Meditasyon ve Sufizm

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Meditasyon ve Sufizm
Meditasyon, bir şey üzerinde derin ve kapsamlı bir şekilde düşünmek demektir. Bir şeyin asil gerçeğine kavuşmak amaç ve umuduyla, zihne dolan gereksiz fikirleri geri göndererek, o anda cevap beklenen sorunun açıklığa kavuşturulmasına çalışmaktır. Daha da açacak olursak insanin asil ruhsal benliğiyle irtibata girmesidir. Asil hedeflenen amaç budur... Ancak her zaman bu amaç gerçekleşmez...

Bu uygulama metodunun Hint Dinleri'ndeki ibadetlerin önemli bir kısmını teşkil ettiği söylenirse de, sadece Hint Dinleri ile kısıtlı kalmamıştır. Söz konusu teknikler birçok toplum tarafından kendi dinsel ve geleneksel anlayışlarına uyarlanarak kullanılmıştır. Meditasyon esnasındaki düşünme eylemi eforsuz bir eylem olarak tanımlanır... Kendiliğinden bir akis içinde, belli bir ilham alınarak yeni şeyler öğrenme ve kavrama imkanı sağlanabilir... Konunun bu yönü, çalışmanın sonuçlarıyla ilgili püf noktasını oluşturur.

Arzu edilmeyen sonuçlarla karşılaşılıp karşılaşılamayacağını belirleyen nokta iste burasıdır. Bu noktada deneyimcinin ruhsal kültürünün ve teorik bilgi düzeyinin çok yüksek olması gerekir...
Bu konuya tekrar döneceğiz...

Meditasyon esnasında zihin ve beden serbest tutulur. Düşünce bir an için, kendi konusunun dışına çıkma eylemi gösterirse, aklin müdahalesi ile sükûneti yitirmeden yeniden ilk konuya geri dönülür.
Burada esas olan: Sükunet içinde kalabilmek ve konuyla ilgili sezgileri alabilmektir...

Tufan öncesi uygarlıklardan olan Atlantis ve Mu Uygarlıkları’ndan tutun, eski Kristof Kolomb öncesi uygarlıklarından olan Aztek, Inka, Mayalar'a... Avustralya yerlilerinden, Afrika Kabileleri'ne... Ve oradan da Avrupa ve Asya'daki toplumlara varıncaya kadar dünyanın hemen her yerinde kısmen metotları değiştirilerek ama temel metot ayni kalmak üzere, yaklaşık 100 civarında meditasyon yapma çeşidi vardır.

İslamiyet’in, Tasavvufi çalışmalarında ve özellikle de Sufi ekollerinde meditasyondan yararlanabilmek için, çok kapsamlı ve çok değişik teknikler geliştirilmiştir.

Bireylerin belli sırlara kavuşabilmelerine yardımcı olabilmek için bir zamanlar kullanılan bu teknikler, Sufi Okulları’nda, eğitilmekte olan öğrencinin üzerinde son derece yararlı sonuçlar meydana getirebiliyordu. Diğer toplumların inisiyatif gizli yani batini çalışmalarında olduğu gibi gerçekten de, bu teknikler Sufi Okulları’nda, bireyi özgür bir hale getirerek, bireyin kendisiyle, asil benliği arasındaki köprüyü kurmasına yardim ediyordu.

Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken çok önemli bir püf noktası vardır:
O dönemlerde uygulanan bu teknikler, bireyin içsel gelişmesinde, sırlara kavuşmasında ya da günümüz anlayışıyla ifade edecek olursak; "kendini tanıması" ve "kendini bilmesi" yolunda yapılan çalışmalarından sadece bir tanesiydi... Meditasyonla birlikte uygulanan ve birbirini tamamlayan başka çalışmalar da vardı.

Ancak sunu kesin olarak ifade etmemiz gerekir ki, o dönemlerdeki bu basarili çalışmaların yürütüldüğü zamanlarda bile, bu çalışmalardan zarar görenler olmuştur. Ancak konunun bu yönü üzerinde yurdumuzda çok az durulmuştur...

Konuyu biraz açalım...
Bu tekniklerin son derece dikkatli uygulanması gerektiğini çok iyi bilen o devrin mürşitleri, müritlerini sürekli olarak kontrol ederlerdi... Zikir çalışmalarına hangi öğrencinin ne zaman başlaması gerektiğini, ne kadar süre ile günde kaç defa uygulaması gerektiğini ve bu zikir çalışmasında hangi öğrencinin hangi mantrayi kullanacağını büyük bir titizlikle belirlerlerdi. Zaman zaman tehlikeli bir gelişme fark ettikleri an, belli bir süre, o öğrenciye zikir çalışması derhal bıraktırılırdı. Hatta uygun görmedikleri bazı öğrencilerine hiç bir zaman zikir çalışmaları yaptırılmazdı.

Eski devirlerdeki bütün toplumlar, konunun ciddiyeti üzerinde ve doğurabileceği arzu edilmeyen sonuçlarla öğrencilerin karşılaşmamaları için büyük bir titizlikle durmuşlardır.

Örneğin Buda, öğretisini çevresine aktarırken; anlayışta, düşünmede, konuşmada, davranış biçimlerinde, geçim düzeninde, manevi çabada, konsantrasyonda ve son olarak da meditasyonda yapılabilecek yanlışlıklara insanların dikkatlerini çekmiştir.

Temeli ayni olmakla beraber, birbirinden oldukça farklı yaklaşık 100 civarında meditasyon tekniklerinin bulunduğundan söz etmiştik. Bunlardan belli bir bölümü zikre dayalı tekniklerdir. Yani seçilen bir kelime ya da cümlenin meditasyon esnasında tekrar edilmesi prensibine dayanır... Sufiler de böyle bir teknik kullanmıştır.

Sufi Okulları’nda Allah’ın isimleri, en çok kullanılan temel mantralardandi. "La ilahe illallah", "Ya hay" gibi mantralar; Sufi Dervişleri’nce en fazla kullanılan, tercih edilen zikirlerdi. Sufiler genellikle bir merkez etrafında daire seklinde halkla oluştururlar; bazen oturarak, bazen ayakta ritmik hareketlerle toplu halde bu zikir çalışmalarını gerçekleştirirlerdi.

Sufilerin uygulamış oldukları zikir çalışmalarının başlıca iki sekli vardı:
Zikr-i Cehri dedikleri yüksek sesle uyguladıkları ve Zikr-i Kalb-i dedikleri alçak sesle veya tamamen sessiz içten söyleyerek uyguladıkları olmak üzere... Başlarındaki gerçekten bilgili ve konusunun ehli olan mürşitleriyle birçok Sufi Okulları, uzun yıllar çok basarili sonuçların elde edildiği çalışmalarını sürdürmüşlerdi...

Fakat zamanla, işle - Batınilikle meşgul olunan bu yerler, özelliklerini kaybetmeye ve dejenere olmaya başladılar. Belli bir süre sonra ise, tamamen dışla uğraşan yerler haline gelince de fonksiyonlarını artık göremez bir hale dönüşmüşlerdir.

Günümüzde artık böyle tarikatlar yok. Günümüzdekiler tamamen şeriatçı kisveleriyle batini hiç bir çalışma yapmaksızın siyasetle meşgul olmayı tercih etmişlerdir... Günümüzdeki bu şeriatçı tarikatlar, Sufilerin etkin oldukları dönemde de vardı ve Sufilerle mücadele içindeydiler. Hatta Sufileri din dışı kişiler olarak göstermekteydiler. Günümüzde hala bu şeriatçı tarikatlar, geçmişte yapılan o batini çalışmaları şiddetle eleştirmeye ve karalamaya devam etmektedirler. Bu nedenle günümüzdeki şeriatçı tarikatlarla o devirdeki Sufilerin karıştırılmaması gerekir. Sufiler batini bir gruptu... Daha sonraları onların da belli bir kısmı dejenere olarak şeriatçı bir kisveye bürünmüş olabilirler... Ancak o devirde durum farklıydı... Bu iki meselenin birbirine karıştırılmaması gerektiğini hatırlatmayı, kendime tarihi bir borç biliyorum.

Tekrar konumuza dönelim...
O ilk dönemlerindeki basarili çalışmaların yürütüldüğü dönemlerde bile, zikir çalışmaları sırasında zihinsel dengesi bozulan bir çok öğrenci olmuştur... Bunlara yolun mecnunları ismi verilmiştir. Her Sufi Ekolü'nün mecnunları vardır. Bu neden böyle olmuştur... İşte zaten bunu ortaya çıkartmaya çalışıyoruz...

Simdi geçmişteki uygulamaları bir kenara bırakarak, günümüzdeki meditasyon uygulamaların insanlar üzerinde meydana getirebileceği olumlu ve olumsuz etkilere kısaca bir göz atalım.

Uygun bir teknik seçildiği taktirde meditasyonun insanlar üzerinde sağlayabileceği olumlu etkileri maddeler halinde su şekilde sıralayabiliriz:
1- Vücut ve beyin üzerinde bir rahatlama etkisi.
2- Sinir sisteminin gerginlikten kurtularak daha dengeli bir zihinsel yapının oluşmasıyla, yasam içinde karşılaşılan zorluklara dayanabilme ve bu zorlukların üstesinden gelme yeteneğinin gelişmesi.
3- Zihinsel ve fiziksel enerjinin artışı.
4- Sezgilerin kuvvetlenmesi ve içe doğuş tarzında bir takım bilgilerin kendiliğinden elde edilmesi...

Evet... Bunlar muhtemel olumlu etkiler olarak sıralanabilir...
Ayrıca düzenli olarak meditasyon uygulayan kişinin uykuya olan ihtiyacında bir azalma görülür ve daha az uyuyarak yasam sürdürebilir. Ancak şurası da bir gerçektir ki, herkeste meditasyon ayni etkiyi meydana getirmez.

Ayni metot bir kimsede gerek zihinsel, gerekse fiziksel yönde son derece olumlu gelişmelere sebebiyet verirken, yine ayni metot bir başka kimsede çok ciddi zihinsel bozukluklara sebebiyet de verebilir.

Günümüzde bunun hatırı sayılır derecede örnekleriyle karşılaşılmıştır. Bunun en büyük sebebi herkesin kendisine has farklı psişik ve fizyolojik bir bünyeye sahip olmasından dolayıdır. Bu nedenle her meditasyon tekniği herkeste ayni sonucu vermez.

Meditasyondan yararlanabilmek için herkesin bünyesine en uygun tekniği seçmesi şarttır.

Bu tekniğin seçilme işlemi, meditasyonu yapacak birey tarafından yapılamıyorsa, bu seçimin meditasyonu uygulatacak kişiler tarafından yapılması gerekir. Bilgi ve deneyimi bu seçimi yapmaya yeterli olmayanların bu ise kalkışmaları, son derece ciddi sorunların yaşanmasına sebebiyet verebilir.

En riskli çalışmalar ise, belirli kelimelerin tekrar edildiği mantraya dayalı metotların uygulandığı tekniklerdir.

Mantraya dayalı bir tekniğin uygulanmasında en fazla dikkat edilmesi gereken nokta, mantra olarak kullanılacak kelimenin titreşimsel yapısıyla, o mantrayi kullanacak kişinin psişik yapısının uyum içinde olup olmadığının tespit edilmesidir.

Bu seçim isini yapacak kişinin Duyular dışı Algılamaları’nın son derece gelişmiş olması gerekir. En azından bir durugörü yeteneğinin olması şarttır...

Bir zamanlar bu seçim islerini gerçekleştirebilecek düzeyde öğretmenler mevcuttu, ancak günümüzde tamamen ticari bir boyutta ele alınan yerlerde bu seçimin ne derecede yapılabildiği ayrı bir tartışma konusudur. Konunun ciddiyeti özellikle devlet yetkililerimiz tarafından biliniyor olsaydı, zannediyorum ki, bu tür rasgele uygulamalara belirli bir disiplin getirirlerdi. Bu, aynen tip konusunda yeterli bilgi sahibi olmayan bir kimseye, beyin ameliyatını yaptırmak kadar tehlikelidir.

Diyelim ki, kişinin psişik yapısıyla doğru bir mantra tespit edilebildi. Ve bu mantrayla çalışılmaya başlandı... Risk artık bitmiş midir? Hayır... Bu sefer de bir başka risk kapıda beklemektedir...

Mantra olarak kullanılan sözcük seçildikten sonra o sözcüğün üzerine çok özel ve çok az sayıdaki insanin bildiği metotlarla, yoğun pozitif enerjiler yüklenir. Bu yöntemin temeli sizlere aktarılan suya manyetik enerjilerin yüklenmesine benzer.

Ve ondan sonra bu mantra birisine verilir. Sonra o da baslar bu mantrayi kullanmaya...

Ancak bu mantranın üzerine yüklenen enerji belli bir süre sonra tükenmeye ve karşıtına dönüşmeye baslar. Belli bir noktadan sonra mantranın üzerinde yoğun olarak negatif enerjiler birikmeye baslar...

İşte en büyük tehlike çanları da bu noktadan itibaren çalmaya baslar... Eğer anında fark edilmezse önüne geçilmesi mümkün olmayan zihinsel arazların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Özellikle tekrar altını çizerek söylüyorum ki, hemen fark edilirse telafisi mümkün olan bu müdahalede biraz gecikildiği taktirde, geriye dönülmesi ve düzeltilmesi mümkün olmayan zihinsel bozuklukların ortaya çıkması engellenemez.

Meditasyon yapan kişinin, böyle bir durumla karşılaştığını derhal anlayacak bir kılavuza ihtiyaç vardır. Bu noktadan itibaren ya yeni bir mantra verilmeli ya da eski mantranın kullanılması gerekiyorsa, yeniden şarj edilmelidir.

Bütün bunlar meditasyon öğrettiklerini iddia eden günümüzün ticari kökenli yerlerinde uygulanabiliyor mu? Bu konuda da ciddi tereddütlerimizin olduğunu söylemek zorundayım...

Simdi buraya kadar aktarmaya çalıştığımız bütün bu risk faktörlerinin 4/4 'lük halledildiğini bir an için düşünecek olursak bu sefer de başka bir meseleyle karşı karşıya geldiğimizi görürüz.

Diyelim ki; bütün şartları olumlu bir şekilde yerine getirebildiniz. Uygun bir teknik tespit ettiniz, başınızda da bu isten çok iyi anlayan uzmanlar var. Her şey halloldu mu?
Hayır...

Meditasyon çok eski devirlerden beri uygulanan kendim bilme çalışmalarındaki yöntemlerden sadece bir tanesidir diye bir tanımlama getirmiştik. Bu tanımlamayı kendi zihnimizde üretmedik. Bu tanımlamayla, eski batini çalışmaları birazcık dahi inceleyen hemen herkes karşılaşabilir. Tek başına uygulandığında kaş yapayım derken göz çıkartmak her zaman için mümkündür.

Meditasyon yapan bir kimsenin dışardan tesir ve etki alma kapasitesi genişler. Yani daha teknik bir tabir kullanacak olursak "psişik kanalları" açılır. Ne demek istediğimi bu konuda çalışanlar gayet iyi anlıyorlardır. Zaten unutmayın ki meditasyonda amaç kanalların açılmasıdır. Aksi taktirde meditasyonun asil gayesi olan; insani öz benliğiyle buluşturması mümkün olamaz.

İşte bu noktadan itibaren yine çok büyük bir başka tehlike çanlarının sesleri duyulmaya baslar. Açılan bu kapıdan çok farklı ve istenmeyen parazit enerjilerin girmesi her zaman için ihtimal dahilindedir.

Gene eski dönemlerden örnek vermemiz gerekecek... Eskilerden örnek veriyorum... Çünkü meditasyon eskilerde kullanılan ve doğrusunu söylemek gerekirse, günümüzde çok fazla geçerliği kalmamış olan bir yöntemdir.

geçmişteki tüm inisiyatif çalışmalarda öğretmen; öğrencilerinde meydana gelen gelişmeleri psişik olarak duyular dışı algılamalarıyla kontrol etmekteydiler... Bu denetlemeyi yapan öğretmen, öğrencilerini sürekli bu alanda da her hangi bir tehlikeyle karşılaşmaması için kontrol altında tutardı. Hatta meditasyonu sırasında onu dış tesirlerden koruyabilmek için manyetik alanı içine alırdı...

Peki bu anlamda bir kontrol, günümüz meditasyon öğreten ticarethanelerinde yapılabiliyor mu? Bu anlamda da ciddi soru işaretlerin mevcut olduğunu söylemek zorundayım...

Sayıları 100 civarında bulunan meditasyon tekniklerinden, ülkemizde en fazla bilineni ve en fazla duyulanı Transandantal Meditasyon denilen ve kısa adıyla TM olarak nitelendirilen bir tekniktir... Ve bu da mantraya dayalı bir tekniktir... Yukarıda anlatmaya çalıştığımız bütün bu risk faktörlerini ortadan kaldırdığınıza inanıyorsanız mesele yok... Ama bize sorarsanız mesele çok...

Buraya kadar mantradan çok söz ettik. Mantrayi bu kadar etkin yapan şey nedir, diye düşünen okurlarımızın olabileceğini dikkate alarak bu soruyu biraz açalım diyoruz... Bakalım altından neler çıkacak...

mantranın gücü onun sesinde gizlidir... Diyelim ve seslerin bünyemiz üzerindeki etkilerini görelim...kaynak:forumtempo
 
Geri
Üst