D Grubu Ressamları Kimlerdir?

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
D Grubu Ressamları Kimlerdir?
d grubu ressamları d grubu ressamları kimlerdir kübizm sanatçıları soyut resim sanatçıları kimlerdir
Fikret Adil 1933 yılı Eylülünde Cihangir’deki Yavuz apartmanının beşinci katında ressam Zeki Faik İzer’in evinde beş ressam ve bir heykeltraşın toplanarak bir sanat topluluğu oluşturduklarından ve adını “D” Grubu koyduklarından bahseder. Zeki Faik İzer’den başka Nurullah Berk, Elif Naci, Cemal Tollu, Abidin Dino ve heykeltraş Zühtü Müridoğlu’ndan oluşan gruba “D” Grubu isminin verilmesinin nedeni Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, Sanayii Nefise Birliği ve Müstakil Ressam ve Heykeltraşlar Birliği’nden sonra kurulan 4.birlik olması nedeniyle alfabenin 4.harfi olan D harfini isim olarak seçmesidir.





ressam.jpg



Onlara göre Türkiye’deki resim ve heykel anlayışı en azından elli yıllık bir gecikme gösteriyordu ve empresyonist eğilimleri reddeden grup kübist ve konstrüktivist akımlardan yola çıkarak sağlam bir desen ve inşa temeline oturtulmuş bir sanatsal anlayışı ilke edinmişti. Böylece yalnız desenlerden oluşan ilk sergisini 3 Ekim 1933’de Beyoğlu’nda Narmanlı hanının altındaki Mimoza şapka mağazasında açtı. Adı geçen beş sanatçıyla açılan bu ilk sergiden sonra 1934 yılında Turgut Zaim ve Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1935 yılındaki 7. “D” Grubu sergisinde Halil Dikmen, Eşref Üren, Eren Eyüboğlu, Arif Kaptan ve Salih Urallı 1941 yılındaki 9.Sergide ise Hakkı Anlı, Sabri Berkel, Fahrunnisa Zeid ve heykeltraş Nusret Suman gruba katılmış böylece gruptaki sanatçıların sayısı on altıya yükselmiştir.


Paris’te Kübist tavırla hareket eden, resim tekniğini yapısal temellerle sağlamlaştırmış olan Andre Lhote, Fernand Leger, Marchel Gromaire gibi sanatçıların özel atölyelerinde ders almış sanatçıların da içinde bulunduğu “D” Grubu müstakiller hareketine göre daha entellektüel seçkinci bir eğilim içinde olmuş, onlara göre daha sıkı bir dayanışma göstermişlerdir. Bu sebeple müstakillerden daha uzun süre varlığını sürdürmüş, yurt içi ve yurt dışı sergileriyle 1951 deki on altıncı sergiye kadar grup özelliğini korumuştur.

Tekniğinde de paletindeki rengi değişimle Türk sanatında önemli bir yere sahip olan “müstakiller”in etkinliğini sürdürdüğü bir dönemde yenilikçi anlayış D grubu ile varlığını pekiştirmiştir. Fikret Adil’le birlikte grubun sözcülüğünü üstlenen Nurullah Berk’in sonraki dönemlerde bir dergiye isim olarak seçtiği “yaşayan sanat” sloganını benimsemiş olmalarıyla da yeni eğilim ve anlayışa sahip sanat fikrini kendilerine ne denli ilke seçtiklerini anlamak mümkündür.
1930'lu Yıllar
1933 yılı, cumhuriyetin on yıllık bir olgunlaşma sürecini doldurduğu, toplumsal ve kültürel alandaki yenileşme ve modernleşme girişimlerinin giderek kurumlaşma aşamasına vardığı bir döneminde başlangıcıdır. Resim sanatına olan ilgi de eski dönemlere göre artmıştır. Yapılacak şey, bu ilginin gerektirdiği üstün düzeyli sanat yapıtlarının üretimini hızlandırmaktı. 1933'te, zamanın akademi müdürü Namık İsmail'in, Milli Eğitim Bakanlığı'na sunduğu raporda, bir kültür inkılabının gerekli olduğuna değinilmiş, sanat konusunda devletin desteği üzerinde durulmuş ve örgütlü bir çalışmanın, daha ileri aşamalara ulaşmakta etken olacağı vurgulanmıştı. Sanatçıları yeni bir grup kurmaya ve böylece sanatsal yönde örgütlenmeye iten nedenlerin başında, sanatı yaygınlaştırma isteği geliyordu.
Avrupa'daki eğitimlerini tamamlayarak yurda dönen ressamların 1930'lu yıllarda yapıtlarını sergileyebildikleri tek yer, Galatasaray Lisesi salonlarıydı. İstanbul'da Beyoğlu'nda, ancak küçük bir kesimin gezip görebildiği bu toplu sergi, sanatçıların gereksinimlerine yanıt veremiyordu. D Grubunun kurucularından Elif Naci, ressamların üç beş tuval getirip bıraktıkları ve başta Şevket Dağ olmak üzere birkaç ressamın çabasıyla düzenlenen Galatasaray sergilerinin o dönemde, işlek bir yerde bulunmasına rağmen kitlenin ilgisini çekmekten uzak olduğunu, sergiler hakkında yazılanların övgü dolu makaleler olmaktan öteye geçemediğini anılarında anlatır.


Neden D?
Grup; Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, Sanayi Nefise Birliği (Güzel Sanatlar Birliği) ve Müstakil Ressam ve Heykeltraşlar Birliği nden sonra Türkiye'de kurulan dördüncü sanatçı birliğidir. Buradan yola çıkarak Nurullah Berk'in önerisiyle alfabemizin dördüncü harfini kendilerine isim olarak seçerler.
Sanatsal yönden temel çıkış noktaları; empresyonist eğilimleri reddetmek, kompozisyon u kübist ve konstrüktivist akımlardan esinlenen sağlam bir desen temeline oturtmaktır. Desenlerin, o zamana kadar sergi izleyicilerinin alışmadığı bir çeşniyi yansıtması, büyük bir gürültü kopmasına neden olur. Basında sanatçıların lehinde ve aleyhinde (daha çok aleyhinde) yazılar yazılır. Grubun adından ötürü, sanatçıları deli olarak tanımlayanlar bile olmuştur.
Mimoza Şapkacısında yapılan ilk sergide, önsözünü ve tanıtımını Peyami Safa'nın yazdığı bir broşür yayımlanır. Peyami Safa, o broşürde, grubu şöyle tanımlamaktaydı:
'D Grubu manga değil, ne sağa çark, ne sola. Ne de başçavuş. Kendi mihveri etrafında dönen altı kafa, altı çift göz ki, maddenin üstüne de bakıyor içine de bakıyor. Ve ölüde bile gizlenen anı arıyor. Yeni resim değil bu. Avrupalı ya da yerli resim değil: Resim.'
Grubun Genişlemesi, Sergiler
D Grubu, 1933 yılında, ilk sergilerini Beyoğlu'ndaki Narmanlı Yurdu'nun altındaki Mimoza adlı şapkacı dükkanında açmışlardır. 1950'lere kadar yurtiçi ve yurtdışı sergileriyle önemli bir varlık göstermişlerdir.
1934 yılında gruba Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Turgut Zaim katılır. Fakat Zaim daha sonra gruptan ayrılır.
1935 yılında, yedinci D Grubu sergisinde; Halil Dikmen, Eşref Üren, Eren Eyüboğlu, Arif Kaptan ve Salih Urallı'nın katılmasıyla grubun sanatçı sayısı onikiye yükselir.
1941'deki dokuzuncu sergide Hakkı Anlı, Sabri Berkel, Fahrünnisa Zeid ve heykeltraş Nusret Suman'ın katılmasıyla sayı onaltıya yükselir.
1944'teki onbirinci sergilerine Leopold Levy'de katılmıştır.
1947'de Müstakiller'den Zeki Kocamemi'de gruba katılır.
D Grubu sergilerinin önemli özelliklerinden biri; dönemin önemli şair ve yazarlarının, düşünürlerinin, bu sergiler nedeniyle konferans vermeleri, yazılar yazmalarıdır. Böylece grubun amaçlarını çevreye ulaştıracak etkinliklere geniş yer vermişlerdir.



NURULLAH BERK

1923 yılında Paris’ten yurda dönüşünde Müstakil Ressam ve Heykeltraşlar birliğinin kuruluşuna katılan Nurullah Berk bu birliğin bir çeşit dayanışma isteğinden öte herhangi bir akım felsefesi ortaya atamamasından dolayı birlikten ayrılmıştı. 1932 yılında tekrar Paris’e öğrenim görmek için gitmiş ve orada Andre Lhote ve Fernand Leger gibi kübist – konstrüktivist tarzda çalışan sanatçıların atölyelerinde çalışmış ve bu sanatçıların anlayışlarında ilk kübist – konstrüktivist resimleri ülkesine taşımıştır.

Nargile İçen Adam 60 x 93 Tuval üzerine yağlıboya, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

Resim ilk bakışta kübist parçalanmalarıyla ve kalın siyah konturlarıyla dikkat çekiyor. Batıdaki anlamda bir kübizm yoktur bu resimde. Biçimsel olarak yararlandığı bu akım burada farklı bir ifadeye kavuşmuştur. Konturların arası pürüzsüz ve arı bir şekilde boyanmıştır. Sıcak ve soğuğun dengeli bir uyumunun göze çarptığı resimde Nurullah Berk yerel motifleri kübizme uygulamış böylece değişik bir doğu batı sentezi oluşturmuştur.

İskambil kağıtlı naturmort, 60x80 Tuval üzerine yağlı boya, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

Bir önceki resmine göre yöresel motiflerden uzak, herhangi bir sentez oluşturmadan kaynaklandığı kübizm akımına daha yakın olduğu anlaşılan bir resim gibidir. Bu resimde kontur olmayıp bunun yerini biçimlerin arkasından çıkıp geçişli bir şekilde ayılıp kaybolan siyah gölgeler almıştır. Bu resme bir derinlik de katmıştır. İlk dönem resimlerinden olduğu anlaşılan resimde daha sonraki resimlerinde görülecek olan konturların ilk izlerini görebiliriz.

Gergef İşleyen Kadın 60x73 Yağlıboya tuval, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

Nargile içen Adam isimli resimde gördüğümüz özellikler bu resimde de yer almaktadır. Yine konturlarla biçimler parçalanmış ve günlük yaşamın sıradan bir yaşantısını ele almıştır.

Ütücü Kadın 100x100, Tuval üzerine yağlıboya, Tiglat Sanat Galerisi özel kolleksiyonu

Resimde konturlar yine değişmeyen bir unsur olarak yer almıştır. Bu resimde Nurullah Berk kendine özgü alanı yakalamış gibidir. Biçimler önceki resimlerinde olduğu gibi çok parçalı değildir. Parçalanmalar formu bozmayacak şekilde yer yer kontur kullanmadan renkler ve tonlarla yapılmıştır. Önceki resimlerinde merkezi olan kompozisyon burada değişmiş, figür bu sefer resmin ortasında değil sol tarafta yer almıştır. Geleneksel biçimlerin üzerine bu resimde daha önemle durulmuştur. Konu olarak yine gündelik hayatlarındaki insan motifleri işlenmiştir.


Çömlekçi 98x130 cm, tuval üzerine yağlı boya İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

Bu resimde Nargile İçen Adam resmindeki parçalanmaları hatırlatan parçalanmaları figür dışındaki nesnelerde görüyoruz. Figürde gördüğümüz parçalanma ise bize ütücü kadın adlı resmi hatırlatır. Böylece bahsettiğimiz iki resim arasındaki bir aşamaya yerleştirebiliriz bu resmi.
OriginaL
09.01.2008 -14:51


CEMAL TOLLU

Grubun yaşça en büyüğü olan Cemal Tollu sanatta devrimci kişiliğiyle yaşamında ağırbaşlı, prensiplere bağlı, değerli bir hoca iyi bir sanat yazarı olarak önemli bir sanatçı portresi çizmiştir. O dönemin çalkantılı dönemi içinde İstanbul’da çalışmalarını daha fazla sürdürememiş İstiklal savaşına katılmıştır. 2.dünya savaşına yakın yıllarda Münich’de Hoffman atölyesindeki çalışmalarından sonra Paris’te ilk olarak Nurullah Berk gibi Andre Lhote sonra Fernand Leger’le çalışmıştır. Bir süre Charies Despiau’nın atelyesinde heykel çalışmıştır.

Önceleri Gromaire’nin etkisinde resimler yapan Tollu’nun sanatında sonraları önemli değişmeler olmuş. Eti ve Çivi yazısından etkilenmiştir. Akademi Müdürü Burhan Toprak’ın çağrısıyla Türkiye’ye gelen sanatçı yapılan kazılar sonucunda Ankara’da toplanan arkeolojik eserlerden. Eti heykel ve alçak kabartmaları kunt biçimler ve anıtsal çizgiler olarak eserlerine yansıtmıştır.


Ana Toprak 95 x 130 Tuval üzerine yağlıboya İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

Bu resim çocuğunu emziren bir anneyi konu almaktadır. İlk bakışta Nurullah Berk’in resimlerine benzer görünmektedir. Berk gibi Cemal Tollu’da Fernand Leger ve Andre Lhote atölyesinde eğitim gördüğü için bu benzerlik doğaldır. Berk’in resimlerinde olduğu gibi bu resim de kübist konstrüktivist tarzda ele alınmıştır. Bunu figürlerdeki bölüntülerde ve figürleri çevreleyen konturlarda gösterebiliriz. Yalnız Berk’ten farklı olarak figürlerdeki yapısal ve hacimsel sağlamlık göze çarpar, Figürlerin beden yapısı biçim bozuma uğramıştır. Böylece plan ayrımları somut bir şekilde ortaya çıkmıştır. Fazla renkten ve ayrıntıdan kaçınmıştır.

Ankara Keçiler 90,5 x 121 cm Tuval üzerine yağlı boya İstanbul Resim ve Heykel müzesi

Yine kübist – konstrüktivist tarzda yapılmış resim çoban ve koyunlarını ele almaktadır, Figürlere baktığımızda bu resmin Cemal Tollu’nun Eti heykel ve kabartmalarından etkilendiği resimlerden biri olduğu anlaşılır. Sade renklerle yapılmış resimde ön sıradaki keçilerin yatay hareketini dikey hareketleriyle insan figürleri dengelemektedir.

Dansöz, 54x65 Tuval üzerine yağlıboya, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

Cemal Tollu’nun Kübist konstrüktivist tarzda çalışmadan önce yaptığı resimlerden biridir. Dansçı bir kızı konu aldığı resim lekeci tarzda ele alınmıştır.



ZEKİ FAİK İZER




Zeki Faik İzer resimlerinde dinamik, sinirli, bir bakıma romantik bir karakteri yansıtır. Sanatçı Fransa’daki öğrenim yıllarında, Lhote atölyesinde çalışmış olmanın verdiği yönelişle kübist denemelere girişmiş olduğu halde, bu anlayışın, geometrize edilmiş tarzın, fazla entellektüel ve ölçülü tekniğine kendini uydurmakta zorlandığı için yapısına daha uygun bulduğu Othan Friezs’in yanında çalışmayı yeğlemiştir.

Herhangi bir ön çalışma olmadan yaptığı resimlerde daha özgür olduğunu hissetmiş, rastlantılara da önemli bir yer vermiştir. Böylece herhangi bir kurala ya da ilkesel bağıntıya zorunlu olmadığını göstermiştir. Rahat fırça vuruşlarıyla oluşturduğu biçimler Taşizm – Lekecilik adıyla modern sanatın en önemli çalışmalarındandır.

Sultan Ahmet Camii’nin Camları 120 x 170 cm. Tuval üzerine yağlıboya, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

Resimde renklerin heyecan dolu dinamik ve uyumlu dağılışı dikkat çekmektedir. Sultan Ahmet Camii’nin renkli camlarından etkilendiği anlaşılan resme ilk bakıldığında bu camiye ait herhangi bir görüşle karşılaşamıyoruz. Sanatçı bu tablosunda camideki renkli camların karşısında duyduğu heyecanı tuvalin yüzeyine hiç bir ön düşünce olmadan aktarmıştır.

ABİDİN DİNO

“D” Grubunun kurucularından olan sanatçı sonradan “Yeniler”e katılmış, ilk resimlerinde daha çok çizgisel desenlerle dikkat çeken sanatçı daha ilerki dönemlerde toplumsal gerçekçi resimler yapmıştır. Pariste Çalışmalarını sürdürmüş olan Abidin Dino’nun ideolojik eğilimli resimleri yanında erotik havaya da büründüğü resimler yapmıştır.


Antibes, 73x92 cm. Tuval üzerine yağlıboya, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi.

ELİF NACİ

Elif Naci (1898 - 1987)

Ressamlık, müzecilik, yazarlık gibi çeşitli uğraşları bir arada yürütmesiyle olduğu kadar, nüktedanlığı ve çelebi kişiliğiyle de tanınan Elif Naci 8 Mayıs 1987’de İstanbul’da öldü. 10 Ağustos 1898’de Gelibolu’da doğan Elif Naci 1914’te Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girerek resim bölümünde İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. Gazeteciliğe öğrencilik yıllarında İfham gazetesinde başladı (1961). İleri Son Posta, Tan, Milliyet gazetelerinde çalıştı (1917-1937). 1937’de girdiği Cumhuriyet gazetesinde arşiv servisini kesintisiz 40 yıl yönetti. Sanayi-i Nefise’yi bitirdikten sonra Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’ne katılan Elif Naci ilk kişisel sergisini 1930’da açtı. 1933’te D Grubu’nu kuran ressamlar arasında yer aldı. Öğrencilik döneminde izlenimci anlayışın etkisinde kalan Elif Naci D Grubu içinde soyut anlayışa yöneldi. Resim çalışmaları yanında Ülkü dergisinde Türk sanatında çağdaşlaşma sorununu irdeleyen yazıları kaleme aldı. Bu döneminde Paul Klee, George Braque gibi çağdaş resim sanatının ustalarının yanı sıra, Hafız Osman, Mehmet Esat gibi hat ustalarından da etkilendi. 1940’lardan başlayarak 1970’lere değin resimlerine hat sanatının soyut özellikleri egemen oldu. Yaşamının son yıllarında “geometrik-soyut”a yöneldi. Türk-İslam Eserleri Müzesi müdür yardımcılığı ve müdürlüğü (1937-1956), Topkapı Sarayı Müzesi müdür yardımcılığı (1962-1963) görevlerinde de bulunan Elif Naci’nin, 1976’da resim ve basında 60. yılı bir jübileyle kutladı. On Yılda Resim 1923-1933 (1933), Şarkta Resim (1943), Anıtlarından Damlalar (1981) yayımlanmış kitaplarından birkaçıdır.



Bir ev içi ressamı olan Elif Naci de “D” Grubu kurucuları arasındadır. Ressamlığının yanında yazarlık, müzecilik ve organizatörlük yapan sanatçı çok yönlü bir kişiliktir. Akademide Çallı’nın öğrencisi olmuş, zamanla eski Türk sanatlarına yönelmiştir. Özellikle soyut müzikal karakterlerinden faydalanarak eski yazıları tablolarına birer plastik eleman olarak yansıttı. Batı hayranlığını bir kenara iterek Türk resminin yaratılmasında önemli payı olmuştur.


Saklanan Çocuk, 54x73 cm. Tuval üzerine yağlıboya İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

Sanatçının oda içi resimlerinden biri olan “Saklanan Çocuk” adlı resim odanın içinde saklanan bir kız çocuğunu konu alıyor. Neden saklandığı çok belli olmayan kız belki oyun oynuyor, belki de işlediği bir suçtan dolayı saklanmış olabilir. Çocuğun saklandığı kapının açıldığı mekan resimde bir derinlik yaratıyor.


BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

“D” grubuna 1934’te katılmıştır. Çok yönlü bir sanatçı portresi çizmiş olan Bedri Rahmi Eyüboğlu sadece ressam olarak değil, dekoratör, yazar ve şair olarak da başarılı bir kişiliktir.

Paris’te Andre Lhote akademisinde çalışmış fakat ilk dönemler daha çok Raoul Dufy’nin etkisinde kaldığı anlaşılan resimler yapmıştır, ileriki dönemlerde de kendine özgü bir üsluba kavuşmuştur.

Folklor sanatının zengin motiflerini keşfeden Bedri Rahmi, Türk halı, kilim, çini, yazma hat sanatını kendine kaynak olarak almış, bunların çizgi, biçim ve renklerini kullanarak batı ve yerel estetiğin bir sentezini oluşturmuştur.


Köylü kadın (Tren, Yataklı – Vagon) 146 x 183 cm Duralit üzerine yağlıboya, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

Anadolu’daki el işlemeciliğine ait desenleri kendi anlayışıyla yorumladığı bir resimdir. Dekoratör olmasından dolayı bazı resimlerinde bu kendini hissettiriyor. Pano yaparken kullandığı mozaik tekniğini burada siyah fon üzerine boya ile olgulamıştır. İlk dikkati çeken çocuğunu emziren anne figüründen başka alt tarafta bu figürlerden bağımsız olarak yer alan vagonlu bir tren, onun da sağ ve solunda bulunan figürler göze çarpar.


Korupark 60x60 cm. Duralit üzerine yağlıboya Özel Kolleksiyon,

Bedri Rahminin bir çok resimde gördüğümüz deformasyonları bu tablosunda görmek pek mümkün değil. Sanatçı figüretif resimlerinde deformasyonları çok kullanırken diğer nesneleri ele aldığı resimlerinde deformeden kaçınmakta ve nesnelerin nesnel yapılarına bağlı kalmaktadır. Figüre ilişkin çok küçük bazı boyamalar ve çizimler bu resimde de yer almakla birlikte bu figürler resme varlık olarak pek katılmıyorlar.

EREN EYÜBOĞLU

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun eşi olan sanatçı büyük ölçüde Bedri Rahmi’den etkilenmiş. Paris yıllarıyla birlikte başlayan ve küçük bir arayla Bedri Rahmi’nin ölümüne dek süren bu beraberlik resim sanatımız açısından verimli bir birlikteliktir.


Pirinç Hanı, 50x70 Mukavva üzerine yağlıboya özel kolleksiyon

“D” Grubunun genelinde olduğu gibi Eren Eyüboğlu gündelik insan yaşamını bu resimde yine ele almıştır. Oldukça dinamik, heyecan dolu bir resimdir. Eşi Bedri Rahmi’den bazı izler taşımakla beraber Eren Eyüboğlu bu resminde plastik anlamda daha başarılı çalışma ortaya koymuştur.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Geri
Üst