İş Kazalarının Hukuksal Boyutu - I

İzmirella

Yeni Üye
Üye
İş Kazalarının Hukuksal Boyutu - I
İşçi ve işveren sendikaları ile konunun uzmanları ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkilileri tarafından uzun süre tartışılan ve TBMM'de 22.05.2003 tarihinde kabul edilen 4857 sayılı İş Yasası, 10.06.2003 tarih ve 25134 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. İşveren kesimi tarafından günümüz rekabet koşullarının ve çağdaş iş ilişkilerinin gereği, işçi kesimi tarafından ise kazanılmış hakların kaybedilmesi ve "kölelik" yasası olarak nitelendirilen yeni İş Yasası tüm tartışmalara karşın yeni tanım ve uygulamalar öngörmesi nedeniyle üretim ilişkilerinin daha iyi kavranması açısından gereken ilginin gösterilmesini hak ediyor.

1475 saylı eski İş Yasasında yer alan ve 4857 sayılı yeni İş Yasasının 81. Maddesinde hükme bağlanan "işyeri hekimleri" ile ilgili düzenleme bu konudaki çalışmaların gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. Ancak, 1475 sayılı iş yasasında yer almayan ve bu konuda önemli bir yasal boşluk doğuran "iş güvenliği mühendisleri" ile ilgili düzenleme 4857 sayılı İş Yasında yer almıştır. Bu nedenle konuya mühendisler ve iş kazalarının önlenmesi açısından baktığımızda ise İş Yasası'nın en önemli düzenlemelerinden birini 82. maddesi oluşturuyor. Bu madde ile uzun yıllar boyunca çeşitli etkinliklerde ve yayınlarda sürekli olarak gündeme getirdiğimiz İş Güvenliği Mühendisi uygulaması yasal dayanağa kavuşmuş bulunuyor. Her ne kadar yasanın sözkonusu maddesinin içeriği yeterli olmasa da bu konuda önemli bir kazanımdır.

İş güvenliği ile görevli mühendis ve teknik elemanlar başlığı altında hükme bağlanan 4857 sayılı İş Yasasının 82. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir. "Bu Kanuna göre sanayiden sayılan, devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde işverenler, işyerinin iş güvenliği önlemlerinin sağlanması, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi ve uygulanmasının izlenmesi hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına, işyerinin niteliğine ve tehlikelilik derecesine göre bir veya daha fazla mühendis veya teknik elemanı görevlendirmekle yükümlüdür. İş güvenliği ile görevli mühendis ve teknik elemanların nitelikleri, sayısı, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ( TMMOB )'nin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir."

İş Yasasının 82. Maddesinde belirtilen, "İş Güvenliği ile Görevli Mühendis veya Teknik Elemanların Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik" ise, 20 Ocak 2004 tarih ve 25352 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Ancak, İş Yasasının ilgili maddesinde hükme bağlandığı halde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın görüşlerine yer vermediği ve üyelerini doğrudan ilgileniren bu konuda TMMOB'ni dışladığı gerekçeleri ile söz konusu yönetmeliğin iptali amacıyla TMMOB tarafından dava açılmıştır. Benzer şekilde Türk Tabipler Birliği de işyeri hekimleri ile ilgili 16.12.2003 tarih ve 25318 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürleğe giren "İşyeri Sağlık Birimleri ve İşyeri Hekimlerinin Görevleri ile Çalışma Usulü ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin" iptali için dava açmış bulunmaktadır.

Gerek sözkonusu bu yönetmelikler gerekse AB uyum yasaları kapsamında çıkarılan ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda önemli düzenlemeleri içeren çeşitli yönetmelikler ve diğer yasal düzenlemeler ile uygulamadaki gelişmeleri düzenli olarak izlemek, değerlendirmek ve gelişmeler konusundaki bilgileri paylaşmak büyük önem kazanmaktadır. Bu açıdan "Çalışma Ortamı Dergisi" önemli bir işlev üstlenmiş bulunmaktadır. Buna katkı sağlamak bu konuda bilgi birikimi olan tüm uzmanların kaçınılmaz görevleri arasında bulunmalıdır.

Bu kasamda, İş Kazalarının Hukuksal Boyutu konusunda değerlendirme yapmak üzere bu yazı hazırlanmıştır. İş kazalarının hukuksal boyutunu tartışmaya başlamadan önce konuya açıklık getirmek amacıyla kaza kavramı üzerinde durulacaktır.

Aniden ve istenilmeden bir zararın doğumuna neden olan sebepler bütününe geniş anlamda kaza denir. Kaza kavramı burada, vücut bütünlüğünün ihlali ve ölüm ile birlikte eşyaya gelen zararları da kapsar. Dar anlamda kaza ise, yalnız vücut bütünlüğünün ihlali ve ölüm hallerini içerir. Bir olayın hukuksal bir boyut kazanması ve kaza olarak nitenlendirilebilmesi için aşağıda belirtilen 5 unsuru taşıması gerekir.
KAZANIN UNSURLARI

1. VÜCUT BÜTÜNLÜĞÜNÜN İHLALİ VEYA ÖLÜM

Bir kazanın hukuksal bir boyut kazanması ve sorumluluk yaratması için zarar oluşturması gerekir. Kaza geçiren insanda zarar iki şekilde gerçekleşebilir. Vücüt bütünlüğünün zarar görmesi ve ruhsal hasara uğraması. Vücut bütünlüğünün zarar görmesi, organ kopması, iş yapma gücünün azalması, güzelliğin zarar görmesi şeklinde olabilir. Ruhsal hasar ise, korku sonucu kalp hastalığı, erken doğum, sinir bozukluğu şeklinde ortaya çıkabilir. Kaza sonucunda vücutta meydana gelen zararın, kazadan hemen sonra oluşması gerekmez. Zarar, kazadan bir süre sonra da ortaya çıkabilir.

2. DIŞARDAN GELEN OLAY (DIŞSALLIK)

Zarara sebep olan olayın kaza olarak nitelendirilebilmesi için mağdurun organik yapısına yabancı, dışardan gelen bir etkinlik sonucu olması gerekir. Örneğin, verem hastası bir kişinin basit bir iş, herhangi bir hareket veya efor sarfı akçiğerinde kanamaya neden olabilir. Ancak bu kanamanın gerçek nedeni yapılan iş, hareket ve efor değil, bünyesel zayıflık yani kişinin kendisinden kaynaklanan dahili bir etkendir. Dışsal etken, düşme, vurma, çarpma gibi doğrudan maddi bir temas şeklinde gerçekleşebileceği gibi ortamdaki sıcaklık, nem, duman, ışın gibi etmenlerden çeşitli yöntemlerle etkilenme şeklinde de olabilir.

3. İSTENMEYEN OLAY

Zarara neden olan olayın genel anlamda bir kaza olarak nitelendirilebilmesi için doğurduğu sonuçların mağdur tarafından istenilmemiş olması gerekir. Örneğin, kişinin ameliyat olması ya da kendi isteği ile intihar etmesi kaza değildir. Ancak,ileri de daha detaylı olarak açıklanacağı üzere "istenilmeyen olay" SSK hukuku anlamında iş kazası için zorunlu bir unsur olarak görülmez. Ancak bireysel iş hukuku anlamında bir tazminata konu olabilmesi için zorunlu bir unsurdur.

4. ANİ OLAY

Zarar doğuran olay aniden ortaya çıkmalıdır. Anilik, olayın bir anda değil, bütün olarak bir kerede doğmasını ifade eder. O nedenle zararı doğuran olayın kabul edilebilir bir süre devam etmesine engel yoktur. Örneğin, elektrikli ekipmanlarla çalışılan bir işyerinde bir elektrik kaçağı ya da arızası nedeniyle elektrik çarpmasına maruz kalınması ya da bir patlama olayında zararın ortaya çıkması için saniyeler yeterli olabilirken, aşırı soğuktan etkilenme yada ortama yayılan gazdan zehirlenme olaylarında zararın gerçekleşmesi birkaç saat sürebilir. Anilik, bir süreçi belirtmektedir. Almanya hukunda en fazla bir vardiya süresi anilik için kabul edilmektedir.

5. UYGUN İLLİYET BAĞI

Zarar ile kaza arasında uygun illiyet bağı (neden sonuç ilişkisi) bulunmalıdır. Buna göre ortaya çıkan zararın, kaza olarak adlandırılan olaydan kaynaklanmış olması gerekir.

İş kazalarının SSK Mevzuatı ile Bireysel İş Hukuku açısından unsurlarına ve hukuksal boyutunun değerlendirilmesine bir sonraki yazıda yer verilecektir.

aLıntı
 
Geri
Üst