Gerçek Kişiler

aSqimSin

Yeni Üye
Üye
Gerçek Kişiler
Gerçek Kişiler


$1.Kişiliğin Başlangıcı ve Sona Ermesi:

I)Kişiliğin Başlangıcı:

I)Genel Olarak:
Kişilik çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar (MK.mad.27)

1-Tam olarak doğmak: Doğumun ne zaman tamamlanmış olduğu konusunda kanunda bir işaret yoktur.Genel olarak çocuğun bütün organları ile birlikte ana rahminden ayrılmasını ifade eder.

2-Sağ olarak doğmak: Çocuğun kısa bir süre dahi olsa anadan bağımsız yaşamış olmasıdır.Bunu tespit tıp biliminin konusudur.


Medeni Kanunumuz kişiliğin kazanılması için tam ve sağ doğum dışında başka bir şart aramamıştır.Fransız Medeni Kanununda aranan yaşayabilme kabiliyeti bizde aranmamıştır.Tıbben hayatının devam etmesi olanak dışı bulunan çocuk doğduğunda kişilik kazanmış sayılacaktır.Ayrıca doğan yaratığın insan şeklinde olması da gerekli değildir kabul edilene göre insanı insan yapan bir insandan üremiş olmasıdır.
Her doğumun bir ay içinde nüfus memurluğuna bildirilmesi gereklidir.Nüfus memuru bu doğumu nüfus siciline işler ve bir hüviyet cüzdanı verir.
Çocuğun tam ve sağ olduğunu ispat yükü bunu iddia edenin üstündedir.

II)Ceninin Durumu:


Kişilik çocuğun tam ve sağ olarak doğması ile başlarsa geriye etkili olarak hüküm ifade eder.Çocuk sağ olarak doğmak şartıyla rahme düştüğü andan itibaren medeni haklardan yararlanır.Bu an ananın gebe kaldığı andır.Kanun cenin tam ve sağ doğmuş olarak bir hak süjesi olarak görmektedir.Özellikle cenin mirasçılık imkanı kanun tarafından korunur.(MK.mad27/2 ).Cenini vasiyetname ve miras sözleşmesi ile iradi mirasçı olarak atanması da mümkündür.Ayrıca ceninin sağ doğumdan önce uğradığı zararların tazmini istemi hakkı da vardır.

II)Kişiliğin Sona Ermesi:

Prensip olarak kişilik ölümle sona erer.Ayrıca ölüsü bulunmamakla beraber,hayatta olmadığı sanılan kimseler için çeşitli durumlara göre özel kurallar konulmuştur.Bunlar ölüm karinesi ve gaiplik kararıdır.



1)Ölüm

Ölüm hayatın sona ermesidir.Bu andan itibaren kişilik de sona erer bununla birlikte kişinin sahip olduğu şahıs varlığı hakları da sona erer mal varlığı hakları ise mirasçılara intikal eder.Ölün anının ne zaman olduğunu Medeni Kanun Tıp bilimine bırakmıştır.Tıp bu konuda iki yöntem kabul etmektedir.

a)Biyolojik Ölüm:Eski öğreti tarafından kabul edilen bu yöntemde genel olarak kalp atışlarının ve solunumun durması ile ölümün vuku bulduğu kabul edilir.Fakat tıbbın gelişimi ile bu iki unsurun yapay olarak sağlanabilmesi ile yeni bir yöntem ortaya çıkmıştır.Bu da beyinsel ölümdür.
b)Beyinsel Ölüm:Beyin hücrelerinin ölmemesi ile müdahalelerle insanın kan dolaşımı ve solunumu sağlanabilir.Fakat bu hücrelerin ölümüyle bugünkü tıp teknolojisi ile insanı yaşatmak mümkün değildir.Bu da beyinsel ölümdür.Fakat ölüm anının kesin olarak tespitinde sorunlar yaşanabilir.Bey,n hücreleri kalbin ve solunumun durmasından sonra bir süre daha çalıştığı ifade edilir.Bu süre içinde hasta kurtarılmaya çalışılıp başarıya ulaşmamışsa ölüm anı beyinin fonksiyonunu yitirdiği an mı yoksa kalp ve solunumun durduğu an mı olduğu tartışmalıdır.(kitaba göre kalp ve solunumun durduğu an)

2)Ölüme Bağlanan Hukuki Sonuçlar:

Ölüm ile kişilik sona erer.Bu andan itibaren hak kazanılması ve borç altına girilmesi söz konusu olamaz.Şahsa bağlı haklar sona ererken mal varlığı hakları mirasçılara intikal eder.Şahsa bağlı hakların son bulması ile ölenin özel hayatına ve şerefine ilişkin koruma hakları gibi haklar onun adına dava edilemez..Ancak daha önce ölen tarafından açılmış bir dava mirasçılar tarafından takip edilebilir.
Ceset bir maddedir fakat hukuk alanında bir eşya olarak telakki etmez.Kişi hayatta iken ölüme bağlı tasarrufla cesedini tıp bilimi için yapılacak araştırmalara tahsis edebilir.Ölenin geride kalan yakınları da cesedi karşılıksız olarak tıbbi amaçlara hizmet için tıp kurumlarına bağışlayabilir.Aksine bir vasiyet yoksa kornea gibi ceset üzerinde herhangi bir değişiklik yapmayan dokular alınabilir.Fakat ölü sağlığında ölümünden sonra kendisinden organ veya doku alınmasına karşı olduğunu belitmişse organ veya doku alınamaz.

Kaza veya doğal afet sonucu ölmüş bir kişinin yanında kimseleri yoksa uzmanlar kurulu raporu ile vasiyet ve rıza aranmaksızın organ veya doku nakli yapılabilir.Cesedi tespit ve teşhis edilen kişinin öldüğü en geç on gün içinde nüfus memuruna bildirilir.

3)Ölüm Karinesi:

Bir kişinin öldüğü sonucuna ancak cesedinin bulunması ve cesedin o kişiye ait olduğunun belirlenmesiyle varılır.Fakat kimi olaylarda olayların içinde olanların ölümüne muhakkak nazariyle bakılır.Mesela bir uçağın havada infilak etmesiyle yolcular uçakla beraber parçalanır ve cesetleri bulunamaz.Bu gibi durumlar için M.K.mad 30 ölüm karinesi kabul etmektedir.Buna göre cesedi bulunamayan bir kimse ölümüne muhakkak nazariyle bakılmayı icap edecek ahval içinde kaybolmuş ise o kimse hakikaten ölmüş addolunur.Bu şekilde kaydına ölü geçen şahıs düşük bir ihtimal da olsa hayatta ise M.K.mad63’de yer alan hükme göre terekesini sebepsiz zenginleşmeye dayanarak geri alabilir ve ölüm kaydını sildirebilir.

Eğere ölüm kaydı verilen kişi evli ise ve eşi bu kayıttan sonra ikinci bir evlilik yapmış ise bu evliliğin akıbeti tartışmalıdır.Baskın görüş evliliğin ölüm karinesine dayanan ölüm kaydı ile değil ölüm ile sona erdiğinden hareketle ikinci evliliğin mutlak butlan nedeniyle geçersiz olacağını ve bu durumun savcı dahil her ilgili tarafından ileri sürülebileceğini savunmaktadır.

4)Gaiplik Kararı:

Bir kimse ölümüne mutlak nazariyle bakılacak durumda olmamakla beraber ölüm tehlikesi içinde kaybolmuşsa veya kendisinden uzun zamandır haber alınamıyorsa ve böyle bir kimsenin ölmüş olması ihtimali kuvvetli ise kanun o şahsın gaipliğine karar verilmesi ve böylece kişiliğin sona ermesine bağlanan sonuçların aynen olmasa bile uygulanması imkanını kabul etmiştir.(M.K mad31)



aa-Gaiplik kararı isteyebilmek için gerekli şartlar:

aaa)Ortadan kaybolma kişinin yaşadığı çevreden kaybolarak hayatta olup olmadığının kesin olarak belirlenememesini ifade eder.M.K. iki şekilde gaiplik kararı istenebileceğini kabul eder.Ölüm tehlikesi içinde kaybolma ve çoktan beri kendisinden haber alınamama.
Ölüm tehlikesi kişinin muhakkak surette ölü olduğu anlamına gelemez zira ölüm muhakkak surette ise gaiplik kararına değil ölüm karinesine dayanılması söz konusu olur.Çoktan beri haber alınamama konusunda da gelecek haberin mutlaka kaybolanın gönderdiği bir haber olması gerekmez.Başkasından gelen haberlerde kaybolanın gaip olmadığını belirten haberler varsa söz konusu şahsın gaip olmadığını gösterir.

bbb)Kaybolan kimsenin ölümü pek muhtemel olmalıdır.

Her ölüm tehlikesi içinde kaybolan için gaiplik kararı istenemez.Soyut olaydaki şartlar kaybolan kişinin ölümünü kuvvetli bir ihtimal dahilinde göstermeli,kaybolanın hala hayatta olduğunda şüpheler uyandırmalıdır.
Ölüm tehlikesi ortaya çıkmış bir olay şeklinde cereyan edebileceği gibi soyut olarak bir durumun niteliğinden de anlaşılabilir.Kaybolan kişinin bindiği geminin açık denizde fırtınada batması birinci yırtıcı hayvanların yaşadığı ıssız bir ormanda seyahat etmesi ikinci olaya örnek olabilir.

ccc)Belirli süreler geçmiş olmalıdır:

Ölüm tehlikesi içinde kaybolma halinde gaiplik kararı istenebilmesi için tehlike anından itibaren bir yıl geçmesi gereklidir.Tehlike anı bir anda ise bu anın bitiminden itibaren bir yıl hesaplanır fakat bu tehlike anı bir süre devam ediyorsa mesela ıssız ormandaki seyahat 2 sene sürüyorsa bu sürenin bitiminden itibaren 1 yıl sonra gaiplik kararı istenebilir.Uzun süredir haber alınamama durumunda gaiplik kararı istenebilmesi için son alınan haberden itibaren 5 yıl geçmesi gerekmektedir.Son haber kaybolanın kesin olarak sağ olduğunu belirten haberdir.



bb-Gaiplik kararı istemeye yetkili olanlar:
M.K.31’e göre bu kimseler hakları ölüme muallak kimselerdir.Kaybolan kimsenin öldüğü tespit edilince bu ölüm dolayısıyla çeşitli haklar kazanacak olanlar veya haklarını ileri sürecek olan kimseler ölüme muallak kimselerdir.Bunların başında mirasçılar ve lehine vasiyet yapılan kişilerdir.M.K.mad 530’a göre hazineye de gaiplik kararı aldırmak için yetki tanımıştır.Alacaklıların ve eğer gaip kişi vesayet altında ise vasinin gaiplik kararı aldırıp aldıramayacakları tartışmalıdır.

cc-Gaiplik kararı vermeye yetkili ve görevli mahkeme:
M.K.mad 31 de düzenlenmiştir.Gaibin Türkiye’deki ikametgahı mahkemesidir.Yoksa nüfus sicilinde kayıtlı olduğu o da yoksa babasının kayıtlı olduğu mahkemedir.Bunlar da yoksa Milletlerarası özel hukuka göre Ankara,İstanbul yada İzmir mahkemelerinden birinde yapılır.Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.

dd-Mahkemece uygulanacak usûl:
Kendisine başvurulan hakim gaip hakkında bilgisi olan kişileri yapacağı ilan ile mahkemeye davet eder.Aynı zamanda bu ilan kaybolan kişiye de eğer belirtilen sürede mahkemeye başvurmazsa kendisi hakkında gaiplik kararı çıkacağını bildirir.Gaiplik kararı talebi nizasız kaza olarak görülür.Bekleme süreci içinde gaip ortaya çıkarsa veya öldüğü tarih ortaya çıkarsa gaiplik talebi düşer.Gaiplik kararı verilmesinden sonra gaip ortaya çıkarsa bu kararın bir hükmü kalmaz.

ee-Gaiplik kararı ve sonuçları:
Yapılan ilan süresi içinde gaibin hayatta olduğu veya ölmüş olduğu hususunda bilgi veren çıkmazsa hakim gaiplik kararı verir.Gaiplik kararı nüfus idaresine bildirilir ve sicile gaiplik kararı düşülür.Böylece gaibin kişiliği sona erer.Normal olarak bir kişinin öldüğü iddia ediliyorsa,iddia sahibi bunu ispat etmekle yükümlüdür.Gaiplik kararı kişinin öldüğüne dair bir karine teşkil eder.Ancak ortada ispat edilmiş kesin bir ölüm söz konusu olmadığından hukuki sonuçlar gaibin ortaya çıkabileceği veya öldüğü tarihin saptanabileceği göz önünde tutularak düzenlenmiştir.Gaiplik kararı geriye etkili olarak hüküm ifade eder.Böylece kaybolan kişi ölüm tehlikesi yahut son haber gününden itibaren gaip olmuş sayılır ve hukuki sonuçlar bu andan itibaren doğar.

aaa)Miras hukuku açısından sonuçlar:
Gaiplik kararı verilmesi ile gaibin şahsa bağlı hakları sona erer,malvarlığı hakları ise ölüm tehlikesi veya son haber tarihinden itibaren gaibin mirasçısı durumunda bulunanlara o anda kendiliğinden intikal etmiş sayılır.
Kanun mirasçıları ve mirastan yararlanan diğer kimselerin mirastan alacakları malları gerektiğinde ortaya çıkan gaibe veya ölüm tarihi belli olduğu ve buna göre mirastaki hak sahibi değiştiği takdirde tercih edilecek olan bu kimselere iade edeceklerine dair bir teminat göstermelerini aramıştır.Ancak teminat belirli sürelerle sınırlanmıştır ve gaiplik hükmü ölüm tehlikesi içinde gaip olmaktan ileri gelmişse 5 yıl,çoktan beri haber alınamamaya dayanıyorsa 15 yıl ve her halde gaibin 100 yaşına varacağı süre içinde gösterilir.Bu 5 yılın başlangıcı ,mirasa el konulduğu gün ve 15 yılın başlangıcı alınan son haber tarihidir.
Gaibe bir miras düşmüşse,mirasçılar gaip yokmuş gibi kabul edilerek belirlenir;düşen miras payı bu mirasçılara teminat karşılığı tevdi olunur.

bbb)M.K. 94’e göre gaibin eşi gaiplik kararı alındıktan sonra evliliğin feshi davası açamaz ancak gaiplik kararı nüfusa tescil olunmuş ise nüfus idaresine başvurarak evliliğin feshinin de tescilini talep edebilir.
Evliliğin feshi kararı ile veya gaiplik kararının tescilinden sonra evliliğin feshinin tescili ile evlilik birliği sona ermiş olur.Sonradan gaip çıkagelirse evlilik birliğini devam ettirmek istiyorlarsa yeniden evlenmeleri gerekir.Evliliğin feshinden sonra gaibin eşi evlenmişse,bu evliliği gaip dönse bile geçerli olarak devam eder;gaibin ortaya çıkması geçersizlik sebebi teşkil etmez.
Evliliğin feshi istenmemişse evlilik birliği devam eder.Buna rağmen eşi gaibe mirasçı olmaktadır.Gaip ortaya çıkarsa yeni bir işleme gerek olmadan eşler evli olarak yaşamaya devam ederler.
Evlilik devam ederken gaibin eşi bir çocuk doğurursa bu çocuk kanunen baba olarak gaibe bağlanmış olmaktadır.Gaiplik kararının hatta evliliğin feshi kararının çocuğun nesep durumuna doğrudan doğruya etki yapıp yapmayacağı kanunda düzenlenmediği için tartışmalıdır.

ff-Gaiplik kararının hükümsüzleşmesi:
Gaip ortaya çıkarsa veya hayatta olduğu anlaşılırsa ,gaiplik kararı hükümsüz hale gelir.Bu hususun tespitini,hakkında gaiplik kararı bulunan kimse veya herhangi bir ilgili,mahkemeden isteyebilir.Gaiplik kararının hükümsüzleşmesi ile kararın sonuçları ortadan kalkar.Mirasa el koymuş olanlar malları geri vermekle yükümlü olurlar.
Gaibin ölümünün kesinleşmesi ile gaiplik kararı hükümsüzleşir.

b)Özel olarak:
Hayatta olup olmadığı bilinmeyen bir kimseye bir miras düşerse onun miras payı mahkeme tarafından resmen idare ettirilir.Esasen böyle bir kimsenin genel olarak malları için bir kayyım tayin edilmek gerekir.
Hayatta olup olmadığı böyle bir kimsenin malları veya miras payı on yıldır mahkeme tarafından idare ediliyorsa veya böyle bir idare süresi on yılı bulmamakla beraber gaip 100 yaşına gelmişse genel olarak gaiplik kararı verilmesi için gerekli şartlar aranmaksızın böyle bir kimsenin gaipliğine Hazinenin talebi üzerine karar verilebilir.Bu talep hakkı yalnız Hazineye aittir. Talep üzerine mahkeme gerekli ilanı yapar;ilan süresi içinde gaip ortaya çıkarsa veya ölümü kesinleşirse sorun kalmaz.Herhangi bir bilgi alınmazsa ve gaibin mirasında hak sahibi olanlar da ortaya çıkmazsa gaibin malları hazineye intikal eder.Hazinenin teminat vermesi söz konusu olmaz.Fakat gaip sonradan ortaya çıkarsa veya asıl hak sahipleri belli olursa hazine el koyduğu malları onlara vermekle yükümlüdür.

III)Sağlığın ve Ölümün İspatı


1)Genel Kural:

Bir kimsenin bir hak kazanması veya hakkını kullanması diğer bir şahsın hayatta olmasına veya ölmüş olmasına bağlı ise o kimse iddiasını ispat zorundadır.

2)İspat Kuralları:

a)M.K.mad 29’a göre doğum ve ölüm nüfus sicilindeki kayıtlarla ispat olunur.Binaenaleyh nüfus kaydına dayanan kimse başka bir şey ispat etmekle yükümlü değildir.Nüfus kaydının doğru olmadığı iddiasından olan taraf iddiasını ispatla yükümlüdür.

b)Nüfus kaydı yoksa bir kimsenin varlığını iddia eden bunu kanıtlamakla yükümlüdür.Bir kimsenin varlığı sabit ise artık onun ölmediğini ispat,varlığını iddia edene değil öldüğünü ispat bunu iddia edene düşer.

c)Hangisinin evvel veya sonra öldüğünü tayin mümkün olmaksızın ölenler aynı anda ölmüş sayılır.Buna birlikte ölüm karinesi adı verilir.Birlikte ölmüş sayılanlar birbirlerine mirasçı olamazlar.

d)Ölüm karinesine dayanarak nüfus siciline ölüm kaydı düşürülmüşse,artık ölümü iddia eden bu kaydı öne sürer,başka bir şeyi ispat zorunda değildir.Fakat nüfus siciline işlenmiş olmasa dahi bir şahıs hakkında ölüm karinesine dayanan k,imse karine için aranan şartları,yani ölüme muhakkak nazariyle bakılmayı gerektiren olay içinde kaybolmayı ispat ederse sözü geçen şahsın öldüğünü ispat etmiş gibi ölümün sonuçlarına dayandırabilir.Karineyi çürütmek karşı tarafa düşer.




$2-Hak Ehliyeti:



I)Anlamı

Hak ehliyeti kişinin hak ve borçlara sahip olabilme ehliyetidir. Hak ehliyeti kişiye tanınan bir hak olmayıp hak sahibi olabilmenin bir şartıdır.Hak ehliyeti kişinin iradesinden ve davranışlarından bağımsız olarak kişi olma vasfı ile kazanmış olduğu bir ehliyettir.

II)Hak ehliyetinin Temel İlkeleri:


M.K.’nın 8. maddesi bütün insanların aynı hak ehliyetine sahip olduklarını ifade eder.Anlatılmak istenen her doğan insanın ,insan olarak,genel bir şekilde hak ehliyetine sahip olacağıdır.Buna “genellik ilkesi” adı verilir.Belirli imtiyazlı haklar kurularak bunların belirli kişilerce kazanılmasını sağlayacak tarzda hak ehliyeti açısından bir çeşitlemeye gitmek bu hükümle yasaklanmıştır;arzu edilen kişiler arası bir fırsat eşitliği yaratmaktır.Bu ilke eşitlik ilkesi olarak ifade edilir.


III)Hak Ehliyetinin Sınırlandığı Haller:

Hak ehliyetini sınırlayan hükümler başlıca şu sebeplere dayanır:


I-Yaş:
M.K.’daki bazı hükümler bazı haklara ehil olmayı belirli yaşlara ulaşmaya bağlı tutmuştur.Bunlar yararlanması kullanma ile mümkün olan temsilci tarafından kullanılamayan ve şahsa sıkı sıkıya bağlı olan haklarıdır.

· Evlenmeye ehliyet.M.K. 88’e göre erkeklerde 17(istisnaen 15) kadınlarda 15 yaşın (istisnaen 14) ikmali ile kazanılmaktadır.
· Vasiyetname yapma ehliyeti.15 yaşını doldurmayla kazanılır.
· Miras sözleşmesi yapabilme için reşit olmak gerekir.
· Evlat edinme hakkına 35 yaşını doldurunca sahip olunur.
· Dinini serbestçe tayin edebilmek için reşit olmak gerekir.
· Vasilik için rüşt gerekir.
· Vakıf kurma,kefil olma ve bağışlama gibi işlemler için reşit olmak gerekir.
· Derneğe üye olmak için 18 yaşını doldurmuş olmak gerekir.


2-Cinsiyet:


a)Biyolojik sebeplerle:
Cinsiyette hak sahibi olmakta bazı farklılıklara yol açmaktadır.


· Evlenme hakkına sahip olma yaşı erkekler ve kadınlar için farklıdır.
· Nesep karışıklılığı yaratmamak için kadının önceki evliliğinin herhangi bir sebeple sona ermesinden 300 gün geçmeden yeniden evlenmesi yasaktır.
· Erkeklerin vasiliği kabul mükellefiyeti varken böyle bir şey kadınlarda mecburi değildir.
b)Ekonomik Sebeplerle:
Miras kalan tarımsal taşınmazların tahsisi hususunda da erkek evlatlar tercih edilmiştir.


c)Evlilik birliğini korumak amacıyla:
Evlilik birliği içinde de mutlak bir eşitlik öngörülmemiş ve kocaya bazı farklı hakla tanınmıştır.Örnek olarak aile reisi kocadır.


d)Evli kadını korumak amacıyla:
Evli kadının mali çıkarlarını korumak amacıyla karı koca arasında yapılan ve evli kadının kişisel mallarına ya da mal ortaklığına tabi mallara ilişkin hukuki işlemlerin geçerliliği sulh hakiminin onayına bağlıdır.


e)Diğer nedenlerle:

· Nesebin reddi sadece kocaya tanınmış bir hak olup anaya böyle bir hak tanınmamıştır.
· Evlilik dışı doğan çocuğu tanıma hakkı sadece babaya ve bazı durumlarda büyük babaya tanınmışken babanın annesine böyle bir hak tanınmamıştır.




3-Yabancılık:
Yabancılık da bazı haklara sahip olmada farklılık yaratır.Yabancıların taşınmaz mülkiyeti kazanmaları özel bazı kayıt ve şartlara bağlıdır.Yabancı uyruklular köylerde arazi ve emlak sahibi olamazlar.Bir köye bağlı olmayan çiftliklere ve köy sınırları dışında kalan arazinin otuz hektardan çoğuna ancak hükümetin izniyle sahip olabilirler.Genel olarak da karşılıklılık şartı aranmaktadır.

4-Nesep:
Nesep durumu da bazı farklılıklar getirmektedir.Evlilik içinde doğan çocuklar doğumda babalarına nesep bağıyla bağlanırken evlilik dışında doğan çocuklarla babaları arasında evlilik dışı nesep bağı tanıma veya mahkeme kararı ile kurulur.

5-Temyiz kudretine sahip bulunmayanların durumu:
Temyiz kudreti bulunmayanlar şahsen kullanılması gereken haklardan yararlanamadıkları için bu haklara sahip olma ehliyetinin kısıtlanmış olduğu düşünülebilir.Ancak temyiz kudreti bulunmayanın şahsa bağlı hakları kullanamamasının amaca ters düştüğü hak sahibinin aleyhine olduğu hallerde temyiz kudretine sahip olmayan kişilerin bu hakların kanuni temsilci tarafından kullanılabilmesi doktrinde kabul edilir.

6-Akıl Hastalığı:
Akil hastaları temyiz kudretine sahip olsalar bile evlenemezler.Akıl hastası olan kişinin velayet ve vesayet hakkı kaldırılır.

7-Kötü şöhret ve mahkumiyet:
Kötü şöhret sahibi olanlar vasi atanamazlar.Bir cezaya mahkum olup da medeni haklardan mahrum edilen mahkum resmi vasiyetname düzenlemede tanıklık yapamaz.Hakim 5 yıldan daha fazla hapis cezasına çarptırılmış olan kimsenin ceza müddeti içerisinde velayet ve koca sıfatı ile sahip olduğu haklardan yoksun bırakılmasına karar verebilir.


8-Yabancı Hukukun Uygulanması:

Yabancılık unsurunu taşıyan uyuşmazlıklarda Milletlerarası Özel hukuk gereğince uygulanması gereken yabancı hukukta hak ehliyeti ile ilgili kurallar Türk hukukundaki kurallardan farklı olabilir.Böylece yabancı hukukun uygulanması da kişiler arasında farklılık yaratabilir.


$3-Fiil Ehliyeti:

I)Kavram:

Fiil ehliyeti bir kimsenin iradi davranışla hukuki bir sonuç meydana getirebilmesini ifade eder.Bu sonuç davranışta bulunanın arzu ettiği ya da etmediği bir sonuç olabilir.Bu sonuç fiili yapanın hak iktisabı olabileceği gibi borç altına girebilmesi şeklinde de olur.Bu sebeple fiil ehliyeti kendi fiili ile hak kazanabilme ve yüküm altına girebilme ehliyeti olarak da tanımlanabilir.Şüphesiz ki bu haklarda ve borçlarda değişiklik yapabilmeyi,bunları devredebilmeyi veya sona erdirmeyi de kapsar.
Hak ehliyeti belirtildiği üzere bütün insanların genel ve eşit olarak hak ve borçlara sahip olabilme yeteneğini ifade eder.Kendi fiili ile hak kazanamayacak veya borç altına giremeyecek durumda olanlar kural olarak kanuni temsilcileri aracılığıyla veya bir takım olaylar sonucu hak kazanabilirler,borç altına girebilirler.Hak ehliyeti bu anlamda hak ve yükümlerin insana aidiyetini sağlar.Fiil ehliyeti ise insanın yaptığı fiilin hukuki sonucunun kendisine isnad edilebilmesini ifade eder.Fiil ehliyeti ancak bir fiil olduğu zaman aranır.Her insan doğumundan itibaren hak ehliyetine sahiptir.;buna karşılık kişinin hukuki fiillerine hukuki sonuç bağlanması kanun koyucu tarafından belirli şartlara bağlı tutulmuştur.
Fiil ehliyetini düzenleyen kurallar emredici olduğundan aksi kararlaştırılamaz.

II)Fiil Ehliyetinin Çeşitli görünümleri:

1)Hukuka uygun fiillerde fiil ehliyeti:
Hukuka uygun fiillerin içinde en önemli kısmı hukuki işlemler teşkil eder.Fiil ehliyetinin hukuki işlem yapabilme tarzındaki görünümüne işlem ehliyeti denir.
Hukuki işlem ehliyeti borçlandırıcı işlem yapabilme ehliyetini kapsadığı gibi tasarruf işlemi yapabilme ehliyetini de kapsar.
Tasarruf ehliyeti bir kimsenin fiil ehliyetinin bir görünüş şeklidir;halbuki tasarruf yetkisi belirli bir hakka doğrudan doğruya etki yapabilme kudretidir.
Hukuka uygun fiiller sadece hukuki işlemler değildir.Hukuki işlem dışında hukuki işlem benzeri fiiller ve kendine hukuki sonuç bağlanmış fiili davranışlar da hukuka uygun davranışlardır.Hukuki işlem benzeri fiillerde hukuki sonucun doğması irade beyanına bağlı olmakla birlikte iradenin o sonuca yönelmesi gerekli değildir.
2-Hukuka Aykırı Fiiller Açısından Fiil Ehliyeti:

Hukuka aykırı fiillerde ya genel davranış kurallarına aykırı fiillerdir ve de haksız fiil adını alırlar ya da bir borca aykırılık tarzında ortaya çıkarlar.Bir kimsenin bu tarz fiillerin sonucuna katlanması o kimsenin fiili ile verdiği zararı tazmin etme sorumluluğu olarak ifade edilir.Fiil ehliyetinin bu görünüm tarzına sorumluluk ehliyeti denir.

III)Tam fiil Ehliyeti için gerekli şartlar:
M.K.10’ a göre fiil ehliyeti için 2 şart gerekir.Fakat 14.madde göz önüne alınırsa tam fiil ehliyeti için mahcur olmamak gerektiği ve bunun fiil ehliyetinin olumsuz şartı olduğu anlaşılır.Böylece tam fiil ehliyeti için 3 şart gerekir.Bunlar:
a)Mümeyyiz olmak
b)Reşit olmak
c)Mahcur olmamak

A)Temyiz Kudreti:

M.K.13’e göre yaş küçüklüğü sebebiyle yahut akıl hastalığı veya akıl zayıflığı veya sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden birisiyle makul surette hareket etme iktidarından mahrum olmayan her şahıs M.K.’ca mümeyyizdir.

Temyiz kudretinin anlamı makul surette hareket edebilmektir.Makul surette davranma bir yandan davranışın saiklerini ve sonuçlarını doğru olarak kavramayı diğer yandan böyle doğru bir kavrayışa uygun davranmayı kapsar.
Temyiz kudretinin ölçüleri:Temyiz kudreti akli faaliyetle bir durumu doğru olarak değerlendirebilme iktidarını gerekli kılar.Bu ise hiç şüphesiz kişinin bilinçli olmasını ifade eder.Kişi dış dünyanın gerçeklerini kavrayarak belirli bir durumda yapabileceği çeşitli davranışların sonuçlarını görebilecek şekilde akli faaliyette bulunamıyorsa makul surette hareket ettiği söylenemez.
Kişi bir karara varırken türlü saiklerin etkisindedir.Makul surette hareketin varlığını kabul için yapılan davranışın saiklerinin bilincinde olmak gerekir.
Makul surette hareket iktidarının varlığı için bilinçli bir irade teşekkülü ve kendi iradesine uygun davranabilme yeteneği de aranacaktır.Bu irade teşekkülünden maksat kişinin dışa aksedecek bir karar varmasıdır.Temyiz kudreti varlığı için sadece bu iradenin teşekkülü yetmez teşekkül eden iradeye uygun davranma iktidarı da aranır.Bunun için kişinin yabancı etkilere normal olarak karşı koyabilme yeteneği de aranır.İrade teşekkülü açısından karar verecek durumda olan kişi özellikle önemli ve karışık işlerde çoğu zaman gerekli bütün bilgilere sahip olmayabilir.Bu halde bunun noksanlığı temyiz kudretinin yokluğu anlamına gelmez.Kişi karar verebilmesi için ek bilgiler gerektiğini idrak edebiliyor bunu böylece değerlendirebiliyorsa temyiz kudretinin varlığı kabul edilir.

Makul surette davranmayı engelleyen sebepler ise:
a)Yaş küçüklüğü:
İnsanlarda küçük yaşlarda makul surette davranabilme iktidarının bulunmaması şuur ve idrakin yavaş yavaş gelişmesi biyolojik bir unsurdur.Uygulamada olaydan olaya belirli bir davranışa ilişkin olarak kişinin temyiz kudreti saptanmalıdır.Temyiz kudreti nispi bir kavram olup her davranışın niteliği ve önemi ile çocuğun gelişme derecesine göre takdir etmek gerekir.

b)Akıl Hastalığı:
Akıl hastalığı makul surette hareket edebilme yeteneğini kaldırıyorsa temyiz kudretinin bulunmadığı kabul edilir.Akıl hastalıklarında her olayda temyiz kudretinin olup olmadığı saptanmalıdır.Sadece evlenmede temyiz kudretine bakılmadan geçersiz sayılır.

c)Akıl zayıflığı:
Akıl zayıflığı akli melekelerin yeterince gelişmemiş veya sonrada zayıflamış olmasını ifade eder.Akıl zayıflığı da ancak makul surette davranabilme yeteneğini kaldırıyorsa temyiz kudretinin yokluğu kabul edilir.Bu da her olayda incelenmesi gerekir.

d)Sarhoşluk:
Sarhoşluk alkollü içkinin zihin ve irade melekelerini etkilemesi geçici olarak kişinin bilincinde karışıklık meydana getirmesidir.Bu durum kişinin makul surette davranabilme yetisini kaldırıyorsa temyiz kudreti kişide yoktur.

Temyiz kudretinin nisbîliği:Genel olarak kabul edildiğine göre temyiz kudreti genel olarak nispi bir kavramdır.Bundan maksat temyiz kudretinin belirli bir kişi açısından genel olarak değil fakat belirli bir davranışa ilişkin olarak saptanabileceğidir.Bir kişi kolayca kavranabilecek bir davranışı hakkında temyiz kudretine sahip olarak telakki edilebilirken aynı kişi daha zor ve karışık bir ticaret işinde temyiz kudretine haiz olarak görülmeyebilir.Böylece ihtilaf konusu olan her davranış hakkında temyiz kudretinin varlığı veya yokluğu saptanmalıdır.Hakim bu konuda takdir hakkına sahiptir.Burada gözden uzak tutulmaması gereken bir husus temyiz kudretinin bulunup bulunmamasına karar vermenin o kişinin yaptığı somut davranışın makul olup olmaması ile ilgili olmayıp o kişinin o davranış için makul hareket etme yeteneğine sahip olup olmadığıdır.
Kural olarak davranışta bulunulduğu an için temyiz kudretinin varlığı aranır.

İspat Yükü:
Hukuki fiili icra edenin karine olarak temyiz kudretine sahip olduğu kabul edilir.Böyle olunca temyiz kudretinden yoksunluk ispat edilmesi gereken bir istisna teşkil eder.Böylece kural olarak temyiz kudretinin varlığı karine olarak kabul edildiği için bunun ispatına gerek yoktur;temyiz kudretinin yokluğunu iddia edenin ispat etmesi gerekir. Denebilir ki temyiz kudretini engelleyen bir sebebin varlığını yani yaş küçüklüğü akıl hastalığı akıl zayıflığı ve sarhoşluk gibi sebeplerin varlığını bunu iddia edenin ispatlaması gerekir.İstisnaen olayda temyiz kudretinin bulunduğunu ispat bu istisnai durumu iddia edene düşer.Bu hale akıl hastalığı ve yaş küçüklüğünde rastlanır.


B)Reşit olmak:
Reşit kanunun öngördüğü rüşt yaşına erişmiş ya da kanunun öngördüğü başka bir yolla reşit durumuna getirilmiş kimselerdir.Reşit olmanın normal yolu rüşt yaşına erişmektir.Bunun yanında kanun evlenme veya mahkeme kararı ile reşit olma imkanı da vermiştir.


1-Normal Rüşt:
M.K.11’e göre rüşt 18 yaşın ikmali ile başlar.Gerekli yaşı doldurmadan önce küçük olarak vasıflandırılan kişi rüşt aşına erişmekle kendiliğinden herhangi başka bir işleme gerek kalmadan reşit olur.

2-Evlenme sonucu reşit olma:
M.K11 2.fıkraya göre evlenme kişiyi reşit kılar.Evlenme yaşı rüşt yaşının altındadır.(erkek 17,kadın 15)kanuni temsilcinin rızası alınarak evlenilebilir.Rüşt evlendirme memuru önünde evlenme merasimi tamamlanmakla kazanılır.Evlenmenin geçerli olmaması rüştün kazanılmasına engel olmaz.

3-Kazai Rüşt:
M.K.12’ye göre bazı şartlarla 18 yaş dolmadan bir küçüğün mahkeme kararı ile reşit kılınması kabul edilmiştir.

a)Aranan Şartlar:

aa)15 yaşını tamamlamış olması:Bir küçüğün reşit kılınması için 15 yaşını tamamlamış olması gerekir.
bb)Küçüğün rızasının alınmış olması gerekir:Reşit olmayı isteyen küçük artık kanunun fiil ehliyetsizliğini koruyan hükümlerinden yararlanamayacaktır.Ayrıca ana babasının bakım gözetim gibi görevlerinden de yararlanması son bulacaktır.
cc)Küçük velayet altında ise ana babasının muvaffakiyetinin alınmış olması: Küçük bu muvaffakiyet olmadan rüştü kazanamaz.
dd)Küçük vesayet altında ise vasinin dinlenmiş olması:Küçük vesayet altında ise vasi dinlenir.Vasinin muvaffakiyeti aranmaz;sadece görüş sorulur.Vasi dinlenmeden rüşt kararı verilmiş olsa daki görüşünün alınmamış olması mahkeme kararını değiştirmez.
ee)Rüşt kararının küçüğün menfaatine uygun olması:Hükümde hakimin takdir yetkisini hangi çerçevede kullanacağı belirli olmasa bile doktrinde hakimin takdir yetkisini kullanırken çocuğun küçüklükten kurtarılırken onun yarının gözetilmesi esas kılınmıştır.
b)Karar ve etkisi:Kazai rüşte karar verme bir nizasız kaza işlemidir.Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.Kararla birlikte küçük rüştün tüm hukuki sonuçlarından yararlanır.Velayet ve vesayet son bulur.

C)Kısıtlı Olmamak:
Reşit bir kimsenin kısıtlanması onun hacrine karar verilmesi ile olur.M.K.mad355-358 hacir sebeplerini düzenlemiştir.

1-Hacir sebepleri:
Hacir kararı kişisel özgürlükler için ağır sonuçlar doğurabilecek bir karar olduğundan ancak kanunda sınırlı sayılan sebeplerin varlığı sonucu olabilir.Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı;israf ayyaşlık suihal suiidare hapis mecburi hacir sebebi iken;ihtiyarlık maluliyet veya tecrübesizlik ilgilinin arzusuna bağlı hacir sebepleridir.


a)Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı:
Akıl hastası veya aklı zayıf olan şahsın işlerini görmekten aciz olması veya daimi yardıma ve bakıma ihtiyacı bulunması veya başkasının emniyetini tehdit etmesi gerekir.Akıl hastalığı veya akıl zayıflığının hacir kararı alınmasına sebebiyet vermesi için süreklilik arz etmesi gerekir.
b)İsraf,ayyaşlık,suihal,suiidare:
İsraf gelir tarzına uygun düşmeyecek tarzda düşüncesizce tüketimde bulunma eğilimini;ayyaşlık içki düşkünlüğünün iptila haline gelmesini;suihal ahlaka aykırı bir yaşayız tarzını;suiidare bir kimsenin bilgisizliği veya aczi yüzünden iktisadi varlığını tehlikeye düşürecek şekilde davranmasını ifade eder.Bu hallerin de hacir sebebi olması ,o kimsenin kendisini veya ailesini zarurette bırakması yahut daimi yardım ve bakımı gerektirmesi veya başkasının emniyetini tehdit etmeye bağlıdır.
c)Bir sene veya daha fazla hapis cezasına çarptırılmak:
Bu halde hükmü icraya memur daire mahkumun cezasını görmeye başladığı sulh mahkemesine haber vermekle yükümlüdür.Sulh mahkemesi de bunun üstüne hacir kararı verecektir.

d)İlgilinin talebi:
İhtiyarlığı maluliyeti veya tecrübesizliği sebebiyle işlerini gereği gibi görmekten aciz olan bir kimse kendi talebi üzerine hacredilir.Burada ilgilinin talebi yapmak için temyiz kudretine sahip olması gereklidir.İsteğe bağlı hacir kararı verirken şartların olup olmadığı diğer sebeplerle verilen hacir kararına göre daha az sıkı değerlendirilir.Kişinin işlerini yürütemediğine ilişkin bir kanı doğuracak ispatı yeterli olacaktır.

2-Hacrin Etkisi:
Hacir kararı ilgili kişi için yeni bir hukuki statü yaratan bir işlemdir.Geniş olarak hacir rüştün ortadan kalkması ve fiil ehliyetinin yetkili makam tarafından geri alınması olarak tanımlanabilir.Diğer bir yönüyle de ilgilinin 3.bir şahsın koruması altına alınması sonucu doğurur.

3-Müşavir tayini:
Hacirden farklı olarak müşavir tayini bir kimsenin ehliyetini genel olarak kısıtlamaz ancak bazı işlerde müşavirin reyini alma mecburiyetini yükler;yani ehliyete bu konularda tahdit koymuş olur.İki çeşit müşavirlik var oy müşavirliği ve idare müşavirliği (kitap sayfa 56)
 
Geri
Üst