Karanlık Bir Gecede ....

kaprisli

Yeni Üye
Üye
Karanlık Bir Gecede ....
Yolunu tanımadım bu firarî gidişlerimin
Asıldığımı görmedim de şizofrenik rüyalarda
Ve başka bir ses değildi bendeki bu gürültü
Kalp atışıydı sadece ayaklarımın altındaki cansız yerin
Tükense mürekkebi harelerimi karalayan kalemin
Bulanık hava kalır bir/ kanımı pıhtılaştıran
Yüzüme saplanan ayak izleri nerden/ dilim kesilmiş
Vakur yürüyüşüydü gölgemin süzülüşü alnımdan
Yavrusunu koruyan bir anne kadar hırçınlaşmamıştım da
Dört duvarda sallanan ıpıssız gölge bendim oysa!
Yanılmışım (mı?) / yağma olmuş dünyalarda vuruluduğum
Kıvranıyordum bir kanadı kırık kuş gibi acının kollarında
Devişirin bana yüzümü/ varoşların çocuğuyum ben
Benim değil rüya(m) da görülen bu yüz.

Bir önceki giden yolcu kadar beklenmemiştim
Adına esrar sinmiş kartal yuvasındaki “çocuk”um ben
Gösterilseydi bana düşeceğim yer/ gerek kalmazdı tut(un) manıza
Yanıbaşımda bir gölge/ yüzünde ısınan mistik bir dua
Ben miydim? / adını eşkıyalara ödünç veren esir
Masum da değilim ruhumda sakladığım sır kadar
Çöle yağmurun düşmesi gibi muhal bir şeydi bu sükût
Dil varır mı sükûta? / kelimeleri eskimiş sesler(in) ocağında
Bir o(r) dunun yanarak tutuşması kadar kolay bir şeydi tebessüm
Dürülürdü yüzümü buruşturan renklerde ruhum.

Dudakları perçinleyen/ susuz bir yakarış
Ağladıkça/ gülmesi istifleşen yalnızlıklar dizilir göz ucuma
Karla karışık günah yağdıran gökyüzü
Serinletemez ateş kütlelerinde yanan yüreğimi
Dolunayı yutan bir dudak/ pencere ardında mahkûm
Çarpar ellerime/ camı ışık sanıp da öpen kelebek
Ateşte kıvranması mıydı/ uyuyan denizin horuldaması
Ayın dördüne kuşanmış enginlere sarkıtılan elvan uçurtmalar
Boşlukta bir inilti/ kulakları törpüleyen keskin çığlık
Hançer geninde patlak veren bu ses/ artık parmaklarımın ar(k) asında
Rüyamda her vurulduğunda bir çocuk/ düşerdi omzuma boynum
Ki, yutkunduğumda avucumdaki acıya bezenmiş telveyi
Serperdim yollara kıvrım kıvrım olan bakışlarımı/ gelmemeniz için.

Mahşere uzanan kelimelerim var/ dudağımda öyle dağınık
Toplanmasına an kala vurulduğumu varsaysam/ haince
Yine de aldandığımı sanacak bu ruhsuz ücretli köleler
Koskoca bir hüsrandı payıma düşen yine!
Her sarstığımda gök/yüzümü mimiklerimle
Dökülen bu gözyaşları mizâh mıydı/ gülüşünüze müsebbeb
En büyük acıydı/ beni çıldırtan kahkahalarınızı duymak
Sonu gelen bir mahkûmun son sigarası gibi
Tezcanlı bitiveriş misâli bir şeydi bu ağlayışım
Âvare gezinir harabe kentler üzerinde cirit atan rüzgârlar
Sanki bir kitabın son sayfasıydı bu tuttuğum gün.

Sahipsiz mi? makilere serilen bu hayatlar/ üşüşüyor insanlar
Garipsenecek ne var ki, aradığım yolculuk bu değil oysa
Bana urbaları kan toplayan nesil gösterildi/ kan(a) bulaşmış elleri
Saz benizli çocukları öptüğüm dudak
Yarıldı başlattığınız savaşlarda kılıç şakırdamalarıyla
Tarihe düşülen bir not/ kimin hayatından çalınmış?
Neresine sığdırayım bu son mehcûr kelimeyi
Bir destan vardı/ genç asil çocuklar söylüyordu şarkısını
Bırakılmıştı susmalara/ nakaratlarda kilitlenen diller
Her okuduğumda devamı mazide kalan bu şiiri
Karanlık bir gecenin/ rengi solgun yıldızların gölgesinde
Yağmur altında serenat hüzün mevsimi
Parçalıyor ruhumu düşen her damlayla
Kalbime sızan halecan/ köpük saçıyor damarlarıma
Alnımdan silinen öfkeme ne demeli? ey Sen!


Bir hüzündü sanki gök/yüzümle buluşan her yıldız kümesi
Şiirlerimde kurulan mayın tarlasıydı her kafiye(m) .








alıntı
 
Geri
Üst