Kuranı Arapça mı Türkçe mi okumalıyız?

  • Konbuyu başlatan İslami Yazar
  • Başlangıç tarihi
İ

İslami Yazar

Forum Okuru
Kuranı Arapça mı Türkçe mi okumalıyız?
Fi sebilillah (Allah’ın yolunda) işlenilen en küçük bir iş ve amel bile neticesiz ve faydasız kalmaz. Hele de Kur’an okumak gibi kainatın en büyük bir hadisesi, hiç sevapsız kalmayacaktır. Kur’an'ı Kerim’i açıp yüzüne bakmak bile sevap kazandırıyorsa Kur’an'ın anlamını veren bir kitabı okumak elbette sevabı vardır.


79136ECA-C438-4D97-BEAB-F68A05D27878.jpeg




Ancak Kuranı Kerim’i aslı olan Arapçadan okumak ile mealinden okumak arasında çok büyük farklar vardır. Esas olan Kur’an-o Kerim okumayı Arapça olarak öğrenmek ve manasını anlamak içinde mealden okumaktır. Ancak hiçbir Kur’an meali aslının yerini tutmayacağından, namazda Kur’an yerine okunmaz. Namaz kılarken ve sair ibadetlerde mutlaka Kur’an-ı Kerimi aslından okumalıyız. Allah kelamı olan ve biz inananlara gönderdiği, Arapça olandır. Bunun yeri ve sevabı ayrıdır. Her harfine karşılık on sevabı vardır.

Bizi yaratan Allah, Kur’an-ı Kerimi Arapça olarak bize göndermiş. Elbetteki manasını öğrenmek için Türkçe, İngilizce gibi mealleri okumamız gerekir. Ancak namaz ibadetinde okuduğumuzda mutlaka aslından, orjinalini okumalıyız. Çünkü onun aslı Arapça’dır. Allah Kur'an'ı Arapça olarak indirmiştir. Tercümesi Kur'an yerine geçemez.

Örneğin, bir çekirdeğin aslını bozarak parçalara ayırsak, sonra da toprağa eksek ağaç olamayacaktır. Çünkü özellikleri kaybolmuştur. Bunun gibi Kur'an ayetleri, kelimeleri ve harfleri birer çekirdek gibidir; başka dillere çevrilince özelliğini kaybedeceği için Kur'an olmayacaktır.

“Manasını anlamıyoruz” düşüncesine gelince, ister aslıyla isterse mealleriyle Kur'an'ın manasını anlamak ve onun hükümleriyle yaşamak, her Müslümanın görevidir. Zaten Kur'an anlaşılmak ve yaşanmak için gönderilmiştir. İngilizce bir kitabı bile anlamak için İngilizce öğrenen bir Müslümanın, Kur'an'ı anlamak için neden Arapça öğrenmediğini de bir düşünmek gerekir.

Ayrıca biz anlamasak da onun bize faydası vardır. Örneğin, dili tad alma özelliğini kaybetmiş bir insan yediği yemek ve gıdalardan faydalanamayacak mıdır? Dili tad almasa da yediği gıdalar gerekli organlarına gidecektir. Kur'an okumak da bunun gibidir. Aklı Kur'an'ın manasını anlamayan bir insan, onu ruhunun midesine atınca, aklı anlamasa da ruhunun diğer özellikleri onun manalarını alacaktır.

Diğer taraftan Allah Kur'an'ın her harfine en az on sevap vereceğini söylüyor. Meallerin mutlaka faydası var, ama Kur'an yerine geçmeyeceği için, Kur'an'ın her harfinden alınan sevabını da alamayacaktır.


Meal’den din öğrenilmez

Kur'an-ı Kerîm’in meal, terceme ve tefsirlerinden din öğrenilmez. Hatta âyet-i kerîmelerin manaları tam anlaşılmadığı için, bunlar zararlı da olabilir. Kur'an-ı Kerim’in tefsirinden her Müslümanın bilmesi lazım olanları, akâid-kelâm, fıkıh-ahlâk âlimleri ve tasavvuf ehli zevât bildirmişler, bunları kitaplarına kaydetmişlerdir. Bu sebeple akâid-kelâm, fıkıh ve ahlâka dair kitaplar da birer tefsir mesabesindedir. Din, bu kopmrime eserlerden öğrenilir!
Ayrıca fazla teferruata girmeden muhtasar itikad, ibâdet ve diğer yapılacak işlere / muamelat ve ahlâka dair eserler yazılmıştır ki, bunlara bilindiği üzere ilmihal kitapları diyoruz. Bu kitaplarda, her Müslümanın bilmesi lâzım gelen hususlar anlatılır. Her Müslümanın bunları bilmesi lazımdır, farzdır.
 
Ehil olmadan, dinî ilimleri doğrudan Kur'ân-ı Kerim’den, tefsirler den ve mealler den öğrenmeye çalışmak-kalkışmak yanlıştır! Yanlış bir yol ve metodla doğru ve sağlıklı netice elde edilmez. İnsanın dalalete, bozuk ve sapık yollara düşmesine, itikadının ve imanının sarsılmasına sebep olur. O bakımdan eski dinî talim ve terbiye usulümüzde, tefsir ve hadis okuyabilmek için yıllarca ilim tahsil edilir, ancak ondan sonradır ki kişi, bu ali ilimleri okuyabilir diye icazet alabilirdi.
İmamı Şarani (k.s.) hazretleri buyuruyor ki:
Hadis-i şerifler, Kur'ân-ı Kerim’i tefsir etti. Mezhep imamları, müçtehitler hadîs-i şerîfleri şerh etti. Diğer alimler de, mezhep imamlarının-müçtehitlerin sözlerini açıkladı. Namazların kaç rekat olduğunu, rukü' ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisabını, orucun ve haccın farzlarını, hukuk-muâmelât ilimlerini, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) açıklaması olmadan doğrudan Kur'ân-ı Kerim’den anlamak mümkün değildir.
 
İmran b. Hüseyin (rh.) de, Bize yalnız Kur'an'dan konuş diyene, Ey ahmak, Kur'an-ı Kerim’den her şeyi anlamak mümkün mü? Meselâ namazların kaç rek'at olduğunu bulabilir miyiz? buyurdu
Hz. Ömer (r.a.) de, Farzlar seferde kaç rek'at kılınır? Kur'an’da bulamadık. dediler. Cevaben, Allah Teâlâ bize Muhammed aleyhisselâmı gönderdi. Biz, Kur'an-ı Kerim’de bulamadıklarımızı, Rasûlullah’tan (s.a.v.) gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekatlık farzları, iki rekat olarak kılardı. Biz de öyle yaparız buyurdu.
Rasulü Zîşân Efendimiz (s.a.v.) de, Alimlere tâbi olun buyuruyor. O halde onun emrine uyarak, alimlere tabi olmamız, ulemaya uymamız şarttır. Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Çünkü dinin temeli fıkıhtır. Alimlerimiz; Akaid-kelâm, fıkıh ilimlerini öğrenmeden tefsir ve hadis ile uğraşmak (Allah korusun dinde) iflas alametidir buyurmuşlardır.
Hasılı; hangi meal-tercüme olursa olsun, hiçbir Kur'an mealinden-tercümesinden din öğrenilemez. Fil asıl meal ve tefsir de tam sayılmaz.
 
Bir kimse, bir ayet-i kerimeyi tefsir ederken, açıklarken, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına-mantığına göre açıklama yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına rağmen, Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a.), Kur'an-ı Kerimi kendi reyimle / kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler? buyurmuştur.
Avamın halkın, tefsirlerden, hadislerden dinini öğrenmesi mümkün değildir. Mesela abdestin farzı Hanefi’ de 4, Şafii’de 6, Mâlikî ve Hanbelî’de daha fazladır. Tefsirden abdestin farzını bile öğrenmemiz mümkün değilken, itikadi mevzuları öğrenmemiz nasıl mümkün olur?
İslâm alimleri yıllarca çalışarak, tabiri caizse kılı kırk yarıp uğraşarak Kur'an-ı Kerim’den çıkardıkları hükümleri, eserlerine yazmışlardır. Bir Müslüman, hangi mezhepte ise, mezhebine ait kitapları okur, dinini öğrenir. Zaten her Müslümanın, bir hocadan, bir ilmihal kitabından okumakla, dinine ait lüzumlu bütün bilgileri öğrenmesi mümkündür.
Tıbba dair kitaplar okuyarak hastalıklara teşhis koymak, tedavi ve ameliyatlara girişmek milyonda bir ihtimal de olsa belki mümkün olabilir. Fakat, sıradan bir insan için Kur'an’dan dini tam olarak öğrenmek, anlamak mümkün olmaz. Her işi ehlinden talim etmek gerekir. Fıkıh kitaplarını Tabu olarak gösterenler, Dini Kur'an’dan, tefsirden, hadis kitaplarından öğrenin! diyenler, eğer cahil değilseler, dinde anarşi-karmaşa-kargaşa çıkartmak için çalışan art niyetli kimselerdir.
 
Prof. Dr. M. Sait Yazıcıoğlu, Diyanet İşleri Başkanı iken, 8 Ocak 1989 gün ve 01/924/008 sayılı açıklamasında Sadece Başkanlığımızca yayınlanmış olan Kur'an-ı Kerim mealinde değil, diğer meallerde de bazı hatalar bulunmaktadır demişti. Meselenin bu yönü de ayrı bir muamma.
Hiç hata olmasa bile meal’e, Allah kelâmı denmez. Kur’an-ı Kerim’in başka dillere yapılan tercemelerine Kur'an denmez, denemez. Bunlara ancak, Kur’an-ı Kerim’in meali denir. Onlar, Kur'an-ı Hakim niyetiyle okunamaz; o niyetle okumak insana sevap kazandırmaz, aksine vebal olur. İbn Hacer-i Mekkî (rh.) hazretleri buyuruyor ki: Kur’an-ı Kerim tercümesini, Kur’an-ı Kerim yerine okumak haramdır.
Diyanet’in hazırladığı Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı’ isimli mealin önsüzünde şöyle deniyor:
Kur'an-ı Kerim, Türkçeye değil, hiçbir dile hakkıyla çevrilemez. Kur'an-ı Kerim’de muhtelif manalara gelen lafızlar (kelimeler-mefhumlar-kavramlar) vardır. Böyle bir lafzı terceme etmek, çeşitli manalarını bire indirmek olur ki, verilen tek mananın ise murad-ı ilahi olduğu bilinemez.
Bir kısım sözde ilim erbabının, Allah’ın murâdı şudur demeleri, onların cehaletlerini gösterir. Eğer murad-ı ilahî tek olarak anlaşılsaydı, birbirinden farklı mezhepler meydana gelmezdi. O takdirde de, Ümmetimin ihtilâfı, geniş rahmettir hadisinin sırrı nerede kalırdı?
Kur'an-ı Kerim hiçbir dile tam olarak çevrilemez, dadik. Evet çevrilemez, hatta kendi lisânı olan Arapça’ya dahi terceme edilemez. Herhangi bir şiirin bile, tam tercümesine imkan yoktur. Ancak izah edilebilir. Kur'an-ı Kerim’in manası tam olarak bir mealden-tercümeden anlaşılmaz, anlaşılamaz. Bir âyetin manasını anlamak demek, Allah Teâlâ’nın, bu âyette ne demek istediğini anlamak demektir. Dolayısiyle bu âyetin herhangi bir tercemesini okuyan, murad-ı ilahiyi tam olarak öğrenmiş olmaz. Sadece terceme edenin, bilgi derecesine göre anlamış olduğunu okuyup öğrenir.
 
İnstagramda canlı sohbete katılıyorum. Bazen çok güzel bilgiler veriyorlar. Geçen sohbeti veren hoca Kurani kerimi arapça okumanız işe yaramaz Kuranı kerimi hem arapça hemde türkçe okuyun dedi. Benim annem bildim bileli hep arapça okuyor anlamınıda bilmiyor. Şimdi okudukları boşamı gitmiş oldu ?
 
Merhaba. Kuranı Kerimi nazil olduğu dil ile okumanın sevap diğer diller ile okumanın ise hiç bir faydası olmadığı hakkında yukarda konumuzda işlemiştik. Kuranı kerim arapça nazil olmuştur ve arapça okunmalıdır. Mealini okumak hiç bir şekilde sevap bakımından fayda etmediği için bir işe yaramayacaktır. ancak tefsi alimlerinin mealleri açıkladıkları kitaplarını okumak bir nebze kişiye bişeyler anlatacaktır. onun harici meal kişinin zihnini bulunadırır . tasavvuf ehli de bu konuda sadece arapça kuranı kerimi okumanın ve mealine takılmamanın üzerinde drumuşlardır. size bunu söyleyen hoca Arapça okumak işinize yaramaz diyorsa, hoca değil şarlatandır. Namaz ve sair ibadetlerde okunan Kuranı kerimden sevap görmeyi inkar ediyordur.
 
Geri
Üst