Oruç sabır ve dua.

  • Konbuyu başlatan İslami Yazar
  • Başlangıç tarihi
İ

İslami Yazar

Forum Okuru
Oruç sabır ve dua.
Oruç maddi ve manevi diyet ve merhem. İnsanın nefsi yemek içmek açısından istediği gibi hareket ettikçe, vücuda hem maddi, hem de fiziksel zarara neden olarak, helal-haram demeden karşısına çıkan her şeye hücum etmekle de manevi hayatı zehirliyor.
Artık kalbe ve ruha itaat etmek nefse ağır gelmeye başlar.



Oruç sabır ve dua.jpg


Oysa Ramazan'da nefis oruç tutmakla diyete alıştığı için emir dinlemeyi öğrenir. Yıl boyunca aralıksız çalışan mide de dinlenme imkanı elde ederek hastalıklardan korunur. Ve Allah'ın emrini yerine getirip hatta helalden sakınan nefis aklın ve İslam'ın emirlerine uymaya alışır. Yani helali terk ettiği için haramdan da kolay uzaklaşıyor.


Diğer taraftan, insanların çoğu sel, yangın, deprem vb. gibi doğal afetler, sürgün gibi olaylar sonucunda açlık çekiyorlar. Böyle zamanlarda açlığa dayanmak ise sabır ve metanet gerektirir. Sabırlı ve metin olmak içinse vücudu önceden açlığa alıştırmak gerekir.

Kişiliğin oluşumunda sabır ve sabrın rolü büyüktür. İnsanın maddi ve manevi yönleri birbiriyle sıkı sıkıya bağlıdır. Biri diğerini kendi etkisi altına alabiliyor. Maddi hazlara tahammülü çok olan, yani iradi olarak ondan uzaklaşmayı başaran insan maddi meşakkatlere de sabır etmeyi başarıyor. Bunun için derin psikolojik tahlile gerek yok. İnsanın bir süre tekrar yaptığı hareketler alışkanlık halini alır. Alışkanlıklar ise zaman geçtikçe insanın huy ve doğasına çevrilir. Açlığa dayanıklı olanlar açlık ve kıtlık dönemlerinde daha az acı çekiyorlar


Bol nimetler içinde yaşayan insanlar kıtlık yıllarında ki yoksullara oranla açlığa dayanamıyor, daha çabuk ölürler. Bolluk içinde yaşayan, çeşit çeşit gıdalara, özellikle, bol miktarda yağlı yiyeceklerle beslenen insanların bağırsaklarında ve karnında doğal nem oranı aşırı olur. Bu nedenle alışkanlıklarının aksine az yemek zorunda olunca ve tabii ki bol ve yağlı gıda bulmaktan kuru yiyecekler yemeye başlayınca bağırsakları çabuk kurur ve büzüşür. Bağırsak zayıf bir organ olduğu için hastalıklara çabuk bulaşır ve ölümle sonuçlanır. Az yağlı gıdalara alışkanlık yapan ve genellikle, az yiyen insanların bağırsaklarında nem sabit kalıyor.

Her türlü doğal besini kabul edebiliyorlar.. Böyle insanlar gıdalarını değişseler de, bağırsaklarında kuruma halleri olmaz.Doktorlar "Açlık ölümdür" derken insanın kendini birden gıdadan mahrum ederek aç koymasını kastediyorlar


Az yiyenlerin vücudu sağlıklı, aklı duru ve kuvvetli olur


Allah vücudu öyle yaratmıştır ki, kabul edilen gıdanın bir kısmı yedek yağ gibi vücutta toplanır. Hatta vücudun her hücresine gönderilen rızkın bir bölümü bu hücrenin bir tarafında yedek olarak saklanır. Bunları gelecekte gıda yetersizliği ihtimaline karşı iç yedek olarak tedarik edilir.Birçok durumda insanlar bu yedek rızık tükenmeden ölürler. Demek ki, bu gibi ölüm halleri açlıktan değildir, aksine vücudun alıştığı çok ve yağlı yemek alışkanlıklarının bozulması ile oluşur.

Evet, vücutta yağ şeklinde toplanan doğal besin (rızık) vücudu ortalama kırk gün mükemmel şekilde sağlar. Hatta bu süre bazı durumlarda 80 güne kadar uzanır.
 
Evet, biz Allah'ın kulları, Allah da bizim ma'budumuzdur. Bizim O'na karşı yaptığımız şeyler O'nun hakkı, bizim de vazife ve borcumuzdur. Oruç da, O'nun emridir. O, ibadetlerimizden her zaman haberdardır ve yaptığımız her şeyi bilmektedir. Aynı zamanda ellerimizi O'na kaldırdığımız ettiğimiz dualara cevap verendir.


Allah'a karşı yönelirken ve teveccüh ederken ve O'na yalvarırken, her şeyden evvel O'nun kullarını gördüğüne, duaları işittiğine ve istekleri yerine getirecek güce sahip olduğuna tam inanmak lazımdır. Yoksa inanmadan el açmak duanın edeplerine aykırıdır ve bu şekilde dua eden şahsın çağrı ve duasına cevap verilmeyeceği bilinmektedir. O, lütuf, kerem, rahmetinin genişliği ile insanların dualarını kabul eder. Bu nedenle de "duamız cevapsız kaldı" diyemeyiz. Duaların kabul olması için O'na gönülden inanmalıyız. İnanacaksın ki, samimiyetle ellerini kaldırdığın zaman Allah onları çevirmesin yüzünü kara çıkarmasın.
 
Ayrıca dünyaya ait menfaat ummak uzak, sadece Allah'ın razılığımı düşlemek ve mükâfâtı O'nun rahmetinden ümit etmek demektir. Hayır işlerde ve ibadetlerde ihlas ve samimiyete aykırı hiçbir husus olmamalı, riyadan uzak durulmalıdır. Her şey Allah için yapılmalı, karşılık ve ödül Allah'tan gözlenmelidir, yapılan işler dünyevî faydalara bağlanmamalıdır.

Her konuda çalışmalı, iradenin hakkını vermeli ama neticede her şeyi Allah'tan dilemeliyiz. Bununla beraber kulluğumuzu Cenâb-ı Hakk'a sunarken, O'nun Ma'bud, bizim de kul olduğumuzu hiç unutmamalıdır, O'nun hakkı olduğu için kulluğumuzu O'na ait etmeliyiz. Dolayısıyla, ibadetlerimizi ihtiyaç ve isteklerimize bağlamamalı, onları vazifemiz olduğu için eda etmeliyiz. Aynı zamanda, Cenab-ı Hak'tan bir şey isteme bizim zatî hakkımız değildir. O'nun lütfedip bize verdiği haktır. O öyle lütufkârdır ki, o hakları Kendisine karşı kullanmamıza etmemize izin vermiştir
 
Geri
Üst