erciyes

M

Misafir

Forum Okuru
erciyes
konu7_b.jpg
Dünyanın farklı coğrafyalarında pek çok bilim insanı bu sorunun yanıtını arıyor ve doğa koruma programlarını da elde ettikleri risk verilerini dikkate alarak geliştirmeyi amaçlıyor.
Türkiye'de ilk Ekolojik Risk Değerlendirmesi ise Erciyes Dağı'nda gerçekleştirildi. Ve TÜBİTAK tarafından desteklenen “Dağ Alanları Yönetimi (DAY) ve Planlaması” projesi çerçevesinde yapılan araştırma, Erciyes'in kullanımdan kaynaklanan ekolojik risklerini ortaya çıkardı.
Araştırmanın ilk aşamasında Türkiye'de ilk kez Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) kullanılarak risk katmanı oluşturacak faaliyetler belirlendi. Ve ardından turizm, mera, tarım, yerleşim, erozyon, eğim, drenaj ve otoyol gibi etkenlerin ilk sıralarda yer aldığı her risk katmanına 10'dan 1'e doğru risk değeri verildi. (Örneğin Erciyes Dağı için, özellikle Tekir Yaylası'ndaki turistik kullanım ve aşırı otlatma nedeniyle meralar en yüksek ekolojik risk değeri taşıyordu ve bu yüzden 10 ile değerlendirildi.)
Erciyes Dağı'nın Ekolojik Risk Haritası (üstte) da risk faktörlerini oluşturan tüm katmanların gerek kullanım yoğunluğuna gerekse önem derecelerine göre değerlendirilmesiyle oluşturuldu. Erciyes Dağı Alternatif Doğa Sporları Haritası (solda) ise bu risklerin en aza indirilmesi amacıyla ortaya çıkarıldı.
Araştırmanın en önemli sonuçlarından biri, Erciyes Dağı'nın ekolojik risklerinin insan faaliyetlerinden kaynaklandığını ortaya çıkarmasıydı. Tarih boyunca pek çok yerleşime kapılarını açan Erciyes, “Kapadokya Bölgesi”nin kuzeydoğu ucunda yer alıyor ve sahip olduğu doğal varlıkların, özellikle de ormanların hızla tükenmesinin ardında da yoğun nüfus baskısı yatıyor.
Öte yandan bölgede sürdürülen yaygın hayvancılığın beraberinde getirdiği aşırı otlatma sorunu da Erciyes Dağı'nın endemik bitki türlerini risk altına alıyor.
Erciyes Dağı üzerinde gerçekleştirilen risk değerlendirmesi Türkiye'deki diğer dağlara uygulandığında, Ulusal Dağ Envanteri için önemli
bir adım oluşturacak.
PROJE YÜRÜTÜCÜSÜ: DOÇ. DR BARBAROS GÖNEÇGİL. YARDIMCI ARAŞTIRMACILAR: YARD. DOÇ. DR UYGAR ÖZESMİ, YARD. DOÇ. DR. CENGİZ KAYACILAR, YARD. DOÇ. DR. HÜSEYİN TUROĞLU, CENGİZ YILDIRIM, ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ NURAY ATEŞ, ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ M. DORUK ÖZÜGÜL, TOLGA GÖRÜM, STACY ÖZESMİ, ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ FİLİZ DADAŞER
Argaios (Erciyes), tepesinden hiçbir zaman kar eksik olmayan, dağların en yükseğidir ve buna tırmananlar (ki çok azdır) berrak havada hem Pontus (Karadeniz) hem de İssikos (Akdeniz) denizini görebilir...” Antik çağın önemli coğrafyacılarından Strabon, Geographika'sında “dağların en yükseği olarak” olarak tanımladığı Erciyes'i böyle anlatıyor.
İç Anadolu'nun uçsuz bucaksız düzlüklerinde görenleri hayrete düşüren heybetiyle Erciyes, tarih boyunca pek çok uygarlık için önemli bir coğrafya olmuş. Hatta burada yaşayanlar, dağın heybetli görünüşü karşısında ona Tanrısal anlamlar yüklemekten geri kalmamışlar. Yunan felsefeci Maximus Tyrius'un Erciyes için yazdıklarıysa, bu dağın geçmişte insanları nasıl etkilediğinin bir kanıtı:
“Erciyes, hem Tanrı, hem Yemin Tanrısı, hem kült heykeli…”
Ancak ne heybeti, ne de tarih boyunca Hititlerden Bizans ve Osmanlı'ya kadar pek çok uygarlığın yaşam alanı olması Erciyes'i bugünkü yalnızlığından kurtaramamış. Bir zamanlar üzerini kaplayan ormanlar yok artık; kalan bitki örtüsü de geven yakan çobanların insafına kalmış… Bir zamanlar eteklerinde yaşayanlarsa giderek daha bereketli ovalara yönelmişler…
Erciyes yalnız şimdi! Sadece hayvan otlatan çobanlar, zirve yapan dağcılar ve kış aylarında kayak yapmaya gelenler, üzerinde üreyen kuşlar, böcekler ve hemen her yerde koşturan gelengiler (Spermophilus xanthoprymnus gelengius) paylaşıyor yalnızlığını. Bir de Erciyes'in biyolojik zenginliğini bilen birkaç doğa korumacı.
Benim de Erciyes'in yalnızlığına tanık olmam Erciyes'te araştırma yapan doğa korumacılardan biri sayesinde oldu. 2000 yılında yapılan Çevre Şurası'nda tanıştığım ekip arkadaşım Yard. Doç. Dr. Uygar Özesmi, Erciyes Dağı'nın yalnızlığından söz edince bu dağla ilgili ortak bir çalışma yapmaya karar verdik. Ve Türkiye'de ilk kez yapılan “Dağ Alanları Yönetimi (DAY) ve Planlaması” Projesi'nin ilk adımlarını attık.
TÜBİTAK'ın da desteğiyle, 2001 yılının Eylül ayında Y. Doç. Dr. Uygar Özesmi, Y. Doç. Dr. Cengiz Kayacılar, Yard. Doç. Dr. Hüseyin Turoğlu, Cengiz Yıldırım, Tolga Görüm, Nuray Ateş, M. Doruk Özügül, Stacy Özesmi, Filiz Dadaşer ile birlikte çalışmaya başladık. “Erciyes Dağı'nın Ekosistem Özelliklerinin Belirlenmesi ve Dağ Alanları Yönetimi (DAY) Açısından Değerlendirilmesi” projesini tamamlamak iki buçuk yılımızı aldı. Amacımız, Erciyes Dağı'nda yoğun kullanımdan kaynaklanan sorunları ortaya koymak ve alternatif, doğaya uyumlu çözümler elde etmekti. Bunu yapabilmek içinse Erciyes'in tam anlamıyla seceresini çıkarmamız gerekiyordu.
Yürütücülüğünü üstlendiğim, proje başladığında Erciyes'le ilgili çok az çalışma olduğunu gördüm. Erciyes gerçekten yalnızdı…
İki buçuk yıl süren çalışmalarımız sırasında Erciyes'in yalnızlığını pek çok kez paylaşma fırsatı buldum. İstanbul-Kayseri arasındaki mesafeyi de sayarsak toplam 15.000 kilometre yol yaptım. Bu mesafe ile Erciyes'in etrafında 75 tur atabilirsiniz…
Dağlara gitmek, bilinmeyenin keşfi gibidir. Çünkü her taşın arkasında, her ağacın dibinde, her çalının içinde keşfedilmemiş bir yaşam bulabilirsiniz. Erciyes'de de keşfedilmeyi bekleyen yaşamlar gizliydi. Ancak keşfetmek araştırmamızın sadece ilk adımıydı. Giderek artan kirlilik ve artan turizm faaliyetleri de bizi, bu dağlarda sürdürülebilir bir yaşamın nasıl sağlanabileceği yolunda alternatifler geliştirmeye zorluyordu.
Erciyes, Türkiye'nin en yüksek beşinci dağı ve sürdürülebilir kullanımın, koruma/kullanma dengesi içinde sağlanması için, gerek tarihsel gelişim, gerekse doğal görünüm ve oluşum açısından Türkiye'nin en karakteristik dağlarından biri.
“Strato Volkan” özellikleri gösteren Erciyes Dağı, farklı zamanlarda farklı karakterdeki magma malzemesi çıkışlarının üst üste yığılmasıyla oluşmuş. Zirve ise morfolojik özellikleri ve ölçüleri ile kraterden çok bir kalderayı (büyük krater) andırıyor.
Ancak yaklaşık 1100 kilometre karelik bir alan üzerinde yükselen Erciyes'te volkan topografyasının yanı sıra bir de buzul topografyasından söz etmek gerek. Würm Dönemi'ne ait olan buzullaşmalardaki gelişim çeşitli volkanik faaliyetlerle dönem dönem kesintiye uğrayarak devam etmiş olsa da Holosen dönemine ait son buzullaşmalar, daha çok dağın kuzey, kuzeydoğu ve kuzeybatı yamaçları üzerinde gelişme olanağı bulmuş. Günümüzde Erciyes'te kalan tek buzul örneği ise, zirvenin kuzeybatı yamacındaki bir vadi içinde yerleşmiş olan Erciyes Buzulu.
Erciyes Dağı, yükselmeye başladığı yaklaşık 1050 metreden itibaren, kayalık ve çıplak bir görünüm almaya başlıyor. Sanırım bize Erciyes Dağı'nın yalnız olduğu izlenimini veren de bu özelliği. Seyahatnamelere konu olan ve yaklaşık 170 yıl önce tükenen yoğun ormanların yerinde -talandan kurtulan lekeler halinde- küçük ağaç toplulukları var artık. Doğal bitki örtüsü, yaklaşık 3000 metreye kadar, bu küçük ağaç toplulukları ve ot formasyonu şeklinde yayılım gösteriyor.
Doğal bitki toplulukları açısından çok zengin olmasa da Erciyes, endemik ve nesli tehlike altındaki türlerin varlığı açısından İç Anadolu düzlüğünde yükselen “ekolojik bir ada” özelliği taşıyor.
 
Geri
Üst