KPSS Anayasa Hukuku - Konu Anlatımı

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
KPSS Anayasa Hukuku - Konu Anlatımı
kpss anayasa konu anlatımı kpss anayasa konu anlatımı hukuk hukuku
Hukuk: Toplum hayatını düzenleyen kurallar bütünü (ihlal durumunda devlet otoritesi tarafından yaptırım uygulanır)

Anayasa: Devlet faaliyetlerini düzenleyen yasa metni.Devletin oluşum biçimini düzenler.Hem devleti hem bireyi kapsar.Devletle birey ilişkilerini hukuk kurallarına bağlı olarak düzenler
Pozitif Hukuk: Yürürlükteki Hukuk kuralları

Anayasa Üstünlüğü Kuralı: Diğer hukuk kurallarının anayasa metnine uygun olması kuralıdır.(1982 anayasası 11.mad.)Anayasa mahkemeleri bunu denetler.

Anayasal Yönetim:Fransız ihtilalinde ortaya çıkmaya başladı.

Mutlak Monarşi:Bir kişinin devlet otoritesi olması.Tüm kuvvetlerin tek elde olması.(eski düşünceye göre kral tanrının temsilcisi bu yüzden yetkiler sınırsız.Teba bu yetkilere uymak zorunda olan kralın yönetimi altındaki halk.)

18.yy. Anayasacılık hareketleri:Amerika’da İngiliz kolonileri anayasal yönetimlerin temelini attı.İlk Virginia sonra da diğer koloniler bağımsızlık bildirgelerini yayınladılar.O zamanlar Hukuk ta fransızcanın daha etkili olması sebebiyle Fransız ihtilalinin etkileri daha geniş ve daha hızlı göstermiş oldu.

Meşruti Monarşi: Devlet yetkileri anayasaca düzenli.Parlamentoda da aristokratlar yer alıyordu.

Osmanlı-Türk Anayasacılık hareketleri: 1839 Tanzimat Fermanı ile batıya benzer bir takım gelişmeler oldu.
-Tanzimat Fermanı:Kişinin haklarını düzenleyen bir metindir ama anayasa değildir çünkü tek taraflı bağlayıcı bir metindir.Amaç Osmanlının batının gelişmesini yakalayabilmek.

-1854 Islahat Fermanı:Anayasa değil yaptırım uygulayabilecek bir mekanizma mevcut değil.İçeriği her Osmanlı vatandaşının haklarını belirtmek (vergi,askerlik memurluk din ırk ayrımı olmadan)

-1876 Kanun-i Esasi:Anayasa metnidir.Anayasa hareketlilikleri neticesinde olmuş olup aynı derecede değildir.
-Denetleme Mekanizması:Meclisi Umumi:
Mebus: Seçimlerle olurdu bu hak erkeklere tanındı Ayan:padişah tarafından seçilenler.

Padişahın yasama yetkilerini sınırlayamıyor.En son yetki yine padişahta.Kanun-i Esasi’ye göre kanun tasarısı için kanun tasarısı için padişaha danışılır.İzin verirse bu iki meclis görüşür ve padişahın onayı için tekrar padişaha gider.Onay yetkisini kullanmazsa yasama süreci tamamlanmadan sona ermiş olur.

1909 da kanun tasarısı için padişaha sorulması kaldırıldı.Padişah söz konusu yasayı onaylamazsa yasa tasarısı meclise tekrar geri dönecek ve eğer 2/3 çoğunluk sağlanırsa tasarı padişaha tekrar gider ve onayı zorunludur.Ayrıca bu yılda padişahın parlamentoyu fesih yetkisine sınır getirildi.Meclis feshinden en geç 3 ay içinde seçimlerin yapılması mecburidir.

1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu: (Devletin temel düzeni hakkındaki kanun)
Yürürlüğe koyan 1920 de kurulan TBMM.1921’de meclis bu metni yürürlüğe koymuştur.Teknik anlamda anayasa değil.Sadece devletin temel idaresi hakkında maddeler içerir.
** 1.Madde:Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir.(geleneksel yönetim biçiminden rasyonele geçiştir) Devrimci bir ilke.Padişahı ve saltanatı yok sayar.

Klasik Literatüre göre Hükümet Sistemlerinin Tasnifi:

-Devlet Yetkilerinin hangi makamlarda olduğu
-Farklı organların karşılıklı olarak birbiri üzerinde sahip olduğu yetkiye göre


Kuvvetler Birliği:Yasma ve yürütmenin aynı organın elinde olduğu sistem

-Yasama ve yürütme organları yürütme organında olan sistemler(monarşi,diktatörlük)
-Yasama ve yürütme yasama organında olabilir.(meclis hükümeti sistemi)

1921 anayasası 8.maddesine göre TBMM icra vekillerini(bakanlar kurulu) seçme ve görevine son verme yetkisine sahiptir.Fakat bakanlar kurulu meclisi feshedemez.Aynı anayasada bir devlet başkanlığı müessesi yoktur.Bu sistem İsviçre de halen geçerlidir.

Kuvvetler Ayrılığı: Yasama ve yürütme organları ayrıdır.Bu sistem 2’ye ayrılır
-Başkanlık :Yasama ve yürütme sert ve kesin olarak ayrı.
-Parlamenter: Yasama ve yürütme yumuşak ve esnek olarak birbirinden ayrı.


Başkanlık Sistemi:Yasama yetkisi “kongre” denilen organdadır.Yürütme yetkisi ise başkana aittir.Başkan, “yasama organı” kongreyi feshedemez aynı şekilde kongrede başkanı feshedemez.Sadece başkanın ağır bir suç işlemesiyle başkan feshedilebilir(impeechment)
Başkan halk tarafından seçilir(oylama ile yada dolaylı olarak halkın seçiciler kurulunu seçmesi ve bu kurulun da başkanı seçmesi gibi).Aynı zamanda halk kongre üyelerini de seçer ve bu kişiler de yasama yetkisini kullanırlar.

*Organların kesin ve sert biçiminde ayrı olduklarının belirtileri:
-Başkan ve kongre ayrı ayrı seçiliyor
-Karşılıklı fesih yetkileri yok.

Başkan bir takım yardımcılar kullanır.Fakat parlamentodakilerden farklı.Başkan mutlak yürütme yetkisine sahip.Ayrıca bu yardımcı kişiler yürütme yetkisinde başkanla eşit statüde değiller.Sadece danışman pozisyonundalar.Bu sistemde yürütme monist bir karakterde.Başkan için güven oyu söz konusu değildir.Kongrenin belirlediği süre zarfında yürütme yetkisini kullanır.

Parlamenter Sistem(Kuvvet Ayrılığı):Yasma yürütme farklı organda.Yürütme yetkisi devlet başkanı ve bakanlar kurulunda.Yasama yetkisi ise meclis (parlamentoda).Yasma organı halk tarafından seçilir.Bu organda salt çoğunluğa sahip olan bakanlar kurulunu da oluşturmaya yetkili olur.Bu sistemde yürütme düalist bir karakterdedir.Yasma ve yürütme karşılıklı olarak hukuki haklara sahiptir.

Çoğunluk alan parti başkanı bakanlar kurulu listesini devlet başkanına sunar onay alırsa parlamentodan güvenoyu alması gerekir.Alamazsa hukuki varlığı sona erir.Eğer seçimlerde çoğunluk sağlanmazsa koalisyon hükümeti kurulabilir. Hükümet faaliyetleri sırasınca bu güvenoyunu koruması gerekir.Eğer kaybederse “gensoru” mekanizması ile hükümetin hukuki varlığı sona erdirilebilir.Buna ek olarak bu mekanizma tek bir bakan ya da milletvekiline de verilebilir.Bu yasama organının yürütme organını durdurabilecek bir mekanizmadır.

Klasik parlamenter sistemlerde başkanın meclisi fesih yetkisi vardır fakat sınırsız değildir belirli kuralları vardır.1961 anayasası 108.mad. ile 1982 116.mad. ‘si cumhurbaşkanına meclis seçimlerini yenileme yetkisi vermiştir.

Meclis seçimlerinin yenilenmesinde hukuki varlık sona ermez yeni genel seçimin yapılması ve bunun yürürlüğe girmesine kadar eski yasama organı görevini sürdürür.Meclis feshinde ise yasama yetkileri o anda biter.1982 anayasası fesih yetkisi değil de seçimlerin yenilenmesi yetkisini tanımıştır sebebi ise ülkenin meclissiz kalmaması.


Çoğunluğa sahip hükümet anayasada öngörülen tarih öncesi bir tarihte erken seçim kararına varabilir.Anayasaya göre meclisin görev süresi 5 yıldır.Fakat bu süreden önce bu görev sona erebilir.Bu süre sabit bir süre değildir.Gensoru ile bu süre kısa olabilir.Erken seçimin ise çeşitli sebepleri olabilir.Mevcut hükümet ileriyi düşünerek kendine uygun bir zamanda erken seçim yaptırabilir.82 den beri hep erken seçim yapıldı.Ve hiç meclis seçimlerinin yenilenme yetkisi kullanılmadı.Yürütme yetkisi devlet başkanı ve bakanlar kurulu arasında kullanılır.Parlamenter sistemlerde devlet başkanının yetkisi semboliktir.Bu sistemlerde bakanlar kurulu hukuki ve siyasi açıdan sorumludur.

Yetkiler ve sorumlulukların birbirine paralel olması gerekir


Karşı İmza:Cumhurbaşkanları icrai alanlarda gerçek yetkilere sahip değillerdir.Başkanın eylemleri semboliklerdir.Başkanlar tek başlarına yürütme yetkileri yoktur bunun için bakanlar kurulu ve başbakanın imzası gerekir (counter signature)

Yetkileri Ör:Bakanlar kurulunu toplantıya çağırmak
Kanun imzalamak
Yasama yılı başında konuşma yapmak


Yarı Başkanlık Sistemleri:(kuvvetler ayrılığı)Karma melez niteliktedir.Yürütme cumhurbaşkanı ve bakanlar kuruluna ait,yasama ise parlamentoya aittir.Başkan halk tarafından seçilir.Bu başkanlar sembolik değil icrai yetkilerle donanmıştır.Bu yetkileri bakanlar kurulu ile paylaşır.Halk iki ayrı seçimle başkanı ve parlamentoyu seçer.İki ayrı seçim olur.Parlamento genel seçimleri sonucunda çoğunluktaki parti hükümeti kurar çoğunlukta değilse koalisyonla hükümeti kurabilir.Yasma ve yürütmenin yetkileri parlamenter sistemdeki gibidir.Aynı şekilde güvenoyu vardır.Hükümet görevi süresince yine bu güvenoyunu korumak zorundadır.Cumhur başkanının meclisi fesih yetkisi vardır.Bu sınırlı değil başkan dilediği zaman fesih yetkisini kullanabilir.
1923 de yapılan değişikliklerle rejimin adı cumhuriyet oldu.Cumhurbaşkanlığının adı kondu.Hükümetin oluşum prosedürü de değişti.CB. meclis üyeleri arasından başbakanı seçer başbakan da bakanlar kurulunu seçer onaylanmasından sonra yürürlüğe girmiş olur.

1924 Anayasası:

4.Madde: Egemenlik yetkisi Türk milleti adına TBMM’ye devirli.
5.Madde: Meclis Hükümeti sistemini uygular
7.Madde: Yasama organı üstün yetkilere sahiptir.Yürütmeyi denetleyebilir.
6.Madde: Meclis yasa yetkilerini kendi kullanır.
7.Madde 1.Fıkra Yürütme yetkisini Cb. Bakanlar kurulu tarafından kullanır.
24-60 arasında da meclis yürütme yetkisini kullanmaya teşebbüs etmedi.
39.Madde: Karşı imza ilkesi (CB.’nin kararları,eylemleri i ve işlemleri başbakan ve bakanlar kurulunca imzalanır.
44-46.Maddeler: Bugünkü başbakan ve bakan seçimleri ve bakanların sorumlulukları (“kolektif” tüm bakanların parlamentoya olan sorumlulukları bireysel sorumluluk ise her bakanın kendi işine olan sorumluluğu.)

Başka bir özellik ise sert olması ve anayasanın üstünlüğüne önem veriyor olmasıdır.(Anayasa hükümlerinin değiştirilmesi veya kaldırılması eğer normal yasalardan ve adi kanunlardan daha zorsa bu anayasa serttir.)
82 anayasasına göre bir milletvekili tek başına kanun değişikliği tasarısı verebilir fakat anaysa değişikliği için meclisin 1/3 !inin imza vermesi gerekir.

102.Madde: Anayasa değişiklik teklifi.
-Tam üye sayısının üçte birinin imzası
-Tam sayının 2/3 kabul oyu
-1.Maddenin değişmesi için tasarı bile verilemez.

103.Madde:Anayasa üstünlüğü ilkesine yer verir.Hiçbir kanun anayasaya aykırı olamaz.Aykırı bir hüküm olursa anayasa mahkemesi tarafından iptal olur.

Bu anayasa çağdaşlaşmanın olması için laikliğin gerekli olduğunu vurguluyordu.Laiklik ve çağdaşlaşma yolunda önemli adımların bulunuyor olmasına rağmen bu anayasada 2.maddede dinin İslam olduğu ifade edilmiştir.Ayrıca 26.maddeye göre meclis ahkam-ı şer’iyye ‘nin temizi ile hükümlüdür.1961 anayasasında bu hükümler kalkmıştır.

1924 anayasası tüm insan haklarına değil de klasik haklar denilen hükümlere yer vermiştir.Sosyal haklar yoktu.Ayrıca bu varolan klasik hakların da nasıl kullanılacağı da ayrıntısıyla söz edilmemiş sadece adı belli.

Negatif statü hakları(klasik): Yaşama,dilekçe
Pozitif statü hakları (sosyal): Eğitim,sağlık.

1924 anayasası özü itibariyle çoğunlukçu (majoritarian) bir karakterde.

Çoğunlukçu Demokrasi(majoritarian):Belli bir zaman dilimindeki hakim aritmetik anlamdaki çoğunluk mutlak ve sınırsızdır.Rousseau bunu varsayımlarla açıklamıştır.Bu görüş Fransız Rousseau’nundur.Ona göre genel irade (Bir toplumun tümünün iradesi) mutlak ve şaşmazdır ayrıca sınırsız yetkilere sahiptir.Genel irade her zaman kamu iyiliğine önem verir.

1924 anayasası bu sistemi benimsemiştir.sayısal çoğunluğun iradesini sınırlayacak herhangi bir mekanizma yoktur.Bu düzende azınlık haklarını savunacak hiçbir şey yok.Ayrıca bu sistemde iktidar ve muhalefet arasındaki ilişkileri düzenleyecek herhangi bir mekanizma da söz konusu değil.Bu anayasa sistemi çeşitli anti-demokratik hareketlere yol açtığı için 27 mayıs. 1960 ta darbeyle sona erdirildi.1924’te bu sistemin kabul edilmesinin sebebi o zamanlar siyasal hayatın Fransız kamu hukukundan etkilenmiş olmasıydı.

Ve bu Fransız hukuku Rousseaucudur bu sebeple Türkiye’de bu sistemi benimser.O zamanlar rejim için tek tehlikenin saltanat olduğu düşünülüyordu.Milletin temsilcilerinin sorun olabileceği düşünülmüyordu.Ayrıca bu sistem devrimlere daha elverişliydi.Bu sebeplerden dolayı kabul edildi.1924 anayasasının 102 maddesi bu anayasanın sert olduğunun belirtisidir.Ayrıca anayasa üstünlüğü ilkesi de benimsenmiştir.

1960 darbesiyle yeni bir dönem başlamıştır.Yasama ve yürütmenin nasıl uygulanacağı Milli Birlik Konseyinin yayınladığı 1.no’lu geçici anayasa ile belirlenmiştir.Buna göre yasama yetkisi MBK’de.Yürütme yetkisi bakanlar kurulu eliyle kullanılacak.Bu bakanlar kurulunun tayin yetkisi MBK başkanı Cemal Gürsel’e ait.ayrıca Cemal Gürsel aynı zamanda MBK,başkomutan başbakan,devlet başkanı sıfatlarına sahip.

Prof. Dr. Sıdık Sami Onar başkanlığındaki İstanbul Konseyine yeni bir anayasa oluşturma yetkisi verildi.Fakat hazırladıkları taslak yoğun tepkiler aldı.Çünkü milletin temsilcilerinin yetkileri olabildiğine kısıtlanmıştı.(tepki mantığı :her anayasa bir öncekine tepki niteliği taşır.)

Kurucu Meclis yasama meclislerinden farklıdır.Kurucu meclis bir ülkede yeni bir anayasa düzeni yapmaya yetkili bir meclis ve hiçbir hukuk kuralı kurucu meclisi sınırlayamaz.Bir ülkenin anayasal düzenini baştanbaşa değiştirme hakkına sahip olan meclistir.Yetkileri sınırsız fakat istediği anayasal düzeni getiremez.Hukuksal yaptırımı yoktur ama sosyolojik anlamda sınırlıdır.

Yeni anayasayı oluşturmak için kurulan kurucu meclis iki meclisten oluşur.1.’si MBK’den oluşur diğeri ise temsilciler meclisi (seçmen iradesiyle oluşur)

Mecliste o tarihte yer alan partilerin temsilcilerinden oluşur.(CHP;CKMP).İki dereceli seçime benzer bir seçimle kuruldu.

Kısa sürede 61 anayasasını hazırlamış ve 9 Temmuz 1961’de halk tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.Ve ardından seçimlerle yönetim sivillere terkedilmiştir.
 
Ce: KPSS Anayasa Hukuku - Konu Özeti

1961 Anayasası’nın Temel Nitelikleri
Çoğunlukçu demokrasi anlayışından çoğulcu demokrasi anlayışına geçilmiştir.Yasama yürütme ve yargı ayrı ayrı anayasaya bağlı.Yani anayasanın üstün olduğu bir siyasi düzen öngörülüyor.1924’ten farklı olarak kuvvetler ayrılığı ilkesi benimsenmiştir.18.yy. anayasa hareketlerinin kaynağı aydınlanma felsefesidir.

Montesquieu bu sıralar kuvveler ayrılığı teorisini yarattı.Tabi o zamanlar bu kuvvetler ayrılığı sistemi farklı idi.Bugünkü siyasal parti yapısı o zamanlar yoktu.Günümüz şartlarında kuvveler ayrılığı ilkesinin önemi yargı organının bağımsız olmasındandır.24 anayasasında yasama yürütme TBMM elinde.Yasama kendinde yürütme CB ve bakanlar kurulu eliyle yapılıyor.Yargı yetkisi bağımsız mahkemelerin.Bağımsız olarak geçiyor fakat bunu uygulayacak mekanizmalar bu anayasada yok 61 anayasasıyla tüm bunlar düzenlendi.

1961 anayasası kuvvetler ayrılığı ilkesini yerleştirdi ayrıca yasamayı da iki meclise ayırdı.
-Millet Meclisi
-Cumhuriyet Senatosu.(Anayasaya aykırı kanunların yürürlüğe girmesini engelleyecek bir ön mekanizma )
Bu anayasa devlet iktidarının bölüşülmesinde sadece yatay değil dikey şekilde de bir idari parçalama yoluna gitmiştir

Temel Haklar ve Özgürlükler: 1961 anayasasında her şeyden önce temel hak ve özgürlüklere ilişkin madde sayısı daha fazla ayrıca ayrıntıları da içeriyor.24 anayasası temelde özgürlüklere yer verdiği halde güvence yoktur. 61’de bu söz konusu değil 3 kategori vardır.

-Anayasanın herhangi bir hakkı düzenleyen herhangi bir hükmünde o hakları düzenleyen herhangi bir sınırlayıcı ifadeye yer yok.Mad.20-21
-Herhangi bir maddede sınırlama yok,bunların kanunla düzenlenebileceği ve kanun ile sınırlanabileceği haklar.(Basit yasa kaydıyla düzenlenen haklar) Mad.17
-Nitelikli yasa kaydıyla düzenlenen haklar.Anayasa maddesinde hakkı düzenleyen hükmünde o hakkın hangi gerekçeler ile sınırlanabileceği belirtiliyorsa.Mad.18

Temel Hak ve özgürlüklerin sınırlanması:(mad.11.)
1-)Temel hak ve özgürlüğü düzenleyen kanun kesinlikle anayasanın temeline ve özüne uygun olmalıdır ancak kanunla düzenlenir.
2-)Öze dokunma yasağı: Hakkın özü kullanımı sınırlayan bütünüyle ortadan kaldıran bütün işlemler öze dokunma yasağına girer ve geçersiz olur.

11.mad 71’e kadar tüm temel hak ve özgürlükler için güvence olmuştur.


1961 Anayasasının uygulanması: D.P.’nin anayasa yapımından dışlanması aynı zamanda seçmenlerin çoğunun dışlanması idi.D.P.’nin mirasçısı sayılan A.P. sık sık yeni anayasaya eleştiri yapıyordu.65’te tek başına iktidar oldu.69'da da yine iktidarı tek başına elinde tuttu.Bu eleştirilerinin onları iktidar yapması halkın da bu yeni anayasayı benimsemediğini gösterir.

A.P.’ye göre bu anayasa kamu düzenini bozuyor ve yürütme yetkisinin işlemesini engelliyordu.Böylece devlet otoritesi günden güne zayıflıyordu.Şiddetin günden güne artması sonucu askeri güçler yayınladıkları bir muhtıra ile hükümetin istifa etmesini sağladı.Bu yarı bir askeri yönetim sayılır.Meclis feshedilmedi,yöneticiler yargılanmadı ve tüm mekanizmalar normal şekilde işliyordu.Tabi darbe tehdidi altında.

Nihat Erim başbakanlığında partiler üstü bir geçici yönetim kurulmuştu.Adına partiler üstü denmesinin sebebi tüm meclisten seçilen ve parti fakı gözetmeden seçilen ve bunun yanında meclis dışından da yöneticiler alınan bir hükümet olmasıydı.Bunun amacı T.Sil.Kuv.’nin anayasada istediği değişiklikleri yaptırabilmesiydi.61 anayasası 71-73 yılları arasında köklü değişikliklere uğramıştır.

Bu değişikliklerin amacı:
-Yürütmenin otoritesini takviye etmek:61 ilk metninde bak.kur.’nun KHK. çıkarma yetkisi yoktu.Bu yüzden 64.mad.’ye ek hükümler getirilerek bu yetki verilmiştir.KHK’ler aslında yasama işlemleridir çünkü yürürlükteki kanunu değiştirirler ya da yürürlükten kaldırırlar.(fonksiyonel açıdan yasama)
-Özerk kuruluşların değişikliği:Üniversitelerin özerkliği zayıflatıldı ve TRT’ninki kaldırıldı.
-Devlet kanun değişikliğini ancak yasa ile düzenleyebilir.

Tabii Hakim İlkesi: Bir suçun ancak işlendiği zaman mevcut olan mahkemeler tarafından yargılanma ilkesidir.Yani suçun niteliğine göre mahkeme kurulamaz.

1402 sayılı kanun. 11.maddeye göre sıkıyönetim ilan edilen yerde Milli Savunma Bak. Duyduğu ihtiyaç üzerine yeter sayıda sıkıyönetim mahkemesi kurabilir.13.maddede sıkıyönetim ilanında en çok 3 ay öncesine kadar sıkıyönetim yapılmasına neden olan suçlar ancak sıkıyönetim mahkemesince uygulanır.Bu hüküm tabii hakim ilkesiyle çelişir.

Bu ilkeler sonra kanuni yargı ve kanuni hakim ilkesi olarak adları değiştirildi fakat bu lafzen anayasaya uygun oldu fakat özünde halen aykırı idi.

1971’de yapılan değişikliklerden biri de yargıdaki değişikliklerdir.

149.madde anayasa mahkemesi yetkilerinin bir hükmüne yer verir.Burada anayasa mahkemesine dava açma yetkilerine sahip olanlar belirtilmiştir.Siyasi partinin grup teşkil etmesi için 10 vekile ihtiyacı vardır.Temsilci dendiği zaman tek bir vekil bile yeterlidir.!961 anayasasında temsilcisi olan partilere anayasa mahkemesine dava açma yetkisi verildi.71-73 deki değişikliklerle bu ortadan kaldırıldı ve sadece grubu bulunanlara verildi.

Bütün idari işlemlerin yargı denetim Danıştay ile yapılırdı.71’den sonra askeri yüksek mahkemeleri kuruldu.Askerlikle ilgisi olanların eylem ve işlemlerini bu askeri yüksek mahkemeler yürütürdü.
Devlet Güvenlik Mahkemeleri devletin aleyhine işlemlere bakan mahkemelerdir.Askeri hakimlerde bulunur.
Değişikliklerin asıl maksadı yargının sınırlarının artırılması,temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması bunların sonucu olarak da kamu huzur ve güvenliğinin korunması idi.
Milli Güvenlik Konseyi ve 1982 Anayasası’nın Yapılması
27 Ekim 1980’de geçici anayasa düzeni hakkındaki kanun yürürlüğe kondu.Buna göre yeni anayasa hazırlanana kadar 61 anayasası yürürlükte kalacaktı.Meclis ve CB’ ye tanınan haklar MGK.’nindir.Ayrıca CB’ ye tanınan tüm yetkiler MGK ve devlet başkanı sıfatına sahip olan Kenan Evren’in olacaktır.Bülent Ulusu’nun kurduğu hükümette yürütme yetkisini kullanacaktı. Bu konsey süresince de anayasa yargısı ve idari yargıya sınırlar konuldu.

29 Haz. 198’de yeni bir anayasa hazırlanması için kurucu meclis kanunu yürürlüğe girdi. İki meclis var üyeler asker ve sivillerden oluşmakta idi.Kurucu meclisin yetkisi sadece anayasa yapmak değil halk oylamasını düzene koyacak seçmen kanununu da hazırlamak idi.Asker olanlar MGK sivil olan meclis ise danışma meclisi denmekteydi.Bu danışma meclisi 160 kişiden meydana gelmekteydi.Bunun 120 ‘si dolaylı olarak MGK tarafından seçilenler geri kalan 40’ı ise direkt olarak MGK tarafından seçilenlerdi.

120 kişinin seçimi için 11Eyl.1980 tarihinde hiçbir siyasi parti üyesi olmama ve yüksek okul bitirmiş olma şartları koşulmuştu.Ayrıca her ilin kaç temsilcisi olacağı da düzene konulmuştu.Valiler başvuruları kabul edip kişiler hakkında geçmiş araştırması yapacaklar ve ayrıca o il için tespit edilmiş üye sayısının 3 katı kadar adayı MGK’ ye bildireceklerdi bunları ise MGK seçecekti.Diğer 40 kişi ise doğrudan doğruya MGK’ ye başvuracaktı.Anayasanın kabulü ve ardından seçim kanununun hazırlanmasıyla 83’te seçimler yapıldı ve sivil yönetime geçildi.

1961 ve 1982 Anayasalarının Benzerlikleri ve Farklılıkları :
Benzerlikleri:
-Askeri müdahale sonucunda oldu.
-Bir kanadı askeri diğer kanadı sivil olan kurucu meclisler tarafından yapıldı (MGK,MBK) (temsilciler meclisi ,Danışma meclisi)
-Kurucu meclislerin sivil kanadı seçimlerle oluşmadı
-Hazırlanan anayasa halkoyuyla yürürlüğe girdi.
-Sivil kanadın bakanlar kurulunun oluşturulmasında ve düşürülmesinde yetkileri yoktu.

Farklar:
-61 temsilciler meclisi daha temsili nitelik taşımakta yaklaşık 1/3’ü dolaylı bir seçimle önemli bir bölümü ise kooptasyon yani çeşitli meslek kuruluşlarının kendi temsilcilerini seçmesiyle oluşmuştur.82 Danışma meclisinde tüm üyeler MGK tarafından seçildi.
-Temsilciler meclisinde anayasa yapım sürecinde partilerin de büyük etkisi oldu.Danışma meclisinde ise partisiz bir anayasa niteliği var 11 Eyl.80 e kadar olan zamanda partilere mensup olanlar üye olarak kabul edilmedi.
-Danışma meclisi daha fazla bürokrasi ağırlıklı bir meclis durumundaydı.
-Temsilciler Meclisi MBK karşısında Danışma meclisinin MGK karşısında olan durumuna göre daha yetkili idi.temsilciler tarafından kabul edilen metin eğer MBK tarafından kabul edilmezse ve temsilciler MBK’ nin yaptığı değişiklikleri onaylamazsa ortak bir kurul oluşturuluyordu.ve bu metin kurucu meclis birleşik toplantısında oylanırdı burada temsilcilerin sayısal bir çoğunluğu vardı bu da büyük bir avantajdı.Fakat Danışma meclisinin kabul ettiği herhangi bir metin üstünde MGK istediği değişikliği yapma yetkisine sahipti.adının da doğru olarak ifade ettiği gibi bu meclis danışma ve bir ön çalışma meclisi idi.
-61’de anayasanın halk tarafından onaylanmaması durumunda ne yapılacağı açıktı fakat 81-83 sisteminde bu açıklık yoktu.
-61 anayasasında siyasi partiler kamuoyu oluşturmada aktiftiler hatta anayasanın kabulüne karşı görüşlerini açıkça beyan edebiliyorlardı fakat 82 halk oylamasına ilişkin MGK’ nin 70-71 sayılı MGK kararında anayasa üzerinde tartışmalar sınırlandırılmıştı.Ayrıca feshedilmiş olduklarından siyasi partilerin kamuoyu oluşturma gibi bir olanağı da yoktu.
-61’in aksine anayasanın kabulü CB seçimiyle birleştirilmiştir.Buna göre halkoylaması tarihindeki MGK başkanı CB sıfatını alır ve anayasada belirtilen yetkilerini 7 yıl boyunca kullanır.
 
Ce: KPSS Anayasa Hukuku - Konu Özeti

1982 Anayasasının Başlıca Özellikleri
-82 anayasası 61’e göre daha kazuistik bir yöntemle hazırlanmıştır:

Genel nitelikte değil daha ayrıntılı hazırlanmıştır.Bu açıdan her iki anayasada kazuist sistemle hazırlanmıştır.Bunun sebebi ise her iki anayasanın da tepki niteliği taşımasıdır dolayısıyla daha ayrıntılı düzenlemeler mevcuttur.Bunun diğer bir sebebi ise siyasi kültürle alakalıdır.Yaşanan siyasal sorunlara daha legalistik çözümler bulmak gerekçesi ile bu sistem kullanılmıştır.82 anayasası 61 ‘e göre daha kazuist bir karaktere sahiptir.Her iki anayasanın başlangıç kısımları mukayese edilirse 82’ninkinin daha uzun olduğu görülür.Ayrıca 1961 anayasasının 151 madde ve 11 geçici maddesi mevcuttu. Fakat 1982 anayasasının 177 maddesi ve 16 geçici maddesi vardır.Ayrıca 1961 anayasasının herhangi bir maddesine tekabül eden 1982 anayasası maddesi diğerine oranla daha uzun ve ayrıntılı tutulmuştur.



-Sadece genel ilkeleri ortaya koyup bunların uygulanmasını kanunlara bırakma amacını güden anayasa tipine “çerçeve anayasa “ denir.

Her iki anayasa da çerçeve anayasa tipini benimsemeyip birçok muhtemel durumları düzenleme isteyen kazuistik yönteme yer vermiştir.Bir anayasa kazuistik ve katı ise o anayasa toplumun gelişmelerinin arkasında kalabilir.Çerçeve anayasa ise devlet hayatına ilişkin içeriği olduğu için toplum gelişmesine uyan bir karakteri olur.Bu yüzden çerçeve anayasa kazuistik’e göre daha uzun ömürlü olur (Amerikan Anayasası)

-1982 Anayasası 1961 anayasasına göre daha “katı” bir niteliktedir.

82 anayasasından değiştirilmesi talep bile edilemeyecek hükümlerinin kapsamı artmıştır.Ayrıca anayasa değişikliği süresine 61’de mevcut olmayan C.B.’nin onay safhasını eklemiştir.C.B.’nin onaylamadığı anayasa değişikliğini halk oyuna sunabilecekti.Bunlara ek olarak geçici 9 maddenin C.B.’ye tanıdığı güçleştirici veto yetkisi de bu anayasanın 61’e göre daha katı olduğunun kanıtlarıdır.

-1982 Anayasası bir geçiş süreci öngörmüştür.

Bütün anayasalarda olduğu gibi 82 anayasasında da geçici hükümler vardır.Normal yönetime geçiş için bir süreç öngörülmüştür.83 halkoylamasıyla direk sivil hayata geçilmemiştir.Bunun için tedricen (yavaş yavaş) bir geçiş uygun görülmüştür.Ve böylece bir müddet daha sivil hayat denetlenmiştir. 1980-1983 arasında doğrudan doğruya askeri yönetim 1983’ten sonra ise metinlerin öngördüğü süreyle bir geçiş süreci yaşanmıştır.M.G.K. başkanı Kenan Evren’in C.B. olmasıyla sivil hayat denetim altında tutulabilecekti.Seçimlerde anayasanın belirlemiş olduğu yöntemden bir kerelik sapmayla C.B.’nin doğrudan doğruya halk tarafından seçilmiştir.Ayrıca geçici 2. maddeye göre MGK Cumhurbaşkanlığı konseyine dönüşecek ve 6 yıl hüküm süreceklerdi bu konsey üyeleri de vekillere tanınan dokunulmazlık hakkına sahip olacaklardır.Böylece askeri otorite siyasi etkiye 6 yıl boyunca sahip olacaktı.Fakat yetkiler icrai değil istişari karakterde olacaktı.Bunlara ek olarak da geçici 4. maddeye göre 11 Eylül 1980 tarihinde herhangi bir siyasi parti lideri konumunda olan kişiler 5 veya 10 yıllık siyasi yasaklı konumuna gelmiştir.Bu yasaklar 1987 de yapılan halkoylamasıyla yürürlükten kalkmıştır.
-1982 anayasası Otorite –hürriyet dengesinde otoritenin ağırlığını arttırmıştır.

61’e tepki olarak otoriteyi arttırmak için kişi özgürlükleri alabildiğine artırılmıştır.1961 anayasası 11.maddesinde kişi hak ve hürriyetlerinin güvence altına alındığı görülür.1971’de bu madde değişmiş olsa bile yine de sınırlayıcı bir formül içermesi zordur.Fakat 1982 anayasası 13.maddesi son fıkrasında tüm hak ve hürriyetleri sınırlayıcı bir maddedir.

-1982 anayasası devlet yapısı içinde yürütme organını güçlendirmiştir.
Yürütmede C.B.’nin yetkileri oldukça güçlendirildi.Ayrıca başbakanın yetkileri de 61’e göre oldukça güçlendirildi.

-1982 anayasası karar alma mekanizmalarındaki tıkanıklıkları giderici hükümler getirmiştir.

Karar alma sürecinde ortaya çıkabilecek tıkanma ve kilitlenmeyi önleyebilecek ve karar alma sürecine sürat kazandıracak hükümler içerir.70’li yıllarda hükümet bunalımlarının sıkça olması ve parlamentonun bu hükümet bunalımlarıyla uğraşması yüzünden memleket sorunlarını çözemiyor.1961 anayasasının 108. maddesinde meclis seçimlerinin yenilenmesi için C.B.’ye yetki verir fakat bunun için 18 aylık bir süre öngörür.Bu yetki 82’de caydırıcı rol oynadı.116.maddeye göre 45 günlük bir hükümet bunalımının ardından C.B.’ye meclis seçimlerinin yenilenmesi hakkı doğar.
82-116.maddede olduğu gibi 82-02.maddesinde de C.B. seçimleri için bir yaptırım öngörülmüştür.61-95.maddeye göre C.B. seçimleri için ilk iki turda 3/2 çoğunluk gerekir eğer sağlanmazsa diğer turlarda salt çoğunluk yeterlidir.Fakat salt çoğunluk sağlanmayabilir.Bu yüzden bu hüküm 82 anayasasında değişiklik gösterdi ayrıca zaman sınırı da kondu(30 gün).82-102.maddeye göre ilk iki oylamada 3/2 çoğunluk 3.turda salt çoğunluk 4.turda ise 3.turda en çok oy alan iki aday arasında bu seçim olur.
1961 anayasasına göre C.B. adaylığı parlamenter sıfatı taşımayı gerektirir. Fakat dışarıdan aday alınabiliyordu bu da kontenjan senatoyla sağlanıyordu.82 anayasasında bu dolaylı yönteme yer verilmedi.
Meclis başkanlarının seçimlerini düzenleyen maddelerde C.B. seçimlerininki gibiydi. 82-94. madde ve 61-84.madde.
Bunlara ek olarak partilerin grup kurma sayılarını düzenleyen maddeler de değişti.(82-95.mad. 61-85.mad.)
Gene 61 anayasasına göre Anayasa mahkemesine millet meclisince 3 cumhuriyet senatosunca 2 üyenin seçilmesi gerektiği halde bu seçimlerde aranan üye tamsayısının salt çoğunluğu şartı her zaman bulunamaması nedeniyle seçimler mümkün olamamış ya da uzun sürmüştür.82 anayasası bu usulün kaldırılmasını sağlamıştır.
82 anayasası yasama sürecini uzatıcı ve kanunların yapılmasını güçleştirici nitelik taşıyan iki meclis sistemine son vererek cumhuriyet senatosunu kaldırmış böylece yasama süreci süratlenmiş ve basitleşmişti.

Parlamenter sisteme işlerlik kazandırma gereksiz tıkanma ve bunalımları önleme amacını güden bu tür kurum ve kurallara literatürde “rasyonelleştirilmiş parlamentarizm” denir.Bu anlamda 82 anayasası rasyonel parlamentarizm yönünde bir eğilim gösterdiği öne sürülebilir.

-1982 Anayasası 1961 Anayasasına Oranla Daha Az katılmacı bir demokrasi modelini benimsemiştir.

Çok partili hayata geçişten sonra klasik liberal demokrasi bağlamı içinde başlıca iki demokrasi anlayışı etkili olmuştur.Birinci anlayış daha az katılmacı ve çoğulculuk taraftarıdır.Buna göre halkın esas rolü belirli zamanlarla kendisini yönetecek olanları seçmekten ibarettir.Milli irade bu şekilde belirdikten sonra devlet seçilmiş organlar tarafından yönetilmeli ve halk ya da çeşitli grupların etkisinde kalmamalıdır.Diğer görüş ise halkın siyasete aktif şekilde katılmasına taraftardır.
1961 anayasası bu ikinci görüşe 1982 anayasası ise birinci görüşe uygun düşer.Yani 82 anayasası katılmacı demokrasi anlayışını benimsemiş ve belli ölçüde depolitizasyonu amaçlamıştır.Bu amaç anayasanın çeşitli hükümlerine yansımıştır.Bunlar:


a)Siyasi Partilerin teşkilatlanması üzerine yasaklar
b)Siyasi partilerin tüzel kişilerle olan ilişkileri üzerine yasaklar.
c)Siyasi amaçlı direnişler üzerine yasaklar.
d)Dernekler üzerine yasaklar.
e)Dernek gösteri yürüyüş ve toplantıları üzerine yasaklar
f)Kamu kurumları üzerine yasaklar
e)Son olarak da TBMM seçim dönemi 5 yıla çıkmış ve en fazla bir ara seçim yapılabileceği esası konmuştur.

Sivil toplum kuruluşlarının siyasi partilerle işbirliğinde bulunmalarını ve siyasi faaliyete girmelerini yasaklayan bu hükümlerin hemen tümü 1995’teki anayasa değişikliği ile kaldırılmıştır.



Hukuka Uygunluk Denetimi:Kendinden önceki normlara uygun olup olmadığının denetimi
Yerindelik Denetimi:Normu yürürlüğe koyan organın takdir yetkisinin denetlenmesi
 
Ce: KPSS Anayasa Hukuku - Konu Özeti

Devletin Temel Nitelikleri
I)Cumhuriyetçilik: (1921 anayasasındaki 1923 değişiklikleri ile anayasaya girdi).

Devlet şekli olarak Cumhuriyet egemenliğin kişi ya da zümreye değil toplumun tümüne ait olan bir devleti ifade eder.Egemenliğe göre hareket edilir.Devlet organları seçimle belirlenir.
Hükümet şekli olarak başta devlet başkanı olmak üzere temel organların seçim ilkesi ile kurulmuş olduğu oluşumunda veraset ilkesinin olmadığı bir hükümet sistemidir.
Cumhuriyet ile monarşinin arasındaki temel fark cumhuriyetin “vatandaşlık” monarşinin ise “uyrukluk(tabiyet)” kavramlarına dayanmasıdır.Monarşide monarkın şahsı kutsal ve sorumsuzdur.Cumhuriyet ise toplumun ortak iradelerinin ürünüdür.Herkes eşittir.Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır.


II)Başlangıç İlkeleri,toplumun huzuru,milli dayanışma ve adalet:

Her iki anayasada da “Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmı”nı anayasa metnine dahil saymıştır.Uygulanabilir hukuk normları çıkarmak kolay değildir fakat normların uygulanması açısından katkısı söz konusu olabilir.
Anayasa mahkemesi anayasaya uygunluk denetimi yaparken başlangıç ifadelerini destek ölçü norm olarak kullanır.Esas ölçü norm olarak da bu ilkelerin maddelerdeki somut haklini kullanması gerekir.AY.mahk. 1961 anayasası döneminde hiçbir başlangıç ilkesini destek ölçü norm olarak kullanmadığı halde 1982 anayasası döneminde birçok kararın gerekçesi başlangıca dayandırılır.Bunun yapılmasının bir yerindelik denetimi olarak algılayabiliriz.



III)Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık:

1982 anayasasının seleflerinde başka kavramlar vardır.1924 anayasasında 1937’de yapılan değişikliklerle yer verilen kavram milliyetçilik.1961 anayasasında ise milli devlet kavramı görülür.1982 anayasasında ise Atatürk milliyetçiliğine bağlılık kavramı vardır.Bunların sebebi bu hükmün yanlış yorumlanmasına mahal vermemektir.

Atatürk milliyetçiliği akılcı çağdaş,medeni ileriye dönük demokratik toplayıcı insani barışçıdır.Bu milliyetçilik milliyetçiliği reddeden akımlara karşı olduğu gibi ırkçılığa ve şovenizme de karşıdır.

1961 anayasasında milliyetçilik denmesinin sebebi demokrasi mekanizmaları kullanılarak totaliter rejim kurulmasını engellemek.

IV)Laiklik:

İki unsurla açıklanır:
-Din hürriyetinin hürriyeti vicdan ve ibadet hürriyetinden oluşur.Herkes dilediği dini seçmekte özgürdür.Ya da hiçbir dini seçmeyebilir.Bu hak mutlak bir hürriyettir.Bu hak kişiye negatif statü hakkı tanır.(Nüfus cüzdanlarında din belirtilmesi 24.maddeye açıkça aykırıdır.)İbadet hürriyeti ise kişinin inandığı dinin gerektirdiği ibadetleri,ayin ve törenleri serbestçe yapabilmesidir.

Laik bir devletin açıkça ya da zımnen bir dini olamaz.Laikliğin bir diğer unsuru ise çeşitli dinlerin mensupları arasında kanun önünde ayrılık yapmaması hepsine eşit işlem yapmasıdır.
Laik bir devlette din kurumları devlet fonksiyonlarına giremeyeceği gibi devlet kurumları da din fonksiyonlarını ifa edemez.


Diyanet İşlerinin Kurulma Sebepleri:
-Camilerin özerkliğe sahip olmaması
-İslam’ın ihtiyaçları yüzünden din adamlarının belli bir statüye sahip olmaları ve bu insanların devlete karşı ayaklanmamaları için.
Laiklik:

Din Hürriyeti: (1) Vicdan Hürriyeti: (mutlak) Herkesin dilediği dini
Veya hiçbir dini benimsememesi
(AY.mad.24 1/3)
(2) İbadet Hürriyeti: (sınırlı) Kişinin inandığı dinin
gerektirdiği ibadet ayin ve
törenleri serbestçe yapabilmesidir.


Din Ve Devlet İşlerinin Ayrılığı:

(1)Resmi bir devletin dinin olmaması
(2)Devletin bütün din mensuplarına eşit davranması.
(3)Din kurumları ile devlet kurumlarının ayrı olması.
(4)Devlet yönetiminin din kurallarından etkilenmemesi.
a)Devlet yönetiminin din kurallarına uygun olma
şartının aranmaması.
b)Devlet yönetiminde din kurallarından
esinlenilmemesi.

-Devlet Yönetiminde Din kurallarından Etkilenilmemesi:

1876 Kanun-i Esasi’ye göre padişahın görevlerinden biri ahkam-ı şeri’i’nin uygulanmasıdır.Meclis-i Ayanın görevlerinden biri meclis-i mebusan tarafından kabul edilen kanunların İslam’a uygun olarak denetlenmesidir. Laiklikte hukuk kuralları ve devlet işlemleri herhangi bir dinin kurallarına uygunluğu denetlenmez ve hukuk kurallarında din esaslarından esinlenilmez buna göre hareket edilmez.

V) Demokratik Devlet:

1961 anayasasında “İnsan haklarına saygılı devlet” ibaresi yerine 1982 anayasasında “insan haklarına saygılı” ibaresi gelmiştir.Kimi yazarlara göre dayanan ibaresi daha kuvvetli saygılı ise her zaman kısıtlanabilir anlamı içeriyordu.Lafzen bakıldığında 1.’de vurgu var fakat öz itibariyle ve hukuki olarak ikisi de aynı ve insan haklarını temel alan özelliğe dayanır.
İnsan haklarına saygılı demokratik devlet ;liberal hürriyetçi batıcı demokrasi denen kavramlardır.

Unsurları:
-Başlıca karar organlarının genel oya dayanması
-Bu organları belirlemek üzere yapılan seçimlerde en az 2 alternatif olması.
-Anayasada temel hak ve hürriyetlere geniş olarak yer verilmesi ve devlet otoritesinin temel haklar karşısında sınırlandırılmış olması.


-Başlıca Karar Organlarının Genel Oya Dayanması:
Devlet otoritesinin kaynağının dünyevi esaslara dayanması yahut egemenlik yetkisinin millete ait olduğuna hükmeden anayasa hükmünün benimsenmesi.Bu kavram Fransız ihtilali ile doğar.Fakat uzun süre millet direkt olarak siyasete egemen olmadı ve seçim yapamadı.Başlıca organların seçimi bir zümre tarafından yapıldı.Bunun sebebi ise millet kavramı ile halk kavramının farklı olması.Millet geçmişi ve geleceği kucaklayan bir tüzel kişi.Milli menfaati en iyi şekilde değerlendirebilecek olan seçkin sınıftı.Dolayısıyla 18.yy. klasik anlayışına göre milletle halk örtüşmezdi.

Türk pozitif hukukunda ise egemenlik yetkisinin halkın olması hükmü ilk defa 1921 anayasasında yer aldı böylece gelenekselden moderne geçiş yaşanmıştır.Saltanat ise fiilen kalkmıştır.
1924 anayasasında 21’de olduğu gibi egemenliğin millete ait olduğu ve bu yetkiyi TBMM’nin kullanacağı belirtilmişti.61-4’e göre egemenlik yetkisi Türk Milleti adına (yasama yürütme yargı) bütün anayasal organlar eşit derecede yetkili kılınmıştır.Tüm bu organlar yetkilerini kullanırken anayasaya riayet etmelidir.24’e göre asıl üstün olan TBMM’dir (yasama)


Genel Oy İlkesi:Herkesin seçimlere katılabilmesi ilkesidir.Sınırlı oy tedricen ortadan kalkmıştır.1.ve 2.meşrutiyet zamanlarında oy hakkı sadece belli serveti olan Osmanlı erkeklerine tanındı.1934’den itibaren de kadınlara da seçme ve seçilme hakkı tanındı.1982 anayasasının ilk metninde oy verme hakkı 21 yaş idi.1987’deki anayasa değişiklikleri ile bu sınır 20 yaşa 1995’te ise 18 yaşa indirildi.Bir kişinin oy verebilmesi için seçmen kütüğüne kayıtlı olması gerekir.

Eşit Oy İlkesi:Herkesin tek oy hakkına sahip olmasıdır.Önceden aile reislerine servet düzeylerine göre birden fazla oy hakkı tanınmıştır.Fakat şu anda böyle bir uygulama kalmamıştır.

Seçimlerin Serbestliği. Seçmenlerin baskı ya da dayatma altında olmadan kendi hür iradeleri ile seçim yapmalarıdır.Yapılan değişikliklerle bu seçim ödev haline gelmiş ve kullanılmaması halinde yaptırımları kanunda düzenlenmiştir.

Oy Gizliliği:Bireylerin tek başlarına oy kullanabilecekleri bir ortam hazırlanması.

Açık sayım-döküm:Oy kullanımı tamamlanınca sandıkların kamuoyu huzurunda açılıp sayılmasıdır.Bu ilke seçim sonuçlarına hile ve yolsuzluluğun karışmasını önlemek içindir.

Seçimlerin tek dereceli olması: Seçmenlerin doğrudan doğruya kendi temsilcilerini seçmeleridir.1946’dan beri tek dereceli seçim sistemi uygulanmaktadır.

Seçimlerin yargı organlarının denetiminde yapılması: Anayasanın 79.maddesine göre seçimlerin yargı organlarının genel yönetimi ve denetimine bırakılmıştır.Böylece seçimlere hile ve yolsuzluk karışması engellenmiştir.1961 anayasasından önce milletvekillerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi TBMM’ye aitti.Dolayısıyla bu tutanakların kabul veya reddinde siyasal düşünce önemli rol oynuyordu.1961 ve 1982 anayasalarında ise seçimlerin yönetim ve denetimi tarafsız yargı organlarına bırakılmıştır böylece seçimlerin dürüstlüğü güvence altına alınmıştır.
 
Ce: KPSS Anayasa Hukuku - Konu Özeti

Çok Partili Siyasal Hayat:

Seçim serbestliğinin gerçek bir anlam taşıması seçmenlerin çeşitli alternatifler arasından serbest bir seçim yapabilmelerine bağlıdır.Çağdaş demokratik devlette bu alternatifler ,siyasal partiler tarafından oluşturulur.Modern demokrasi partiler demokrasisidir.Seçmen partiler tarafından kendisine sunulan alternatif siyasal programlar arasından bir seçme yapma imkanını bulur ve oy verdiği parti iktidara geldiği takdirde söz konusu programın uygulanacağına güvenebilir.Partisiz bir toplumda ise buna imkan yoktur.Böyle bir toplumda seçme hürriyetinin varolabileceği bir an için farz edilse bile seçmen seçtiği temsilcilerin çeşitli kamusal politika sorunları karşısında nasıl bir tutum takınacağını önceden bilemez.

Anayasa bu gerçeği madde 68/2’de belirtmiştir.82 anayasası ilk başta parti üyesi olabilme yaşını 21 de tutarken 95’te yapılan değişikliklerle bunu 18’e indirgemiştir.
Partilerin serbestçe faaliyette bulunmaları kural iken bu istisnasız olarak kabul edilmemiş ve çeşitli sınırlamalar getirilmiştir.


a)Siyasal Partilerin Amaçlarına İlişkin Yasaklar:Bu yasaklar anayasanın değiştirilmiş 68.maddesinde belirtilmiştir.Aynı şekilde 61 anayasasının 57.maddesinde de yasaklar söz konusu idi.Görülüyor ki 61 ve 82 anayasaları siyasal parti faaliyetleri konusunda Alman Anayasasından mülhem olarak siyasal alanı anayasa ile sınırlandırmış, başka bir deyimle “militan anayasa” ya da “mücadeleci anayasa” anlayışını benimsemiştir.Bu anlayışın özü amacı hürriyetçi demokrasiyi ortadan kaldırmak olan akımlara meşru siyasi faaliyet alanını kapatmaktır.

1982 anayasasının değişik 68 maddesindeki yasaklar daha detaylı incelenirse siyasal parti faaliyetleri açısından şu sınırlamaları getirdiği anlaşılır:

aa)Devletin ülkesi ve milleti ile bütünlüğü:Devletin ülkesi ile bölünmezliği devletin dış bağımsızlığının ve ülke bütünlüğünün korunması unsurlarını içerir.Mesela Türkiye Cumhuriyetinin dışa karşı bağımsızlığının ortadan kaldırılmasını veya ülkemizin bir bölümünün T.C.’den ayrılmasını savunan bir parti temelli kapatılır.Diğer bir deyimle bu hüküm her türlü ayrılıkçı akımın bir parti halinde örgütlenmesini yasaklamaktadır.

Devletin milleti ile bölünmezliği ilkesi de azınlık yaratılmasının önlenmesi bölgecilik ve ırkçılık yasağı ve eşitlik ilkesinin korunması hususlarını kapsamaktadır.

bb)Cumhuriyet İlkesi:Bu ilke monarşik partileri yasaklamaktadır.
cc)Demokratik Devlet Düzeni:AY.madde 68’de yer alan insan hakları millet egemenliği ve demokratik devlet ilkeleri insan haklarına dayanan hürriyetçi çok partili demokrasiyi reddeden ve diktacı partileri yasaklamaktadır.

dd)Laiklik:Siyasi partiler devletin sosyal ekonomik siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma amacını güdemezler.Siyasal çıkar ya da nüfus sağlamak amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamazlar.

ee)Sınıf veya Zümre diktatörlüğünün yasaklanması:Siyasi partiler sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamazlar.Sınıf egemenliği ülke içindeki tek üstün gücün tek bir sınıfın elinde toplanmasını ve bütün diğer sınıfların egemenliğin kullanılmasından dışlanması demektir.

b) Siyasal Partilerin örgütlenme ve çalışmalarına ilişkin yasaklar:

aa)Hakimler ve savcılar Sayıştay dahil yüksek yargı organları mensupları kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri Silahlı Kuvvetler mensupları ile yüksek öğretim öncesi öğrencileri siyasi partilere üye olamazlar.
bb)Siyasi partilerin faaliyetleri parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur.Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir.

cc)Siyasi partiler ticari faaliyetlere girişemezler.
dd)Siyasi partilerin gelir ve giderleri amaçlarına uygun olması gerekir bu kuralın uygulanması kanunla düzenlenir.Denetim Anayasa Mahkemesi’nce yapılır.Bu görev yerine getirilirken Sayıştay’dan yardım sağlar.Denetim sonunda verilen karar kesindir.

ee)Temelli kapatılan parti bir başka ad altında kurulamaz.
ff)Bir siyasi partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dahil üyeleri AY.Mahk. temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının R.G.’de gerekçeli olarak yayınlanmasından başlayarak 5 yıl süre ile başka bir partinin kurucusu,üyesi,yöneticisi veya denetleyicisi olamazlar.
gg)Yabancı devletlerden uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyruğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partiler temelli kapatılır.

1995’te yapılan anayasa değişiklikleri ile siyasi partilerin örgütlenme ve çalışmalarına ilişkin yasaklar oldukça hafifletilmiştir.Kaldırılan yasaklar:
-Siyasi partilerin yurtdışında teşkilatlanıp faaliyette bulunmaları
-Kadın,gençlik kolu ve benzeri yan kuruluşlar meydana getirmeleri
-Vakıf kurmaları
-Kendi siyasetlerini yürütmek ve güçlendirmek için dernek,sendika vakıf kooperatif ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları ile siyasi işbirliği ve ilişki içinde bulunmaları ve bunlardan maddi yardım almaları dır.

hh) Kapatılmış siyasi partilerin isimleri amblemleri rumuzları rozetleri ve benzeri işaretleri ile daha önce kurulmuş Türk Devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak amblem ve flamalar siyasi partilerce kullanılamaz.Ayrıca siyasi partiler daha önce kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını da beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar.Komünist anarşist faşist teokratik nasyonal sosyalist din dil ırk mezhep ve bölge adlarıyla veya aynı anlama gelen adlarla siyasi parti kurulamaz veya parti adında bu kelimeler kullanılamaz.

ii)Siyasi partiler Anayasanın başlangıç kısmında yazılı sebeplerle Türk Silahlı Kuvvetlerinin milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 harekatına ve Milli Güvenlik konseyinin karar ve icraatına karşı bir tutum beyan ve davranışta bulunamazlar.


Bu yasak hükümlerinden bazıları siyasi partilerin serbestçe faaliyette bulunmalarına ciddi engeller çıkarabilecek niteliktedir.Yasaların çokluğu anayasa koyucuda siyasi partilere karşı açık bir güvensizliği yansıtmaktadır.Bu güvensizliği siyasi partileri demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru sayan Anayasa İlkesi ile bağdaşmamaktadır.

c)Siyasal Partilerin Kapatılması:

Anayasaya göre siyasi partilerin kapatılması Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır.Bununla siyasi partilerin kapatılması herhangi bir mahkemeye değil Anayasanın üstünlüğünün koruyucusu ve teminatı olan bir yüksek yargı organına verilmiştir.Cumhuriyet Başsavcılığı siyasal parti kapatılması davasını ya re’sen veya Bakanlar Kurulu kararı üzerine Adalet Bakanının istemiyle yahut bir başka siyasal partinin istemi üzerine açar.Cumhuriyet Başsavcılığı yeterli delil bulunamadığı kanısına varırsa dava açmaz.Bunun üzerine Adalet Bakanının veya siyasal partinin yazılı itiraz hakkı vardır.İtiraz haklı görülmezse dava açılmaz;haklı görülürse Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasa Mahkemesine dava açmakla yükümlüdür.Anayasa 68.maddenin 4.fıkrasındaki yasakların,doğrudan doğruya parti tüzüğü veya programı gibi parti tüzel kişiliğini bağlayıcı bir belgeyle ihlal etmesiyle,diğer yollardan (Mesela bireysel üyelerin faaliyetleri yoluyla) ihlal edilmesi durumları arasında bir ayrım yapmıştır.İkinci durumda partinin kapatılabilmesine karar verilebilmesi için bu eylemlerin bireysel eylemlerden ibaret kalmaması ve partinin bu nitelikteki eylemlerin işlendiği bir “odak haline geldiğinin” tespit edilmesi gerekir.

Bireysel parti üyelerinin parti yasaklarına aykırı fiil ve konuşmalarından dolayı parti kapatma yolunun harekete geçirebilmesi için ilkin kişilerin bu eylemlerden dolayı hüküm giymeleri,daha sonra Cumhuriyet Başsavcılığının ilgili kişilerin partiden kesin olarak çıkarılmalarını istemesi ve siyasal partinin en geç otuz gün içinde bu istemi yerine getirmemesi gerekiyordu.T.C.K.’nun 141,142.163.maddelerinin 91 yılında yürürlükten kaldırılması nedeniyle parti üyelerinin 103.maddenin 1.fıkrasındaki yasaklara aykırı eylemleri suç olmaktan çıkarılmıştır.Böylece söz konusu partinin eylemlerin işlendiği bir mihrak haline gelmesinin saptanmasında önemli rol oynayan 103.mad 2.fıkrası geçerliliğini kaybetmiştir.

Siyasi partiler kanununda yapılan deşiklikle 103.madde Anaysa Mahkemesinin kararı ışığında yeniden düzenlenmiştir.Buna göre bir siyasi partinin anayasanın 68./4 fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerin odak halini oluşturup oluşturmadığı Anayasa Mahkemesince belirlenir.

d) Siyasal Partilere Devlet Yardımı:

Siyasal partiler sivil toplumla devlet arasında köprü oluşturan bu nitelikleri itibariyle de bazı açılardan özel hukuk tüzel kişilerine bazı açılardan da kamu hukuku tüzel kişilerine benzeyen kendilerine özgür kuruluşlardır.Siyasal partilere devlet yardımı 1961 anayasasının ilk metninde yer almamakla birlikte 1971’de yapılan anayasa değişiklikleri ile Anayasanın 56.maddesinin son fıkrasına eklenmiştir.1982 anayasası siyasal partilere devlet yardımından bahsetmemiştir.1984’de bu hüküm getirildi daha sonra 1987 ve 1988 yıllarında değişiklikler yapıldı.Bu son iki değişiklik partiler arasında eşitsizlik yarattığı gerekçesi ile iptal davası konusu olmuş ancak Anayasa Mahkemesi bu istemi yerinde bulmamıştır.İptal istemine konu olan kanuni düzenlemelerin devlet yardımını tüm partilere eşit olarak dağıtmayıp ,sadece bir kısım partileri (milletvekili seçimlerinde %19 barajını aşmış partilerle bu barajı aşmamış olmakla birlikte milletvekili genel seçimlerinde toplam geçerli oyların %7’sinden fazlasını almış bulunan partiler) yararlandırmasını Anayasadaki eşitlik ilkesine aykırı olduğu iddiasını da Anayasa mahkemesi yerinde bulmamıştır.
Anayasada 1995’de gerçekleştirilen değişiklikle siyasi partilere devlet yardımı konusunda şu hüküm kabul edilmiştir.”Siyasal partilere devlet yeteri düzeyde ve hakça yardım yapar:partilere yapılacak yardımın alacakları üye aidatının ve bağışların tabi olduğu esaslar kanunla düzenlenir.”


VI)İnsan Haklarına Saygılı Devlet

1-!982 Anayasasının temel haklar konusundaki yaklaşımı:

1961 anayasasının “insan haklarına dayalı” deyiminin yerine 1982 anayasası “insan haklarına saygılı” deyimini kullanmıştır.Bu iki deyim arasında bir anlatım farkı ötesinde temel bir anlam ve yaklaşım farkı olduğunu savunmak güçtür.
1982 anayasasının 12.maddesi 1961 anayasasının 10.maddesindeki formülü benimseyerek “herkes kişiliğine bağlı dokunulmaz devredilemez temel hak ve hürriyetler sahiptir demektedir.Ancak aynı maddenin 2.fıkrası temel hak ve hürriyetlerin kişinin topluma ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirtmektedir.Öte yandan 1982 anayasası 1961 anayasasına paralel olarak hem devlete karşı ileri sürülebilecek ve korunacak temel hak ve hürriyetler anlayışına hem modern sosyal devletin “hürleştirme “ anlayışına yer vermiştir.1982 anayasasının 5.maddesi 61 anayasasının 10.maddesinin 2.fıkrasındaki hükme tekabül etmektedir.1982 anayasasının 1961 anayasasına oranla bireyin temel hak ve hürriyetlerine devlet otoritesi karşısında daha güçsüz bir konum verdiği kuşkusuz olmakla birlikte ilk bakışta paradoksal olarak 1982 anayasasının temel hak ve hürriyetlerle ilgili maddelerinin yazımında Türkiye’nin taraf olduğu milletler arası insan hakları sözleşmeleri ve özellikle Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi ile uyum ve paralellik sağlanmasına daha büyük çaba gösterilmiş olduğu göze çarpmaktadır.


2-Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması:

1982 Anayasasının temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması konusunda kabul ettiği temel kural (mad.13) bazı noktalardan 1961 anayasasının benimsediği sisteme (mad.11) benzemekte bazı noktalardan ise ondan ayrılmaktadır.Benzer unsurlar sınırlamanın “Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olması” ve “kanunla” yapılmasıdır.1961 anayasası genel olarak her temel hak ve hürriyetin hangi sebeplerle sınırlanabileceğini o hürriyetle ilgili maddede belirtilmiş fakat bunun yanında 11.maddenin 2.fıkrasında “kanun; kamu yararı, genel ahlak, kamu düzeni ,sosyal adalet ve milli güvenlik gibi sebeplerle de olsa bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunamaz”hükmüne yer vermiştir.Konunun pratik önemi daha çok düşünce hürriyeti gibi Anayasanın ilgili maddelerinde hiçbir özel sınırlama sebebinden söz edilmemiş bulunan hürriyetlerden kaynaklanmıştır.Gerçekten 11.maddenin 2.fıkrası genel bir sınırlama hükmü ise anılan hürriyetler bu fıkradaki sebeplerle sınırlanabilecek aksi halde hiçbir şekilde sınırlanamayacaktır.
1982 anayasasının 13.maddesindeki düzenleme bu tartışmaya kesin olarak son verme amacını güder görünmektedir.Görülüyor ki maddenin son fıkrası genel sınırlama sebeplerinin temel hak ve hürriyetlerin tümü için geçerli olduğunu ifade eder.Danışma meclisinin Anayasa tasarısında temel hak ve hürriyetler kısmına ilişkin genel gerekçesine göre “temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasına ilişkin sebeplerin bir grubu genel nitelikte yani tüm hak ve hürriyetler için geçerli diğer bir grubu ise özel nitelikte yani o hak ve hürriyete ait hükümde yer almaktadır.Eğer böyle bir hüküm yoksa sınırlama genel sebeplere göre yapılır.
Böylece 1982 anayasası 1961 anayasasının hürriyetlerin sınırlandırılması konusunda kabul ettiği “kademeli sistem” den uzaklaşmıştır.Bunun sonucu olarak her temel hak ve hürriyet kendisine özgü niteliğine ve özelliklerine bakılmaksızın 13.maddede gösterilen sebeplerden biri veya birkaçı ile sınırlandırılabilecektir.Bir temel hak ve hürriyetin doğrudan doğruya anayasa tarafından öngörülen sınırları ayrı bir konudur.Bunlar hakkın tanımında yer alır ve onun anayasal sınırlarını oluşturur.Diğer bir deyimle anayasa hakkı sadece o sınırlar içinde tanımıştır.Mesela toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı sadece onun “silahsız ve saldırısız” olması halinde mevcuttur.
1961 ve 1982 anayasalarının hürriyetlerin sınırlanması konusunda en önemli farkı aslında kanunla sınırlama sebeplerinin arttırılmış veya görülebileceği gibi hakkın özü kriterinin yerine “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kriterine geçilmiş olmasından çok doğrudan doğruya Anayasadan kaynaklanan bu tür sınırlamaların 1961 anayasası ile kıyaslanamayacak kadar çok olmasıdır.Nihayet belirtmek gerekir ki her hak ve hürriyetin Anayasada belirtilmemiş olsa dahi o hürriyetin niteliğinden doğan başka bir deyimle “eşyanın tabiatında mevcut” olan “objektif sınırları vardır.

3-Sınırlamanın Sınırları:
Anayasamız temel hak ve hürriyetlerin ancak Anayasada belirtilen şartlarla sınırlanabileceğini öngörmüş böylece sınırlamanın da bazı sınırlarını kabul etmiştir.
a)Sınırlama ancak “kanunla” yapılabilir.Bu idarenin düzenleyici işlemleri ile hürriyetlerin hiçbir şekilde sınırlandırılamayacağı anlamına da gelmez.



b)Sınırlama anayasasının “sözüne ve ruhuna uygun olarak yapılır.Bu şart özellikle Anayasanın temel hak ve hürriyetler için “ek güvenceler” belirtmiş olması durumunda önem kazanmaktadır.Gerçekten anayasa birçok hallerde sadece bir hak ve hürriyeti tanımakla yetinmemiş;aynı zamanda kanun koyucunun ,o hak veya hürriyeti düzenlerken yapamayacağı hususları da belirtmiştir.Bunlar kanun koyucuya yönelik yasaklama hükümleridir.Anayasadaki ek güvencelere aykırı bir kanuni düzenleme elbette mümkün değildir.Ayrıca sınırlamanın anayasanın sadece sözüne değil ruhuna yani anayasanın bütününe ve ondan çıkan temel anlama da aykırı olmaması gerekir.
c)Kanuni sınırlama ancak Anayasanın 13.maddesinde gösterilmiş bulunan genel sınırlama sebeplerine ve ilgili maddede o hürriyet için öngörülmüş olan özel sınırlama sebeplerine dayandırılabilir.Anayasanın herhangi bir sınırlama sebebinden söz etmeksizin sadece “kanunla sınırlanabilir” veya “kanunla düzenlenebilir” deyimlerini kullandığı durumlarda,kanun koyucu sınırlamayı ancak genel sebeplere dayandırarak yapabilir.Sınırlamanın sebebe bağlı olması ,bu gene veya özel sınırlamaların öngörüldükleri amaç dışında kullanılmamalarını da gerektirir.Mesela kamu düzenini korumak amacıyla getirilmiş olan bir sınırlama genel sağlığın korunması amacıyla kullanılamaz.
d)Ölçülülük İlkesi:Bu ilke sınırlamada başvurulan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olmasını bu aracın sınırlama amacı açısından gerekli olmasını ve araçla amacın ölçüsüz bir oran içinde bulunmamasını ifade eder.Ne 1961 anayasasının 11.maddesinde ne de 1982 anayasasının 13.maddesinde bu ilkeye rastlanmaktadır.Bununla birlikte 1982 anayasasının temel hak ve hürriyetlerinin kullanılmasının durdurulmasını düzenleyen 15.maddesinde böyle bir kriter bu yoruma varılabilir.Olağanüstü durumlarda bile temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının tamamen veya kısmen durdurulmasına ancak “durumun gerektirdiği ölçüde” izin verildiğine göre bunun normal zamanlarda evleviyetle geçerli olması gerekir.AY.Mahkemesi de 1961 anayasası döneminde aldığı bazı kararlarda adını tam olarak koymasa da ölçülülük kriterine dayanmıştır.1982 Anayasası döneminde AY.mahkemesi ölçülülük kriterini daha sık kullanmıştır.
e)Hakkın özü ve demokratik toplum düzeninin gerekleri:Temel hak ve hürriyetlerin özünün ne olduğunu diğer bir deyimle onun içeriği bütün hürriyetler için genel olarak tanımlamak mümkün değildir.Ancak genel düzeyde şunu söylemek mümkündür ki bir hak veya hürriyetin özü,onun vazgeçilmez unsuru,dokunulduğu takdirde söz konusu hürriyeti anlamsız kılacak asli çekirdeğidir.1982 anayasası hakkın özü kavramına yer vermeyerek onun yerine “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kriterini kabul etmişti.Getirilen bu kıstas 1961 anayasasının kabul ettiği öze dokunmama kıstasından daha belirgin,uygulanması daha kolay olan bir kıstastır.Esasen uluslararası sözleşmeler ve bildiriler de bu kıstası kabul etmiştir.

4-Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılmaması:
Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması ile ilgili bir hüküm 1961 anayasasının ilk metninde mevcut değildi.Bu anayasada 1971 yılında yapılan değişikliklerle 11.maddeye 3.ve 4.fıkralar eklenmiştir.1982 anayasası ise temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmamasını ayrı bir hükümle düzenlemiştir.Aslında 1971 anayasa değişikliği ve 1982 anayasası ile bu konuda açık bir hüküm getirilmesi;temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmadıkları takdirde mutlak ve sınırsız olacakları gibi bir yanılgıdan kaynaklanmaktadır. Oysa belirtildiği gibi hak ve hürriyetlerin kendi niteliklerinden tabiatlarından doğan “objektif sınırları vardır.Mesela anayasa toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin silahsız ve saldırısız olmasını belirtmiş olmasa dahi hiç kimse bu hakkın silahlı ve saldırılı yürüyüşleri yapmayı kapsadığını ileri süremezdi.


5-Temel Hak ve Hürriyetlerin Kullanılmasının Durdurulması:

1961 anayasasının temel hak ve ödevlere ilişkin ikinci kısmında temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması ile ilgili bir hüküm yoktu.Buna karşılık 124.maddede sıkıyönetim ve savaş hallerinde hükümlerin nasıl uygulanacağı belirtilmişti.Bu dönemde AY mahkemesi sıkıyönetim halini Anayasanın 11.maddesinde ve temel haklara ilişkin özel maddelerinde gösterilen hürriyeti sınırlama sebeplerinin dışında ve ötesinde onlardan bağımsız bir sınırlama sebebi olarak görmüştür.1982 anayasası temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulmasının konusunu Temel haklar ve ödevler başlıklı ikinci kısmında 15.maddede düzenlemiştir.Ancak bu düzenlemenin 1961 anayasasının değişik 124.maddesinin yorumundan çıkan duruma oranla hürriyetlerin korunması açısından 3 üstünlüğü vardır.Biri ölçülülük ilkesinin açıkça benimsenmiş olmasıdır.Buna göre savaş seferberlik sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ancak “durumun gerektirdiği ölçüde” durdurulabilir.İkincisi bu tedbirlerin “milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükleri ihlal etmemesi şartıdır.Bu yükümlülüklerden kasıt Türkiye’nin taraf olduğu çeşitli insan hakları sözleşmeleridir.Üçüncüsü 15.maddenin 2.fıkrası savaş seferberlik ve sıkıyönetim durumları ile olağanüstü hallerde dahi hiçbir şekilde durdurulamayacak ve ihlal edilemeyecek bazı temel hak ve hürriyetlerden oluşan bir çekirdek alan yaratmaktadır. Bu 3 güvence AY.mahkemesine 15 maddede anılan olağanüstü durumlarda da hayli etkin bir anayasaya uygunluk denetimi yapma imkanını tanımaktadır.Ne yazık ki olağanüstü hallerde sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan KHK’lerin Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine dava açılamaması (mad.148) bu güvencelerin pratik değerini azaltmaktadır.
 
arkadaşlar anayasanın yeni düzenlemeleri yapılmış hali ile ihtiyaç yayınlarında anlatımı da çok kolay hizlikitapci adresinden ulaşabilirsiniz....
 
Geri
Üst