TASAVVUF VE RİSALE-i NUR EKOLU

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
TASAVVUF VE RİSALE-i NUR EKOLU
İmâm- Rabbânî hazretlerinin, bir üstâd aramasını emrettiği açık,,
Ama ilmine gururlanıp bir üstâdın tasarrufunu kabûl etmek mümkün mü?

Güyâ, hazret Kur'ânı işaret etmiş miş,, e sormazlar mı,, soruyorum o zaman, bu işâreti almadan önce kıble Kur'an değil miydi? o mektubun okunduğu gün mü müslüman oldu saîd nursî,,
değil saîd nursînin, fahreddîn râzînin ilmi bile, irşad kutbu olan bir insân-ı kâmilin irfânının yanında denize nisbetle damla bile değildir. Sâid nursî'nin büyük zannettiği ilmi aslında kendisine perde olmuş,, Hakk'a ve hakikate ulaşmasını engellemiştir,, ve hayatı boyunca da hayâl daîresinden çıkamamıştır.

Her peygamberin ve her Veliyy nin bir mi'râcı vardır,, sâid nursî'nin mi'râcı nerde... Hiçbir devir Evliyâsız kâlmaz,, her devrin canlılığını ve devâmını sağlayan rûh, evliyâların hakikatleridir. Sâid Nursî âlemin direkleri olan bu bâtın kadronun neresinde?

Devrimiz tarikat zamanı değil, îmânı kurtarma zamânıdır,, oh ne hoş, zâten bir gerçek mürşîde intisâb etmeden ve icâzet almadan,, başka türlü nasıl mantar gibi bitip de Şeyhlik yapılabilir ki. Tarîkatın bütün zâhirî faydalarından istifâde var ama tarîkat değil, ne alâ,,,

Kur'ânı kıble edinmeye karar vermiş,, e herkesin önünde Kur'ân var, ehliyyetli bir klavuz olmadan Kur'ân denizine dalmak kimin haddine ve kimin kârına.
Al iktibasçıların ve meâlcilerin hâline bak,, Bu Kur'ânı Kerîmi git Afrika daki yamyamlara ulaştır ve öğret vallahi bunlardan daha iyi anlarlar, hiç değilse fâciaya varan hükümler çıkarmazlar,, said nursînin bunlara nazaran daha fazla ilmi olsa da, Ehl-i sünnet çizgisine muhalif olmasa da gerçek ilmin yanında onun ilmi hayâlattan ibârettir. Bu yüzden sâid nursî'nin vahiy alırmışcasına çıkardığı hükümler, bağlılarının çokluğu sebebiyle telâfi edilmesi imkânsız zarârlara yol açmaktadır. Zarar bağlılarınadır,, Allah'tan bilgisizce başkalarına zarar verecek bir anlayışları yoktur, mealci, iktibasçı, vahhâbî ve radikallerin bir kısmı gibi...



29.04.2007, 05:52
Şeyhiekber
Nisan 2007 den itibaren kayıtlı
katkıları: 94



Bahsi geçen,, said nursî tarafından, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin asırlar öncesinden kendine (saîd nursîye) hitâb ettiği zannıyla, bir keramet olarak takdîm edilen mektup:



İmam-ı Rabbânî Hazretleri bu mektubu Mirza Bediüzzaman’a yazmıştır.

Noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah size selâmet ve âfiyet ihsan eylesin.

Bilmiş olasın ki: İki cihan saadetinin elde edilmesi; Seyyidü’l-Mürselîn Resûlullah Efendimize (asm) tâbi olmaya bağlıdır. Ona ve âline salât ve selâmlar. Ancak, bu tâbi olma durumu, Ehl-i Sünnet ulemasının beyan ettiği üzere olacaktır. Allah u Teâlâ, onlardan çalışmalarını şükrâna lâyık eylesin.

Bu durum dahi, öncelikle itikadın düzeltilmesi ile olacaktır ki, bu düzeltme işi, anlatılan büyüklerin görüşlerine uygun şekilde olmalıdır.

Bundan sonra ilmihal tahsili gelir ki; haram, farz, vâcip, sünnet, mendub, mübah ve şüphelileri öğrenmektir. Bu öğrenilen şeylerle mutlaka amel edilmelidir. Anlatılan iki kanadı bulduktan sonra, yani, itikadî ve amelî (itikada ve amele bağlı) olarak, şayet ebedî saadetin kazanılması için ezelî inayet varsa, kudsî âleme uçuş müyesser olur. Bundan sonrası boştur dökülen ağaç kabuğu gibi.

Bu düşük dünyanın ettiği gizli değildir ki, matlup olanlar arasında sayıla. Ona dair emellerin husulü, makam-ı maksad olan işler meyanında sanıla.

Üstün gayretli olmalıdır. İnsan, noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah’tan bulabileceklerini ancak bir vesile ile bulur. Bunun için Onun yüceliğine vesile aramalıdır. Bir mısra:

«Asıl mesele bu, kalanı boş.»

Tam bir iltifatla himmet taleb ettiğinden sana müjde. Selâmetle, ganimetle dönersin. Lâkin bir şarta riâyet lâzımdır ki, o da şudur: Tevhid-i kıble etmek (yani birini üstad tut, arkasından git, başkasıyla meşgul olma, tek bir maksada yönel). Şayet teveccüh kıblesi müteaddid olursa sâlik kendini tefrikaya atmış olur. Şu cümle meşhur bir meseldir:

«Bir mahalde ikamet eden, bir mahalde bulunur. Mahaller arasında gezip duran hiçbir mahalde olmaz.»

Sübhan Allah, bize ve size Şeriat-ı Mustafaviye caddesinde istikamet nasib eylesin. Onun sahibine salât ve selâm. Selâm hidayete tâbi olanlara. Resûlullaha tâbi olmaya devam edenlere. Ona ve âline salâtlar ve selâmlar.
 
Geri
Üst