Siyah gül diyarı halfeti

SadmiN

♥ Evli Mutlu Çocuklu ♥
Yönetici
Siyah gül diyarı halfeti
halfeti siyah gül halfeti siyah gülü gül nerede yetişir nerde yetişir

Çiçekler arasında en etkileyici olanı birçok insana göre güldür. Güller üzerine çok şey söylenmiş, çok şey yazılmıştır.
Sarı, kırmızı, beyaz gülleri görmüşsünüzdür. Bir de "Siyah Gül" vardır, gül çeşitleri arasında. Hiç siyah gül gördünüz mü ya da duydunuz mu bilmiyorum. Bu gül hiç birine benzemez. Siyah gül, "güllerin efendisi" olarak adlandırılır. Öylesine etkileyicidir ki görenler gözlerini ondan alamazlar. Güllere meraklı olanlar ve siyah gülü görmek isteyenler bu isteklerine ne yazık ki hiçbir zaman kavuşamayacaklar. Üzülerek belirtmek isteriz ki bu güller artık yok.


siyah gül.jpg





Siyah Gül, tüm dünyada sadece bir yerde açıyordu: HALFETİ'de. O, sadece Halfeti'ye has bir güldü. Siyah gül, sadece burada siyah açıyor yani sadece Halfeti toprağında siyah. Başka bir memlekette, başka iklimde, başka toprakta rengi değişiyor ve siyah açma özelliğini kaybediyor. Ve Halfeti sular altında… Siyah gülleriyle beraber…
Halfeti'nin diğer bir ünlü çiçeği ise Mezopotamya Sümbülü'dür. Dünyada yalnızca Halfeti'de yetiştiği bildirilen ve 116 yıl önce keşfedilen; Mezopotamya Sümbülü'ne, Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerince yapılan bir araştırmayla yeniden rastlanmış.
4 yıl boyunca sürdürülen araştırma sonucunda, literatürde "Scilla Mesopotamica Speta'' olarak adlandırılan çiçeğe, Halfeti ilçesi yakınında rastlanmış. Yapılan araştırmada, bitkinin, Alman eczacı ve bitki toplayıcısı Paul Sintenis tarafından ilk kez 1888 yılında Halfeti'den toplandığı, çiçeğin, 1977 yılında "Speta'' isimli yabancı bir araştırmacı tarafından bilim dünyasına tanıtıldığı belirlendi. Mezopotamya sümbülü, bugün yalnızca Halfeti'de lokal bir yayılış alanına sahip durumda. Anadolu tarihinde önemli bir yeri olan bu bitki türünün mutlaka korunması gerekiyordu. Fakat ne yazık ki o da 2000 yılında Siyah Gül ile beraber Zeugma'yı da sular altında bırakan Birecik Barajı'nın suları altında kaldı.
Sular altında kalan sadece bunlar değildi elbette. Fırat'ın sularına Siyah güllerle beraber tarih, kültür, doğa, umutları ve yaşamları da gömüldü.
Diğer yandan Halfeti, insana özellikle görenleri kendisine hayran bırakan doğası ile bilinir. Muz'dan greyfurda, hurmadan fıstığa bin bir çeşit meyvenin yetiştiği bu doğa harikasında, kendinizi bambaşka bir âlemdeymiş gibi hissederdiniz. Halfeti'nin sokaklarına girdiğinizde, portakal ağaçları ve rengârenk çiçekler arasında kültürel dokuyu çok güzel bir şekilde yansıtan eski taş evlerin sokaklarında gezindiğinizde, buna Fırat'ın o eşsiz güzelliği de eklenince, doğanın ve tarihin buluştuğu bu mekândan asla ayrılmak istemezdiniz. Çoğunluğu, 2-3 katlı Halfeti evleri, hayat buldukları yamaçlarda öyle bir sıraya konmuş ki, biri diğerinin görüş mesafesini baltalamıyordu. Herkes, evinden Fırat Havzası'nı ve Fırat'ı doyasıya seyredebiliyordu. Büyük avlular içinde, yan pencerelerin sokağa baktığı evlerin bahçelerini, buram buram kokan çiçekler ve portakal ağaçları süslüyordu. Havuzlu evlerin tepe pencereleri ile eyvanlarını ise Halfeti'nin siyah gülleri renklendiriyordu. Taş evlerin aralarında başkaldıran nar, incir ağaçları, asmalar ve buldukları karada açan gelincikler ise taş dokuya daha bir güzellik katıyordu.
Halfeti sadece cenneti andıran doğasıyla da meşhur değildi elbet. Halfeti'ye değer katan diğer önemli bir olgu ise binlerce yıllık tarihiydi…
Halfeti 3000 yıllık tarihi geçmişi olan ve bu süre boyunca Huriler'den Medler'e, Medler'den Asurlular'a, Asurlar'dan Persler'e, bunlardan da Roma, Sasani, Emevi, Abbasi, Memluk ve Osmanlılar'a kadar birçok devletin ya da imparatorluğun egemenliğine girmişti.
Halfeti'nin milattan önceki tarihine ilişkin bilgilerimiz sınırlıdır. Çünkü gerekli kazı çalışmaları yapılmadan ve geçmişine ait birçok bilgiye ulaşılmadan sular altında kalmıştır. Ciddi anlamda, Algaze başkanlığında bir Amerikan ekibi tarafından Fırat Havzası'nda, Kargamış'tan Halfeti'ye kadar uzanan alanda arkeolojik bir yüzey araştırması yapıldığı belirlenmiştir. Yürütülen bu yüzey araştırmasında, Fırat vadisinin Halfeti kesiminde üç küçük yerleşim saptanmıştır. Bu yerleşimlerden Kale Meydanı'nda Eski Tunç Çağı IV ve Ortaçağ, Karaçali'de Eski Tunç Çağı IV, Ören Bahçe'de Genç Roma dönemlerine ait seramik parçalar bulunmuştur. Sultantepe'de yürütülen kazı çalışmalarında ise, Roma dönemine ait yapı kalıntılarına rastlanmıştır.
MÖ. 2000 de Hurri-Mitannilerin, MÖ. 1000 de ise Aramiler'in, Akamenidler'in ve Selefkoslar'ın egemenliği altına girmiştir. M.Ö. 855 yılında Asur kralı III. Salmanassar tarafından zapt edildiği zaman Şitamrat adını taşıyordu. Yunanlılar bunu değiştirerek Urima adını vermişlerdir. MÖ. 612'de Babiller'in sınırları içerisinde kalmıştır. Daha sonra Medler ve Persler yöreye egemen olmuş, Büyük İskender'in MÖ.332'de Anadolu'daki Pers hâkimiyetine son vermesinden sonra Urfa yöresi ile birlikte Birecik de Makedonya Krallığının egemenliği altına girmiştir. Büyük İskender'in ölümünden sonra Selefkoslar yöreye hâkim olmuş, bunu Osrhoene Krallığı izlemiştir. M.S. 74'te ise, Halfeti ve çevresi Roma İmparatorluğu'nun Suriye eyaletine bağlanarak bu dönemde yeniden kurulmuş ve "Ekamia" adıyla anılmıştır. Roma'nın 395'te ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma(Bizans) sınırları içerisinde kalmış, Bizanslılar ile Sasaniler arasında sık sık el değiştirmiştir. Bizanslılar döneminde Romaion Koyla adı ile anılmıştır. Yöre 661 yılında Emeviler'in, 750'de Abbasiler'in hâkimiyeti altına girmiştir. 1071'deki Malazgirt Savaşı'ndan sonra 1087'de Selçuklular buraya kadar uzanmıştır. Daha sonra Eyyubiler ve Selçuklular arasında zaman zaman el değiştirmiştir. Moğol istilasına uğrayan yöre, 1280 yılında Beysari komutasındaki Memluk ordusu tarafından kuşatılan Halfeti, ele geçirilememiştir. 1290 yılında ise Mısır Memluk ordusu Halfeti'yi ele geçirmiş ve Kal'at-ül Müslimin adını verilmiştir. Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi (1517) sırasında ise Osmanlı topraklarına katılmıştır. 19. yüzyıl sonlarında ise Halep Vilâyeti, Urfa Sancağı'na bağlı Rumkale Kazası'nın merkeziydi. Merkez olarak 1924 yılına kadar Gaziantep'e bağlı kalmış, bu tarihte Halfeti olarak adlandırılmıştır. 1926'da Birecik ilçesine bağlı bir nahiye, 1954 yılında ise Urfa iline bağlı bir ilçe merkezi olmuştur.
2000 yılına kadar, Rum Kale, Merkez Ulu Cami, Fırat'a paralel Fırat manzaralı yapılar, önemli mimari özellikleri barındıran çok sayıdaki tarihi Halfeti evi, Hamitbey Konağı, Muhittin Kanneci Evi, Hamamlı ev, Lâtifzade Hamamı, Değirmenderesi, Nuhrut Kilisesi, Karamehmet ve Hamurkesen Harabeleri Halfeti'nin gezilecek önemli yerleriydi. Fakat şimdi bunlar yok. İki camiinin de sular altında kaldığı Halfeti'nin geçmişinin büyük bölümü artık baraj gölünün suları altında. Bunlar arasında oldukça önemli olan 1844 tarihi Ulu Camii, 1867 tarihli Hamamlı Ev, 1796 tarihli Latifzade Hamamı ve iki mezarlık da bulunuyor. Sadece Bizans döneminde yapılan kilise, ilçeye 14 kilometre mesafedeki Saylakkaya köyündeki tarihi sarnıçlar, 1910'da havana taşından yapılan Hamid Bey Konağı, küçük pencereleriyle Kız Mağarası ve Kanneci Konağı, suyun geride bıraktığı mekânlar olarak duruyor.
2000 yılında Halfeti'nin büyük bir kısmı Birecik Barajı'nın suları altında kalınca daha yüksek yerde bulunan Karamezre - Karaotlak Köyünde yeni bir yerleşim alanı imar edilir. Bu yeni yerleşim alanı sular altında kalan Halfeti'ye göre oldukça çorak bir yerdir ve tamamen kayalık ve taşlık bir alandır. Tek katlı ve tek tip olarak inşa edilen "Fırat'tan uzak", kuru, çirkin görünümlü ve tıpkı bir toplama kampını andıran basit evler bitirilerek halka dağıtılır. Burada yaşayan insanlar sanki bir yabancı memlekete gitmişler gibi bu yeni yerleşim yerine alışmakta oldukça zorluk çekerler. Zira sokakları, bağları, bahçeleri, umutları suyun altında kalmıştır. İlçe Eski Halfeti ve Yeni Halfeti diye ikiye bölünmüştü.
Dönemin Halfeti Belediye başkanı Mehmet Gökçek, Birecik Barajı ile sular altında kalan eski Halfeti'den, yeni yerleşim merkezine taşınan insanların psikolojik bakımdan huzursuz olduğunu söylüyor. Yeşillikler içindeki ata yadigârı ve Fırat'ın bereket saçtığı yerleri terk etmenin insanlarda bir mutsuzluk oluşturduğunu söyleyen Gökçek, bir de, eski Halfeti'de kalanlarla yeni Halfeti'ye taşınanlar arasında birbirine muhtaç akrabalar bulunduğunu ve bunun da ayrı bir sorun oluşturduğunu ifade ediyor:
"…Barajın bize çok büyük zararı oldu. Yani bütün geçim kaynaklarımızı kaybettik. Herkesin aşağıda Fırat kenarında birer ikişer dönüm bahçesi vardı. Bu bahçelerden işte turunçgillerden tutun; erik, kayısı, incir, hatta yakacak odununa kadar vatandaşlarımız yararlanıyordu, ekip biçiyordu. Sebzesini meyvesini alıyordu, geçim kaynaklarımız bunlardı. Bu kaynaklarımız şu an baraj göl aynasının içersinde kalmış durumda. Şimdi Yeni Halfeti'ye mecburen gelmiş olmuş olduk. Çünkü Halfeti'de kalabilecek, bu kadar insanı istihdam edebilecek yeterli şeyimiz kalmadı. Kalmadığı için, 8 km ilerdeki Karaotlak mevkiinde bulunan yeri Halfeti Belediyesinin mücaviri alan sınırları içerisine alarak yerleşim yeri yaptık… Evler 100 m2, 400 m2'de bahçesi var. Tabi ki aşağıdaki yaşamla buradaki yaşam tamamıyla farklı. Yeni yerleşim alanını tamamıyla kıraç bir araziye kurmuş oluyoruz. Şu an yeşil alan yok… Vatandaşlarımız şu an mutsuz görünüyor. Yani bir geçiş dönemindeyiz. Eski Halfeti onları fazlasıyla mutlu ediyordu. Yani tamamıyla yeşil bir yerdi. Efendim suyunda bir şey yoktu. Sorun yoktu, mutlu bir insan topluluğumuz vardı. Şimdi esas sorun şurada düğümleniyor. İki toplum oluştu; yani düşünün bir kısmının annesi babası aşağıda kendisi yukarıda veyahut ta annesi babası yukarıda kendisi aşağıda. Yani bakmakla yükümlü olduğu insanlar var orada. Bunlar işte sık sık gidip gelme veya en ufak sorununu çözememe gibi hususlar var. Sonra yeni yerde bulunan şeyler var bulunmayan şeyler var, aynı şekilde aşağıda bulunanlar bulunmayanlar söz konusu. İnsanlar bir kiralık ev dahi değiştirse mutsuz oluyorlar. Düşünün bir şehir değiştiriyorsunuz…"
Sözde GAP, çorak arazileri suya kavuşturmayı planlıyor. Aslında varolan yerleşimleri de yutup yok ediyor dense daha isabetli olur. Oysaki ilçenin 381.000 dekarlık bölümü zaten ekilebilir niteliktedir. Bu alanın 191.000 dekarı sadece Antep fıstığı, bağ ve az miktarda olmak üzere zeytin ağaçları ile kaplıdır. Kalan kısımlarda hububat ekimi yapılır. Baraj münasebetiyle Halfeti ve çevresinde, büyük bölümünde tarım yapılan 49.604 hektar arazi sular altında kaldı. Yani oldukça verimli olan ve ciddi bir gelir sağlayan büyük bir tarım arazisi sular altında kaldı. Bu durum, GAP'ın söylenenlerin dışında oldukça farklı politik amaçlarının olduğunun kanıtıdır. Görünürdeki "tarımsal verimi arttırma" söyleminin arkasında, yaşamı tahrip ve tarihi gömme amaçlarının olduğunu söyleyebiliriz.
Tarım arazilerinin baraj sularına gömülmesiyle, yöre insanının üretim faaliyetleri de tamamen bitiyor. Zira yöre halkı tarıma dayalı yaşam biçimine sahip. Doğal olarak baraj, üretim faaliyetlerini bitiriyor. Ve ilçede tüketen bir toplum ortaya çıkıyor. Yıllarca tarımda çalışan halk ne yapacağını bilmez hale geliyor. Bunun sonucu olarak ta parasız kalan halk büyük şehirlere göç etmek zorunda kalıyor.
Birecik Barajından kaynaklı yapılan göçlerden 31.971 insan direkt etkilendi.
Kürt halkı yine acı içerisindeydi. Yine göç yaşadı, yine yok olan değerlerine ağladı. Ülkenin bu bölgesinde yaşananlardan ise hiç kimse haberdar olmadı. Adı konulmamış bir zulüm yaşandı fakat tüm yaşananlar örtbas edildi.
Siyah gülleriyle, sümbülüyle, yüzyılları aşan tarihiyle ve Cenneti hatırlatan doğasıyla Halfeti, Allah'ın biz insanoğluna bir emanetiydi. Fakat biz o emanete sahip çıkamadık. Halfeti, artık sular altında. Halfetili ise acılarıyla baş başa.

alıntı


 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Ce: siyah gül diyarı halfeti

halfeti ye özgü siyah gül


blackrose.jpg




siyah-gul.jpg


siyah gül 1.jpg



siyah gül 2.png
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Geri
Üst