Fal ve Kehanet

M

Misafir

Forum Okuru
Fal ve Kehanet
Fal ve Kehanet


Kehanet Nedir

Kehaneti, en yalın anlamıyla, duyular dışı bir sezgi yoluyla, doğrudan doğruya geleceğin bilinmesi olarak tanımlayabiliriz. Kehanet olgusuna en ilkel kabine kültürlerinden en gelişmiş uygarlıklara kadar her toplumda rastlamak mümkündür. Çünkü bu olgu biz insan şuuruna özgü bir yeteneğin eseridir ve bazı insanlarda doğuştan mevcut olmakla beraber aslında hepimizin içinde saklı durmaktadır. Nitekim hemen hepimiz yaşamlarımızda en azından birkaç kez geleceğe ait sezgiler ya da rüyalarımızın gerçekleşmesi gibi -gerek kendimizde, gerekse çevremizde- olaylara rastlamışsızdır.
Dilimizde yaygın olarak kullanılan kehanet Arapça kökenli bir sözcüktür ve Türkçe karşılığı önbili'dir. Kehanette bulunan kişilere her çağda, her toplumda farklı isimler verilmiştir. Bu isimlerden dilimizde en yaygın olarak yerleşmiş olanı kahin (erkek) veya kahine'dir (kadın). Kahin sözcüğünün anlamı, gaipten haber veren ve Tanrı habercisidir.

Ruhsal alem, beş duyumuzun algı sınırlarının üzerinde bulunan ve çok daha ince vibrasyonlardan oluşan, fizik kanunların dışındaki kanunlara tabi olan bir boyuttur ve insan her an bu boyutla iç içe yaşamaktadır.
Duyular dışı yeteneklere sahip olan kişilere genel anlamda medyum adı verilmiştir. Özel yeteneklere sahip olan medyum tabiatlı kişiler, ruhsal alem veya ruhsal boyutun varlıklarıyla iletişim kurabilmektedirler. Alınan bilgiler, insanın günlük yaşamı içerisinde duyular kanalıyla algılayamadığı, fakat özel şuur durumları içerisinde uzanabildiği farklı boyutlardan ve bu boyutlarda varlığını sürdüren yüksek deneyimlere sahip, insanların gelişimlerinden sorumlu idareci ruhsal varlıklardan alınan ruhsal tebliğlerdir.
Kehanetler büyük bir buz dağının su üstünde görünen küçücük bir bölümü gibidir. Asıl önemli olan suyun altındaki görünmeyen kısmıdır.
Kehanete Duyulan İlginin Temeli
Günümüzde bile gelecekte nelerin olacağı birey, toplum ve dünya insanlığı olarak herkesin ilgi duyduğu, merak ettiği bir konudur. Kehanete duyulan ilginin temelinde, insanın geleceğe karşı zayıf ve bilinçsiz durumda bulunmasından ötürü, yaşama karşı daha bilgili olarak direnebilmek, kendini emniyete almak, arzularının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini öğrenmek, aşırı derecede eş koşulan hedeflerin gerçekleşmeme durumunda hayal kırıklıkları yaşamamak ve kaderinin ne olduğunu bilmek isteği yatmaktadır.



Kehanet Türleri

Kehanetler akılsal ve sezgisel olmak üzere başlıca iki bölüme ayrılır. Akılsal kehanetlerin başlıcaları astroloji, el falı (şiromansi), i-ching, kahve falı, numeroloji, Tarot, yazıyı inceleme (grafoloji) ya da yüz hatlarını inceleme (fizyonomansi) olarak sayılabilir.
Sezgisel olanlar asıl kehanetleri teşkil ederler. Bunlar duygu olarak, fikir ve zihni aniden aydınlatan önceden biliş (prekognisyon) şeklinde ifade edilmektedir. Bu bir medyumluk türüdür ve burada herhangi bir biçimde aklı kullanma ve mantık yürütme söz konusu değildir. Bu gibi kehanetlerden bazıları akla ters düştüğü için zihin tarafından reddedilse bile yine de gerçekleşmektedir.
Sezgi ve duru görü, kehanetin esasını oluşturmaktadır. Haberci rüyalar, vizyonlar, gelecekte olacakları bilme (premonisyon) bu gruba girerler.

Akılsal yöntemlerle kehanette bulunanların çoğunda, kullandıkları yöntemlerin de etkisiyle sezgiler açılabilir, duru görü yeteneği gelişebilir. Kişi astroloji, el falı, grafoloji, tarot, jeomansi, vb. herhangi bir yöntemle geleceği öğrenmeye çalışıyor olabilir. Ancak şayet önünde çizmiş olduğu horoskop, incelediği yazının ya da avuç içi çizgilerinin formu, açmış olduğu kartın üzerindeki sembolik resim ya da toprak üzerindeki o şekiller, kendisi için bir konsantrasyon vasıtası oluyor ve bir zaman-mekan ötesine taşma hali meydana getiriyorsa (örneğin Nostradamus böyle transa girerdi) o zaman kişi gerçek kehanetle meşgul oluyor demektir.

Kehanet Olgusu Hakkında Görüşler

Parapsikolog Hunter MACKINTOSH'a göre gelecek şimdi'de mevcut! İçinde bulunduğumuz zamanı geçmişimiz tarafından belirlenmiş olarak düşünürüz, çünkü zamanımıza kadar gelen olayların akışını izleyebiliriz. Fakat sebep-sonuç bağıntısını o andan itibaren geleceğe kadar sürdüremeyiz. Yine de geleceğe ait olayların önceden kesin olarak bilinmesine dair elimizde örnekler bulunmaktadır.
Hiç şüphesiz daha önceden olmuş olaylara bakarak gelecekte ne olacağını söylemek bazı durumlarda mümkündür. Görgü ve deneyimlerimiz bize bazı olağan olayları önceden bilmemizi mümkün kılar. Basit bir hesap ya da tahmin yöntemiyle bazı şeyleri önceden bilmemize yardım edebilir. Fakat diğer ve belki de daha önemli şeyleri önceden bilmek olağan dışı bilgi derecesini ya da normal üstü algılama gücünü gerektirecektir.

Kehaneti bir gerçek olarak kabullenmek bir bakıma geleceğin şu anda mevcut olması gerektiğini ileri sürmek gibi görünmektedir.
Hür iradenin mevcut olduğunu kabul eden bizler, içinde bulunduğumuz zamanda geleceğin de olduğunu nasıl ileri sürebiliriz? Eğer gelecek önceden belirlenmişse, olayların gidişatını etkilemek konusunda bizim yapabileceğimiz bir şey yok demektir.
Hür iradeye inanmış olmak, hiçbir şeyin önceden belirlenmiş olduğunu kabullenmemek demektir. Fakat geleceğin genel hatlarıyla belirlenmiş olduğu düşüncesiyle, hiçbir şeyin önceden belirlenmediği düşüncesi birbiriyle nasıl uzlaşabilir? Bu soruya cevap Gelecek, genel hatlarıyla şekillenmiştir düşüncesini ele alış tarzına bağlıdır. Geleceğin bu şekilde düşünülmesi anlaşılması zor bir kavramdır. Böyle düşünmek belki de, eğer onu bir güzel sanatın içinden çıktığı yaratıcı bir eylem olarak ele alırsak, bu görüşü anlamamıza yardım edecektir. Bir sanat eseri fiziksel olarak meydana gelmeden önce sanatçının düşüncelerinde, hayalinde meydana gelir. Yani o eser yapılması olası hale gelmiştir, fakat henüz fiziki olarak görünür hale gelmemiştir. Maddileşmesi gerekir. Bir obje haline gelene kadar gerçekleşmiş olmaz.
Bir sanatçı çizmeden, boyamadan ya da yontmadan önce yapacağı işin formunu çeşitli şekillerde hayal eder. Fakat bu imaj şekillerden sadece bir tanesi imalat olarak ortaya çıkar. Bu analizi bizim gelecek düşüncemize uyarlayacak olursak, gelecek birden fazla formlar halinde vardır ve bunlardan sadece bir tanesi algılanabilir hale dönüşür.
Hologram 1960'larda keşfedilmiş enteresan bir teknolojik buluştur. Kısaca üç boyutlu bir görüntüleme tekniği olarak tanımlanabilir. Hologram plakalarının üzerine lazer ışını vasıtasıyla herhangi bir cismin görüntüsü kaydedilebilir. Bir hologram plakasını alıp ikiye kırarsanız, plakanın yarısından da kaydedilmiş görüntünün bütününü elde edebilirsiniz. Daha küçük parçalara dahi bölseniz yine asıl görüntü kaybolmayacaktır.
Ünlü fizikçi David BOHM holografik modelin evrende geçerli ilke ve yasaların temeli olduğunu söylemekte ve evreni bir holoeylem (holomovement) olarak tanımlamaktadır. Ona göre evrende hiçbir şey bütünden ayrı düşünülemez. Görebildiğimiz ve göremediğimiz her şey muazzam bir düzen içerisinde birbirleriyle bağlantılıdır ve hepsinin özünde aynı bilgi saklıdır. Bazı yetenekli kişiler geçmişi bir ekranda izlermişçesine görebilmektedirler. Benzer şekilde, kozmik hologramın içinde geleceğe atlamak ta mümkündür. Gelecekte olacak bazı olayları görmenin geçmiş olayları görebilmek kadar kolay olduğunu belgeleyen büyük bir kanıt birikimi vardır. Bohm'un her insan şuurunun kaynağının saklı düzende bulunduğu yolundaki önermesi hepimizin geleceğe geçiş yapabilme yeteneğine sahip olduğumuzu ima etmektedir ve bu da kanıtlarla desteklenmiş durumdadır.
Araştırmalar geleceği önceden görme vizyonlarının trajik olaylar konusunda daha sık ortaya çıkmakta olduğunu göstermektedir, mutlu olayların sezilme oranı, üzücü olayların sezilme oranının dörtte biri kadardır. Kötü olaylar arasında ölüm olayının içe doğması en yüksek orana sahiptir, bunun arkasından kazalar ikinci ve hastalıklar üçüncü durumdadır.
Spiritüel bilgilere göre insanın kaderi onun doğmadan önce yapmış olduğu hayat planı ile bağlantılı olduğu için geleceği de kendi ruhsal ihtiyaçları ile doğru orantılı olarak bir akış izler. Gelecek insanın dünya yaşantısında izlediği yola ve tempoya göre şekil almaktadır. Bu adeta şuurlu bir zaman akışına bizlerin dikkatini çekmektedir.
Bizler önümüzde bulunan yollardan birini seçeriz ve o yolu seçmekle, yol üzerinde olan her şeyle karşılaşmayı da beraberinde seçmiş oluruz. O sıradaki geleceğimiz de seçmiş olduğumuz o yola göre şekillenmektedir. Eğer başka bir yola saparsak geleceğimiz bazı özel durumlar dışında değişmiş olur. Burada varlıksal ilkelerden olan seçme özgürlüğü ilkesinin varlığın yaşamında ne kadar önemli bir yeri olduğu ortaya çıkar.

Eski Toplumlarda Kehanet

Eski çağlarda başvurulan kehanetlerde, zaman zaman, tüm bir ulusun geleceğini öğrenme endişesi de bulunurdu. O çağlarda kahinlerin, falcıların sayısı oldukça fazlaydı. Yüksek sınıfa mensup olanlar ve ülkeyi yönetenlerin de özel falcıları kahinleri bulunurdu. Görücülerin ve kahinlerin yanı sıra aşağı seviyeden kahinler de vardı ve bunlar, halkın önem verdiği her türden işareti yorumlamak gibi bir mesleğe sahiptiler. Bunların çeşitli garip yöntemleri vardı ve bu tip aşağı seviyeden kehanet yöntemlerinde göksel bir ilhamın payı yoktu.
Aruspis'ler, Etrüsk kökenli Romalı kahinlerdi. Bunlar kurban edilen hayvanların (genellikle boynuzlu) bağırsaklarını inceleyerek kehanette bulunurlardı. Bu geleneğe yüzlerce yıl önce Orta Asya toplumlarında da rastlamaktayız. Bu işi, daha sonra yıldırımı yorumlayarak devam ettirmişlerdir.

Aruspisler, hayvanın kurban öncesi halini, can çekişmesini, daha sonra iç organlarını (bağırsakları, kalp ve karaciğeri) incelerler; sonra yakılışı sırasında çıkan alevlere bakarlar, ayrıca kurban töreni sırasında kullanılan suyu, tütsüyü, şarabı ve unu inceleyip kehanetlerde bulunurlardı. Vardıkları hükümler, özellikle görünmez olaylar, kamuoyu ve Roma'nın kaderi hakkında olmaktaydı.
Yanmakta olan ateşe bakarak kehanette bulunmaya Piromansi [Mansi=Manteia (Yun) kehanet tekniği anlamındadır], bundan çıkan dumanlara göre kehanette bulunmaya da Kapnomansi denir. Bunlar o dönemin en yaygın teknikleriydi. Şayet ateş zor yakılırsa, alev göğe doğru dikey yükselmezse ve çok parçalı olursa, ayrıca yağmur, rüzgar ya da başka herhangi bir etkiden dolayı sönerse, tüm bunlar felaket haberi olarak yorumlanırdı. Tersine, şayet alevler yakılan kurbanın cesedine iyice nüfuz ediyorlarsa, alev düz ve temiz şekilde yükseliyorsa, duman çıkarmıyorsa, bu, kurbanın tanrılarca kabul edildiği anlamında yorumlanırdı.
Dumanın yoğunluğu, rengi, kalınlığı ve yönü de önemli işaretlerden sayılırdı. Tütsüden çıkan dumandan anlam çıkarmaya Lebanomansi denirdi.
Yere dökülen unun aldığı şekillere bakılarak da kehanette bulunurlardı. Buna da Kritomansi denmektedir.
Roma'da bazı kutsal sayılan kuşların uçuşunu, ötüşünü ve yem yiyişini yorumlayan kişilere ise Ogür denirdi. Eski Roma'da Ogürler, önemli kişiler olarak kabul edilirlerdi. Ogür, genellikle gün doğmadan önce dışarı çıkar, başı örtülü olarak gider ve ağaçsız bir yerde dururdu. Burada bazı kutsal sözler söyledikten sonra elindeki değneği yukarı kaldırır ve göğün kısımlarını belirlerdi; ayrıca arazinin içinde kehanetin gerçekleştirilebileceği sınırları da saptardı. En ufak bir rüzgar dahi çıksa ellerinde taşıdıkları fener söner, onlar da böylece boş yere uğraşmayı bırakırlardı.
Toprak yüzeyindeki çatlaklara, pürtüklü kısımlara bakarak ya da toprağa taşlar atıp bunların aldıkları şekli yorumlayarak yapılan kehanete de Jeomansi denir. Bu, Araplarda çok yaygın olan bir yöntemdi.
Gastromansi ise şöyle uygulanırdı: Etrafı meşalelerle çevrili bir kabın içine saf su konurdu. Sorulan sorunun cevabının, suyun içinde meşalelerin meydana getirdiği ışık hareketlerine bakarak alındığı ve bunu da, sadece ergenlik çağında bir gencin ya da hamile bir kadının görebileceği söylenirdi.
Alektriomansi şöyle gerçekleşirdi: Bir çember ya da kare üzerine alfabenin harfleri çizilirdi ve her biri üzerine bir buğday tanesi konurdu. Figürün ortasına konulan bir horozun bu taneleri nasıl yediğine bakılırdı. Buğday tanelerinin altındaki harfler sırasıyla not edilir ve ortaya çıkan kelimelere göre tahminler yapılırdı.
Botanomansi uygulamasında ise, danışan kişi adını ve sorularını bitkinin yapraklarına yazar ve bunlar rüzgara bırakılırdı. Bir süre sonra rüzgarın çok dağıtmadığı yapraklar toplanır ve biraraya getirilerek, üstlerinde yazılı harflerle cümleler oluşturulur ve cevap alınmaya çalışılırdı.
Molibdomansi'de düz ve yaş bir masa üzerine eritilmiş kurşun akıtılırdı. Katılaşan kurşun çok sayıda küçük işaretler oluştururdu ve bunlar yorumlanırdı. Seromansi de tıpkı Molibdomansi gibi uygulanırdı. Farkı, kurşun yerine balmumu kullanılmasıydı.
Daktiliomansi'de ise, alfabenin 24 harfinin yazılı olduğu bir masanın üzerinde, bir ipe asılı durumdaki yüzüğü sıçratırlar ve bunu üstüne düştüğü harfleri bir araya getirerek cevabı saptarlardı.
Tefromansi yönteminde, herhangi bir şeyin üstüne küllerle yazı yazılırdı. Sonra bu, rüzgara tutulur ve rüzgarın silemediği harflerden kehatte bulunulurdu.
Onomamansi ya da özel isimlere bakarak kehanet, eskiler tarafından çok kullanılırdı. Her harfe sayısal bir değer verilir ve isimdeki sayının toplamından ya da ismin kökenine bakarak anlam çıkarılırdı.
Nekromansi, ruhsal varlıklara danışma vasıtasıyla danışma veya kehanet anlamına gelmektedir. Çok eski çağlara uzanan bu yöntem, günümüzün spiritizm tecrübelerini andırmaktadır.
Verdiğimiz bu örneklere daha nicelerini eklemek mümkündür. Bunlara, bazılarının sitemizde de bulunduğu Oniromansi'yi (haberci rüyaların yorumlanması), Kartomansi'yi (iskambil falı) ve onun atası ve esası sayılan Tarot'u, Astroloji'yi ve ayrıca Çinlilerin I-Ching'ini örnek verebiliriz.
Burada altı çizilmesi gereken önemli husus şudur: Gerçek kehanetlerde, şamanın ya da kahinin kullandığı eşyalar sadece konsantrasyonu belli bir noktada toplamak için kullanılmaktadır. Şuurunu belli bir vibrasyona yükselten medyuma çeşitli ruhsal varlıklardan veya ruhsal varlık topluluklarından, insanlığın genel gidişiyle ilgili bilgiler verilmektedir. Yani burada kahinin kullandığı cisimlerin veya eşyaların hiçbir önemi yoktur.

Nostradamus

Nostradamus ya da gerçek ismiyle Michel de Nostre Dame 14 Aralık 1503 tarihinde, Avignon ile Arles arasında yer alan Saint - Remy de Provence'da dünyaya geldi. Doğduğu ev halen görülebilir durumdadır. Babası Jaume de Nostre Dame bir noterdi ve çocukluk arkadaşı olan Reyniére de Saint-Remy ile evlenmişti. Nostradamus'un dedesi olan Jehan de Saint-Remy, Anjou kralı René'nin doktoruydu.
Nostradamus'un babasının ataları, İsaşar adlı Yahudi kabilesinden gelmişlerdir. Söz konusu kabilenin, eski Ahit'te adı geçen, birçok peygamberin bağrından çıktığı bir kabile olduğu ve İşaya, Yeremya ve Malaki ile Nostradamus arasında doğrudan bir kan bağı olduğu ifade edilir. Nostradamus'un dedesi Jehan, yahudi mistizmi Kabbala ve astroloji ile yakından ilgiliydi. Bu yüzden küçük Michel henüz altı yaşından itibaren bu ilimlerle ve o devirde çok önemli olan çeşitli otlar ve bitkilerle ilgili bilgilerle yetiştirildi.
Genç yaşta Yunanca, Latince ve İbranice öğrenen Michel, dedesi öldükten sonra ailesi tarafından eğitimini tamamlaması için Avignon'a gönderildi. Okulda, tabiat ilgili derin bilgileri ve olağanüstü hafızasıyla herkesi şaşırtıyordu. Bir metni bir kez okuması yeterliydi; tek kelimeyi bile şaşırmadan baştan aşağı tümünü ezbere tekrarlıyordu.
Avignon'daki okulda Latincesini hayli ilerletti ve 1521'de Montpellier Tıp Okuluna girdi. O zamanlar astroloji, tıp öğrencilerine ek ders olarak okutuluyordu.

Öğrenimine devam ettiği bu dönemde ortaya çıkan veba salgını her yeri kasıp kavuruyordu. Michel De Nostre Dame, üniversiteyi terk etti ve dört yıl boyunca Narbonne, Taulouse ve Bordeaux kentlerinde yaşayan insanları tedavi etmek için uğraştı. Ardından Montpellier'ye geri dönerek doktorasını aldı. Hocaları onun bu salgın bölgelerinden nasıl olup da sağ çıkabildiğine şaşırıyorlardı.
Diplomasını eline aldıktan sonra Languedoc ve Provence'da epeyce gezip durdu. Hayatını doktorluk yaparak ve bir yandan da çeşitli makyaj boyaları, parfümler imal edip satarak kazanıyordu.
Daha sonra Agen'e geldi. Orada evlendi ve iki çocuğu oldu. Ancak her ikisi de çok küçük yaşta öldüler. Ardından 1539'da karısını da ani bir ölümle yitirdi. Bunun üzerine orayı terk ederek, sekiz yıl boyunca Fransa ve İtalya'nın bazı yörelerini dolaşıp durdu.
Durugörü yeteneği bu seyahatleri sırasında ortaya çıktı. Anlatılanlara göre, günün birinde yolda rastladıkları genç bir keşişin yanına giderek önünde diz çöktü. Yanındakiler hayretlerini gizleyemeyerek neden böyle garip bir davranışta bulunduğunu sormaları üzerine ise Papa'nın önünde diz çökülür yanıtını verdi. O genç keşiş yirmi yıl sonra Papa IV. Sixte diye tanınacak olan kişiydi. Bu yıllarda Babil, Mısır ve Kalde'de majik çalışmaları da inceleme fırsatı buldu.
1544'de Marsilya'ya gitti; çünkü orada veba salgını başlamıştı. Ardından 1546'da salgının korkunç boyutlara ulaştığı Aix-en-Provence'a ve bunu takiben de Lyon'a gitti ve hastalıkla savaştı.
1547 yılında kardeşi Berthard de Nostre-Dame kendisini Salon kentine davet etti ve onu genç bir dul ile tanıştırdı. Hemen evlendiler ve Michel de Nostre-Dame bu küçük kente yerleşti. Kırkdört yaşındaydı. Ve çok şeyler görmüş, çok ıstıraplar çekmiş, hayatını insanlara adamıştı. Salon'da doktorluk yapmaya devam etti; bir yandan da kadınlar için makyaj malzemeleri (boyalar, kokular) üretiyor, hastalar için yazdığı ilaçları da bizzat kendisi yapıyordu. Boş zaman buldukça da durmadan yazıyordu. Gezginci yaşamı sırasında buna pek zaman bulamamıştı.
Seyyar satıcıların köylerde sattıkları yıllık almanaklar ve ardından da Yüzü Güzelleştirmek ve Renklendirmek İçin Boyalar ve Kokular isimli bir kitap yayınlandı.
1555 yılının Mayıs ayında, kehanetlerinin ilk üç bölümü yayınlandı. Bunlara Yüzlükler (Centuries) adı veriliyordu. Nostradamus, kehanetlerini dörtlü mısralar halinde yazmıştı. Bu dörtlüklerin yüz tanesi bir araya gelerek bir "Yüzlük" oluşturuyordu. İlk üç yüzlükle birlikte oğlu Sezar'a yazdığı önsöz ve dördüncü yüzlüğe ait elli altı dörtlükte yayınlandı.
Bunların büyük yankılar uyandırmasının ardından 1557 yılında yayınlanan yüzlüklerin sayısı yediyi buldu. Kehanetleri Michel de Nostradamus'un kehanetleri adıyla yayınlanıyordu. Yani Nostre-Dame adı, Nostradamus olarak değişmişti. Birçoklarının bunun, asıl isminin Latincesi olduğunu düşünmelerine rağmen Nostradamus Latince'de bizde olanı veriyoruz anlamına gelmektedir, yani bunun bir tebligat, bir ifşaat olduğu kastedilmektedir.
Ününün iyice yayılması üzerine Fransa Kralı'nın daveti ile Paris'e gitti. Kraliçe'ye çocukları ile ilgili kehanetlerde bulundu. Saray ve çevresine mensup kişilere horoskoplar çizdi, kehanetlerde bulundu. Kraliçe o kadar etkilenmişti ki, bir gün kahini Salon'daki evinde bile ziyaret etmişti. Ancak Nostradamus gut romatizması ve su toplaması ile giderek hastalanıyordu.
Ve Nostradamus 1/2 Temmuz 1566 gecesi, 62 yaşındayken, yerel papaza bir akşam önce söylediği ve 141. kehanette belirttiği gibi öldü:
Kralın armağanını aldıktan sonra
Bir saray dönüşü, verecek son soluğunu
En sevgili dostları, yakınları yatağının
Ve sedirin başında; ölmüş bulacaklar onu

Edgar CAYCE

18 Mart 1877'de Kentucky'de doğan, 3 Ocak 1945'de Virginia Beach'de hayata gözlerini yuman Edgar Cayce, fizik üstü evrenin bilgilerini, uyarılarını ve kehanetlerini insanlığa aktarma vazifesi ile bedenlenmiş, tüm yaşamını yalnızca başkalarına faydalı olmaya adamış ve bunun karşılığında asla herhangi bir maddi kazanç sağlamayı düşünmemiş (ihtiyacı da olduğu halde) ender varlıklardan biridir. Kendisine sırların adamı, uyuyan kahin gibi sıfatlar da yakıştırılmıştır.
Ondaki medyumluk yeteneği çok küçük yaşta ortaya çıkmıştı. Altı yaşındayken ailesine, daha önce ölmüş olan akrabaları ile ilişki kurulabileceğini ve görüşülebileceğini anlatmıştı. Daha sonraları ise okul kitaplarının üzerine başını koyarak uykuya dalıyor, uyandığında da hiç çalışmadığı halde kitapta yazılanları ezbere biliyordu. Bu yeteneğini giderek yitirdi ve çalışmak zorunda olduğundan on üç yaşında okulu bırakmak zorunda kaldı. Yirmi bir yaşında bir mektup kağıdı fabrikasının temsilcisi oldu ve o dönemlerde bir tür gırtlak felci geçirerek sesini kaybetti. Pek çok doktora gittiyse de hiç biri bu durumu düzeltmeyi başaramadılar ve son çare olarak hipnoza başvuruldu. Bu olayla Cayce'nin yeni hayatı başlamış oluyordu.

Transa geçtikten sonra sorunu çözümleyici ifadelerini peş peşe sıraladı ve sesini yeniden kullanabilmek için gerekli ilaçları ve tedavileri söyledi; bunları uygulamak suretiyle de eski sesine kavuştu. Ancak artık eski hayatının yerini bir başkası almış, gerçek vazifesi başlamıştı. Sadece ve sadece insanlara faydalı olmaya adanacak bir hayatın eşiğinden girmiş, yürümeye hatta koşmaya başlamıştı bile.
Hopkinsville ve Bowling Green'den bir grup doktor, Cayce'nin bu eşsiz yeteneğinden yararlanma uyanıklığını gösterdiler. En içinden çıkılmaz nitelikli vakaların, Cayce tarafından tüm fizik kuralları alt üst edercesine, zaman ve mekan ötesi bir algı sonucunda teşhis edilişine olan hayranlıklarını gizlemeleri mümkün değildi elbette. Ancak bunu örtbas etmediler, tam tersine onu layık olduğu takdir ile kuşattılar, yeteneklerini kamuoyuna duyurdular ve böylece Cayce'nin hemen hemen tüm vakalarda doğrulukları tüm hekimlerce de kanıtlanmış olan hastalık teşhis ve tedavilerinin ünü yayılmakta gecikmedi. Transta iken yaptığı teşhislerde, kimi değişik vakaların tedavisi için gerekli ilaçların nerede bulunabileceğini dahi büyük bir kesinlikle tarif eden Cayce'nin uyanık durumda bunların hiçbirinden haberi yoktu.
Karşısına gelen kimi insanların sorunlarının da geçmiş yaşamlarından kaynaklandığını belirten Cayce'nin ağzından bu geçmiş yaşamlara ait sorunun kaynağını oluşturan sahneler de birer birer açığa çıkmıştı. Cayce öldüğü zaman 43 yıl içinde (1902-1945) 8000'den fazla insana verdiği psişik tavsiyelerin 14.000 adet ayrıntılı steno kaydını bırakmıştı ve bunların içinde onun, geleceğe yönelik bazı kehanetleri de yer almaktaydı.

Jeane DIXON

Jeane Dixon, E.Cayce gibi çok önemli kehanetlerde bulunmuş bir medyumdur. Özellikle Amerika ve Batı'da çok iyi tanınan Dixon, yaşamı boyunca yeteneklerini insanlığın pozitif gelişimi yönünde kullanmış ender kişilerden biridir.
3 Ocak 1918 doğumlu Jeane Dixon, Los Angeles'de doğdu ve büyüdü. Babası ile annesi olan Frank ve Emma Pinckert, çocuklarını, Avrupa geleneklerine göre yetiştiren, Alman göçmenlerdi. Jeane'nın olağanüstü psişik yetenekleri hemen konuşmaya başlar başlamaz ortaya çıktı. Birgün annesine, siyah kenarlı mektupla oynayıp oynayamayacağını sormuştu. Şaşıran annesi kendisine, öyle bir mektup görmediğini söyledi. Fakat on gün sonra, Emma Pinckert'e Almanya'daki babasının öldüğünü bildiren siyah kenarlı bir mektup geldi.

Bir başka olayda Jeane, o sıralarda evden birkaç yüz kilometre uzaklıktaki Chicago'da bulunan babasının eve gelirken, siyahlı beyazlı bir köpek getireceğini söyledi. Gerçekten de babası eve, siyah beyaz tüyleri olan Colley cinsi bir köpekle döndü.
Jeane sekiz yaşına gelince, annesi onu, Luther Burbank'ın evinin bitişiğinde yerleşmiş olan, Bohemyalı bir kadının kampına götürmüştü. Küçük kızın sol elinin çizgilerini inceleyen falcı kadın; çocuğun inanılmayacak yeteneklerle dünyaya geldiğini söyleyerek ona bir kristal küre hediye etti.
O günü takip eden günlerde Jeane bu küreyi bir oyuncak gibi hiç yanından ayırmadı. Zaman zaman onunla konuşuyor zaman zaman içinde bir şeyler görmeye çalışıyordu. Bu arada çevrede Jeane'yi görmek isteyen insanların sayısı artıyordu. Jeane 9 yaşındayken bir kadın kendisinden öğüt almak istediğini söyleyerek evlerine geldi. Kadın mesleği olan sinema oyunculuğundan vazgeçip bir butik açmak istediğini, sinemada başarılı olamadığı için Jeane'ye bu konuda ne yapması gerektiğini sormaya geldiğini ifade etti. Jeane, kristal küresine baktı ve kadını deste deste paralarla birlikte gördü. Genç kadına:
"Butik projesinden vazgeçin, sinemaya devam edin," dedi. Kısa bir süre sonra, Marie Dressler adı, sinemaların duvarlarında parladı ve zengin oldu.
Metapsişik ve parapsikoloji alanda araştırma yapan araştırmacı ve bilim adamlarının çoğu, Jeane Dixon ile çeşitli deneyler yapmışlardır. Alınan sonuçlar her zaman şaşırtıcı ve açıklanamaz nitelikte olmuştur. Jeane çok değişik şekillerde kehanetlerde bulunmaktadır. Bazen kristal küresine konsantre olarak, bazen karşısındaki kişinin elini tutarak, bazen de durduk yere gözünün önünde açılan bir ekrandan film seyreder gibi, gelecekteki olayları görmektedir
1962 yılında Reagan'a bir gün başkan olacağını söylemiştir. Dixon 26 Ocak 1997'de 79 yaşında iken kalp yetmezliği sonucu ölmüştür.
 
Geri
Üst