Türkiye de Kadın olmak

PaSikA

Yeni Üye
Üye
Türkiye de Kadın olmak
kadınlara kaymakam ve vali olma hakkı kadınlara kaymakam ve vali olma hakkı ne zaman tanındı ilknur çağın
İşsizlik, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri. Ancak işin içine kadınlar girince işsizlik çok daha ağır bir hal alıyor.


Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranları son derece düşük. Erkeklerin yüzde 69.5'i, kadınların ise sadece yüzde 25.1'i işgücüne katılıyor.

16 milyar 966 bin erkek iş gücüne katılırken, sadece 6 milyon 240 bin kadın çalışıyor ya da çalışmak istiyor. Yani kadınların işgücüne katılımı erkeklerin 3'te 1'i seviyesinde kalıyor.

Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre, 2004 sonu itibariyle 5 milyon 652 bin kadın çalışırken, 588 bin kadın işsiz.

Kadınlardaki işsizlik oranı yüzde 9.4 iken, erkeklerde işsizlik oranının yüzde 10.7 olması kadın işsizliğinin daha düşük olduğu kanısı yaratıyor. Ancak bunun nedeni, kadınların işgücüne daha az katılması.

Eğitim seviyesi arttıkça, işsizlik de artıyor


Kadınlar açısından en çok dikkat çeken durum ise, eğitim seviyesi arttıkça kadınların işsizlik oranının keskin bir şekilde artması.

Örneğin, okur - yazar olmayan 1 milyon 46 bin kadından sadece 53 bini işsiz, yani okuma yazma bilmeyen kadınlarda işsizlik oranı yüzde 1. Buna karşın, lise altı eğitim alan kadınlarda işsizlik oranı yüzde 5.8'e çıkıyor.

Lise mezunu erkeklerde işsizlik yüzde 12.2'yken, aynı oran kadınlarda yüzde 25.3. Üniversite mezunu erkeklerin sadece yüzde 9.3'ü işsizken, üniversite mezunu kadınlarda işsizlik oranı yüzde 18.1'e ulaşıyor. Kadın emeği daha ziyade 'ucuz işgücü' olarak tercih ediliyor.

Dikkat çeken bir diğer gelişme ise, kadınların büyük bir süratle işgücü piyasasına girmeleri. İşsiz erkekler arasında ilk kez iş arayanların oranı yüzde 19.9 olurken, işsiz kadınlar arasında ilk kez iş arayanların oranı yüzde 39.9. Bu veriler, kadınların giderek daha fazla oranda çalışma hayatında yeraldığını ortaya koyuyor.

'Türkiye'de Kadın Bilgi Ağı'

DİE'nin internet sitesindeki 'Türkiye'de Kadın Bilgi Ağı' bölümünde, Türk kadınının geçtiğimiz yüzyılın ortalarından bugüne sosyal ve siyasal yaşamdaki kazanımlarına yer verildi.

Buna göre, Türk kadınları ilk kez, 1843 tarihinde Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı.

1847 yılında kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye'nin yayımlanmasının ardından 1856 yılında Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı.

1858 yılında yayımlanan 'Arazi Kanunnamesi'nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı.

1869: İlk kadın dergisi piyasada Eğitim seviyesi arttıkça, işsizlik de artıyor

Kadınlar açısından en çok dikkat çeken durum ise, eğitim seviyesi arttıkça kadınların işsizlik oranının keskin bir şekilde artması.

Örneğin, okur - yazar olmayan 1 milyon 46 bin kadından sadece 53 bini işsiz, yani okuma yazma bilmeyen kadınlarda işsizlik oranı yüzde 1. Buna karşın, lise altı eğitim alan kadınlarda işsizlik oranı yüzde 5.8'e çıkıyor.

Lise mezunu erkeklerde işsizlik yüzde 12.2'yken, aynı oran kadınlarda yüzde 25.3. Üniversite mezunu erkeklerin sadece yüzde 9.3'ü işsizken, üniversite mezunu kadınlarda işsizlik oranı yüzde 18.1'e ulaşıyor. Kadın emeği daha ziyade 'ucuz işgücü' olarak tercih ediliyor.

Dikkat çeken bir diğer gelişme ise, kadınların büyük bir süratle işgücü piyasasına girmeleri. İşsiz erkekler arasında ilk kez iş arayanların oranı yüzde 19.9 olurken, işsiz kadınlar arasında ilk kez iş arayanların oranı yüzde 39.9. Bu veriler, kadınların giderek daha fazla oranda çalışma hayatında yeraldığını ortaya koyuyor.

'Türkiye'de Kadın Bilgi Ağı'

DİE'nin internet sitesindeki 'Türkiye'de Kadın Bilgi Ağı' bölümünde, Türk kadınının geçtiğimiz yüzyılın ortalarından bugüne sosyal ve siyasal yaşamdaki kazanımlarına yer verildi.

Buna göre, Türk kadınları ilk kez, 1843 tarihinde Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı.

1847 yılında kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye'nin yayımlanmasının ardından 1856 yılında Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı.

1858 yılında yayımlanan 'Arazi Kanunnamesi'nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı.

1869: İlk kadın dergisi piyasada

Kadınlar ilk dergilerine 1869 yılında kavuştu. Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen haftalık 'Terakk-i Muhadderat' dergisi yayımlanmaya başlandı.

Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren 'Maarif-i Umumiye Nizamnamesi' ise 1869 yılında yayımlandı. Bundan bir yıl sonra da kız öğretmen okulu 'Dar-ül Muallimat' açıldı.

Evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukuk-ı Aile Kararnamesi 1871'de çıkarıldı. 1876'da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.



1897: İş hayatına atılan işçi kadınlar


Giderek sosyal yaşamda daha çok yer almaya başlayan kadınlar, iş hayatına ilk olarak 1897 yılında 'ücretli işçi' olarak atıldı. Kadınların devlet memuru olmak içinse bu tarihten itibaren 16 yıl beklemeleri gerekti.

Kadınlar ilk kez 1913 yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Bunun ardından bir yıl sonra kadınlar, tüccar ve esnaf olarak da iş hayatına girişti.

Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 yılında 'İnas Darülfünunu' adı altında açıldı. Kadınlar bilim dünyasıyla ilk kez 1922 yılında tanıştı. Bu tarihte yedi cesur kız öğrenci, Tıp Fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı.

1923: Türk Kadını siyasete atılıyor

Kadınlar siyasi hayatta da var olma mücadelesine ilk kez 1923 yılında başladı. Kadınlar ilk kadın partisi 'Kadınlar Halk Fırkası'nı, Nezihe Muhittin'in başkanlığında 1923 yılında kurmak istedi.

Ancak partinin kuruluşuna, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe izin verilmediği için parti girişimi dernekleşme ile sonuçlandı.

'29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 3 mart 1924'te çıkarılmasıyla tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanırken, kızlar da erkeklerle eşit haklarla eğitim görmeye başladı.

Erkeğin çokeşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı vemalları üzerinde tasarruf hakkı tanıyan Türk Medeni Kanunu, 17 şubat 1926'da kabul edildi.

1930: Kadınlara seçme ve seçilme hakkı

Kadınlara siyasetin kapısını aralayan Belediye Yasası, 1930 yılında çıkarıldı. Böylece artık kadınlar belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandı.


Kadınların en önemli sorunlarından olan doğum izni, ilk kez 1930 yılında düzenlendi. Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü 1933 yılında kuruldu.

Kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyaç meclisine seçilme hakları ise 1933 yılında Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak verildi. Kadınlara siyasetin kapısı 1934'te yapılan Anayasa değişikliği ile seçme ve seçilme hakkı tanınmasıyla tam olarak açıldı ve ilk kadın milletvekilleri TBMM'de yerlerini aldı.

1935: 17 kadın milletvekili Meclis'te


8 şubat 1935'te TBMM Beşinci Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili, ilk kez Meclis'e girdi. 1936'da yürürlüğe giren İş Kanunu ile kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.

Bir yıl sonra da kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması, ILO sözleşmesi ile yasaklandı.

1945: Doğum yardımı, yaşlılık sigortası

Kadınlara doğum yardımı ilk kez 1945 yılında 4772 sayılı yasa ile düzenlendi. Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi ise 1949 yılında çıkarılan yasa ile gerçekleşti.

1950 yılında ilk kadın belediye başkanı Müfide İlhan Mersin'den seçildi.

Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmesine 1952 yılında başlanırken, gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen 'Nüfus Planlaması Hakkında Kanun' 1965 yılında çıkarıldı.

Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan ILO sözleşmesi 1966 yılında onaylandı.

1971: İlk kadın bakan


İlk kadın bakan Türkan Akyol, 1971 yılında göreve atandı. Yasal değişiklikle, 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilirken, kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.

Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ni 1985 yılında imzaladı. Sözleşme bir yıl sonra yürürlüğe girdi. 1985 yılında 'Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadın konusu, ilk kez bir sektör olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.

İlk 'Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi', 1989 yılında İstanbul Üniversitesi'nde kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı 13'e ulaştı.

1989: İlk kadın kaymakam

1989 yılında kadınlara da kaymakamlık yolu açıldı. İçişleri Bakanlığı, kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı. Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159'uncu maddesi, Anayasa Mahkemesi'nce 1990 tarihinde iptal edildi.

Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması halinde cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun 438'inci maddesi, TBMM tarafından 1990 yılında yürürlükten kaldırıldı.

Yerel yönetimler özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başlarken, Türkiye'de ilk kadın sığınma evi, Bakırköy Belediyesi tarafından 1990 yılında açıldı.

1991: İlk kadın vali

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kadın vali Lale Aytaman, 1991 yılında Muğla'ya atandı. 1993'te İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Aynı yıl Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı.

1993: Başbakan koltuğunda ilk kez bir kadın

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Başbakan koltuğuna ilk kez bir kadın oturdu. Türkiye'nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller, 25 haziran 1993 tarihinde hükümeti kurdu.

Nüfusun yarısını oluşturan kadınların Meclis'teki temsil oranı ise yok denecek kadar az seviyede bulunuyor. Kadın milletvekili sayısı erkek milletvekillerinin sadece yüzde 4.2'sinde kalıyor.

1995: 'Mor Çatı' kapılarını kadınlara açtı

Açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren 'Mor Çatı' Kadın Sığınağı Vakfı, 1995 yılında kadın sığınağını açtı.
Bu arada, DİE'nin projeksiyonlarına göre, bu yıl ortasında kadın nüfusunun 36 milyon 101 bini bulacağı, erkek nüfusunun ise 36 milyon 743 bin kişi olacağı tahmin ediliyor.
Bu yıl için kadınların doğuşta yaşam beklentisi 71.3 yıl olarak hesaplanırken, 2030 yılında ortalama yaşam beklentisinin 76 yıla çıkacağı öngörülüyor. Bu tarihte Türkiye'deki kadın sayısının erkek sayısının önüne geçmesi bekleniyor. 2030 yılında Türkiye'deki kadın sayısının 46 milyon 854 bin, erkek sayısının da 46 milyon 841 bin olacağı tahmin ediliyor.

1997: Kocasının soyadı yanında kendi soyadı


Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi, 1997 yılında Medeni Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı.

Zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran kanun, 1997 yılında yürürlüğe girdi. Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 'Ailenin Korunmasına Dair Kanun', 1998'de yürürlüğe girdi.

İstatistiklerle kadının eğitim düzeyi

Türkiye'de 1975-2000 döneminde üniversite mezunu kadın sayısı 56 binlerden 910 bine kadar yükselirken, okuma yazma bilmeyen kadın sayısı, hala yüksek seviyede bulunuyor.

2000 yılı itibariyle Türkiye'de 25 yaşın üzerinde okuma yazma bilmeyen kadın sayısı 4 milyon 625 bini buluyor. Bu rakam erkeklerde 1 milyon 176 bin kişide kalıyor.

Buna karşılık, 1975-2000 döneminde kadınların eğitimde büyük mesafe kaydettikleri de görülüyor. Nitekim dönem başında:


· 1 milyon 920 bin seviyesinde olan ilkokul mezunu kadınların sayısı 7 milyon 644 bine,

· 167 bin olan ortaokul mezunu sayısı 896 bine,

· 199 bin olan lise mezunu sayısı da 1 milyon 539 bine çıktı.
·
Üniversite mezunu kadın sayısı da 56 binlerden 910 bine kadar yükseldi.

Yıl 2000: Çalışma hayatında kadın


2000 yılı sayımında nüfusun 33.4 milyonluk bölümünü oluşturan kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 39.6 seviyesinde kalırken, 9.4 milyon kadın çalışıyor.

Buna karşılık kadınlar işsizlik oranı açısından erkeklere göre daha şanslı görünüyor. Erkeklerde 2000 yılı için yüzde 9.9 olan işsizlik oranı kadınlarda yüzde 7.2 seviyesinde kalıyor.

Tarım dışı kadın çalışanların oranı da hızla artıyor. 1997 yılındayüzde 17.7 olan bu oran 2003 yılına gelindiğinde yüzde 20.6'ya çıktı. Tüm bunlara rağmen, kadın ve erkek çalışanların ücret dengesizliği ise devam ediyor.


DÜNYADA KADIN
•Dünya'nın yüzde 49.7'si kadın. Yani kadın nüfusu 3 milyardan fazla.
•Her yıl, yarım milyondan fazla kadın, gebelik ya da doğum sırasında yaşamını yitiriyor.
•Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70'i eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor.
•Dünyada her 3 kadından 1'i hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor.
•Her 5 kadından 1'i hayatının bir döneminde tecavüz veya tecavüz girişimi kurbanı oluyor.
•ABD'de her 90 saniyede 1 kadın tecavüze uğrarken, Irak'ta nisan 2003'ten bu yana savaş sırasında ve sonrasında, en az 400 kadının tecavüze uğradığı İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporlarında yer alıyor.
•Dünyada, ağırlıklı olarak Afrika kıtasında 135 milyondan fazla kadın sünnet ediliyor.
•Dünya genelinde mültecilerin yüzde 80'i kadın.
•Gelişmekte olan ülkelerde okur-yazar olmayan her 3 kişiden 2'si kadın.
•280 milyonluk Arap dünyasında her 2 kadından 1'i okuma yazma bilmiyor.
•Suudi Arabistan'da kadının oy hakkı yok, araba kullanması yasak.
•Dünyada 54 ülkede kadınlara yönelik ayrımcı yasalar bulunurken, 'namus savunması' Peru, Bangladeş, Arjantin, Ekvator, Mısır, Guatemala, İran, İsrail, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Venezuella'nın ceza yasalarında yer alıyor.
•İran'da çok istisnai durumlar haricinde kadının boşanma hakkı yok.
•Şeriat'la idare edilen ülkelerde zina yapan kadının cezası Recm yani taşlanarak ölüm.
•Tüm dünyada sağlık çalışanlarının yüzde 75'i kadın.
•Siyasette ve iş dünyasında da kadınların oranı gelişmiş ülkelerde bile epey düşük.
 
Türkiye'de kadın hakları

''8 Mart Dünya Kadınlar Günü'' geride kaldı. Kadın haklarının hatırlandığı, hatırlatıldığı gün. Zira hatırlamaya ihtiyaç var. Mevcut devlet zihniyeti içinde kadının eşit bir birey olarak konumlandırılması, maruz kaldığı şiddetin bertaraf edilmesi ne yazık ki yeterince ciddiye alınmış değil. Bırakın kadının sosyal hayatta eşit temsilini, kadına yönelik şiddet konusunun aciliyeti bile yeterince idrak edilemiyor. Toplumun en savunmasız bireyleri olarak, çocuklardan bile daha fazla riskle karşı karşıya bırakılan kadınların hakları konusu, bütün iyi niyetli girişimlere rağmen kadük kalıyor. Neredeyse sadece kadın STK'larının çabasına bırakılmış sorunlar ne siyasette ne de yasalarda karşılığını bulabiliyor.

Hâlbuki Türkiye'de kadına yönelik şiddet konusu vahim boyutlarda. Kadınlar toplumsal ve devlet kaynaklı her türlü korumadan mahrumlar. Kadına yönelik şiddetin günden güne arttığı, kadın ölümlerinin azalmadığı mevcut istatistiklere rağmen bir vaka!

Durum buyken kadın ve şiddet konusuna yepyeni bir zihniyetle yaklaşmak özellikle devlet katında farz. Toplumun marjinal kesimlerinde, feminist çevrelerde, kadın STK'larında üretilen dilin devlet katında da kabul görmesinin zamanı çoktan geldi.

Durumun aciliyetine bir türlü ikna olmayanlar, yaşanan örnekleri hatırlasınlar. Kadına şiddeti kendine hak gören erkeklerin elini kolunu sallayarak gururla yaşadıkları bir ülke burası. Belki de şiddetin kaynağından başlamak gerekiyor; kadının varlığı üzerinde her türlü tasarrufu kendine 'hak görme' mantığının yok edilmesinden. Çünkü yaşatılan şiddette bu 'hak görme' inancı etkili. Erkeğin o hakkı nasıl ve kimden aldığı ise sır değil; toplum, töreler, aile değerleri. Kabul etmekte zorlansak da 'kadına yönelik şiddet' konusunda yeni değer kriterlerine ihtiyaç var. Daha şikâyet anından başlayarak devletin korumasını hissettirdiği yeni bir değer sistemi inşa edilmeli; bırakın öldürmeyi hak görmek, kadına vurulacak bir fiskeye bile müsamaha göstermeyen bir yargı ve kolluk sistemine ihtiyaç var.

Şiddet uygulayan erkeğin toplumdan övgü alıp, mazeretlerle müsamaha edilmesi yerine, tecrit edilmesi sağlanabilmeli. Yasalar, toplumların ürettiği değerler üzerine inşa edilir. Bizim toplumumuzda ne yazık ki kadına yönelik şiddeti azaltacak değer zemini çok zayıf. 'Kol kırılır yen içinde kalır' anlayışı kadını ailenin korunaksız mecrasında bıraktı. Ama tek sebep bu değildi. Bugüne kadar kadın, şikâyetini duyuracağı ne bir kolluk ne de savcı buldu karşısında. Kolluk kuvveti mevcut yasalarla sınırlı olduğundan şikâyetini dinlediği kadını evine gönderdi. Eve morarmış gözler ve darp edilmiş bir bedenle dönen kadının yaşama güvencesi ise şiddet arzusu tatmin olmuş kocaydı. Ama o arzusu tatmin olmamış binlercesini biliyoruz. Mahkeme kapılarında boşanmak isteyen eşinin üzerine kurşun boşaltan erkekler toplumu burası. Sadece evli olduğu kadını değil, aile üyelerini de tehdit eden erkekler. Bunu kendine hak gören, namus adı altında zalimlik yapan.

Durum buysa toplum olarak şiddet üzerine yeniden ve ciddiyetle düşünmekte, şiddet kavramını yeniden tarif etmekte fayda var.

İşte tam bu amaçla şu günlerde yeni bir yasa taslağı hazırlanıyor. Belli başlı kadın STK'larının katkısıyla hazırlanan yeni taslak, bütün bu hassasiyetleri göz önünde bulundurmayı hedefliyor. Şiddetin tanımını, Avrupa Konseyi'nde karara bağlanan en son tanımı esas alarak yapan bu yasa yakında Meclis gündemine gelecek. Taslak, şiddet mağdurunu hızlı ve etkili bir şekilde koruma altına alırken, önleyici tedbir mekanizmalarını da güçlendiriyor. Taslağı inceleyenler, adından başlayarak yeni bir terminoloji oluşturulduğunu görürler. Bütün aile bireylerinin şiddetten korunmasına yönelik bu çalışma, yeni kavramlarla düşünen bir devlet zihniyetinin işareti gibi.

Geniş bir koruma alanı vaat eden taslağın oylanması sırasında parti farkı gözetmeksizin her vekilin sorumlulukla hareket etmesini temenni ediyor insan. Demokratikleşme konusunda mutabakat göstermeyen Meclis'imizin en azından kadınlar konusunda ortak bir duyarlılık göstermesi temennisiyle..
 
Geri
Üst