzenlendiği yıllar oldu . “Kızıl Viyana” ise Seitz, Breitner, Tandler gibi sosyalistlerin önderliğinde gerçekleştirilen işçi konutları , sağlık ve yetişkin eğitimi programlarının başarısıyla Avrupa çapında ün kazandı.

Siyasal Çekişmeler :

1920 ’de başlıca üç parti , ilişkilerini demokratik bir çerçeve içine sürdürmekteydi .Ama ilk yıllardaki iç savaş hazırlıklarından tümüyle vazgeçilmiş değildi . Hıristiyan Sosyal Parti var olan düzeni Marksist bir devrime karşı korumakla yükümlü olduklarına inanmıştı .Eyaletlerde kurulan tutucu yurt savunma birlikleri (Heimwehr ) gitgide faşist eğilimler benimsiyordu . Sosyal Demokratlar ise 1918 den kalma Halk Bekçileri örgütünü kendi savunma birliklerine (Schutzbund ) dönüştürdüler. Bu silahlı güçlerin karşılıklı olarak düzenledikleri gösterilerden birinde çıkan çatışmalarda Heimwehr bir yaşlı adam ile bir çocuğun ölümüne neden oldu. Bu olayla ilgili davada sorumlular beraat ettirilince , ortaya çıkan kitle gösterilerinde Adalet Bakanlığı binası yakıldı ve polisle göstericiler arasında çıkan çatışmalarda yaklaşık 100 kişi öldü.Seipel bu olaylardan hükümetin gücünü göstermek için yararlandı . Bundan böyle Avusturya ’da sosyalistler ile sosyalist olmayan güçler arasındaki denge bozulacaktı .

Hıristiyan Sosyal Parti ’nin adayı Miklas 1920 sonunda devlet başkanı oldu . Yürütme erkine daha fazla güç kazandırma çabaları sonunda 1929 ’da anayasada yapılan değişikliklerle , devlet başkanına bakanları atamak ve olağanüstü hal ilan etmek gibi yetkiler tanınması sağlandı . Ama Viyana , Heimwehr’in çok daha otoriter bir rejim istemesine karşın özerkliğini ve demokratik ilkelere bağlılığını sürdürdü . Kasım 1930 ’da yapılan seçimlerde parlamentoda 73 üyelik elde eden Sosyal Demokratları, Hıristiyan Sosyal Parti 66, Alman Milliyetçiler 19 ve İtalyan modeli bir faşist partiye dönüşmüş olan Heimwehr 8 üyeyle izlemekteydi .

Bu siyasal tabloya 1929 Büyük Bunalımı da eklendi . Sosyal Demokratlar , durumun enflasyonun önlenmesi ve harcamaların kısılması gibi geleneksel yöntemler gerektirdiğine inandıkları halde , bu önlemleri uygulayacak bir koalisyon hükümetinde görev almaya yanaşmadılar . Öte yandan devlet başkanının halk tarafından doğrudan seçilmesini öngören 1929 Anayasası ’na karşın ,Ekim 1931 ’de başkanlık seçimlerinin askıya alınması ve Miklas ’ın dört yıl daha görevde kalması için oy kullandılar . Bu arada yeni hükümet , Ender ve Schober başkanlığında ekonomik çöküşü engellemek için olağan üstü yöntemler deniyordu . Almanya ile gümrük birliği kurulması projesi Fransa ve Küçük Antant tan (Çekoslavakya , Yugoslavya , Romanya ) başka Lahey ’deki Milletlerarası Daimi Adalet Divanı tarafından da kınandı . Mayıs 1931 de Avusturya nın en büyük bankacılık kuruluşu Creitanstalt ’ın iflas etmesiyle birlikte Avusturya maliyesi ve ekonomisi çökme tehlikesi ile karşı karşıya geldi . Bir süredir Almanya ’daki Nasyonal Sosyalistlerin önemli maddi yardımlarla desteklediği Avusturya ’daki Naziler , 1932 eyalet seçimlerinde muhafazakar oyların bir bölümünü ele geçirdikten sonra genel seçimlere gidilmesini istediler . Sosyal Demokratlar da parlamentoda çoğunluğu ele geçirmek umuduyla bu öneriyi desteklediler .

Otoriter Rejimin Kuruluşu : ( Dollfuss ve Schuschnigg)

Seçimlerin ardından Dollfuss’un kurduğu Hristiyan Sosyal Parti hükümeti yalnızca bir oyla çoğunluğa sahipti ve icraat konusunda güvenceden yoksundu. Dollfuss , Batı tipi parlamenter rejimlerin askeri yenilgi ve Sosyalist devrim nedeniyle Orta Avrupa hükümetlerine zorla kabul ettirildiğini düşünen yeni muhafazakarlar kuşağındandı.Bu yüzden de siyasal ve toplumsal düzenin ancak otoriter bir rejimle yeniden kurulabileceğine inanmıştı .İdeolojik planda Marksistlerle Nazileri baş düşmanları olarak görüyordu . Mart 1933’de bir meclis tartışması sırasında Nationalrat başkanının ve iki başkan yardımcısının istifa etmelerini fırsat bilen Dollfuss , parlamentonun çalışmaz hale geldiğini öne sürdü ve ülkeyi olağanüstü hal kararnameleriyle yönetmeye başladı .

Almanya ’da Adolf Hitler artık iktidardaydı . Avusturya ’nın ilhakı doğrultusundaki Nazi propagandası almış yürümüştü . Dollfuss , İngiltere ve Fransa ’nın etkili olamayacağını düşünerek yardım için İtalya ’ya yanaştı . İktidarda kalmak için de Heimwehr ’den destek aldı. Şubat 1934 ’te başka seçenekleri kalmadığına inanan Sosyal Demokratların silaha sarılmaları üzerine iç savaş başladı. Dört gün içinde Heimwehr duruma egemen olmuştu . Yasadışı ilan edilen Sosyal Demokrat Parti yer altı etkinliklerine itildi . Aynı yıl Dollfuss ’un kurduğu muhafazakar Anavatan Cephesi dışındaki bütün partiler kapatıldı ve parlamentonun geriye kalan üyeleri otoriter bir anayasayı yürürlüğe koydu . Yürütme organına yasama organının üstünde yetkiler tanındı ; demokratik seçimler ve anayasal insan hakları güvencesi askıya alındı . Resmi adından “cumhuriyet” sözcüğü kaldırılan devlet , artık “Avusturya Federal Devleti” olarak anılıyordu .

Temmuz 1934 ’te bir grup Nazi bir darbe girişimi ile başbakanlığı ele geçirdi . Dollfuss öldürüldü , ama darbe başarıya ulaşamadı .Naziler yakalandı ve ele başları asıldı . Steiermark’taki bir Nazi ayaklanması da bastırıldı . Brenner Geçidinde bir İtalyan ordusu harekete geçme hazırlıkları içinde olduğundan , Hitler Avusturyalı taraftarlarını yalnız bırakmak zorunda kaldı . Ama Franz von Papen , Avusturya ’yı başka yollardan dize getirmek üzere Viyana ’ya büyükelçi atandı .

Yeni şansölye Schuschnigg , Dollfuss ’tan çok daha yumuşak bir kişiliğe sahipti .Onun döneminde Avusturya ’daki otoriter rejim hiçbir zaman Almanya ya da İtalya ’dakiler kadar baskıcı olmadı . Bu arada Etiyopya bunalımı yüzünden Batılı güçler arasındaki birlik sarsılıştı . 1936 Musollini – Hitler ittifakının ardından Avusturya yapayalnız kaldı . Aynı yıl yapılan görüşmeler sonucu , Avusturya ’nın , bir “Alman Devleti” olduğunu kabul etmesi koşulu ile , Almanya onun egemenliğini tanımaya söz verdi . 1938 ’de Avusturya polisi yeni bir Nazi komplosu ortaya çıkardı . Hitler ile Berchtesgaden ’de görüşen Schuschnigg askeri müdahale ile tehdit edildi. Toplantı sonunda Schuschnigg tertipçileri affettikten başka Avusturyalı Nazilerin sözcüsü Seyss-Inguart ’ı işçileri bakanlığına atamayı kabul etti .Avrupa başkentlerinde yaptığı gizli temaslardan bir sonuç alamayan Schuschnigg , Hitler’e tek başına karşı koya kararıyla 13 Mart ’ta Avusturya ’nın bağımsızlığı için bir plebisit yapacağını açıkladı .

Anschuss ve II. Dünya Savaşı :

Hitler duruma hemen el koydu . Musollini ’nin tarafsızlığı sağlanmıştı . Fransa bir kabine bunalımı yaşıyordu . İngiltere ise bir süre önce Avusturya ’nın Almanya ile birleşmesini engellemeyeceğini belirtmişti . 11 Mart ’ta Avusturya ’dan plebisitin ertelenmesini ve Schuschniig ’in çekilmesini isteyen Hitler , 12 Mart ’ta ordularının başında Avusturya ’ya girdi ; 13 Mart ’ta Anschuss ilan edildi. Fransa ve İngiltere bu oldubittiye değil , yalnızca uygulanış biçimine itiraz ettiklerini açıkladılar ; 10 Nisan ’da Almanya ile birleşme konusuna yapılan plebisitte oyların yüzde 99,7 si Hitler’den yana çıktı .

Birleşmenin ardından Naziler siyasal parti liderlerini tutukladılar.Pek çok Avusturyalı , özellikle Yahudi asıllı olanlar , ülkeyi terk etti . Ama ne dış ülkelere göçenler, ne de içerideki direnişçiler geçmişteki anlaşmazlıkların üstesinden gelip ortak bir cephe oluşturabildiler .

II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine Müttefikler’in Anschuss konusundaki tutumları da değişti . Stalin’in önerisi üzerine Ekim 1943’te Moskova ’da toplanan İngiltere, ABD ve SSCB dışişleri bakanları Avusturya ’nın Almanya ile birleşmesinin geçersiz olduğunu açıkladılar . İngiliz başbakanı Churchill’in ısrarla savunduğu eski Habsburg topraklarından ve Güney Almanya ’dan oluşacak bir Orta Avrupa Federasyonu önerisi geri çevrildi ve Londra’daki Avrupa Danışma Komisyonu Avusturya ’ya 1937’deki sınırları içinde egemenlik tanınmasını kararlaştırdı . Nisan 1945 ’de Sovyet orduları Viyana ’ya girdi. Kısa bir süre sonra eski siyasal partilere ve direniş hareketine katılmış olanlara yeniden örgütlenme hakkı tanındı .

İkinci Cumhuriyet :

Müttefiklerin işgali 27 Nisan 1945’te Karl Renner bir geçici hükümet kurarak Avusturya Demokratik Cumhuriyeti’ni ilan etti.Yönetimin komünistlerin eline geçmesinden çekinen Batılılar Renner’in Sosyal Demokratlar , Hıristiyan Sosyal Parti’liler ve Komünistlerle kurduğu hükümeti tanımayı sonbahar aylarına değin ertelediler.Avusturya’nın savaş tazminatı ödememesini , ancak ülkenin doğusundaki Alman mal varlığının Sovyetlere verilmesini öngören Potsdam Konferansı ’ndan kısa bir süre önce dört işgal ordusunun (İngiltere , Fransa , ABD , SSCB ) komutanlarına geniş yetkiler tanıyan bir denetleme düzeni oluşturulmuştu. Renner hükümeti nin Avusturya ’nın bütün eyaletlerinden gelen temsilciler tarafından onaylanmasından sonra , Kasım 1945 ’te yapılan ve eski Nazilere oy hakkı tanınmayan seçimler sonucunda Halk Partisi ( savaş öncesindeki Hıristiyan Sosyal Parti ) 85, Sosyalistler (Sosyal Demokratlar ve Devrimci Sosyalistler ) 76 , Komünistler ise 4 temsilci çıkardılar.Renner cumhurbaşkanı seçildi . Halk Partisi ’nden Leopol Figl ’in kurduğu koalisyon hükümeti 1920 Anayasası ’nın 1929 ’daki değişikliklerle birlikte yeniden yürürlüğe girdiğini açıkladı . 1946 ’da Müttefikler ’in anayasal konular dışında içişlerine müdahalesi sona erdi . 1946 ve 1947 deki Nazilerden arındırma yasalarıyla Avusturya ’nın siyasal ve toplumsal yaşamında Nazi nüfusuna son verildi .

1945 – 52 arasında Avusturya ciddi bir ekonomik kargaşaya düştü. Ekonomi , Birleşmiş Milletler Yardım ve Rehabilitasyon İdaresi (UNRRA) ve 1948 sonrasında ABD ’nin Marshall Planı yardımları ile ayakta tutulabildi . 1946 ’da ağır sanayi ve bankacılık millileştirildi . Bir dizi ücret-fiyat sözleşmesi ile enflasyon kontrol altına alınmaya çalışıldı . Sovyet işgal bölgesinde komutanların aşırı müdahalesi sonucu sermayenin ve endüstrinin önemli bir bölümünün Viyana ve Aşağı Avusturya ’dan batıdaki tarıma dayalı eyaletlere taşınması , ülkenin toplumsal ve ekonomik yapısında kapsamlı değişikliklere yol açtı . 1947 ’de ABD’nin , 1953 ’te de SSCB , İngiltere ve Fransa ’nın işgalin mali yükünü üstlenmeyi kabul etmesi ,ülke ekonomisini büyük bir yükten kurtardı .

1949 ’da seçimlere katılma hakları geri verilen Naziler , eski Alman milliyetçilerinden oluşan ve sonradan Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) adını alan Bağımsızlar Birliği ile parlamentoda 16 temsilcilik kazandılar. Renner ’ in 1950’de ölmesi üzerine Viyana’nın sosyalist belediye başkanı Theodor Körner ilk kez doğrudan halk oyuyla cumhurbaşkanı seçilsi. Onu 1957’de Avusturya Sosyalist Partisi (SPÖ) lideri Adolf Scharf , 1965’te eski Viyana belediye başkanı Franz Jonas , 1974’de eski dışişleri bakanı Rudolf Kirchschlager ve 1986 ’da Kurt Waldheim izledi.

Figl’den sonra 1953’te şansölye olan Raab ile Maliye Bakanı Kamitz’in yönetimi Avusturya için I. Dünya Savaşı öncesinden beri yaşamadığı bir ekonomik kalkınma ve refah dönemi getirdi. Raab-Kamitz öneminde bir tür serbest piyasa ekonomisi uygulandı. Millileştirilen çelik endüstrisi , elektrik santralleri ve petrol yatakları ile özel sektörün elindeki kereste ve dokumacılık endüstrileri ve turistik yatırımlar ekonominin ana gelir kaynaklarını oluşturdu . Turist akımının giderek artan önemi hizmet sektörünün fazlasıyla genişlemesine ve kırsal Alp yörelerinin ekonomik ve toplumsal yapısının değişmesine yol açtı .

1954 Berlin Konferansı ’nda ilk kez işgal güçleri ile eşit koşullarda masaya oturan Avusturya ’nın bir barış antlaşması imzalama umutları ,Almanya konusundaki tereddütler yüzünden bi r süre daaha ertelendi . Moskova ’da yapılan ikili görüşeler sonucu SSCB , süresiz olarak tarafsız kalması koşuluyla , askerini geri çekmeyi ve Avusturya ’nın egemenliğini tanımayı kabul edeceğini açıkladı .

Egemenliğin Yeniden Kazanılışı :

15 Mayıs 1955 ’te Viyana ’da imzalanan Avusturya Devlet Antlaşması’yla işgal kuvvetleri, egemen bağımsız ve demokratik bir devlet olarak ilan edilen Avusturya ’nın 1938 öncesi sınırlarını tanıdılar . Aynı antlaşmayla Almanya ile yeniden birleşme ve Habsburg hanedanının geri getirilmesi yasaklandı . Karnten , Steiermark ve Burgenland’daki Sloven ve Hırvat azınlıkların hakları güvenceye alındı . SSCB dışındaki işgal kuvvetleri ülkede el koymuş oldukları bütün mülk , hak ve gelirlerden vazgeçtiler . Soyetler ’se el koymuş bulunduğu Alman malvarlığının 150 milyon dolar karşılığında satın alınması ve savaş ganimeti olarak tuttuğu petrol yataklarıyla rafineriler karşılığında 10 milyon ton ham petrol verilmesi koşullarını ileri sürdü . Ekim 1955 ’te işgal kuvvetleri ülkeden çekildi . Avusturya ’nın süresiz olarak tarafsız kalması anayasa hükmü haline getirildi . Ama Avusturya bunun yalnızca askeri bir tarafsızlık anlamına geldiği konusunda kuşkuya yer vermedi .

1965’te iktidardaki koalisyon hükümeti ekonomik sorunlar yüzünden çıkan bir anlaşmazlık nedeniyle istifa ederek yeni seçimlere gidilmesini istedi . 1966 seçimleri ,ile Avusturya Halk Partisi (ÖVP ) kesin bir çoğunluk ile parlamentoya döndü ve Josef Klaus ikinci Cumhuriyetin ilk tek parti kabinesini kurdu . 1970 genel seçimleri sonucuna ise Bruno Kreisky , üyelerinin tümü sosyalist olan kabineyi oluşturdu . 1971’de yenilenen seçimlerde Sosyalistler 93 sandalye kazandı .1979 seçimlerinde sandalye sayısı 95 ’çıkan Sosyalistleri , 77 sandalye ile Halk Partisi , 11 sandalye ile Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) izledi. 1983 ’te 5 üyelik kaybeden Sosyalistler , parlamentoda 12 temsilcisi olan Avusturya Özgürlük Partisi ile bir koalisyon hükümeti kurdular .

Avusturya’da siyasal istikrar ekonomik istikrar ile birlikte yürümüştür . Ülke , gelişkin bir sosyal güvenlik ve sağlık sigortası sisteminin yanı sıra , Avrupa ’nın en düşük işsizlik oranına sahiptir. Kreisky döneminde yapılan reformlar , özellikle Adalet Bakanı Broda’nın ceza hukukuna ilişkin düzenlemeleri tarihsel boyutlar taşır. 1986 yılında yapılan seçimlerde aaylığını koyan B.M eski genel sekreteri Kurt Waldheim , II.Dünya Savaşı sırasında Nazilerle işbirliği yaptığının kanıtlanmasına karşın cumhurbaşkanı seçilerek ,seçilerden sonra istifa eden Sirowatz ’ın yerine Franz Vranitzky ’yi başbakanlığa atadı . Aynı yılın Kasım ayında yenilenen genel seçim sonucunda , Vranitzky yönetimine yeni bir koalisyon kurulurken, Yeşiller de 4,8 oy alarak meclise girmeyi başardılar . bu arada dış ülkelerde Walhei ’e karşı tepkiler sürdüyse de cumhurbaşkanı 1988 şubatında istifa etmeyeceğini açıkladı .

1989 ’da AET’ye ta üyelik başvurusuna, “tam üyeliğin 1992 sonunda tek pazarın gerçekleşmesinden önce söz konusu olamayacağı” yanıtı alınmasından sonra ,1990 Ekiminde yapılan yerel seçimlerde , hiçbir parti gerekli çoğunluğu sağlayamadığı için ,Sosyalist Parti – Halkçı Parti koalisyonu sürdürüldü.Bu arada Waldheim ,1992 ’de yapılacak seçimlerde adaylığını koymayacağını açıkladı . 1992 ’de Halk Partisi başkanlığından çekildi ve yerine Thomas Klestil seçildi . Thomas Klestil 1992 ’den beri cumhurbaşkanlığı görevini sürdürmektedir .En son 19 Nisan 1998 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %63.5 oy alarak tekrar cumhurbaşkanı seçilmiştir . Wolfgang Schüssel ise,4 Şubat 2000 den beri başbakanlık görevini devam ettirmektedir .En son 24 Kasım 2002 tarihinde yapılan ulusal Meclis seçim sonuçlarına göre en yüksek oyu Muhafazakar Halkçı Parti almıştır .%42.3 gibi çok yüksek bir oy oranına ulaşan Başbakan Wolfgang Schüssel ’in partisinin bu büyük başarısı büyük bir sürpriz olarak değerlendirildi.
 
Geri
Üst