İ
İslami Yazar
Forum Okuru
Müslümanlıkta Kendi aklınca Hareket etmek
Bismillahirrahmanirrahim.
Kuranı Kerimdeki Emir ve yasaklarla vaz ettiği şaşmaz ve şaşırtmaz Ölçüler ile biz kullarının hidayeti olmasını kolaylaştıran Allah’ü Teala ya Hamdi Senalar olsun. Şayet ölçüler olmasaydı ne şekilde hareket edeceğimizi şaşırır, hakikati bilemez ve hak yolu bulamazdık.
Açtığı nurlu çığır ile Biz Ümmetlerine hidayete ulaştıran kavli ve fiili sünnetleri ile dini ölçüleri ümmetlerine tefhim eden Kainatın yegane efendisi Hz. Muhammed Aleyhisselâma salatü selam, bu yolda yorulmadan yürüyen evlad-ü ezvacına, ashab-ü ashârına ihtiramlar olsun. Bu câdde rehberlerinin hal ve hareketlerinden haberdar olmasaydık, kalplerimiz kararı efkarımızı zulmetler istila ederdi. Geçmişte ve zamanımızda dalalet bataklığına saplanan şahıslardan bir çoğu vahiy ölçülerini ihmal ettiği, aklına dayanarak ahkam ürettiği ve bu tarz lakayidiklere alıştığı için fikri perişanlıktan kurtulamamışlardır. Takip ettikleri metod ile Allah yolunun arasındaki fark, Allah ile kul arasındaki fark kadar büyük ve kıyas kabul etmez bir ayrılık arzetmektedir.
Bu yanlış usül ile itikadi meseleleri incelemeye kalkışan kimselerin zararları daha büyük olmakta, hem kendileri sapıtmakta hem de başkalarının dalalete düşmesine sebep olmaktadırlar. Mazideki fikri çalkantılar; kuru akılcıların, Mutezile taifesinin, indiyye ve inadiyye güruhunun durumları, aynen veya değişik bir biçimde, günümüzde de müşahede olunmaktadır. İslami ilimlerde ihtisas sahibi olmayan kimseler, bu sahadaki muğlak meselelerin içinden çıkamadığı zaman, akla aykırıdır damgasını vurup bir kenara itmektedirler. Felsefi usüllerle dini hükümleri çözmeye kalkışan bu kimseler, ‘benim mantığıma göre” noktasından hareket etmekte yalan yanlış hükümler imal etmektedirler.
Akla uygun gibi görünüşte şeriate aykırı düşen bu iddia ve davranışlar, ilim yolunun yegane vasıtasının akıl olduğunu düşünen sığ düşünceli kimselerin hevâîliklerinden kaynaklanmaktadır.
Dini sahadaki muğlak meseleler, aklın eliyle değil Allah Rasülünün dili ile çözülür ise hakikatler meydana çıkmış olur. Akıl, dinî mevzular da hüküm vaz etmeye mezun değil, Allah tarafından konulan ahkamı anlamaya memurdur. Bu Kıstası terk edip Ahkam üretmeye kalkmak , yanlış usüllerle doğruyu aramak olur. Aklın kendi başına yapabileceği işler olduğu gibi, müstakil hareket edemeyeceği meseleler de vardır. Akıl teşrîi salahiyetle mücehhez değil, icrai faaliyetlerle mükelleftir.
Ayet-i Kerime Ve Hadisi Şeriflerle bağlanmış hükme bağlanmış meseleler üzerinde müctehidlerin ictihat yapmasına bile müsaade yoktur. “Kuru akılcıların” kuruntularına yol tamamen tıkalıdır. İlim şehrinin kapısı olarak tavsif ve taltif olunan Hz Ali’nin “Şayet dini hükümler rey ve kanaatle verilecek olsaydı mestin altını mesih, üstünden evla olurdu. Ben Rasülullah’ı mestin üzerine mest ederken gördüm” sözü bu yanlış davranışların asli sebebini gün ışığına çıkarmaktadır. Dini ölçüleri bırakarak, dilediği gibi hareket eden kimselerin işleri ya aşırılıkla malül veya noksanlıkla mecruhtur.
“Benim nasıl namaz kılar olduğumu gördü iseniz öyle namaz kılın” Hadisi Şerif’i keyfimize göre hareket etmeye set çeken bir uyarı olmaktadır.
Kuranı Kerimdeki Emir ve yasaklarla vaz ettiği şaşmaz ve şaşırtmaz Ölçüler ile biz kullarının hidayeti olmasını kolaylaştıran Allah’ü Teala ya Hamdi Senalar olsun. Şayet ölçüler olmasaydı ne şekilde hareket edeceğimizi şaşırır, hakikati bilemez ve hak yolu bulamazdık.
Açtığı nurlu çığır ile Biz Ümmetlerine hidayete ulaştıran kavli ve fiili sünnetleri ile dini ölçüleri ümmetlerine tefhim eden Kainatın yegane efendisi Hz. Muhammed Aleyhisselâma salatü selam, bu yolda yorulmadan yürüyen evlad-ü ezvacına, ashab-ü ashârına ihtiramlar olsun. Bu câdde rehberlerinin hal ve hareketlerinden haberdar olmasaydık, kalplerimiz kararı efkarımızı zulmetler istila ederdi. Geçmişte ve zamanımızda dalalet bataklığına saplanan şahıslardan bir çoğu vahiy ölçülerini ihmal ettiği, aklına dayanarak ahkam ürettiği ve bu tarz lakayidiklere alıştığı için fikri perişanlıktan kurtulamamışlardır. Takip ettikleri metod ile Allah yolunun arasındaki fark, Allah ile kul arasındaki fark kadar büyük ve kıyas kabul etmez bir ayrılık arzetmektedir.
Bu yanlış usül ile itikadi meseleleri incelemeye kalkışan kimselerin zararları daha büyük olmakta, hem kendileri sapıtmakta hem de başkalarının dalalete düşmesine sebep olmaktadırlar. Mazideki fikri çalkantılar; kuru akılcıların, Mutezile taifesinin, indiyye ve inadiyye güruhunun durumları, aynen veya değişik bir biçimde, günümüzde de müşahede olunmaktadır. İslami ilimlerde ihtisas sahibi olmayan kimseler, bu sahadaki muğlak meselelerin içinden çıkamadığı zaman, akla aykırıdır damgasını vurup bir kenara itmektedirler. Felsefi usüllerle dini hükümleri çözmeye kalkışan bu kimseler, ‘benim mantığıma göre” noktasından hareket etmekte yalan yanlış hükümler imal etmektedirler.
Akla uygun gibi görünüşte şeriate aykırı düşen bu iddia ve davranışlar, ilim yolunun yegane vasıtasının akıl olduğunu düşünen sığ düşünceli kimselerin hevâîliklerinden kaynaklanmaktadır.
Dini sahadaki muğlak meseleler, aklın eliyle değil Allah Rasülünün dili ile çözülür ise hakikatler meydana çıkmış olur. Akıl, dinî mevzular da hüküm vaz etmeye mezun değil, Allah tarafından konulan ahkamı anlamaya memurdur. Bu Kıstası terk edip Ahkam üretmeye kalkmak , yanlış usüllerle doğruyu aramak olur. Aklın kendi başına yapabileceği işler olduğu gibi, müstakil hareket edemeyeceği meseleler de vardır. Akıl teşrîi salahiyetle mücehhez değil, icrai faaliyetlerle mükelleftir.
Ayet-i Kerime Ve Hadisi Şeriflerle bağlanmış hükme bağlanmış meseleler üzerinde müctehidlerin ictihat yapmasına bile müsaade yoktur. “Kuru akılcıların” kuruntularına yol tamamen tıkalıdır. İlim şehrinin kapısı olarak tavsif ve taltif olunan Hz Ali’nin “Şayet dini hükümler rey ve kanaatle verilecek olsaydı mestin altını mesih, üstünden evla olurdu. Ben Rasülullah’ı mestin üzerine mest ederken gördüm” sözü bu yanlış davranışların asli sebebini gün ışığına çıkarmaktadır. Dini ölçüleri bırakarak, dilediği gibi hareket eden kimselerin işleri ya aşırılıkla malül veya noksanlıkla mecruhtur.
“Benim nasıl namaz kılar olduğumu gördü iseniz öyle namaz kılın” Hadisi Şerif’i keyfimize göre hareket etmeye set çeken bir uyarı olmaktadır.