Duaların sonunda neden amin deriz?

Uzman SühaN

Administrator
Duaların sonunda neden amin deriz?
amin nedir,aminin anlamı ,amin demenin önemi,dualarda amin demek hakkında bilgiler

Âmîn, duanın kabulünü temenni etmek niyetiyle sonunda söylenen bitiriş sözüdür.

Asıl şekli âmîn olan kelimenin kökeni ve anlamı hakkında bugüne kadar çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Üzerinde durulan tezlerin başlıcaları, Mûsevîler ile hıristiyanlar tarafından da “amen” şeklinde ve aynı amaçla kullanılmasına dayanılarak İbrânîce veya Süryânîce’den Arapça’ya girdiği, Arapça emn “inanmak, güvenmek” kökünden türediği ve Allah’ın isimlerinden biri olduğu şeklindedir. Bunların ikincisi ile ilgili olarak ayrıca kelimenin yapısı, lügat ve terim mânaları gibi hususlarda çeşitli fikirler ileri sürülmüş ve lügat mânası “kabul buyur” veya “icabet eyle” olmamakla birlikte, bu anlama gelmek üzere Allah’a hitaben kullanılan bir terim olduğu görüşü benimsenmiştir. (bk. Lane, Lexicon, 1, 102 ; İTA, I, 406-407.)



amin.jpg


Âmîn kelimesi, köken itibariyle Arapça’ya diğer bir Sâmî dilden geçmiş olmamakla birlikte, dua hatimesi olmak vasfını Sâmî monoteizminden (vahdet dini) almıştır ve bu durum kelimenin ilk defa Tevrat’ta görülmesinden açıklıkla anlaşılmaktadır. Nitekim Süyûtî’nin Haris b. Ebû Üsâme’nin Müsned’i ile İbn Merdeveyh’in Tefsir’inden naklettiği bir hadiste, Hz. Peygamber’in “Bana namazda olsun duadan sonra olsun, Allah tarafından âmîn demek nimeti verildi. Bu, Mûsâ müstesna benden önce kimseye verilmemişti; Mûsâ dua eder Hârûn da âmîn derdi. Siz de duanızı âmîn ile bitiriniz! Bu suretle Allah onu kabul eder” buyurması da (bk. el-Câmi’u’s-Sağîr, I, 38.) bu görüşü desteklemektedir.

Âmîn kelimesi Kur’an’da geçmemektedir. Ancak Hz. Peygamber çeşitli hadisleriyle imamın Fatiha sûresini tamamlamasının arkasından cemaatin âmîn demesini istemiş (Buhârî, “Tefsir”, 2; Müslim, “Salât”, 62, 87.) ve kendisi de namaz kıldırırken bizzat söylemek suretiyle, Fâtiha’yı yalnız duyanın değil okuyanın da âmîn demesi gerektiğini göstermiştir.

Dolayısıyla Kur’an’ın ilk sûresi olan Fâtiha’nın sonunda, mushaflarda yazılı olmamakla beraber, âmîn kelimesinin okunması sünnet kabul edilmiştir. Bazı yörelerde. Bakara sûresinin son âyeti okunurken de (bizi affet), (bizi bağışla) ve (bize acı!) ibarelerinden sonra birer defa âmîn denildiği görülmekte ise de söz konusu ibarelerin en çok tekrarlanan dualar olmaları sebebiyle bu geleneğin sonradan benimsendiği anlaşılmaktadır.

Kur’an âyetlerinden sonra âmîn deme sünnetinin yalnız Fâtiha’ya inhisar etmesinin sebebini, Fâtiha’nın ilk sûre olmasında, taşıdığı mânada ve namazın temel unsurlarından birini teşkil etmesinde aramak gerekmektedir. Çünkü Kur’an’ın özü olduğu kabul edilen ve “açış, giriş” anlamında bir isim taşıyan Fatiha sûresi, en başa konulmak suretiyle arkasından gelen kitabın tamamı hakkında fikir vermekte ve böylece okuyucu, sûrenin sonunda âmîn demek suretiyle Kur’an’ın tamamına iman ettiğini belirtmiş olmaktadır. Öte yandan çeşitli hadislere göre ibadetin özünü duanın teşkil etmesi ve namazın da aslında duadan ibaret olması (bk. İbn Kesir, Tefsîr, V, 128.) her rek’atta okunan Fâtiha’yı temel dua haline getirmiş, dolayısıyla sonunda âmîn demek bu açıdan da gerekli kılınmıştır.

Namazlarda Fatiha’nın arkasından âmîn demek dört mezhebe göre de sünnet olmakla birlikte, cemaatle kılınan namazlarda iki husus üzerine görüş ayrılığı mevcuttur. Bunlar, kıraati açıktan yapılan namazlarda imamın âmîn deyip demeyeceği ve âmînin açıktan mı, gizlice mi söyleneceği hususlarıdır.

Bu namazlarda Hanefî, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre imamın âmîn demesi mendup olup Mâlikî mezhebinde menfi ve müsbet iki farklı görüş benimsenmiştir. Âmînin gizlice veya açıktan söylenmesi hususunda ise Hanefîler’e göre hem imamın hem cemaatin, Mâlikîler’e göre yalnız cemaatin gizlice söylemesi, Şâfiîler’le Hanbelîler’e göre de imam ve cemaatin her ikisinin birden açıktan söylemesi mendup kabul edilmiştir.

(bk. Sargon Erdem, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1991: 3/62-63.)
 
Geri
Üst