Medyum ve falcılara inanalımmı?

Uzman SühaN

Administrator
Medyum ve falcılara inanalımmı?
Medyumluk, bir nevi kâhinlik gibidir. Kehanetler genellikle iki yoldan sağlanır:

Birinci yol, cinlerle kurulan bağlantı sonucu, onlardan öğrenilen bilgiler doğrultusunda verilen haberlerdir. Bu bağlantılar, insanların isteğine bağlı olarak gelişmez. Değişik sebepler altında gelişen olaylar sonucu ve o konudaki kaderin bir cilvesi olarak ortaya çıkar.

Cincilik de denilen bu konuda, eski kahinlerin insanlar üzerinde önemli etkileri vardı. Ancak bu gibi insanlar, kendileri doğru dahi olsalar, kendilerine yapılan telkinleri dinlemekten başka çareleri yoktur. Telkinlerin çoğu yalan olduğundan, İslam bu kapıyı kapatmış ve bu tür insanlara inanmanın doğru olmadığına dair dersini vermiştir.

İkinci yol, değişik doğa olaylarıyla ilgili ipuçlarını değerlendirerek bir sonuç çıkarmaya çalışmaktır. Eskiden "Araf" adını alan bu kimseler, zamanla bilimlerin biraz daha gelişmesiyle, söz konusu ipuçlarının dairesi de genişlemiştir. Özellikle astroloji alanında yapılan yorumlar, bunlar için önemli malzeme teşkil etmiştir. Bu konudaki bilgiler, Hz. Danıyal (as)'dan beri var olan bir ilim olarak değerlendirilmiştir.




1.jpg






Gök ile yerküresinin bir ilişki içinde olduğunda şüphe yoktur. Ay ve güneşin med-cezir/gel-git olayının kaynağı olduğu modern bilimlerin kabul ettiği bir gerçektir. Ancak, bu bilgilerin de yanlışları doğrularından katbekat fazla olduğundan, İslam bunu da reddetmiştir.Peygamber Efendimiz (a.s.m.) kâhinlere gitmeyi, onlardan gelecek hakkında bilgi almayı hoş görmemiştir. Hz. Muâviye’nin bir suali üzerine onlara müracaat etmeyi yasaklamış, “Artık kahinlere gitmeyin” buyurmuşlardır. Kur’ân-ı Kerimde de istikbalde olacakları hiçbir kimsenin bilemeyeceği şöyle ifade edilmektedir: “Gaybın anahtarı Allah’ın yanındadır.

Onları ancak O bilir.”

İslâmdan önce Araplar arasında birçok hurafelerle birlikte kehanet de fazla revaç bulmuştu. Kâhinler ve medyumlar arasında cinlerle irtibat halinde bulunanlar, kendilerine cinler tarafından haberler geldiğini iddia edenler olduğu gibi, bazı işaretlerden ileride meydana gelecek hadiseleri çıkardığım ileri sürenler de vardı.
Ayrıca çalman malın veya yitik bir eşyanın kim tarafından alındığım ve halen nerede olduğunu bildiğini söyleyenlerle birlikte; gelecekte kimin ne yapacağını, dünyada ne gibi hadiselerin meydana geleceğini bildiklerini zanneden kâhinler de vardı.

Bunların içinde cinlerin getirdiği haberlere dayanarak ahkâm kesen kâhinler bazı hususlarda bir nebze doğru olsalar da genelde gerçekten çok uzaktırlar.

Kur’ân-ı Kerim istikbalde olacakları hiçbir kimsenin bilemeyeceğini şu âyetlerle haber vererek kehâneti reddeder:
“Gaybm anahtarı Allah’ın yanındadır. Onları ancak O bilir.”

“Hiçbir kimse yarın ne yapacağını bilemez.”

“De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilemez.”

Bütün hurafelerle birlikte her türlü kehaneti yasaklayan Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), kâhinleri dinleyip tasdik etmeyi de yasaklamıştır.

Hz. Âişe’nin rivayetine göre, bazı sahabiler Peygamberimize (a.s.m.) gelerek kâhinler hakkında fikrini sorarlar. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) de, “Kâhinler bir şey değildir” buyururlar.

İçlerinden bir kısmının tekrar, “Yâ Resulallah, onlar bazen bir şey söylüyorlar da doğru çıkıyor” demeleri üzerine Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurur:

“Bu söz cinlerindir. Cin bilgiyi kapar da dostunun kulağına tavuğun gıdaklaması gibi gıdaklar. Bu şekilde ona yüz yalandan daha fazlasını karıştırır.

Aynı zamanda şeytanlardan da sayılan sefih cinlerin, çaldıkları haberleri dostu olan insanın gelip kulağına fısıldaması, hadis-i şerifte tavuğun gıdaklaması gibi herkesin anlayabileceği bir benzetme ile ifade edilir.

Cinler, medyumların ve kâhinlerin kulağına haber iletirken orada hazır bulunan diğer şeytanlar da işitmektedirler. Bir dane bulan tavuğun gıdaklayarak diğer arkadaşlarına haber vermesi gibi…

Medyum ve kâhinlere gitmeyi, onlardan gelecek hakkında bilgi sormayı da hoş görmeyen Peygamber Efendimiz (a.s.m.), onlara müracaat etmeyi Muâviye’nin (r.a.) şöyle bir suali üzerine yasaklar.

Bir gün Muâviye (r.a.), “Yâ Resulallah, birtakım şeyleri biz Cahiliye devrinde yapıyorduk. Kâhinlere gidiyorduk” dediğinde, Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), “Artık kâhinlere gitmeyin” buyururlar.

Kâhinin söylediklerini doğrulayan kimsenin küfre gitmek gibi ağır dinî bir sorumluluk altına gireceğini bildiren hadisten hareket eden âlimler, medyumlara ve kâhinlere gitmenin ve onlara inanmanın, kişinin imanına zarar vereceğini söylemektedirler.

Çünkü medyum ve kâhinin söylediğinin çoğu uydurma ve yalan olduğundan, ona inanıp kanan kimse hareket ve geleceğini duyduklarına göre düzenlerse, ya boş ümitlere kapılıp hayal ve düşüncelerini lüzumsuz şeylerle dolduracaktır veya verilen kötü haberler üzerine ümitsizliğe ve karamsarlığa düşecektir. Bu da kişinin mânevî hayatına, hatta aile hayatına zarar verecektir.

İlmin ve teknolojinin zirveye vardığı günümüzde bu çeşit Cahiliye âdetleri değişik usûl ve şekillerde uygulanmakta, insamn merakları istismar edilmektedir.

Günlük gazetelerde çıkan yıldız falı, bu konuda yayınlanan dergi ve kitaplar birer örnek olarak gözümüzün önündedir. Ne yazık ki, pek çok insan bunlara ehemmiyet vererek, ümit ve geleceklerini, uydurulan kehanetlere bağlamaktadır.
Ayrıca, toplumda yaygın olarak bulunan el ayasına, oyun kâğıdına, kahve fincanına ve su dolu tasa bakarak, sözde bilinmezden ve gelecekten haber vermek de kehanetin bir diğer çeşididir.
 
Geri
Üst