İlişki ve evliliklerde anlaşılmak!!

handanca

Daimi Üye
Yönetici
İlişki ve evliliklerde anlaşılmak!!
meleklermekani-5998.jpg


Sıkılmadan anlaya anlaya okuyun....
Bazı yerlerin altını çizdim.. Sizinde hoşunuza giden cümle varsa sizde çizinn.. Ama anlayın...

Bakalım ne yapıyorsunuz? Kendinizi ifade edebiliyormusunuz...


TİMSAHLA filin dillere destan evliliğini duymuşsunuzdur belki. İki sevgili evlendikten sonra, birbirlerine kendileri için “en değerli” olanı verme yarışına girerler. Timsah gölden en güzel balıkları çıkarıp sevgilisi file ikram eder. Fil de pek sevdiği yeşil yapraklarının en taze...lerinden çırpıp sevgilisinin önüne atar. Fakat sonuç hüsrandır.

Otçul olan fil için balıklar, etçil timsah için de tazecik yapraklar hiç de değerli değildir. Çift, sonunda anlar ki, herkesin kendisi için “en değerli” olanı vermesi iyi niyetli ancak teknik olarak yanlış bir davranıştır; hem iyi niyetli hem de teknik olarak doğru davranış eşi için “en değerli” olanı vermektir. Sonuç olarak, fil timsaha hortumuyla tuttuğu ve zaten yemeyeceği balıkları, timsah da gölün dibinden kopardığı ve zaten sevmediği tazecik yosunları vermeye başlar. Mutlu olurlar; çünkü birbirlerini anlamaya vakit ayırmışlardır. İkisi de “Ben elimden geleni yapıyorum ya!” savunmasına girmemiştir.

Bu kısa meseli yabana atmayın. En az fil ve timsah kadar yabancıyız birbirimize. Erkeklerin kadınların ne istediği konusunda teknik ve detaylı çalışmalara ihtiyacı var. Kadınların da hiç şüphesiz erkeklerin ne istediği üzerine kafa yormaları gerekiyor.

Evlilik terapistlerinin kendilerine boynu bükük gelen çiftlere hatırlattığı detayı bir de burada hatırlayalım: “Kötü olan siz değilsiniz; kötü olan ilişkiniz.” Yani, iyi insanlar da olsanız kötü bir ilişki kurabilirsiniz. Kötü bir ilişki içinde de olsanız, hâlâ iyi birer insan olmanız mümkündür. Böylece çiftlerin biraz olsun başları omuzlarının üzerinden uzaklaşır, biraz daha ümitle bakarlar soruna.

Evlilik terapistlerine hak verin, kendinize de fırsat tanıyın: Doğrudur; iyi bir ilişkinin iyi bir insan olmaktan fazla şartları vardır. Evlendiğimiz gün, ilk çocuğumuz doğmuştur aslında; ilişkimiz. İlk günler heyecanla ve mutlulukla karşılarız onu; ondan sonra ne yapacağımızı düşünmeyiz bile.


Sonra bakarız ki, ilişkimiz konuşmayı bilmiyormuş. Aylar sonra emeklemeye başladığını, paytak yürüdüğünü fark ederiz. Sonra biz onu çocuğumuz bilip besledikçe ayağa kalkar, yürümeye başlar. Fakat çoğu kez ilişkimizin ilk çocuğumuz olduğunu aklımıza bile getirmeyiz; onu doğduğu gün aç bırakırız, kendi kendine beslenebileceğini, tek başına yürüyüp ayağa kalkabileceğini düşünürüz.

Duruma göre, ilk çocuğumuzu doğar doğmaz inkâr edip cami kapısına ya da karakol önüne bile terk edebiliriz. İlk çığlıklarını attığında, kolayca boşanır, boşanmasak bile onu gayrimeşru bir çocuk gibi istemeye istemeye büyütürüz. İki “iyi” insan olarak “kötü” bir ilişkinin uçlarına yerleştiririz kendimizi. İlişkimiz de ilk fırsatını bulduğunda evden kaçıverir.

GELİN, işin bir ucundan tutalım. Bugüne kadar hiçbir erkeğin tam anlamıyla cevap bulamadığı “Kadınlar ne ister?” bilmecesinden çözebildiklerimizi paylaşalım. Yüzükoyun yatan, ortalıkta aç sefil dolaşan ilişkimizi ayağa kaldıralım, eve çağıralım. Bunun yolu da fil olarak timsahın ne istediğini bulmamızdan geçiyor. İlişkinin öbür ucundaki kadına “iyi” davranalım. Buna göre, bu yazıyı, erkekseniz bir keşif merakıyla; kadınsanız bulmacanın hiç şüphesiz eksik kalacak kısımlarını tamamlamak üzere okuyun.

Kadınların en çok istediği şey sözdür. Her erkeğin iki dudağı arasında olan sözü ister kadınlar. Konuşulsun isterler kendileriyle. Konuşmaları dinlensin isterler. Buna göre, ilk yapacağınız iş televizyonu kapatmak olsun. Koltuklarınızı birbirinize çevirin. Yüz yüze bakın, göz göze gelin. Eşinizin gözünün içine baktığınızda tam da gözbebeğinin ortasında kendinizi göreceksiniz. Gözlerinin içine odaklandığınızda, sanki hep orada ağırlanıyormuş gibi hissedeceksiniz, eşinizin gözüne çoktan girdiğinizi fark edeceksiniz. Ancak bunun ona gözünüz gibi bakmaktan geçtiğini de gözlerinizle göreceksiniz.

Hazır göz göze gelmişken, eşinizin en son neler yaşadığını, yaşadıklarından ne hissettiğini anlamaya çalışın. Bu, kadınların en çok sevdiği empatinin ilk egzersizidir ve başarısızlığa uğrama ihtimaliniz neredeyse sıfırdır.

SIK SIK eşinize onunla birlikte olmaktan memnun olduğunuzu, onu takdir ettiğinizi ve yaptıklarına hayran olduğunuzu söyleyin. (Bu tavsiyelerin, basmakalıp şeyler olduğunu düşünenlerdenseniz, 24 saatinizi kesintisiz kucaktan hiç inmeyen bir bebekle geçirmeyi deneyin; kadınların ne kadar hayran olunası, takdir edilesi, memnun olunası işler yaptığını dehşetle fark edeceksiniz.)

Çok küçük ve sıradan işlerde bile, daracık zamanlarda bile, eşinizin ilgilerine ve tercihlerine önem gösterin. Mesela, yürüyüş yaparken ya da arabayla evinize dönerken birkaç yol alternatifiniz varsa, eşinize hangi yolu tercih ettiğini sormanız, onu mutlu edecek, onun kalbine giden yolu genişletecektir.

Kadınların ne istediğini erkeklerin hemen anlaması zordur; zaten bunun için bir ömür boyu vaktimiz vardır. Fakat erkeklerin de kadınlar tarafından anlaşılmadığı durumlar seyrek değildir. Görünen o ki, erkeğe de kadına da “ev ödevi” düşüyor.

Dr. Senai DEMİRCİ
 
Yazarini hatirlamasamda bir kitap vardi,Kadinlar Marstan,erkekler Venusten diye.Oradan birsey yazayim,erkekler kafalarinda bir sorunun ile ugrasiyorlarsa onu cozmeden sizinle konusmazlar diyordu.Bircok erkekte bunu farkettim,size cevap vermiyorsa cevabi kendiside bilmedigi icindir,oysa cevabi buldugunda ilk konusacagi kisi yine sizsiniz,birazcik sabir gerektiriyor erkekleri anlamak.Yazi icin tesekkurler.Cok dogru,evlilik iki farkli kisinin bir arada olma cabasidir,oysa bizim sevdigimizi karsimizdakinin de sevmesini bekleyemeyiz.Ben et sevmem,esim ise bayilir...celiskiler ile dolu olsada bir arada yasayabilmek cokk guzel.
 
Geri
Üst