*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Osmanlı Devletinde misyonerlik faaliyetleri
Vikipedi
özgür ansiklopedi
1820 yılında başlayan ve Kurtuluş Savaşı'na sonuna kadar süren zaman içerisinde Osmanlı Devleti'nde misyonerlik faaliyetleri çok hızlı bir şekilde gelişmiştir. Misyonerlik faaliyetlerini bu denli başarılı olmasında şüphesiz Osmanlı Devleti'nin Islahat Fermanı ile verdiği ayrıcalılar
kapitülasyon anlaşmaları ile verilen ayrıcalıklar ve Osmanlı Devleti'nin bölgelerine ilgi göstermemesi etkili olmuştur. Başlangıçta kendilerine Anadolu'da hedef bulamayan misyonerler daha sonra Ermenilere odaklanıp çalışmalarında başarılı olmuşlardır. Açtıkları okullardan mezun olanların başarılı olmaları bu okulların etkilerini artırmıştır. Hatta zamanla Müslüman Türkler dahi çocuklarını bu okullara göndermişlerdir.
Misyonerlerin genel hedef kitleleri
İslamiyet'in yaygın olduğu bölgeler olmuştur. Bu çalışma Osmanlı Devleti ile sınırlı kalmayıp Afrika Kıtası
Arap Yarımadası
İran ve Orta Asya halklarına yönelik bir çalışmadır.
Bu amaç zamanla değişmiş
emperyalist bir boyut almıştır. Osmanlı Devleti'nin çok milletli ve etnik kökenli yapısı ise bu yönteme çok müsaitti. Çünkü Osmanlı yönetimi altında Rum
Ermeni
Yahudi
Maruni ve Dürzi etnik kimliklerine mensup gruplar yaşamaktaydı. Osmanlı yönetimindeki Lübnan’da Marunileri Fransızlar
Dürzileri İngilizler
Anadolu’daki Ermenileri ise Amerika Birleşik Devletleri kullanmıştır. Misyonerliğin Doğu'yu sömürmeyi hedef edindiğini açıkça bize gösteriyor
hatta Julius Richter "Emperyalizmin temelini misyonerlik oluşturur" diyor.
Diğer bir misyoner L. Browne görüşünü şu şekilde açıklıyor; "Gerçek tehlike İslam düzeninde
onun gelişme ve boyun eğdirme gücünde ve canlılığında gizlidir. İslam Avrupa emperyalizmine karşı tek duvardır."
Matbaanın rolü
İlk matbaa 1822 yılında Malta’da faaliyete geçmişti. Matbaa Temmuz 1822’de faaliyete geçtikten sonra Aralık 1826'ya kadar geçen sürede yaklaşık sekiz milyon baskı işi yapmıştır. Anadolu'da Rumca
Ermenice
Arapça ve Türkçe ders kitabının eksikliği
misyonerleri bu ders kitaplarını basmaya yönlendirdi. 1830'da Türk-Amerikan ilişkileri resmi olarak başladı ve hemen arkasından İstanbul’da ABD diplomatik temsilciliği faaliyete geçti. Bu da matbaanın artık yasal olmasının önünde engel kalmadığı anlamına geliyordu
çünkü matbaa bir Amerikan matbaasıydı. Osmanlı’nın sürekli müdahalesi ve gözetimi altında İstanbul'da rahat çalışılamayacağı anlaşıldığı için matbaanın İzmir'e taşınmasına karar verildi. Matbaa 1833 yılından 1953 yılına kadar faaliyetlerini İzmir’de sürdürdü. Daha sonra ise ihtiyaçlar doğrultusunda Antep ve Beyrut’ta yeni birer matbaa açıldı. Aşağıda incelenen Batı Türkiye Misyonu’nun gider bütçesinin %15–25 gibi bir kısmı matbaaya ait olacaktı.
Elde mevcut bir kataloğa göre
başlangıcından 1881 yılına kadar Malta
İzmir ve İstanbul matbaalarından toplam 725 adet kitap
broşür
risale vb. yayın yapılmıştır.
Matbaanın basın yayım işleri bazen engellemelerle karşılaşsa da Birinci Dünya Savaşına kadar hızında hiçbir şey kaybetmeden çalışmışdır. İkinci Meşrutiyetin ilan edildiği yıl (1908)
ilk günden beri yapılan baskı işi toplam 900.000.000 (dokuz yüz milyon) sayfayı aşmıştı.
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin misyonerler açısından genel durumu
Gerek Kanuni Sultan Süleyman’dan bu yana sürekli ve genişleyerek devam eden kapitülasyon anlaşmaları
gerek azınlıklara önce Tanzimat Fermanı sonra Islahat Fermanı ile tanınan haklar
gerekse Osmanlı Devleti’nin bir türlü eğitim ve sağlık gibi sosyal yönlü alanlarda başta Anadolu olmak üzere toprakları üzerinde isteklerini yapamaması Osmanlı Devleti’ni misyonerlerin adeta merkezi haline getirmişti.
Osmanlı Devleti'nin verdiği kapitülasyonlar o seviyeye gelmişti ki Osmanlı ülkesinde yaşayan Müslüman halkın yabancılar kadar hakları yoktu. Osmanlı Devleti bu yabancıları hiçbir şekilde sorgulayamaz
yargılayamaz ve onlara kötü muamele yapamazdı. Bazen ya çok düşük bir vergi ödüyorlar
bazende vergilerden dahi muaf hale geliyorlardı. Devletin herhangi bir mülki amirinin müdahalesi sırasında ise derhal konsolosluğa başvuruluyor ve devlet ya kat kat bedelini ödüyor ya da daha fazla ayrıcalıklar veriyordu. Örneğin; "1895 yılındaki olaylar okulu geniş ölçüde etkilemiş
daha yerinde bir deyişle
Fırat Koleji bu olayların içinde çalkalanmış
okul binalarından sekizi yangın ya da yağmadan zarar görmüş ve o tarihte 88.000 dolar olarak tahmin edilen zarar 1901 yılında 100.000 dolar Osmanlı Devleti'nce ABD'ye ödenmiştir."
3 Kasım 1839'da
yabancılara önemli haklar tanıyan Tanzimat Fermanı'ndan sonra bir de 27 Şubat 1856'da ilan edinen Islahat Fermanı da devlet içindeki yabancılara önemli haklar veriyordu. Islahat Fermanı'nın özellikle bütün toplumlara okul açma yetkisi vermesi
serbest ve eşit şartlar altında ticari ve ekonomik faaliyetlerde bulunmalarını sağlaması ve yabancı devletler ile yapılacak anlaşmalar çerçevesinde yabancıların Osmanlı sınırları içerisinde mülk edinmelerine olanak sağlaması
Osmanlı Devleti'nde misyonerlik faaliyetleri yürüten
başta ABCFM gibi örgütlerin ve misyonerlerin işini kolaylaştırıyordu.
Tüm bunlara bir de Osmanlı Devleti’nin ve aydınlarının yüzyıllar boyunca Anadolu ile ilgilenmemeleri
bölgenin kültür ve eğitimle beslenmemesi misyonerlerin işini kolaylaştırıyordu. "İkinci Meşrutiyetin ilan edildiği yıl (1908)
ilk günden beri yapılan baskı işi toplam dokuz yüz milyon sayfayı aşmıştı." ABCFM arşivi alınan eser Uygur Kocabaşoğlu age.s.114 Bu rakam misyonerlerin işlerini ne kadar ciddiye aldıklarını ve matbaayı bu işte nasıl kullandıklarını gözler önüne seriyor. Geri kalmış bir Anadolu'da bu yayınlara önce hitap edilen kesim olarak Ermeniler göze çarpsa da daha sonraları bir takım yararlarından dolayı müslüman halkda bu yayınlara rağbet etmiştir. Hatta bununla kalmayıp ilerleyen süreçte çocuklarını misyonerlerin yönetimi altındaki misyoner Amerikan okullarına dahi gönderiyorlardı.
Osmanlı Devleti’nde Cizvit misyonerler
Cizvit misyonerler genelde Fransa'nın amaçlarına yönelik hareket etmişlerdir. Siyaset olarak Fransa’ya
mezhep olarak koyu bir şekilde Papa'ya bağlı idiler. Osmanlı Devleti’nde misyonerlik yapma faaliyetini yakalayan ilk grup Cizvitler'dir. Bunun en önemli nedeni ise 1536 yılında başlayarak verilmeye devam edilen ayrıcalıklar olmuştu ki bunlarada ne fazla ve ilk olarak yararlananlar Cizvitler'di.
Cizvitler'in başlıca faaliyet gösterdikleri alanlar İstanbul
İzmir
Halep
Suriye
Filistin
Mısır
Irak
Kıbrıs ve Orta Yunanistan'dı. Cizvitler 1583'te İstanbul'da St. Benoit Fransız okulunu kurdular. Cizvitlerle birlikte Katolikliğin diğer tarikatları olan Fransisken
Dominiken
Kapuçin ve Frerler de Osmanlı Devletine ayrıcalıkların sağladığı yararlarla gelmeye başladılar. Çoğu kendi isimleriyle anılan St. Joseph
St. Michel
St. Louis
ve Notre Dame de Sion gibi okullar açtılar.
Salname ve Misyon Raporlarından yapılan derlemelere göre Birinci Dünya Savaşı öncesinde Fransız Katoliklerinin Osmanlı Devletinde dağılımı şu şekilde olmuştur:
1.PNG
Rakamlardan da anlaşıldığı gibi Cizvitler ağırlıklarını Suriye ve Lübnan toprakları üzerlerine vermişler. Burdaki Maruniler ve Arap Alevileri olarak bilinen Nusayriler üzerine yoğunlaşmışlardır. Her ne kadar Nusayriler üzerinde pek etkili olamasalar da Maruniler üzerinde öyle bir etkiye ulaşmışlardır ki onları silahlandırıp İngiliz yanlısı Dürziler ile savaştırmışlardır.
1914 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti'ndeki Fransız okullarının sayısı yaklaşık olarak 500 civarındaydı ve bu okullarda 59.414 öğrenci eğitim görüyordu
Katolik misyonerlerin açtıkları okulların yanı sıra ülkenin her yanına dağılmış olarak kurdukları hastene ve yetimhaneleri de vardı. Başlıca Fransız sağlık kuruluşları şunlardı: İstanbul Fransız Hatanesi
İzmir’de Saint Antoine Katolik hastanesi
Yafa’da Saint Louis Hastanesi
Kudus’te Soeurs Saint Joseph Hastanesi
Beyrut’ta Fransız Hastanesi
Şam’da Soeurs Saint Vincent Hastanesi
Bursa’da Les Soeurs Saint-Vincent de Paul Hastanesi
ayrıca İzmir’de dispanser
altı eczane ve bir kreş; Bursa
Tripoli
Kudüs’te çok sayıda sağlık ocakları; Yafa
Ramallah
Betlehem
Nazaret
Fenerburnu
İzmit
Musul ve Cizre’de birer dispanser vardı. Ayrıca
1240 çocuğun kaldığı çok sayıda yetimhanede bunların yönetimi altındaydı.
Ancak misyonerlikte Cizvitleri Amerikalı ve İngilizlerden ayrı tutan en önemli yönleri bölge halkına değil
Fransa'ya hizmet etmeleriydi. ABCFM çalışma alanındaki halka onların diliyle kültürüyle hitap ederken
Cizvitler Fransa'yı ön plana çıkarmışlardır. Eğitim verilen çocukları birer Fransız çocuğu gibi yetiştirmişler
öyle ki bu okullarda eğitim alan öğrencilerin Fransız tarihi
dili ve coğrafyasını kendilerininkinden daha iyi biliyorlardı. Cizvitler tüm bunları Fransa’nın daha iyi sömürgeler kurabilmesi için yapıyorlardı. Nitekim Fransız mandası gelince bunu kendileri de dile getirmişlerdi. Yüzüncü kitaplarında diyorlar ki: "Evet biz başarılı Fransa’nın yardımına güveniyorduk
işte o Fransa şimdi buradadır."
Fransiskenlerin okul dağılımı şöyledir:
2.PNG
Bu okullardan başka Fransiskenlerin Samsun
Trabzon
Harput
Malatya
Diyarbekir
ve Mardin yörelerinde toplam 670 öğrencinin okuduğu hemşire okulları vardı.
Kapuçinlerin okul dağılımı ise şöyledir:
3.PNG
Osmanlı Devleti’nde Amerikan misyonerler
Osmanlı Devleti'ne gelen ilk Amerikalı misyonerler ve ABCFM
Osmanlı Devletine gelen ilk protestan misyoner
1815 yılında Mısır'a ayak basan İngiliz Church of Missionary Society’e bağlı bir papazdı. Onu 1820 yılının ocak ayında İzmir’e gelen Pliny Fisk ve Levi Parsons adı Amerikalı misyonerler izlemişlerdir. Bu iki misyoner Anadolu en kapsamlı faaliyeti gösteren American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) adlı Amerikan misyoner örgütünün elemanlarıdır. Bu örgüt ABD'deki Protestan misyoner örgütlerinin içindeki en kıdemlisi ve en büyüklerinden biridir. ABCFM Kalvinci geleneği temsil eden
16. yüzyıl sonları ile 17. yy’da İngiltere ve Amerikan’nın doğusunda filizlenen Puritan akımın belli başlı üç temsilcisinden birisi olan Congregationalist'lerce 1810’da Boston'da kurulmuştur. ABCFM 1868 yılında ABD’deki 16 protestan misyoner örgütünden yalnızca birisidir ama bu 16 örgütün yaptığı harcamaların %30'unu tek başına yapmakta ve istihdam edilen misyonerlerin yine %30'unu bünyesinde barındırmaktadır. 1886 yılında dünya üzerinde 80'in üzerinde misyoner örgütü vardır ve bunların 32'si ABD
24'ü İngiltere
25'i Avrupa kıtası kökenlidir. 1896 yılına gelindiğinde ise dünyadaki misyoner örgütlerinin sayısı 150'leri bulmakta
buralarda toplan 11.574 misyoner faaliyet göstermekte
15 milyon dolara yakın harcama yapılmaktadır.
Protestan misyoner örgütlerinin dünyayı aralarında paylaşmalarında Osmanlı Devleti esas itibariyle ABD'nin payına düşmüştür. ABCFM Osmanlı Devletindeki faaliyetlerine 1870 yılına kadar tek başına
o yıldan sonra ise Board of Foreign Missions of the Presbyterian Church'le (BFMPC) birlikte çalışmıştır. Bu arada başka bazı yan ve yardımcı kuruluşlar devreye girmiştir.
ABCFM misyonerleri
misyonerlik faaliyetlerine başlamadan önce hareket alanında halkın demografik
sosyal
kültürel ve etnik dağılımını halkın moral durumunu belirliyorlar. Hangi konularda ne gibi eksikleri bulunduğunu ölçüyorlardır. Tüm bunalara sondaj çalışmaları deniliyordu. Bu sondaj çalışmaları şu başlılar altın yürütülüyordu.
halkla gerektiği gibi ilgilenmemesi ve Islahat Fermanı’nın verdiği ayrıcalıklar eklenince Anadolu çok rahat bir ortam oluyordu. Misyonerler Anadolu’ya doğru yola çıkarken amaçları dinsizleri Hristiyan yapmaktı ama Anadolu’da dinsiz olmayınca Müslümanlara ve diğer etnik gruplara yöneldiler. Ancak bu çabaları sonuç vermedi
ne Rumların ne de Müslümanların üzerinde başarılı oldular
sadece Ermeniler üzerinde etkili olayı başardırlar. Misyonerlik faaliyetlerini yeni başladığı zamanlarda eşleriyle birlikte Beyrut’a yerleşen William Goodell ve Isaac Bird
çok hızlı bir şekilde çalışmaya başlamışlar ve bölge dillerini çok iyi çözmüşlerdi. Onları başarılı kılansa bir okul açmaları ve iki Ermeni din adamını Protestanlaştırmaları oldu. Diyanisos Karabet ve Kirkor Vartabet
Amerikalı misyonerlere Ermenice dersleri verirken Protestanlığın cazibesinden kurtulamamışlardı. 19. yüzyılda da Osmanlı Devletinde bulunan misyonerlerin pek çoğu iyi yetişmiş
bilgili insanlardır. William Goodel (1792–1867)
William G. Schauffler (1789–1883) ve Elias Riggs (1810-1901) Osmanlı Devleti'nde faaliyet göstermiş en önemli Amerikalı misyonerler arasındadır.
Osmanlı Devleti'nde ilk örgütlenme
Amerikalı misyonerler Osmanlı topraklarında faaliyetlere başlamak için Osmanlı–İngiliz ilişkilerini düzelmelerini bekliyorlardı. Çünkü ortada henüz resmi bir Osmanlı-ABD ilişkisi yoktu. 2 Mart 1831'de Amerikan diplomatik temsilciliğini açtıktan sonra Willam Goodel
26 Nisan 1831’de İstanbul'a hareket emri aldı ve 9 Haziran 1831'de İstanbul’a vardı. Ondan yaklaşık bir yıl sonra William Schauffler 31 Temmuz 1832’de İstanbul’a geldi ve birlikte ilk misyonerlik faaliyetlerine başladılar. Bu hareketin adı İstanbul Misyonu olarak geçecekti. İlk çalışmaları dil
kitap hazırlıkları
öğretim çalışmaları ve halkla ilişkiler üzerine olmuştur.
İstanbul Misyonunun adı zamanla Ermeni Misyonu olarak değişecektir. Bundaki en önemli neden ise sadece Ermenilerin bu çalışmalara olumlu cevap vermeleri olmuştur. Bu nedenle misyonu alanını sürekli olarak doğuya doğru genişletiştir. Çünkü doğu illerinde yaşayan Ermeni halkın üstünlüğü gözden kaçmamıştır. Bu amaçlarına ulaşmada ise en çok Amerikan misyoner okulları ön plana çıkmıştır.
Misyonlar istasyonlara
istasyonlar ise uç istasyonlara ayrılıyorlardı. Bir misyonun en üst düzey yöneticisi sekreteridir. Aynı şekilde istasyonlarında sekreteleri vardır. Uç istasyonlar ise kasaba ve köylerde
yerli Hristiyan ahaliden bir yardımcının yönetimindeki birimlere verilen addı. Uç istasyonlar alınan kararları uygulamak durumundaydı. Her istasyonun denetimindeki uç istasyon sayısı farklı olabilmekteydi. Örneğin: Harput'ta olduğu gibi
belirli dönemlerde
70 kadar uç istasyona sahip sahip istasyonlarda bulunabiliyordu.
1834 yılına kadar sadece İzmir ve İstanbul istasyon olarak varlıklarını sürdürürken
bunlara bu tarihten itibaren Bursa ve Trabzon da eklendi. Bu şekilde 1835 yılında Osmanlı Devleti sınırları içerisinde iki misyon
beş istasyon
iki uç istasyon
on bir misyoner
bir matbaa ustası
altı misyoner yardımcısı ve altı yerli misyoner yardımcıdan oluşan
küçük ama imanlı bir misyoner örgütlenmesi vardı. 1836 yılında bu şekilde başlayan örgütlenme çığ gibi büyümüş ve 1900’lü yıllarda 16 istasyon
247 uç istasyon
37 misyoner
97 kadın yardımcı
112 kilise
12.109 kilise üyesi ve 44.959 kayıtlı Protestan ile sayısı çok büyük bir örgütlenme örneği göstermişti. Bu büyük örgütlenme zamanla daha kolay yönetim esası açısından Batı Türkiye
Merkezi Türkiye Misyonu ve Doğu Türkiye Misyonu olarak üç bölüme ayrılacaktır. Bunlara ek olarak Bulgar halkı için ABCFM ile birlikte hareket eden BFMPC Avrupa Türkiye'si Misyonu çalışmıştır.
1820 yılında başlayan ve Kurtuluş Savaşı'na sonuna kadar süren zaman içerisinde Osmanlı Devleti'nde misyonerlik faaliyetleri çok hızlı bir şekilde gelişmiştir. Misyonerlik faaliyetlerini bu denli başarılı olmasında şüphesiz Osmanlı Devleti'nin Islahat Fermanı ile verdiği ayrıcalılar
Misyonerlerin genel hedef kitleleri
Bu amaç zamanla değişmiş
Diğer bir misyoner L. Browne görüşünü şu şekilde açıklıyor; "Gerçek tehlike İslam düzeninde
Matbaanın rolü
İlk matbaa 1822 yılında Malta’da faaliyete geçmişti. Matbaa Temmuz 1822’de faaliyete geçtikten sonra Aralık 1826'ya kadar geçen sürede yaklaşık sekiz milyon baskı işi yapmıştır. Anadolu'da Rumca
Elde mevcut bir kataloğa göre
Matbaanın basın yayım işleri bazen engellemelerle karşılaşsa da Birinci Dünya Savaşına kadar hızında hiçbir şey kaybetmeden çalışmışdır. İkinci Meşrutiyetin ilan edildiği yıl (1908)
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin misyonerler açısından genel durumu
Gerek Kanuni Sultan Süleyman’dan bu yana sürekli ve genişleyerek devam eden kapitülasyon anlaşmaları
Osmanlı Devleti'nin verdiği kapitülasyonlar o seviyeye gelmişti ki Osmanlı ülkesinde yaşayan Müslüman halkın yabancılar kadar hakları yoktu. Osmanlı Devleti bu yabancıları hiçbir şekilde sorgulayamaz
3 Kasım 1839'da
Tüm bunlara bir de Osmanlı Devleti’nin ve aydınlarının yüzyıllar boyunca Anadolu ile ilgilenmemeleri
Osmanlı Devleti’nde Cizvit misyonerler
Cizvit misyonerler genelde Fransa'nın amaçlarına yönelik hareket etmişlerdir. Siyaset olarak Fransa’ya
Cizvitler'in başlıca faaliyet gösterdikleri alanlar İstanbul
Salname ve Misyon Raporlarından yapılan derlemelere göre Birinci Dünya Savaşı öncesinde Fransız Katoliklerinin Osmanlı Devletinde dağılımı şu şekilde olmuştur:
1.PNG
Rakamlardan da anlaşıldığı gibi Cizvitler ağırlıklarını Suriye ve Lübnan toprakları üzerlerine vermişler. Burdaki Maruniler ve Arap Alevileri olarak bilinen Nusayriler üzerine yoğunlaşmışlardır. Her ne kadar Nusayriler üzerinde pek etkili olamasalar da Maruniler üzerinde öyle bir etkiye ulaşmışlardır ki onları silahlandırıp İngiliz yanlısı Dürziler ile savaştırmışlardır.
1914 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti'ndeki Fransız okullarının sayısı yaklaşık olarak 500 civarındaydı ve bu okullarda 59.414 öğrenci eğitim görüyordu
Katolik misyonerlerin açtıkları okulların yanı sıra ülkenin her yanına dağılmış olarak kurdukları hastene ve yetimhaneleri de vardı. Başlıca Fransız sağlık kuruluşları şunlardı: İstanbul Fransız Hatanesi
Ancak misyonerlikte Cizvitleri Amerikalı ve İngilizlerden ayrı tutan en önemli yönleri bölge halkına değil
Fransiskenlerin okul dağılımı şöyledir:
2.PNG
Bu okullardan başka Fransiskenlerin Samsun
Kapuçinlerin okul dağılımı ise şöyledir:
3.PNG
Osmanlı Devleti’nde Amerikan misyonerler
Osmanlı Devleti'ne gelen ilk Amerikalı misyonerler ve ABCFM
Osmanlı Devletine gelen ilk protestan misyoner
Protestan misyoner örgütlerinin dünyayı aralarında paylaşmalarında Osmanlı Devleti esas itibariyle ABD'nin payına düşmüştür. ABCFM Osmanlı Devletindeki faaliyetlerine 1870 yılına kadar tek başına
ABCFM misyonerleri
[*]Dinsel açıdan halkın durumu nedir?
[*]Ruhbanın durumu nedir?
[*]Ülkede eğitim ve öğretime ilişkin durum nedir?
[*]Halkın moral durumu nasıldır?
Osmanlı Devleti'nde ilk örgütlenme
Amerikalı misyonerler Osmanlı topraklarında faaliyetlere başlamak için Osmanlı–İngiliz ilişkilerini düzelmelerini bekliyorlardı. Çünkü ortada henüz resmi bir Osmanlı-ABD ilişkisi yoktu. 2 Mart 1831'de Amerikan diplomatik temsilciliğini açtıktan sonra Willam Goodel
İstanbul Misyonunun adı zamanla Ermeni Misyonu olarak değişecektir. Bundaki en önemli neden ise sadece Ermenilerin bu çalışmalara olumlu cevap vermeleri olmuştur. Bu nedenle misyonu alanını sürekli olarak doğuya doğru genişletiştir. Çünkü doğu illerinde yaşayan Ermeni halkın üstünlüğü gözden kaçmamıştır. Bu amaçlarına ulaşmada ise en çok Amerikan misyoner okulları ön plana çıkmıştır.
Misyonlar istasyonlara
1834 yılına kadar sadece İzmir ve İstanbul istasyon olarak varlıklarını sürdürürken