Yasal mal rejimi ve sağ kalan eşin durumu

PaSikA

Yeni Üye
Üye
Yasal mal rejimi ve sağ kalan eşin durumu
Bilindiği gibi, önceki Medeni Yasa zamanında, eşler arasında yasal mal rejimi olarak mal ayrılığı öngörüldüğünden, Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihe kadar ki uygulamada, yasal mal rejiminin mirasbırakanın terekesi üzerinde herhangi bir etkisi izlenmemiştir.

Yeni Türk Medeni Kanunu ise eşler arasında, edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanmasını kabul etmiştir. ( TMK m.202/1 ) Mal rejimi, diğer hallerin yanı sıra, eşlerden birinin ölümü ile sona ermektedir. ( TMK m.225/1 )

Bu durumda, öncelikle yasal mal rejimi bağlamında malların niteliklerinin tespiti, sonra mal rejiminin tasfiyesinin yapılması, en sonunda ölen eşe ait kısmı kişisel mallarla birlikte tereke sayarak, mirasçılar arasında paylaşıma tabi tutmak gerekecektir. ( Aile Hukukumuzda Mal Rejimleri ve Eşin Yasal Miras Payı – Yrd.Doç.Dr.Faruk Acar - Seçkin, Ankara 2007, sayfa 33 )

İncelememizde, sağ kalan eşin mal rejiminin tasfiyesi sonucu katılma alacağının ne şekilde tespit edileceğinden ziyade, katılma alacağı ve terekenin resmi defterinin tutulmasının birbirine karşı etkileşimi üzerinde durulacaktır.

Sağ kalan eşin katılma alacağının,dayanağı miras hukuku değildir. Mirasın reddi halinde dahi, katılma alacağının istenmesi mümkündür.

Mirasın reddi, katılma alacağından vazgeçildiği anlamına gelmez, yasal olarak da katılma alacağının elde edilmesine engel oluşturmaz. ( Aile Hukukumuzda Mal Rejimleri ve Eşin Yasal Miras Payı – Yrd.Doç.Dr.Faruk Acar - Seçkin, Ankara 2007, sayfa 183 )

Diğer taraftan, katılma alacağı sağ kalan eşe ancak şahsi bir alacak hakkı verir, ayni bir hak vermez.

Sayın Yrd.Doç.Dr.Faruk Acar, yukarıda belirtilen eserinde, katılma alacağı talebinin TMK m.625/1 ile sınırlandırıldığını, resmi defter tutulması devam ettiği müddetçe, mirasbırakanın borçları için icra takibi yapılamayacağını, defter tutma faaliyeti devam ettiği sürece, bu alacağın istenemeyeceğini belirtmektedir. ( anılan eser, sayfa 164 )

Konuya diğer mirasçılar açısından bakıldığında, diğer mirasçılar da, defter tutulmasını talep etmiş ve sağ kalan eşin katılma alacağı, diğer tereke borçları ile birlikte hesaba katıldığında mirasçıların tercihlerini etkileyecek miktarda bulunabilir. Diğer mirasçılar, sağ kalan eşin katılma alacağını talep edip etmediğini ve miktarını öğrenmeksizin, tercih haklarını kullanmaya zorlanmamalıdır.

Kişisel görüşüm, sağ kalan eş, resmi defterin tutulması esnasında, katılma alacağını dava yoluyla isteyemeyecek durumda olsa bile, alacağının deftere yazılmasının gerekli olduğudur. Bu durum, resmi defter tutmanın sonuçları açısından, sağ kalan eşin menfaatine olacağı gibi, diğer mirasçıların tercih haklarını gözetmek bakımından da, bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

Ancak, sorun şu noktadadır. Sağ kalan eş, mirası kabul etmesi halinde, mirasbırakanın borcu olan katılma alacağından, aynı zamanda, mirasçı sıfatıyla müteselsilen sorumludur. Yani sağ kalan eş bu ihtimalde hem alacaklı, hem de müteselsil borçludur. Buna bağlı olarak, diğer mirasçılardan borcun tamamını isteyemez, terekenin tasfiyesi dahilinde, diğer mirasçılar ile birlikte iç ilişkideki sorumluluk payına katlanır, geri kalan kısmı diğer mirasçılara onların miras payları oranında yansıtır. ( BK. m.146/1 ) ( Aile Hukukumuzda Mal Rejimleri ve Eşin Yasal Miras Payı – Yrd.Doç.Dr.Faruk Acar - Seçkin, Ankara 2007, sayfa 162 )

Mirasın reddi halinde ise sağ kalan eşin miras sorumluluğu olmayacağı için katılma alacağı, sağ kalan eşin miras payı olan ¼ oranında artacaktır.

Katılma alacağının miktarı, sağ kalan eşin tercihine göre ortaya çıktığından ve sağ kalan eş, terekenin resmi defterinin tutulması esnasında, henüz bu tercihte bulunamayacağına göre deftere yazılacak, katılma alacağının miktarı ne olacaktır ?

Bu konu, düzenlenmesi ya da uygulama tarafından doldurulması gereken bir boşluk olarak ortaya çıkmaktadır. Olması gereken hukuk açısından, sağ kalan eşin, sanki mirası reddetmişçesine hesaplama yapılarak, deftere alacak yazdırması uygun olacaktır.

Sağ kalan eşin diğer bir hakkı da, TMK m.240 uyarınca , ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle, intifa veya oturma hakkı tanınmasını istemektir. Haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya diğer mirasçıların istemiyle intifa veya oturma hakkı yerine, mülkiyet hakkı tanınması da mümkün olabilmektedir.

Konuyu benzeri bir müessese olan TMK m.652 uyarınca, aile konutunun sağ kalan eşe özgülenmesinden ayırmak gerekir. TMK m.652 uyarınca yapılabilecek olan talep, ancak resmi defterin tutulmasının sonuçlanmasından sonra istenebilir niteliktedir. Zira, mirasın henüz kabul edilmediği bir devrede, miras payına mahsuben özgüleme mümkün değildir. Üstelik, mirası reddeden sağ kalan eşin, TMK m.652 uyarınca talep hakkı da yoktur.

Sağ kalan eş, TMK m.240 uyarınca, tercih hakkını kullandığında, tereke malı üzerinde, şahsi hak niteliğinde olmayan, ayni hak mertebesinde bir hakkı oluşmaktadır. Yukarıda belirtilen boşluk burada da sözkonusudur.

C.) İşlemlerin durması
aa) Yönetim işlerinin durması
Defter tutma işlemi esnasında, terekeyi tüm değişimlerden korumak gereklidir. Bu sebeple, ancak zorunlu yönetim işleri yapılabilir.( TMK m.624/1 ) Yasa, hangi işlerin zorunlu yönetim işleri olduğunu belirtmemiştir. Öğreti ve uygulamaya bakıldığında, bu işler, genel olarak miras işlerinin idaresi için gerekli veya tereke açısından faydalı olan, yapılmaması halinde tereke mevcudunu azaltacak, gelecekteki takibini zorlaştıracak, tehlikeye düşürecek işlemlerdir.

Türk Medeni Kanununun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük ise bu işleri, “yapılmaması terekenin zararına sebep olacak acele tamirat, ekilenleri çapalamak, olgunlaşmış ürünü toplamak ve muhafaza etmek, muhafazası halinde değerinde azalma meydana gelecek malları satmak gibi ” şeklinde tarif etmektedir. ( m.43 )

Madde de belirtilen sayım sınırlayıcı değildir. Hangi işlerin yapılabilir olduğu konusunda tereddüt halinde, tereke hakimine müracaat edilerek, yetki talep edilmesi ve yetki çerçevesinde işlem yapılması uygun olacaktır.

Hakimin iznine göre işlem yapan mirasçı, bu eylemi ile mirasbırakanın terekesine sahip çıkmış sayılmaz. Çünkü onu hakim, görevlendirmiştir. Verilen görev sınırını aşarak Medeni Kanun 550. maddesinde ( belirtilen madde, 743 sayılı Medeni Kanuna ait olup, Türk Medeni Kanunu m.610 anlaşılmalıdır. ) yazılı işlemleri yapsa bile, red hakkını yitirmez. ( Miras Hukuku – Esat Şener, Cilt 1, Olgaç Matbaası, sayfa 722 )

İflas masasına ölenin alacağının kaydettirilmesi, ticarethanenin veya fabrikanın işletilmesi, hayvanların beslenmesi, ( İnan Türk Medeni Hukuku Miras Hukuku – Prof.Dr.Ali Naim İnan , Prof.Dr.Şeref Ertaş, Yrd Doç.Dr.Hakan Albaş, 6.Bası, Seçkin Yayınları, Ankara, 2006 sayfa 515 ) zirai işletmelerde yeni yıl mahsulünden mahrum kalınmaması için gerekli ekim hazırlıkları, kirada olan gayrimenkullerin kira bedellerinin tahsili yanında yeniden kiraya verilmesi ( Uygulamada Miras ve Tereke Hukuku – Hakim Ahmet Ertuğrul Bolak, Eğitim Yayınları, İstanbul, 1980 Baskı sayfa 1123-1124 ) zorunlu yönetim işlerine örnektir.

TMK m.624/2 hükmü, “Mirasbırakanın işlerinin yürütülmesi kendisine bırakılan mirasçıdan, diğer mirasçıların güvence göstermesini isteyebileceğini” düzenlemektedir. Maddede, her ne kadar mirasçılardan birinin idareci tayin edilmesi düzenlenmekteyse de üçüncü bir şahsın da idareci tayin edilmesi mümkündür. (İnan Türk Medeni Hukuku Miras Hukuku – Prof.Dr.Ali Naim İnan , Prof.Dr.Şeref Ertaş, Yrd Doç.Dr.Hakan Albaş, 6.Bası, Seçkin Yayınları, Ankara, 2006 sayfa 515 ) Gerçekten, bir terekede mirasçılık hakları henüz belli değilse, vesayet makamı, yönetimi kimseye at olmayan bu mallar için gereken önlemleri alarak, bir yönetim kayyımı atama yetkisine sahiptir. ( TMK m.427/3 )

Kişisel görüşüm, mirasçılar arasında içlerinden birisinin atanması hususunda fikir birliği varsa yönetici mirasçılardan atanmalı, ancak yönetici konusunda ihtilaf varsa veya yönetici olarak atanacak mirasçı, sözkonusu işi yapabilecek durumda değilse bir yönetim kayyımı atanmalıdır. Özellikle, terekede bir ticari işletme varsa, yönetim mirasçı bile olsa ehil olmayan kişiye bırakılmamalıdır.

Yönetim işi kendisine bırakılan mirasçının, TMK m.466 uyarınca, iyi bir yönetimin gerektirdiği özeni göstermekle sorumlu olduğu, kabul gören bir husustur. Mirasçının bu sorumluluğunun teminatı olmak üzere, diğer mirasçıların kendisinden güvence isteyebilecekleri de düzenlenmiştir. ( TMK m.624/2 )

Mülga 5100 sayılı, Türk Medeni Kanununun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına Dair Tüzüğün 47 inci maddesine göre, hakim tarafından idari tasarrufta bulunmasına izin verilen mirasçıdan teminat istenmesine gerek olmadığı düzenlenmişken, yürürlükteki Tüzükte bu hükme yer verilmemiştir. Eski düzenleme, şekil itibarıyla yasayla çeliştiğinden eleştirilmişse de, özü itibarıyla daha doğrudur.

Diğer mirasçıların ve özellikle hakimin denetimi altında bulunan yöneticiden, hakimin izin verdiği işler dolayısıyla teminat istenmesi yerinde değildir. Teminat verebilecek hiçbir mirasçı olmadığı takdirde, zorunlu işler yapılamayacak mıdır ? Gerek yönetici tayini, gerekse güvence verilmesi hakimin takdirine bırakılmalı, hakim olayın özelliğine göre karar verebilmelidir.

Nelerin güvence teşkil edeceği ise HUMK m.96 da düzenlenmiştir.

bb) Dava ve takiplerin durması

Defter tutulması devam ederken, terekenin borçları ile ilgili tereke veya mirasçılar aleyhine icra takibi yapılamaz. ( TMK m.625/1 ) Acele olan işler hariç, tereke aleyhine açılmış davalara devam edilemez. Tereke aleyhine yeni dava da açılamaz. ( TMK m.625/3 )

Daha önce de belirtildiği gibi, menkul veya gayrimenkul bir malın tereke malı olup olmadığına ilişkin iddialar, defter içeriğine ve tereke varlığına etkili bulunduğundan, üçüncü şahısların istihkak iddiaları ve tereke yararına açılacak davalar ise acele işlerdendir.

Tereke aleyhine takipler durup, yeni takip yapılamazken tereke alacakları için bu kural uygulanmaz. ( Miras Hukuku – Esat Şener, Cilt 1, Olgaç Matbaası, sayfa 723 ) Tereke alacakları için dava açılıp, icra takibi yapılabilir.

cc) Zamanaşımının durması

Defter tutulması devam ederken, tereke lehine ve aleyhine olan alacaklarda zamanaşımı işlemez, durur. ( TMK m.625/2 ) ( Miras Hukuku – Esat Şener, Cilt 1, Olgaç Matbaası, sayfa 723, İnan Türk Medeni Hukuku Miras Hukuku – Prof.Dr.Ali Naim İnan , Prof.Dr.Şeref Ertaş, Yrd Doç.Dr.Hakan Albaş, 6.Bası, Seçkin Yayınları, Ankara, 2006 sayfa 516 )

Zamanaşımının işlemeyeceğine ilişkin kural, Borçlar Kanunu madde 132 hükmüne benzeyen özel bir durma halini düzenlemektedir. ( Miras Hukuku – Esat Şener, Cilt 1, Olgaç Matbaası, sayfa 723 )

Hak düşürücü süreler ise TMK m.625/2 kapsamında değildir.
 
Geri
Üst