Mutlu evliliğin sırları*******

handanca

Daimi Üye
Yönetici
Mutlu evliliğin sırları*******
Kadınlar, sorunlarını konuşmak, eşlerininse kendilerini dinlemesini isterler. Erkekler ise uzun anlatımlardan sıkılır, yapılacak bir şey varsa bir an önce sorunu çözmeyi tercih ederler. Nisan Psikolojik Danışmanlık Merkezi'nden psikolog Şeyma Doğramacı, her iki tarafın da bu yapısal farkı bilerek iletişim kurması gerektiğini belirterek, "Dinlemek, işin en kolayı diye düşünülür ama en zor olanıdır. Yargılamadan anlamak, 'Ay boşver', 'Ne lüzum var böyle düşünmeye?' gibi geçiştirici ifadeler kullanmamak gerekir" diyor.
Hangi kişilik yapısındaki çiftler sorun daha çok yaşıyor?
Kendi doğrusuna inananlar: Kendi doğrusunu herkes için tek ve evrensel doğru olarak kabul edenler vardır. Bunlar doğru bildikleri şeyin hiçbir zaman sorgulamasını yapmaktan yana değillerdir. Karşı tarafın da haklı bir doğrusu olabileceğine dönük inançları yoktur. Çünkü böyle bir şey yoktur onlar için. Tek bekledikleri, karşı tarafın kendi doğrularına gelmesidir. Karşı taraf bu doğruya gelmediğinde toleranssız ve suçlayıcı olurlar. Karşı tarafın farklı biri olduğunu reddettikleri için beraber yaşam bu kişilerle çok zordur.
İmalı konuşmaktan kaçının
Suçlayıcı kişilikler: Bu kişiler, olaylar karşısında sorumluluğu kendilerinde görmezler ve başlarına gelen her türlü olumsuzluğu karşı tarafın, kaderin, şehrin, çocuğun, hayatın, komşunun vb. suçu nedeniyle olduğuna inanırlar. Hiçbir şeyi çözmek için uğraşmazlar. 'Zaten karşı taraf suçludur ve o bunu yapmazsa da problem olmaz' bakış açısındadırlar, sorumluluk almazlar.
Duygu ve düşüncelerini ifade etmeyenler: Kadınların 'İletişim kuramıyorum' diye sıklıkla yakındığı gruptur. Onlar ya ikili mesajlar verirler ya olay çıkmasın diye susarlar. Yani aslında yapmak istemedikleri bir şeye karşı taraf alınmasın, kırılmasın, olay çıkarmasın diye tamam derler. Ama içlerinde büyük bir öfke oluştururlar. Onların bir şeyi yapmak istemediklerini anlamayabilir, bunu gönül rızasıyla gerçekleştirdiğini düşünebilirsiniz. O, yıllarca onu ezdiğinize inanabilir.
Peki patlama yaşamıyorlar mı?
Patlama anları, iğne sokmalar, durup dururken 'Nerden çıktı bu huzursuzluk?' diyebileceğiniz anlar olabilir. Çünkü bir yerden taviz verip başka bir yerden bunun öfkesini ve kızgınlığını çıkarıyorlardır.
Her evlilikte tartışma ve kavga olması doğal mı?
Tartışmaların olması tabii ki doğal. Fikirler, karşılıklı olarak düşünceler tartışılıyorsa doğal. Ama kişilikler ve kimlikler gündeme geliyor ve bunlar tartışma konusu oluyorsa, üstelik bu kavgaya dönüşüyorsa sağlıklı değil. Evlilik ilişkisinde kişilik ve kimlikleri odaklayarak yapılan tartışmalar duygusal boyut taşıdığı için kavgaya dönüşür ve evlilik ilişkisine zararlıdır.
Tartışmaların amacı nedir? Amaç sadece fikirlerimizi ortaya atmak olmamalı. Tartışma, karşı tarafı anlamayı, öğrenmeyi ve değişebilmeyi öngörüyorsa anlamlıdır. Sadece kendi fikrimizi ifade etmenin bir yolu olursa, bu sağırlar diyaloğuna dönüşür. Evliliğin ilk iki yılı çiftler için zordur. Evrensel anlamda da bu böyledir. İki ayrı dünyadan gelen insanın farklı yaşam biçimleri olacağı için bunları tabii ki birbirleriyle tartışarak homojen hale getirmeleri beklenir. Bu tartışma da öğrenmeye ve uyum göstermeye açık olmazsa harmoni oluşamaz.
Tartışmaktan korkmamak gerekiyor o zaman...
Aksine tartışmalı. Yeter ki kişiliklere değil, fikirlere, dinleme ve öğrenmeye dönük olsun. Tartışmak da bir diyalog türü çünkü.
Nasıl iyi iletişim kurulabilir?
Dinlemek: En kolayı diye düşünülen ama en zor olanı. Can kulağıyla dinleme olmalı. Yargılamadan anlamak, 'Ay boşver', 'Ne lüzum var böyle düşünmeye?' gibi geçiştirici ifadeler kullanmamalı. Karşınızdakini dinlerken ne söyleyeceğinizi düşünmeyin. Dinlemek işin en büyük kısmı ve kritik yönüdür. Bazı durumlar vardır yapabileceğiniz bir şey yoktur. Karşı taraf bir heyecanını, üzüntüsünü anlatmak istiyordur ve sizden beklentisi de sadece onu dinlemenizdir.
Kendini ifade etmek: Dolaysız, ve net olarak, karşı tarafın kişiliğine saldırmadan ve sadece 'ben' olarak ifade etmek önemli. 'Sen ne zaman benim şekerli kahve istediğimi bildin ki!' yerine 'Ben şekerli kahve istiyorum' demek daha doğru bir dildir. 'Ben' cümleleri ne hissettiğinizi net ortaya koyar.
Uygun zaman: Karşı tarafın da sizi dinlemeye hazır olmasına dikkat edin. Çiftlerin başkalarının önünde birbirlerini iğnelediklerine tanık olursunuz sık sık. Bu ortamlarda bilgi verirler, mesaj verirler. Bu, çok rahatsız edici bir durumdur. Çünkü başka zaman birbirlerini dinleyecek konuşacak zaman yaratmazlar. İki tarafın da üzerinde anlaşabileceği, birbirlerini dinlemeye hazır oldukları zamanda konuşulmalı. Karı veya koca yorgun argın eve geldiğinde, hemen çok önemli konuları dinlemeye ve algılamaya hazır olmayabilirler. Bu o konuları anlatan kişinin de konuya saygısızlık ettiği anlamına gelir. Çünkü o kişinin duyguları önemliyse ona uygun bir ortam hazırlanmalıdır.
Vücut dili: Oturuşumuz, göz göze bakışımız, mimiklerimizi kullanışımız, karşı tarafı küçümseyici aşağılayıcı bir ifade takınmayışımız, kaşlarımızı çatmayışımız çok önemli.
Yargılayıcı olmama: İletişimde amaç suçlamak olmamalı. Hâkim, savcı değil de iki insanın eşit konumda olduğu, fikirlerini ve duygularını paylaştığı bir iletişim olmalı.

* * * * *
Evlilikte ilk iki yıl boşanma açısından riskli dönem
Evlilikte kriz dönemleri nelerdir?
Evlililiğin ilk iki yılı: İlk iki yıl birlikteliği, ortak dili oluşturmak adına önemlidir. Bu dönemde beraberliklerini olumlu hale getiremeyen çiftlerin boşanma oranları yüksektir. Alışma noktasıdır bu dönem. Alışkanlıkların oluşması, karşılıklı beklentilerin telaffuz edilip algılanması gerekir.
Çocuğun doğumu: Tüm çiftlerin hayatında bir virajdır ve ciddi düşünülmesi gerekir. Zaten ilk iki yılın kendine has zorlukları var. Çocuğun da kendine has zorlukları olduğuna göre ilk iki yıl içinde hem evlilik hem de çocuk zorlukları artırır. Çünkü çocukla birlikte bir düzen değişimi olur. Yaşam şekli değişecektir. Karı-koca rollerine anne-baba rolü eklenecektir. Sorumluluklar artacaktır. Kadınlar anne rolünü fazla benimsedikleri için eş olma konumunda kocalarıyla sorunlar yaşayabilir.
Çocukların ergenlik dönemi: Çocukların kimliklerini bulma savaşı olduğu için aile sükûnetini ciddi şekilde etkiler. Bu, karı-koca ilişkilerine de yansır. Çiftin o güne kadar biriktirip getirdikleri çatlaklar varsa ergenlik dönemi çocuğuyla beraber bunlar derinleşir.
Çocukların evden ayrılması: Çocuğun askere gitmesi, evlenmesi, üniversite için ayrılması vb. durumlar, anne-babanın aşağı yukarı 45-55 yaş dönemlerine denk gelir. Zaten menopoz ve andropozla baş eden kişilerin bir de o güne kadar hayatlarının anlamı olan çocukların birdenbire kendi kanatlarıyla uçmaya başlamalarıyla bir anlamda içine düştükleri yalnızlık, bir anlamda 'Hayatın anlamı ne?'nin tekrar sorgulanması, bir anlamda da çift ilişkisine dönük tekrar gözden geçirmeler olabilir. O güne kadar ilişki yıpranmış ve yollar hafif ayrılmış olabilir. Çocuklar gittikten sonra çift iki yabancı gibi kendilerini bulabilir ve ne yapacakları konusunda terapiden faydalanabilir.
Zamanım az kaldı düşüncesi: Özveri ve fedakârlığın ağır gelmesinden yakınıp özgür ve sadece kendilerinin istediği gibi yaşama arzuları nedeniyle çiftin ilişkisini gözden geçirmesi gerekebilir.
Bu dönemlerde krizi neler büyütür?

Karşı tarafı duymamak.
Kendi fikrinde ve davranışında inat etmek.
Geçmişte halledilmeyen şeyleri her vesileyle tartışmak ve konu ne olursa olsun gündeme getirmek.
Genelleştirici ve suçlayıcı söylemlerde bulunmak. 'Sen zaten hep'le başlayan cümleleri fazla kurmak. 'Sen' ve 'hep' çok tipiktir. 'Bir gün olsun bile yapmadın", "hep böylesin' şeklindeki cümleler soruna yol açar. Bu cümleler karşı taraf için çok kırıcıdır. Çünkü kişi haksızlığa uğradığını düşünüyor.
Karşı tarafı borçlandıracak ifadeler. 'Ben senin için neler yaptım', 'Sen de yapsan ne olur' tarzı cümleler.
Özel konular.

 
Geri
Üst