İslam ve Kadın hakları

  • Konbuyu başlatan İslami Yazar
  • Başlangıç tarihi
İ

İslami Yazar

Forum Okuru
İslam ve Kadın hakları
Şüphesiz geçmişe baktığımız zaman, kadınların tarihin gelip geçişi içerisinde erkeklere nisbeten daha mahrum ve daha mağdur bir görüntü oluşturdukları göze çarpmaktadır. Bugün İslam aleminde ki bazı menfi görünümler, İslam’ın kadına değer vermediği gibi alakasız görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.


İslam ve Kadın hakları.jpg


Kadınla Erkek arasında islami yönden fark var mıdır?

İslam’da insan olmaları münasebetiyle, erkeklerle kadınlar arasında herhangi bir fark yoktur. Her ikisi de aynı seviyede Yüce Allah’ın emir ve yasaklarının muhatabıdırlar. Erkek olsun kadın olsun, yeryüzünün imarıyla ve orada Allah’a kulluk olmakla mesuldürler. İslam’da insan olmaları ve Allah’a kulluk yönünden kadın ve erkek arasında bir fark olmadığı gibi temel hak ve mesuliyet yönünden de kadının konumu erkekten farklı değildir.

Kadın, yaratılış itibariyle de erkeğe nisbeten ikinci derecede bir değer sahibi değildir. İlkesel açıdan insanların en aziletlisi, takvada yani güzel şeyler yapma ve kötülüklerden kendini sakınma da en üstün olanıdır. Kuran-ı Kerim’de, farklı fizyolojik ve psikolojik yaratılışa sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden daha üstte veya ikisini birbirine müsavi tutulmak yerine, birbirinin tamamlayıcısı olarak görülmüştür.

Ben, ister erkek, ister kadın olsun ki hep birbirinizdensiniz içinizden hiçbir çalışanın çalışmasını zayi etmeyeceğim. Ve O’nun varlığının delillerinden yani kuranda ki ayetlerden biri de kendileriyle kaynaşmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.” ayet-i kerimeleri, İslam’a göre kadının bir insan olarak asla ikinci sınıf olmadığını ifade etmektedir.

Kur’an-ı Kerim; Onlar sizin için birer libas, siz de onlara birer elbisesiniz, açıklamasıyla da erkeğin ve kadının insan olmaları hasebiyle birbirlerine muhtaç olmalarına açık bir şekilde işaret çekmektedir.

İslam dininin kadına tanıdığı hakların değer ve önemini daha iyi kavrayabilmek için İslamdan önceki çeşitli toplum ve medeniyetlerde kadının durumu çok iyi değerlendirilmelidir. Kadının insan olup olmadığının, ruhunun bulunup bulunmadığının tartışıldığı, tamamen erkeğe tabi olduğu ve sürekli vesayet altında bulunduğu, hatta mirastan hisse alması bir yana, kendisinin bile miras malı gibi değerlendirildiği bir dönemde, yüce İslam dini; kadının da insan olduğunu beyan etmiş, mirastaki haklarını ortaya koymuş, onu sadece emir alan değil, yerine göre emir veren konumuna yükseltmiş ve kadını olması gereken yere koymuştur.

İslam öncesi ve islam sonrası kadının durumu!

İslam dini kadınların tarihin geçmişi boyunca maruz kaldıkları kötü muameleleri ve kadınların aleyhinde işleyen kanun, örf ve adetleri yok edip ortadan kaldırmıştır. Kadına her türlü hakkını gözeterek vermiştir.

İslamdan önce cahiliye döneminde erkekler koruması altında olan yetim kızlarla mallarına göz dikerek menfaat sağlamak adına evlenirlerdi. Yetim kızlar kimsesiz oldukları için kocaları onlara gerek mehir de gerekse evlenmeden sonra türlü türlü haksızlıklar ve ezalar yaparlardı. Hatta evlendikleri yetim (babasız ) kızların miraslarına sahip olmak için karısının ölmesini isteyen koca hiç bir kimse tarafından yadırganmadığı gibi Bir ceza verecek sistem de bulunmazdı.

Cenabı hak yetimlerin mallarının yenmemesini, iyi muhafaza edilmesini ve yetimler ergenlik çağına geldiklerinde mallarının kendilerine devredilmesini , kimsesiz oldukları için öyle bir hakka aykırılık yapmaktan çekinmelerini, diğer kadınlarla evlenmelerini emretmiş, bu sebeple aynı zamanda yetimlerin de hakkını korumuştur. İslam hukukunun dışında hangi hukukta böyle sistemli ve faydalı esaslar vardır.
 
Hz. Peygamberin; kadınlardan ayrıca biat alması ve bu hadisenin Kur’an-ı Kerim’de açıkça yer alması, İslam’a göre kadın iradesinin bağımsızlığını göstermektedir. İslam’a göre, bir insan olarak erkeğe tanınan temel insan hakları kadına da tanınmıştır. Buna göre hayat hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatının gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından kadınla erkek arasında fark yoktur.

İslam’ın ilk yıllarında kadının her zaman hayatın içinde olduğu bilinmektedir. Kadınlar camiye gelirler, Peygamberimizin huzurunda oturur; belki bugün bile kadınların sormaya cesaret edemeyecekleri kendi özel durumlarıyla ilgili konuları hiç çekinmeden sorarlardı. Camide ibadetlerini yaparlar, Peygamberimizin konuşmalarını dinlerlerdi.
 
Bu uygulama daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Nitekim, Hz. Ömer bir hutbesinde kadınlara verilen mehirin yüksek oranlarda tutulduğunu, bunun miktarının azaltılması gerektiğini söylediğinde, mescitte bulunan kadınlardan birinin ayağa kalkıp; Allah’ın bize vermiş olduğu hakkı sen bizden alamazsın. Çünkü bu, Kur’an’da bulunan bir hükümdür diye itiraz ettiği, Hz. Ömer’in de bu itiraz karşısında Allah’a şükürler olsun, benim halkımın arasında yanlışımı düzeltecek böyle kadınlar var dediği tarihi kaynaklarda kayıtlıdır. Diğer taraftan yine Hz. Ömer döneminde Hisbe denilen görevin, yani pazarlardaki düzen ve ahengi kontrol işlerinin bir nevi bugünkü anlamda “zabıta” hizmetlerinin kadına verildiği tarihî bir vakıadır.

İslam tarihine ve İslam ülkelerindeki uygulamaya bakıldığında, Peygamberimiz döneminde kadınlara tanınan hakların; geleneklerin din gibi algılanması ve kabul edilmesi gibi sebeplerin etkisiyle tedrici olarak azaldığı görülmektedir.
 
Bu anlayışın etkisiyle bazı ülkelerde kadın; cinsel obje olarak değerlendirilmiş, horlanmış ve toplumdan tecrit edilmiştir. Bu uygulama asırlarca dünyanın her yerinde farklı din mensupları tarafından da benimsenmiştir. Yakın zamanlara kadar, bazı istisnalar dışında erkeklerle kadınlar medenî ve siyasî haklarda eşit değildi. Son yüzyıla kadar Batı toplumu kadın hakları konusunda kötü bir sınav vermiştir. Bugün kadın haklarının en fazla olduğu ülkelerde bile 18, 19. asra kadar; kadının ruhu var mı, insan sayılır mı, sayılmaz mı tartışmalarının yapıldığı gö ardı edilemeyecek bir gerçektir.

Netice itibariyle söylenmesi gereken şey şudur ki: İslam Dini’ne göre insan insana müsavidir. Bu anlayışta kadın-erkek ayırımı kesinlikle söz konusu değildir.
 
Kuranda belirtildiği gibi, kadınlar dini ve yasal olarak erkeklerle aynı haklara ve imtiyazlara sahip olsalar da, cinsiyetler arasında mutlak bir eşitlikten söz etmek imkansızdır. Kadınlar farklı fiziksel, psikolojik ve biyolojik yapılara sahiptir. İslam, bu ayırt edici işlevleri değerlendirir ve cinsiyetler arasındaki farklılıkları dikkate alarak rolleri farklılaştırır. İslam, yaratılışa karşı çıkmadan, mümkün olan yerlerde cinsiyetler arasında eşitlik kurar ve bu iki kavramın, böyle bir kavramın yaratılış fikri ya da amacına ters düştüğü zaman birbirinden ayrılır. Erkek ve kadınların doğasındaki farklılıklar nedeniyle sorumluluklarının doğasında bir fark vardır; Bu, miras ve evlilik gibi konularda farklı kararlara yol açmıştır. İslam hukukunda, boşanma hakkı erkeklere verilir. İslam hukukunda erkeklerin kadınlara kıyasla daha kapsamlı hakları vardır. Bu durum, boşanmanın ekonomik yükünü erkekler üzerine koymak ve böylece erkeklerin boşanma hakkını kötüye kullanmasını veya keyfi olarak kullanmasını engellemek için kurulmuştur.
 
Öte yandan, evliliklerinde zarar gören veya zulme uğrayan ya da evliliğinden memnun olmayan kadınlar, kocalarının boşanmayı reddetmesi durumunda hakime başvurduktan sonra evliliklerine son verebilirler. Dahası, kadının inisiyatifine ve iradesine bağlı olarak, tazminat ile boşanma talebinde bulunabilirler. Hz. Muhammed döneminde kadınlar evlilik ve boşanma konularında söz sahibidir. Kutsal kitabımız Kuran biyolojik farklılıkların varlığını kabul eder; Ancak, bunlar eşitsizlik için temel teşkil etmemektedir. Yine de bazı İslam ülkelerinde cinsiyetler arasında erkekler ve kadınlar arasındaki biyolojik farklılıklar temelinde kurulan eşitsizlik fikri, erkeklerin katı otoritesini körükleyen bir çıkmaza yol açmaktadır. ( Peygamberin kadınlarla olan pozitif ilişkilerinde ve kadın haklarına verdiği büyük özenle örnek teşkil eden tutum, kadına verilen değerin kanıtıdır. Peygamber, gayrimüslim kadınlara da iyilikle davrandı, Mekkeden Medineye gelen bir kadına Müslüman olmasa da yardım etti.) Bazı roller İslamda kadınlar için belirlenmiş olsa da, rollerin dağılımının tamamen farklı olmadığı görülebilir. Bazı toplumlarda, bu roller, bazıları için dezavantajlı bir şekilde tahsis edilmiş olabilir ve istikrarsız bir doğaya sahip olabilir. Oysa Hz. Muhammed döneminde yaşayan kadınlar, dini ve sosyal hayata aktif olarak katıldılar. Kadınlar erkeklerle siyaset, savaş ve eğitim açısından yan yana durmuştur.
 
Müslüman kadınların, erkek egemenliği tarafından baskı altına alınan ikincil bir statüye sahip kişiler olarak tasvir edilmesi, Müslüman insanların ve Batı tarafından geliştirilen klişelerin devam eden uygulamalarının tezahürüdür. Ne yazık ki, Müslüman kadınların olumsuz imajı zaman içinde oluşmuş ve Hz. Muhammedin çağının uygulamalarıyla çelişen bir yapıya sahiptir. Ataerkil kültürlerin kadınlara ilişkin olumsuz düşüncelerinin kendi önyargılarını körükleyen bir niteliğe sahip olduğu söylenebilir. Günlük hayatta erkeklerin daha geniş bir yelpazedeki sorumlulukları, doğal olarak erkeklerin kadınlara karşı daha fazla haklara ve otoriteye sahip olmalarına yol açar.
 
Kutsal Kitap Kuranı Kerim, kadınların ve erkeklerin ortaklaşacakları bir ruhtan yaratıldığını, erkek ve kadınların aynı dini sorumluluklara sahip olduklarını ve her iki cinsiyetin de Kıyamet Gününde ödüller alacaklarını beyan eder. İslam ve gelenek arasında bir fark vardır. Bazı Müslüman ülkeler ya da toplumlar kadınlara karşı baskıcı olarak görülebilir, ancak daha yakından bakarsanız, kadınları kendi haklarından yoksun bırakan ve yok eden İslamdan ziyade gelenekleri ve kültürleridir. Öte yandan İslam, kadınları özgürleştiriyor. İslam, Müslüman kadınlara toplumda ve başka dinin sunmadığı bir itibar vermektedir.

Pek çok insan İslamı, kadınları baskı altında tutan ve baskı altına alan bir din olarak görüyor ama yanılıyorlar. İslamın öğretilerine ve inancına tamamen yabancı olan çoğu Müslüman olmayanlar, acımasızca islamı karalıyor.
 
İslam, kadınlara eşit bir varlık sağlamayı düşünmüş ve toplumun yararlı ve önemli bir parçası olarak statülerini ilan etmiş ve kadınların toplumda erkeklere karşı aynı saygıyı yaşayabilmelerini ve mümkün olan herşeyi yaşayabilmelerini mümkün kılmıştır. Kadınlar toplumun yarısını oluştururlar. İslam, kadınların toplumda sahip olduğu farklı rolleri tanır ve kadınların toplumdaki yerlerine saygı ve bağlılıklarını sağlar.

Cennet, annenin ayakları altındadır. İslam, kadınların çocuk yetiştirilmesinde oynadığı büyük rolü ve insanlığın ve toplumların geleceğinin annelere bağlı olduğunu kabul eder. Müslüman kadınlar, İslam’ın kendisine verdiği hak ve rolleri anlamalı, daha sonra bu haklar ve roller ışığında, tüm toplumsal ve İslami rolleri mutlak bağlılık ve bağlılıkla yerine getirmelidir. İslam, hayatın tam bir yoludur ve kadın haklarını koruyarak, hiçbir anlamda eksik olmayan ilahi bir dindir.
 
Geri
Üst