Bilim, Değişim ve Otizm Tanımı Bilimsel Mi?

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
Bilim, Değişim ve Otizm Tanımı Bilimsel Mi?
BİLİM:
"Evrenin ya da olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi."
"Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir ereğe yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci."
Bilimin devamlı bir değişme içinde olduğu ve bu değişimin de bilimin en önemli özelliklerinden biri olduğu, bilim tarihine kısa bir göz atıldığında hemen görülecektir. Bilim hiç bir zaman tam doğrulara ulaştığını iddia etmez ama sanki doğrulara ulaşmış gibi davranır. Bir yandan var olan verilerin doğruluğunu yeni bilgilerle karşılaştırarak araştırır. Bilim tarihindeki önemli fikirlerin çoğu genellikle sıçrama noktaları şeklindedir ve bu köklü değişimlere birçok örnek vardır: uzun yıllar devam eden durağan evren modeli, 2 bin yıllık Öklid geometrisinin yetersizliği, peşinden yıllarca koşulan "eter"in elden uçup gitmesi gibi... Bir dönem bölünemeyen en alt parça olarak adlandırılan "atom"un, aslında daha alt parçacıklar olan proton, nötron ve elektronlardan oluştuğu anlaşıldığında bir irkilme yaşandı... Ardından proton ve nötronların da aslında temel yapı olmadığı, onların da kuarklardan oluştuğu anlaşıldı. Ve bu değişim aslında bilime hiç de yabancı olmayan bir tavırdır. Çünkü bu bilimin temel özelliğidir.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, atom düşüncesi bir çok bilim adamı tarafından biliniyordu, biliniyordu fakat henüz evrensel olarak benimsenmiş değildi. Kısmen Newton ve Dalton'un mirası nedeniyle, İngiltere'de atom kuramlarını kullanma yönünde bir eğilim vardı. Öte yandan, Almanya'da atomculuğa karşı direnç sürüp gidiyordu. Bu tam anlamıyla, Alman fizikçi ve kimyacılarının atomlara kesin şekilde inanmadıklarını göstermiyordu. Ama Viyanalı Enst Mach'ın (1836-1916) etrafında oluşan ampirik felsefe okulunun etkisi altındaydılar ve çoğu - atom gibi - doğrudan gözlenemeyen şeyleri kuramlarına sokmaya çekiniyordu. Diğerleri, örneğin Ludwing Boltzmann (1844-1906) ısı ve benzeri olayların kuramlarını oluştururken atom varsayımını kullandı; fakat meslektaşlarınca horlanmaya katlanmak zorunda kaldı. Dediklerine göre, 1906'da Boltzmann'ın kendini öldürmeinde Mach tarftarlarının Boltzmann'ın çalışmalarına karşı çıkmalarının da payı vardır.
...
Şimdi biliyoruz ki, Kaufmann'ın sonuçları gerçekten de Thomson'unkilerden daha doğruymuş. Fakat Kaufmann bir temel parçacık keşfettiği iddiasında bulunmamıştı; çünkü Hertz ve Almanya ile Avusturya'daki öbür fizikçiler gibi, Kaufmann'da, "atom gibi doğrudan gözlenemeyen varsayımsal varlıklarla ilgilenilmesi bilim dışıdır" diyen Viyanalı fizikçi ve felsefeci Ernst Mach (1836-1916) ve çevresinin bilim felsefesinden şiddetle etkilenmişti. Günümüzde elektron adını verdiğimiz katot ışını parçacığını Thomson'un keşfettiğini söylemekten kaçınmak zordur; çünkü o, Mach ve Kaufmann'ın tersine, temel parçacıkların keşfedilmesini fiziğin bir parçası olarak görmüştü.(1)

Gördüğünüz gibi, eğer vaktinde göremedikleri için insanlar atom diye bir şey yoktur, bu bilim dışıdır deselerdi şu anda fizik, kimya vb. gibi bilimler hala iki düzüne kadar elementle ilgileniyor olacaktı. Oysa ileri görüşlü kimi insanlar her türlü aşağılanmayı, alay edilmesini ve bilim dışı sayılmayı göze alarak bize fizik ve kimya biliminin gelişmesini ve en önemlisi kuantum fiziğini hediye etmiş oldular.Ve tabii ki günümüzde aşağılananlar yer değiştirdi.

Einstein'in 1901 yılında, görelilik teorisinin Zürih üniversitesi tarafından reddedilmesi, ardından yine 1905 yılında da ısrarı üzerine "anlaşılmaz/garip" yanıtının verilmesi buna örnektir. 1919 yılında ise görelilik teorisini dünyada anlayanların, Einstein'ın ifadesi ile 12 kişi olması çok şeyler anlatır.
Son olarak şunu söylemek istiyorum, bir bilimin şunları sağlaması gerekir:
a) olayın oluş nedenini saptamak
b) olayın oluş biçimini açıklamak
c) olayın sonucunu anlamak
d) bu bilgileri aynı durumu sıfırdan, yeniden yaratmak için kullanabilmek
Bilimin bunları yapabilmek için şunlara gereksinimi olduğu bilinir:
a) gözlem
b) varsayım geliştirme
c) deney (deneme - yanılma)
d) sonucu değerlendirme
Yani bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere bir çalışmaya başarısız yada yanlış demekle bilimsel değil demek çok farklıdır.... Zaten bilim tanımında yanılabilirlikte vardır. Zaten şüphenin olmadığı yerde araştırmada olmaz bilimde olmaz.
Bilimi güçlü kılan bilimsel araştırma denen, sonuçların sürecidir.Yani bilimsel araştırmaların sonunda bilimsel bilgi elde edilir. O zaman bilimsel araştırma sürecini bilimin dışında tutamayız.
Karl Popper'e göre yanlışlanabilirlik ölçütü bilim kuramının temelidir. Kötü bir teori belirsiz tahminlerde bulunur, bunları test edemeyeceğimizi öngörür, Açık ve berrak olmayan bir teorinin yanlış olduğunun ortaya konması zordur. Bugüne kadar otizme hastalık denmemesinin nedenide budur. Çünkü günümüze kadar açık ve berrak bir teori yoktu. Yani bugüne kadar yapılan otizm tanımı ne kadar bilimseldir? Olayın oluş nedeni saptanamamıştır, olayın oluş biçimi açıklanamamaktadır, bilgiler aynı durumlar için kullanılamamaktadır, tek yumurta ikizlerindeki sadece birinin otistik olma nedeni bile açıklanamamıştır. Bilimsel veri denilen şey sadece gözleme dayanarak istatistiki davranış özellikleri toplamak değildir.

Kaynaklar
(1) Tübitak Popüler Bilim Kitapları serisi - Steven Weinberg - Atomaltı Parçacıklar....

rehabilitasyon.com
 
Geri
Üst