BEYİN ve Beynin Evrimi
Gelişen dünyanın ve teknolojinin bile tam olarak akıl sır erdiremediği, çözülemeyen onlarca sırrı olan en gizemli organımız beyin...
Dr. Paul MacLean ve üçlü beyin MacLean’e göre beyin bir çesit kazibilim alaniydi. En dista en yeni beyin yapilari, beyin kabugu vardi. Beyin kabugunun karmasikligi insanlarda en üst düzeydeydi. Daha derin katmanlarda, sürüngen ve memeliler gibi daha önceki atalarimiza ait yapilar bulunuyordu.
Dr. Paul MacLean ABD’nde Akil Sagligi Devlet Enstitüsü Beyin Evrimi ve Davranis Laboratuvari Baskaniydi (Director of the Laboratory of Brain Evolution and Behavior of the National Institute of Mental Health).. Enstitü, üniversite ana kampusundan 20 mil kadar uzakta, Maryland tepelerinin eteklerinde bulunuyordu. Restak, ilk olarak günesli bir mayis sabahi onu ziyarete gittiginde, ona hem laboratuvarini gezdiriyor hem de sunlari söylüyordu (Restak 1980, s.51):
“Evrim sirasinda insan beyni üç yalin örüntüye (pattern) göre siradüzeniyle (hierarchical) olusur. Bu üç olusum kimyasal ve yapisal yönden dikkat çekecek kadar farklidir ve evrim yönünden aralarinda çok uzun yillar (eons) vardir.”
MacLean’e göre beyin bir çesit kazibilim (arkeoloji) alaniydi. En dista en yeni beyin yapilari, beyin kabugu vardi. Beyin kabugu maymunlarda (primat) çok gelismisti ve karmasikligi insanlarda en üst düzeye ulasiyordu. Daha derin katmanlarda, sürüngen ve memeliler gibi daha önceki atalarimiza ait yapilar bulunuyordu. Biz insanlarin bir tek degil üç beyni vardi. Her biri kendine göre dünyamizi algiliyor ve ona yanit veriyordu.
MacLean tiptan önce yerbilim (jeoloji), felsefe, yasambilim (biyoloji) ve kimya egitimi gördü. Yasami boyunca adini kendisinin verdigi paleopsisik süreçler (paleopsychic processes) üzerinde çalisti. Bunun anlami atalarimizdan kalan hayvansal zihin etkinliklerinin (animal mentation) eski türlerine ait süreçlerdi. MacLean’in arastirmalarinin temeli hayvanlarin, özellikle sürüngen ve memelilerin, insan davranislarinin anlasilmasi ile iliskili oldugu varsayimina dayaniyordu.
Söyle diyordu:
“Bu üç beyin birbirleriyle baglantili üç biyolojik bilgisayar olarak ele alinabilir. Her birinin kendi zekasi, kendi öznelligi, kendi zaman ve uzam duyusu, kendi bellek ve diger islevleri vardir.” (Restak 1980, s.52)
Bu üç beyin bilgisayarindan en ilkeli R-kompleksiydi (R sürüngene ait, reptilian’dan gelmektedir). Bunlar derinde yerlesmis yapilar olup, kertenkele ve sürüngen beyninin hemen tümünü olusturmakta idiler. Evrim siradüzeninde yükseldikçe R-kompleksi azalmakta ve insanlarda büyük bir kismi beyin kabugunca örtülmekteydi.
Önce beynin bu ilk kesimini ele alalim. MacLean, Restak’a laboratuvarini gezdirirken sunlari söylüyordu:
“Kertenkele ve diger sürüngenler, insani da içeren memelilerde siklikla görülen karmasik davranis örüntülerinin ilk örnekleridir (prototip).” (Restak 1980, s.52)
MacLean bukalemuna benzer bir kertenkeleyi gösterdi ve “izle” dedi. Kertenkele tutundugu dal üzerinde basini yavas yavas yukari asagi hareket ettirmeye basladi. Birkaç saniye içinde ikinci bir kertenkele ilkinin bakisini yakaladi ve her ikisi birden bir ritüele (dinsel tören, ayin) basladilar. Bu basin yukari asagi hareket ettirilmesi ile birlikte ensenin sisirilmesinden olusuyordu. “Bu” dedi MacLean “saldirgan bir selamlamanin baslangici, kertenkele dilinde bir nasilsin.”
MacLean ve arkadaslari, binlerce kertenkelenin davranislarini videoya çektiler. Bu kayitlardan ve diger verilerden yirminin üzerinde davranis modelini tekrar tekrar gözlemlediler. Bunlar benligin (self) korunmasi ve türün varkalimi ile ilgiliydi. Bu etkinlikler içinde alan saptama, hirlama, arama, biriktirme, selamlama ve sosyal grup olusturma da vardi.
Özgeci (altruistic) ve ana-baba davranislarinin birçogu disinda sürüngenlerde görülen davranis modellerinin pek çogunun insanlarda da görülmesi dikkat çekicidir.
MacLean’in da söyledigi gibi bu, insanlarin sürüngenlerden hiç farki olmadigi anlamina gelmez. Bununla birlikte bu tezi destekletecek bazi insanlar bulundugunu düsünenler de olabilir. Söyle de söyleyebiliriz: sürüngenler insanlarda siklikla görülen sayisiz davranis modelleri gösterirler.
MacLean’e göre bunda sasacak bir sey yoktu, çünkü biz yanimizda unutulmus bir bavul gibi sürüngen atalarimizin beyin yapilarini tasiyorduk. Bilgisayar benzetmemize geri dönersek, bu eski beyin yapilarinin davranislarimizi etkilemek için programimiza katki yaptigini düsünmek akla uygun gelebilir. Bu sekilde MacLean’e göre ayinler, yetkeden korkma, sosyal gagalama düzeni, obsesif-kompulsif nörozlar gibi insanlara ait özelliklere kismen sürüngen beyni neden olabilir.
Bu kuramsal olarak mantikli olan savlar nasil kanitlanabilir? Bunun bir yolu geleneksel çikarma (ablation) yöntemidir. Bu yöntemde sorunla ilgili beyin alanlari kesip çikarilir ve sonuçlari gözlenir. MacLean’in de belirttigi gibi bu yöntemin bazi yetersizlikleri vardir. Ilk olarak, çok fazla beyin dokusu çikartildiginda hayvan davranisinin baska yönleri de etkilenebilir. Örnegin çikarma hayvanin hareket etme yetenegini bozar ya da onu kör ederse, bakim ve konak yeri saptama egilimi üzerindeki arastirmalarin degeri kalmaz. Bu tür arastirmalarin ise yaramasi için girisimin göreceli olarak sinirli bir davranis kesimini etkilemesi ve hayvani önemli baska bazi yönlerden degistirmemesi gerekir.
MacLean’in sincabimsi maymunlardaki (Squirrel Monkeys) gözlemleri R-kompleksinin islevleri üzerindeki kuramini denemeye olanak sagladi. Sosyal bir durumda bu maymunlar hem kur yapma hem de saldirganlik anlamina gelebilen karmasik bir davranis biçimi gösterdiler. Bu sosyal egemenlik ticaretinde geçer akçeydi. Daha güçlü maymunlar yüksek perdeden çiglik atma, bacaklarini açma, kalkmis durumdaki cinsel organini digerlerine vurma gibi davranislarla sosyal egemenliklerini göstermeye çalisiyorlardi. Bunlardan çogunun açikça cinsel özellik göstermesine karsin (MacLean bu maymunlarin saydamlarini gösterirken izleyicilerin sikinti belirtileri gösterdigini animsiyor), bu davranislarin cinsellikle çok az iliskileri vardi. Bunlar daha çok sosyal egemenlik ölçüleridir ve en çarpici biçimde bir koloniye yeni bir maymun geldiginde ortaya çikar. Birkaç dakika içinde tüm diger maymunlar yeni gelene karsi bir davranis biçimi gösterirler. Yeni gelen uysal olmali, basini önüne egmelidir. Yapmazsa ölüme kadar giden saldirilara ugrayabilir.
Bu maymunlarin davranis egilimleri, bu süre içinde sadece anneleri ile iliski içinde olmalarina karsin, dogumdan sonraki ilk iki gün içinde ortaya çikar. Bir anlamda aci bir yarisa giren doga-çevre (nature-nurture) çeliskisinde bu maymunlarin davranislari, hemen tüm hayvan davranisi ögrencilerince göreceli olarak çevreden bagimsiz, önceden programlanmis davranislar olarak kabul edilir.
Yine de geride bazi süpheler kalirsa, bunlari MacLean’in sonraki gözlemleri ortadan kaldirmaktadir. Bu maymunlarin bir türü olan gotik maymunlar (bunlara gözlerinin üzerinde gotik kemerlere benzeyen killar bulunmasi nedeniyle gotik denmistir) aynada kendi akislerine tepki verirler. Bunun ötesinde bu davranis sesin yüksekligine, bacak açmanin genisligine göre ölçülebilir ve derecelendirilebilir. Bu ölçümleri kullanan MacLean, beynin bazi kisimlarinin çikartilmasinin etkilerini saptamaya çalisti. Bunu yaparken felç, körlük, motor güç ve duyusal algi bozukluklarina neden olacak zedelenmelerden kaçinmaya dikkat etti. Olgularin çogunda genis lezyonlarin davranista görülebilen bir etkileri olmadi. Buna karsi R-kompleksini, özellikle onun Globus Pallidus denen küçük bir hücre kümesini zedelediginde hayvanin davranislari durdu.
Bu bulguya MacLean’in yorumu söyle oldu: “Bu etki R-kompleksinin bazi hayvan türlerinin özel davranislari için bir sinirsel depo oldugunu düsündürebilir.” (Restak 1980, s.54)
MacLean, Hamster beynine bir mikroskop yerlestirdi ve Restak’a bakmasini söyledi. Restak baktiginda iki ceviz biçiminde koyu boyanan olusum gördü. Bunlar çevredeki daha açik boyanan findikkiran biçiminde bir doku tarafindan sikistirilmis gibiydi.
“Koyu alanlar globus pallidus ve nukleus kaudatus olup, R-kompleksinin önemli kesimleridir. Gördügünüz gibi, seçici bir boyanmalari vardir ve bu R-kompleksiyle beynin diger alanlari arasinda dikkat çeken kimyasal bir fark oldugunu gösterir. Findikkiran insanlarda beyin kabugunun karsiligidir.” (Restak 1980, s.55)
MacLean’in o siradaki arastirmasi hamster, maymun ve hindilere yönelmisti. Daha o zamanlar alt hayvan türlerinin davranisinin R-kompleksi tarafindan programlandigi hakkinda bir tartisma ortaya koymustu. Davranisin tetikleyicisi çevreden gelebilirse de (örnegin baska bir maymun bir davranista bulunabilir) onu tasiyan sinirsel mekanizma önceden saptanmistir. Bazi olgularda, gerekli uyari ileri derecede özel olabilir.
“Hayvanat bahçesine son gittigimde bir kertenkelenin dikkatini tüm çabalarima karsin çekemedim. En sonunda kertenkelenin bir resmini çizip pencereye tuttum. Hemen geldi ilgilendi.” Bunlari MacLean’in açiklamasi algilarimizin ve ruhsal geçmisimizin bazi yönlerden kertenkelelerdeki gibi oldugunu ima ediyordu. Burada Rorschach testinin mürekkep lekelerinden sonraki yere gelmis gibiyiz. Kübik sanatin -örnegin tüm insan seklini iki boyutta gösteren (gözlerle kalçalar ayni düzeyde)- çekiciliginin bir kismini, eski tip model ve kismi sunumlarin (presentation) portrelerine borçlu olmasi olasi mi?
Eski tip modeller ve kismi sunumlar dendiginde, beyin bilimcilerinin ve beyaz gömleklilerin degil, Jung’çu spekülasyonlarin ve Platon’un magarasinin (Burada oturanlar sadece kendilerinin ya da bir baskasinin gölgelerini görürler) dünyasina girilir. MacLean bazi bulgularinin uygulamalarini çok iyi biliyordu. “Bizim yaptigimiz gibi bir gölgeler dünyasinda yürürken gizli ruhsal süreçlerin altinda yatan sinirsel mekanizmalari kaba çizgileriyle görebilirsek kendimizi sansli saymaliyiz. Bu süreçler insan davranisinin günlük formlarinin en temel sekilleridir.”
Restak böyle bir yorumun bir filozof için daha tipik oldugunu söylediginde MacLean gülümsedi. O sirada MacLean 60’li yaslarinin basinda, bakimli bir kisiydi ve 30 yili askin bir süredir beyin arastirmalarinda çalisiyordu. Restak’a ilk olarak felsefeye ilgi duydugunu, sonradan Yale Üniversitesi’nde A. Nortrup tarafindan verilen bilim felsefesi kursuna katildiktan sonra tip ve bilime döndügünü söyledi
Güçlü bilimsel kanitlarla kesinlikle saptanmis olmasina karsin, MacLean’in ilgisinin kertenkele davranis kayitlari tutmanin ötesine geçtigi açikti. Örnegin, “formalite ve ritüeller günlük yasamimizin bütünleyici parçalaridirlar” diyordu “Insan davranisinda içgüdülerin rolünü küçümsemek geleneksellesmistir. Ancak kompulsif ve ritüalistik davranislara yatkinlik, önyargi ve hileye egilim, yasal ve diger konularda örneklendigi gibi arastirma ve izleme ve bunun yaninda dogal taklit egilimimizden kök alan davranislarimizi nasil siniflandirabiliriz?”
Dr. Paul MacLean ve üçlü beyin MacLean’e göre beyin bir çesit kazibilim alaniydi. En dista en yeni beyin yapilari, beyin kabugu vardi. Beyin kabugunun karmasikligi insanlarda en üst düzeydeydi. Daha derin katmanlarda, sürüngen ve memeliler gibi daha önceki atalarimiza ait yapilar bulunuyordu.
Dr. Paul MacLean ABD’nde Akil Sagligi Devlet Enstitüsü Beyin Evrimi ve Davranis Laboratuvari Baskaniydi (Director of the Laboratory of Brain Evolution and Behavior of the National Institute of Mental Health).. Enstitü, üniversite ana kampusundan 20 mil kadar uzakta, Maryland tepelerinin eteklerinde bulunuyordu. Restak, ilk olarak günesli bir mayis sabahi onu ziyarete gittiginde, ona hem laboratuvarini gezdiriyor hem de sunlari söylüyordu (Restak 1980, s.51):
“Evrim sirasinda insan beyni üç yalin örüntüye (pattern) göre siradüzeniyle (hierarchical) olusur. Bu üç olusum kimyasal ve yapisal yönden dikkat çekecek kadar farklidir ve evrim yönünden aralarinda çok uzun yillar (eons) vardir.”
MacLean’e göre beyin bir çesit kazibilim (arkeoloji) alaniydi. En dista en yeni beyin yapilari, beyin kabugu vardi. Beyin kabugu maymunlarda (primat) çok gelismisti ve karmasikligi insanlarda en üst düzeye ulasiyordu. Daha derin katmanlarda, sürüngen ve memeliler gibi daha önceki atalarimiza ait yapilar bulunuyordu. Biz insanlarin bir tek degil üç beyni vardi. Her biri kendine göre dünyamizi algiliyor ve ona yanit veriyordu.
MacLean tiptan önce yerbilim (jeoloji), felsefe, yasambilim (biyoloji) ve kimya egitimi gördü. Yasami boyunca adini kendisinin verdigi paleopsisik süreçler (paleopsychic processes) üzerinde çalisti. Bunun anlami atalarimizdan kalan hayvansal zihin etkinliklerinin (animal mentation) eski türlerine ait süreçlerdi. MacLean’in arastirmalarinin temeli hayvanlarin, özellikle sürüngen ve memelilerin, insan davranislarinin anlasilmasi ile iliskili oldugu varsayimina dayaniyordu.
Söyle diyordu:
“Bu üç beyin birbirleriyle baglantili üç biyolojik bilgisayar olarak ele alinabilir. Her birinin kendi zekasi, kendi öznelligi, kendi zaman ve uzam duyusu, kendi bellek ve diger islevleri vardir.” (Restak 1980, s.52)
Bu üç beyin bilgisayarindan en ilkeli R-kompleksiydi (R sürüngene ait, reptilian’dan gelmektedir). Bunlar derinde yerlesmis yapilar olup, kertenkele ve sürüngen beyninin hemen tümünü olusturmakta idiler. Evrim siradüzeninde yükseldikçe R-kompleksi azalmakta ve insanlarda büyük bir kismi beyin kabugunca örtülmekteydi.
Önce beynin bu ilk kesimini ele alalim. MacLean, Restak’a laboratuvarini gezdirirken sunlari söylüyordu:
“Kertenkele ve diger sürüngenler, insani da içeren memelilerde siklikla görülen karmasik davranis örüntülerinin ilk örnekleridir (prototip).” (Restak 1980, s.52)
MacLean bukalemuna benzer bir kertenkeleyi gösterdi ve “izle” dedi. Kertenkele tutundugu dal üzerinde basini yavas yavas yukari asagi hareket ettirmeye basladi. Birkaç saniye içinde ikinci bir kertenkele ilkinin bakisini yakaladi ve her ikisi birden bir ritüele (dinsel tören, ayin) basladilar. Bu basin yukari asagi hareket ettirilmesi ile birlikte ensenin sisirilmesinden olusuyordu. “Bu” dedi MacLean “saldirgan bir selamlamanin baslangici, kertenkele dilinde bir nasilsin.”
MacLean ve arkadaslari, binlerce kertenkelenin davranislarini videoya çektiler. Bu kayitlardan ve diger verilerden yirminin üzerinde davranis modelini tekrar tekrar gözlemlediler. Bunlar benligin (self) korunmasi ve türün varkalimi ile ilgiliydi. Bu etkinlikler içinde alan saptama, hirlama, arama, biriktirme, selamlama ve sosyal grup olusturma da vardi.
Özgeci (altruistic) ve ana-baba davranislarinin birçogu disinda sürüngenlerde görülen davranis modellerinin pek çogunun insanlarda da görülmesi dikkat çekicidir.
MacLean’in da söyledigi gibi bu, insanlarin sürüngenlerden hiç farki olmadigi anlamina gelmez. Bununla birlikte bu tezi destekletecek bazi insanlar bulundugunu düsünenler de olabilir. Söyle de söyleyebiliriz: sürüngenler insanlarda siklikla görülen sayisiz davranis modelleri gösterirler.
MacLean’e göre bunda sasacak bir sey yoktu, çünkü biz yanimizda unutulmus bir bavul gibi sürüngen atalarimizin beyin yapilarini tasiyorduk. Bilgisayar benzetmemize geri dönersek, bu eski beyin yapilarinin davranislarimizi etkilemek için programimiza katki yaptigini düsünmek akla uygun gelebilir. Bu sekilde MacLean’e göre ayinler, yetkeden korkma, sosyal gagalama düzeni, obsesif-kompulsif nörozlar gibi insanlara ait özelliklere kismen sürüngen beyni neden olabilir.
Bu kuramsal olarak mantikli olan savlar nasil kanitlanabilir? Bunun bir yolu geleneksel çikarma (ablation) yöntemidir. Bu yöntemde sorunla ilgili beyin alanlari kesip çikarilir ve sonuçlari gözlenir. MacLean’in de belirttigi gibi bu yöntemin bazi yetersizlikleri vardir. Ilk olarak, çok fazla beyin dokusu çikartildiginda hayvan davranisinin baska yönleri de etkilenebilir. Örnegin çikarma hayvanin hareket etme yetenegini bozar ya da onu kör ederse, bakim ve konak yeri saptama egilimi üzerindeki arastirmalarin degeri kalmaz. Bu tür arastirmalarin ise yaramasi için girisimin göreceli olarak sinirli bir davranis kesimini etkilemesi ve hayvani önemli baska bazi yönlerden degistirmemesi gerekir.
MacLean’in sincabimsi maymunlardaki (Squirrel Monkeys) gözlemleri R-kompleksinin islevleri üzerindeki kuramini denemeye olanak sagladi. Sosyal bir durumda bu maymunlar hem kur yapma hem de saldirganlik anlamina gelebilen karmasik bir davranis biçimi gösterdiler. Bu sosyal egemenlik ticaretinde geçer akçeydi. Daha güçlü maymunlar yüksek perdeden çiglik atma, bacaklarini açma, kalkmis durumdaki cinsel organini digerlerine vurma gibi davranislarla sosyal egemenliklerini göstermeye çalisiyorlardi. Bunlardan çogunun açikça cinsel özellik göstermesine karsin (MacLean bu maymunlarin saydamlarini gösterirken izleyicilerin sikinti belirtileri gösterdigini animsiyor), bu davranislarin cinsellikle çok az iliskileri vardi. Bunlar daha çok sosyal egemenlik ölçüleridir ve en çarpici biçimde bir koloniye yeni bir maymun geldiginde ortaya çikar. Birkaç dakika içinde tüm diger maymunlar yeni gelene karsi bir davranis biçimi gösterirler. Yeni gelen uysal olmali, basini önüne egmelidir. Yapmazsa ölüme kadar giden saldirilara ugrayabilir.
Bu maymunlarin davranis egilimleri, bu süre içinde sadece anneleri ile iliski içinde olmalarina karsin, dogumdan sonraki ilk iki gün içinde ortaya çikar. Bir anlamda aci bir yarisa giren doga-çevre (nature-nurture) çeliskisinde bu maymunlarin davranislari, hemen tüm hayvan davranisi ögrencilerince göreceli olarak çevreden bagimsiz, önceden programlanmis davranislar olarak kabul edilir.
Yine de geride bazi süpheler kalirsa, bunlari MacLean’in sonraki gözlemleri ortadan kaldirmaktadir. Bu maymunlarin bir türü olan gotik maymunlar (bunlara gözlerinin üzerinde gotik kemerlere benzeyen killar bulunmasi nedeniyle gotik denmistir) aynada kendi akislerine tepki verirler. Bunun ötesinde bu davranis sesin yüksekligine, bacak açmanin genisligine göre ölçülebilir ve derecelendirilebilir. Bu ölçümleri kullanan MacLean, beynin bazi kisimlarinin çikartilmasinin etkilerini saptamaya çalisti. Bunu yaparken felç, körlük, motor güç ve duyusal algi bozukluklarina neden olacak zedelenmelerden kaçinmaya dikkat etti. Olgularin çogunda genis lezyonlarin davranista görülebilen bir etkileri olmadi. Buna karsi R-kompleksini, özellikle onun Globus Pallidus denen küçük bir hücre kümesini zedelediginde hayvanin davranislari durdu.
Bu bulguya MacLean’in yorumu söyle oldu: “Bu etki R-kompleksinin bazi hayvan türlerinin özel davranislari için bir sinirsel depo oldugunu düsündürebilir.” (Restak 1980, s.54)
MacLean, Hamster beynine bir mikroskop yerlestirdi ve Restak’a bakmasini söyledi. Restak baktiginda iki ceviz biçiminde koyu boyanan olusum gördü. Bunlar çevredeki daha açik boyanan findikkiran biçiminde bir doku tarafindan sikistirilmis gibiydi.
“Koyu alanlar globus pallidus ve nukleus kaudatus olup, R-kompleksinin önemli kesimleridir. Gördügünüz gibi, seçici bir boyanmalari vardir ve bu R-kompleksiyle beynin diger alanlari arasinda dikkat çeken kimyasal bir fark oldugunu gösterir. Findikkiran insanlarda beyin kabugunun karsiligidir.” (Restak 1980, s.55)
MacLean’in o siradaki arastirmasi hamster, maymun ve hindilere yönelmisti. Daha o zamanlar alt hayvan türlerinin davranisinin R-kompleksi tarafindan programlandigi hakkinda bir tartisma ortaya koymustu. Davranisin tetikleyicisi çevreden gelebilirse de (örnegin baska bir maymun bir davranista bulunabilir) onu tasiyan sinirsel mekanizma önceden saptanmistir. Bazi olgularda, gerekli uyari ileri derecede özel olabilir.
“Hayvanat bahçesine son gittigimde bir kertenkelenin dikkatini tüm çabalarima karsin çekemedim. En sonunda kertenkelenin bir resmini çizip pencereye tuttum. Hemen geldi ilgilendi.” Bunlari MacLean’in açiklamasi algilarimizin ve ruhsal geçmisimizin bazi yönlerden kertenkelelerdeki gibi oldugunu ima ediyordu. Burada Rorschach testinin mürekkep lekelerinden sonraki yere gelmis gibiyiz. Kübik sanatin -örnegin tüm insan seklini iki boyutta gösteren (gözlerle kalçalar ayni düzeyde)- çekiciliginin bir kismini, eski tip model ve kismi sunumlarin (presentation) portrelerine borçlu olmasi olasi mi?
Eski tip modeller ve kismi sunumlar dendiginde, beyin bilimcilerinin ve beyaz gömleklilerin degil, Jung’çu spekülasyonlarin ve Platon’un magarasinin (Burada oturanlar sadece kendilerinin ya da bir baskasinin gölgelerini görürler) dünyasina girilir. MacLean bazi bulgularinin uygulamalarini çok iyi biliyordu. “Bizim yaptigimiz gibi bir gölgeler dünyasinda yürürken gizli ruhsal süreçlerin altinda yatan sinirsel mekanizmalari kaba çizgileriyle görebilirsek kendimizi sansli saymaliyiz. Bu süreçler insan davranisinin günlük formlarinin en temel sekilleridir.”
Restak böyle bir yorumun bir filozof için daha tipik oldugunu söylediginde MacLean gülümsedi. O sirada MacLean 60’li yaslarinin basinda, bakimli bir kisiydi ve 30 yili askin bir süredir beyin arastirmalarinda çalisiyordu. Restak’a ilk olarak felsefeye ilgi duydugunu, sonradan Yale Üniversitesi’nde A. Nortrup tarafindan verilen bilim felsefesi kursuna katildiktan sonra tip ve bilime döndügünü söyledi
Güçlü bilimsel kanitlarla kesinlikle saptanmis olmasina karsin, MacLean’in ilgisinin kertenkele davranis kayitlari tutmanin ötesine geçtigi açikti. Örnegin, “formalite ve ritüeller günlük yasamimizin bütünleyici parçalaridirlar” diyordu “Insan davranisinda içgüdülerin rolünü küçümsemek geleneksellesmistir. Ancak kompulsif ve ritüalistik davranislara yatkinlik, önyargi ve hileye egilim, yasal ve diger konularda örneklendigi gibi arastirma ve izleme ve bunun yaninda dogal taklit egilimimizden kök alan davranislarimizi nasil siniflandirabiliriz?”