Çocuk Eğitiminde Otorite

ARWEN

Yeni Üye
Üye
Çocuk Eğitiminde Otorite
725-22655075.jpg
Otorite çocuğa yapması lazım geleni yaptırabilmemiz, yapmaması lazım geleni de yaptırtmamamızdır. Bu konuda irade kullanıp başarılı olabilmemizdir. Tabii bunun bilimsel ve doğru olması gereklidir. Şimdi bunları kısaca açıklayalım

Çocuk her şeyi bilemez. Kaldı ki büyükler de şüphesiz her şeyi bilemez. Bu nedenle çocuk sürekli olarak çevreden birşeyler öğrenmektedir. Onun yaptıkları arasında iyi, doğru, güzel olan davranışlar olabileceği gibi yanlış hatalı, suç teşkil edecek hatta tehlikeli olanlar da bulunabilecektir.

Evde yangın çıkarmak, pişmekte olan yemeği devirmek, musluk suyunu açık bırakmak ve daha niceleri gibi hayatî öneme haiz işler de yapabilmektedir. İşte otorite bu kabil durumları çocuğun yapmasına engel olunabilmesi için gereken iradenin anne ve baba da var olması anlamındadır.

Çocuğun herşeyi bilemiyeceğini söylemiştik. Çocuk hata yaparak aradığı doğruyu bulmaya çalışır. Zaten çocuk da hatalı, yanlış tutum ve davranışlarında aileden ve ilgililerden her zaman yardım görmek ister. Çocuk psikolojsinin temel çizgileri itibariyle durum böyledir.

Nitekim literatürde bilim adamları çocuğun isteklerini çocuğun ağzındanmış gibi mektup halinde yazmışlardır. Burada çocuk "yaptıklarımın hepsinin doğru olmadığını biliyorum, siz mani olmadıkça onları yapmaktan da kendimi alamıyorum, yaptıklarımın hatalı olduğunu bana söylemezseniz -yahut buna mani olmazsanız- bunları nasıl düzeltirim" demektedir.

Ne yazık ki gerçekler böyle olmasına rağmen pekçok anne baba çocuklarının eğitiminde otorite denilen altın kuralı yeterince kullanamamaktadırlar. Ya aşırı otorite noksanlığı, yahut da aşırı otorite çocuklara karşı yanlış olarak ailelerde mevcut bulunmaktadır. Bunun dengesini bulmak zorunluluğu vardır. Aşırı otorite, otorite noksanlığı kadar tehlikelidir. Bunun önemli olduğu daima bilinmeli ve gerçek bilimsel otorite tanınarak çocuk için sağlana-bilmelidir.

Nice durumlar olmaktadır ki çocuk aşırı şımartıldığı için evde her dediği harfiyyen yerine getirilmektedir. Tabii aile bundan hiç memnun değildir. Ama adeta eli mahkum bu esaret hayatını çekmektedir. Evde bulunan saati, teybi, radyoyu çocuk kaç kez yere çarpmıştır. Hatta bu davranışını alışkanlık haline getirmiştir fakat aile çocuk inciniverir diye bu masrafa katlanmış ve otoritesini ortaya koyamamıştır.

Bir dindar aile de bana şöyle anlatmıştı "çocuk Kur'an-ı Kerim istemektedir, tutup tutup onu yere atmak is-temekdedir, mani olmak istersek de ağlamaktadır, Kur'an-ı Kerim'in kapağı süslü ya onun için onu istiyor sanıyoruz, başka birşeyi atsa bu kadar aramam ama yüce kitabımızı alıp oynamak istemesi ailecek bizi çok üzüyor, çok sakladık ise de ağlıyarak yine bize çocuk Kur'an'ı getirtmektedir, çare nedir".

Çare çocuk küçüklüğünden itibaren hoşgörülmemesi gereken yerde hoşgörülmemelidir. Yahut hoşgörülmediği ilk o olayı yaptığında ihsas edilmelidir. Aynı hareketi yinelediğinde anne baba otorite prensibine göre buna mani olmalıdır. O şeyi elinden almalı veya o şeye mani olmalıdır. Bunda kesin ve kararlı olmalıdır. Zaten kesinlik, kararlılık olduğunu çocuk gördüğünde birkaç ısrardan sonra onu elde etmek için ısrar edemiyecektir.

En tehlikeli olay şudur: Çocuğu aynı hareketinden dolayı bir defasında hoş görmek diğerinde hoş görmemektir. Ailenin morali iyi ise o davranışı hoş görmekte, o gün canı birşeye sıkılmışsa aynı davranışı veya işi hoş-görmemekte çocuğa bağırıp çağırmakta cezalandırma yoluna gitmektedir. Haklı olarak çocuk da "aynı hareketi dün yaptım birşey demediler, öbür gün yaptım yine ses çıkarmadılar, bugün yaptığımda onlar dan farksız, niçin acaba bugün bana bağırdılar, bu insanlar tuhaf birşey, gidip bir tedavi olsunlar" diye düşünür.

Aile ona kızarken çocuk da onlara belki onlardan fazla kızar. İşte bu hal çok hatalıdır. Çünkü çocuk olayı kavrıyamamış üstelik de kendinin haklı olduğunu düşünmektedir. Zira olay meydandadır. Aynı hareketine üç kere müsamaha gösterilmiş, aynı hareketine dördüncüde şiddetli tepki gösterilmiştir.

Bu tutarsızlık büyük insanları da aynı şekilde kızdırır. Büyükler arasında bu tür davranışlar olsa acaba aynı anne baba olayı nasıl değerlendirirler. Tehlikeli olan davranışlarında çocuk kesinlikle engellenmelidir. Tehlikeli olmayan ama hoş olmayan davranışları için en başında kendisine işin doğrusu söylenerek öğretilmelidir. Aynı olayı yaptığında bu öğretilen bilgi hatırlatılmalıdır. Yine de aynı davranışı yapıyorsa en fazla iki kere hoşgördükten sonra çocuk ailenin otoritesini karşısında bulabilmelidir.

Dediğim gibi otorite çocuğa yapması lazım geleni yaptırtmak, yapmaması gerekeni yaptırtmamaktır. Otoritenin kazanılması ve sürdürülebilmesi için çocuğa suçuyla ilgili olarak ceza verilmesi de normaldir. Sevdiği şeylerden bir süre için onu mahrum etmek en iyi ceza yollarındandır.

Ama mutlaka ceza çocuğun yaşına ve suçuna uygun olmalıdır. Çocuk mutlaka cezayı hak ettiğini kavramalıdır sonra ceza verilmelidir. Ancak bu şekilde ceza ıslah edici olabilir. Çocuk suçunu anlamalı, kabul etmeli ve hatta " şimdi ben şöyle bir cezayı hak ettim" diyebilmelidir. O ceza verilince de "ben dememiş-miydim işte oldu" bir daha yapmıyayım bu işin sonu işte böyle ceza oluyor" diyebilmelidir.

725-777417.jpg
Çocuk eğitimi zannedildiği kadar zor ve güç değildir. Bunun kuralları da karmaşık olmaktan uzaktır. Ancak ne var ki çok iyi özetlenmiş yüzelli sahifelik, hatta daha özetlenmiş bunun yarısındaki bilgiyi anne ve babanın çocukla ilgili bireylerin öğrenip kavrıyabilme-leri büyük bir gelişimdir. Ancak bu alanda ilim adamlığı şüphesiz en zor mesleklerdendir.

Burada anne babayı amatör bir şoföre, ilgili uzmanları da o otomobili imal eden mühendise benzetmek mümkündür. Amatör şoför olmak 3-5 saatte bile öğrenilebilirken bir makina mühendisi olmak herhalde çok uzun yıllar süren eğitim sonunda olacağını herkes bilebilir. Bu bir örnektir, ama kanaatımızca olayı anlatması yönünden oldukça iyi değerlendirilmelidir. Çocuk eğitiminde otorite prensibinin de varolduğunu hatırlamak bile anne ve baba için doğruyu bulmada başlı başına bir mürşit olabilir. Önemli olan çocuğun ciddiye alınması ve olayın akademik bir çalışma alanı olduğunun benimsenebilmesidir.

Prof.Dr.Kemal Çakmaklı
 
Geri
Üst