Bağımsızlık” ve “Kesin Hüküm” Yargı İşleminin Tanımlayıcı Bir Unsuru Değildir.-

İzmirella

Yeni Üye
Üye
Bağımsızlık” ve “Kesin Hüküm” Yargı İşleminin Tanımlayıcı Bir Unsuru Değildir.-
idari yargıda kesin hüküm kesin hüküm nedir
Bağımsızlık” ve “Kesin Hüküm” Yargı İşleminin Tanımlayıcı Bir Unsuru Değildir.-
Türk Anayasa Hukuku isimli kitabımızda yargı fonksiyonunu şu şekilde tanımlamıştık:

“Yargı işlemi, bağımsız mahkemelerin hukukî uyuşmazlıkları ve hukuka aykırılık iddialarını kesin olarak çözümleme ve karara bağlama fonksiyonudur”[38].

Bu tanımdan sonra, yargı fonksiyonunun özelilikleri olarak şu iki özelliğe işaret etmiştik:

“a) Bağımsızlık .- Bir kere yargı fonksiyonunu yerine getiren organın, yani mahkemelerin bağımsızlık niteliklerinin altı çizilmelidir. Anayasanın 138 ve devamı maddelerinin anladığı anlamda bağımsızlık niteliğine sahip olmayan bir organının hukukî uyuşmazlıkları ve hukuka aykırılık iddialarını çözme ve karara bağlama yolundaki faaliyetleri yargı fonksiyonu olarak kabul edilemez[39]. O hâlde bağımsız olmayan bir organın içerik olarak yargı fonksiyonuna benzeyen, yani iddia, tespit ve müeyyide süreçlerini içeren işlemleri, örneğin disiplin cezası kararları, yargı fonksiyonu olarak nitelendirilemez.

b) Kesin Hüküm Verme.- Yukarıdaki tanımda altı çizilmesi gereken diğer bir özellik de, yargı fonksiyonunun hukukî uyuşmazlıkları kesin bir biçimde, yani artık aksinin hukuken iddia edilemeyeceği bir biçimde çözümleyen ve karara bağlayan bir devlet fonksiyonu olmasıdır[40]. Hukuk dilinde buna “kesin hüküm (kaziye-i muhkem, res judicata, chose jugée)” denir. Kesin hüküm verme yetkisine sahip olmayan bir makamın kararı, yargı kararı olarak görülemez. İdare organları çeşitli usûllerle uyuşmazlıkları çözümleyebilirler. Ancak idare organlarının bu yolda verdikleri kararlar kesin hüküm oluşturmazlar. Yani ilgili kişi bu kararlardan memnun kalmazsa bunlar aleyhine idarî yargı organlarında dava açabilir[41]. Zira, Anayasamızın 125’inci maddesine göre, “idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır.

Bu anlamda, hukukî uyuşmazlıklar veya hukuka aykırılık iddiaları, bağımsızlık niteliğine sahip organlarca çözümlense bile bunların verdiği kararlar kesin hüküm oluşturmuyorlarsa, bunların faaliyetleri yargı fonksiyonu kapsamında değildir; bunların kararları yargı kararı olarak nitelendirilemez. Örneğin Rekabet Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu, RTÜK gibi bağımsız idarî otoritelerin durumu böyledir. Gerçekten de bu Kurulların üyeleri belli ölçüde bağımsızlık niteliğine sahiptir. Keza bu Kurulların tarafsızlığını sağlayıcı usûller de vardır. Dahası bu Kurullar maddî açıdan tamamıyla yargı fonksiyonuna benzer bir fonksiyon ifa etmektedirler. Bir hukuka aykırılık iddiasını dinlemekte, bu iddianın gerçekliğini araştırmakta ve daha sonra da müeyyide uygulanıp uygulanmamasına karar vermektedirler. Hatta bu Kurulların çalışma usûlleri de büyük ölçüde mahkemelerin yargılama usûllerine benzemektedir. Ne var ki tüm bu özelliklere rağmen bağımsız idarî otoritelerin faaliyetleri bir yargı fonksiyonu, kararları bir yargı kararı olarak nitelendirilemez. Çünkü, bunların kararları kesin hüküm oluşturmaktan uzaktır. Bunların kararları aleyhine ilgili kişiler yargı organlarında dava açabilirler”[42].

Bugün böyle düşünmüyoruz. Şöyle ki:

a) “Bağımsızlık” Yargı Fonksiyonunun Tanımlayıcı Bir Özelliği Değildir.- Şüphesiz ki Anayasamıza göre yargı organlarının bağımsız olması gerekir (m.9, 138). Ancak bir mahkemenin bağımsız olmaması onun “mahkeme” niteliğini ortadan kaldırmaz. Örneğin askerî yargı içinde yer alan disiplin mahkemelerinin bağımsızlığı çok şüphelidir[43]. Ancak buna rağmen disiplin mahkemeleri Türk hukuk sistemimizde tartışmasız olarak bir “mahkeme”dirler. Dolayısıyla bir işlemin, yargı işlemi olup olmadığını araştırırken bakılacak şey, o işlemin bir yargı organından çıkıp çıkmadığıdır. İşlemin çıktığı organın bağımsız olup olmadığı önemli değildir. Kısacası disiplin mahkemelerinin kararları da bir yargı kararıdır. Bir mahkemenin bağımsız olmaması onun kararının “yargı kararı” niteliğinde olmasını engellemeyeceği gibi, Anayasamıza göre yargı organları arasında sayılmamış bir organın bağımsız olması da onu bir mahkeme ve onun işlemlerini de “yargı işlemi” hâline getirmez. Yani hukukî uyuşmazlıklar veya hukuka aykırılık iddiaları, bağımsızlık niteliğine sahip organlarca çözümlense bile, bunların verdiği kararlar, “yargı kararı” niteliğinde değildir. Örneğin Rekabet Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu, RTÜK gibi bağımsız idarî otoritelerin durumu böyledir. Gerçekten de bu Kurulların üyeleri belli ölçüde bağımsızlık özelliğine sahiptir. Keza bu Kurulların tarafsızlığını sağlayıcı usûller de vardır. Bu kurulların kararları hiçbir zaman bir “yargı kararı” niteliğinde olamaz; bunun nedeni, daha önce düşündüğümüz gibi bunların kararlarının kesin hüküm niteliğinde olmaması değil, bunların bir “yargı organı” değil, bir “idarî organ” olmalarından kaynaklanır.

b) “Kesin Olarak Karara Bağlama” Yargı Fonksiyonunun Tanımlayıcı Bir Özelliği Değildir.- “Kesin hüküm gücü (autorité de la chose jugée)”, yargı işleminin bir varlık şartı değil, onun doğurduğu bir sonuçtur. Yani biz bir işlemin yargı işlemi olup olmadığına bakarak, o işlemin kesin olup olmadığını söyleyebiliriz; ama onun kesin olup olmadığına bakarak onun yargı işlemi niteliğinde olup olmadığını söyleyemeyiz. Diğer bir ifadeyle, bir yargı kararının kesin hüküm oluşturması, bu karara karşı artık itiraz edilemeyeceği, bu karara karşı tekrar dava açılamayacağı anlamına gelir. Ancak bir işleme karşı dava açılamaması, bir işlemin kesin olması, onun yargı kararı olduğu anlamına gelmez. Kısacası bir işlemin kesinliği, yani ona karşı dava açılamaması, o işlemi “yargı işlemi” hâline getirmez. Bunun ispatı çok basit: Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları, Yüksek Askerî Şura kararları, sıkıyönetim komutanının işlemleri, uyarma ve kınama disiplin cezaları gibi idarî işlemler kesindir; bunlara karşı dava açılamaz. Ancak buna rağmen, bu işlemler birer yargı işlemi değil, birer “idarî işlem”dir. Zira, bu işlemlerin kendisinden çıktığı kişi ve organlar, Anayasamızın anladığı anlamda bir “mahkeme” değil; düpedüz “idarî makam”dırlar. Dolayısıyla kendilerine karşı dava açılamayan bu işlemler, yargısal nitelikte değil, idarî niteliktedir. O hâlde bir idarî işlemin “kesin olması”, kendisine karşı doğrudan doğruya dava açılamaması veya sürenin geçmesi nedeniyle kesin hâle gelmesi, o idarî işlemi yargı işlemi hâline getirmez[44].

İşte bu nedenlerden dolayı yargı işleminin tanımında “bağımsızlık” ve “kesin hüküm” özelliklerinin işe karıştırılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle yukarıda belirttiğimiz organik unsur (yargı organından çıkma) ile maddî unsur (hukukî uyuşmazlıkları çözme) kullanılarak yargı işleminin tanımlanması gerektiğini savunuyoruz. Bu iki unsur kullanılarak yargı işlemi şu şekilde tanımlanabilir: Yargı işlemi, yargı organlarından çıkan ve hukukî uyuşmazlıkları karara bağlayan bir işlemdir. Sonuç olarak bu tanım göz önüne alınırsa idarî organlardan çıkan işlemlerin hiçbir zaman “yargı işlemi” olarak görülemeyeceğine, ancak yargı organlarından çıkan ve hukukî uyuşmazlıkları karara bağlama işlemi niteliğinde olmayan bazı işlemlerin idarî işlem olarak görülebileceğini söyleyebiliriz​
 
Geri
Üst