Esma'ül hüsna allah'ın 99 ismi

gülgüzeli

Yeni Üye
Üye
Esma'ül hüsna allah'ın 99 ismi
ya berr ismi şerifi batın isminin anlamı berru isminin anlamı el batın el bari
ARKADAŞLAR ALLAHIN GÜZEL İSİMLERİNİ VE ANLAMLARINI BİRLİKTE ÖĞRENELİM NEDERSİNİZ İLK BAŞLANGIÇ ALLAH (C.c)
"Sevdiklerimize bilgimizin, kültürümüzün, geleneğimizin, dilimizin geliştirdiği en güzel kelimelerle hitap ederiz. Sevgilim, canım, ciğerim, servi boylum, ahu gözlüm, sultanım... vs. gibi kelimeler kimliklerini de beraberlerinde taşırlar. Dil bilimi bu kelimelerin hangi çağlardan, hangi dağlardan veya hangi bağlardan akıp, hangi medeniyetlerden süzülerek geldiğini belirler.

Şair: “Güzelliğin neye yarar, şu bendeki göz olmasa” der. Göz görür, gönül sever, akılda bu işe şaşar kalır. Gören gözü, seven gönülü, sevmeyi ve sevilenleri yaratan ise Allah (c.c.) dır.

Kedinin gözünde bülbül, bir yudumluk ettir. Öküzün gözünde çiçek bir çiğnemlik ottur. İnsanın gözünde ise binlerce şiirin yazılmasına binlerce resmin yapılmasına ilham kaynağıdır. İnsan ve kedi İkiside göze sahiptir ama Allahımız bize ayrı bir göz, ayrı bir gönül vermiştir.

Sevgimizi ve sevdiklerimizi yaratan Allah’ımızı seviyoruz. Peki ama Allah’ımızı tanıyor muyuz? Biz tanıdıklarımızı duyma, görme, tatma, koklama, dokunma gibi beş duyumuz, hafızamız ve genlerimizdeki programa göre tanırız.

Uzaktaki eşyayı gözümüz görmez. Sesini kulağımız işitmez. Duyu organlarımızın bir sınırı var. Hafızamızın sınırı da ana rahminden öne geçemez, kabirden öteye geçemez. Sınırlı olan sınırsızı kavrayamaz.

Şair: “İdraki uluhiyyetine var mıdır imkan Aklın dahi mahiyyetini bilmiyor insan” (İsmail Safa) “Akl”ın ne olduğunu kavrayamayan insan, bu akılla Allah’ın zatını kavramaya çalışıyor. Kavrayamayınca en kolay yolu seçiyor ve inkara yöneliyor.

Dede Korkut: "Yücelerden yücesin

Kimse bilmez nicesin

Görklü (güzel) Tanrı

Çok cahiller seni gökte arar, yerde ister

Sen hod (kendi) mü’minlerin

gönlündesin" der.

Rabbimiz: "Gözler onu idrak edemez. O gözleri idrak eder. O her şeye nüfuz eden iyilik yapan ve her şeyden haberi olandır” buyurur. (K.K. En’am 103) Sevgi gönülde olur. Ancak gönüldeki sevgi görünmez. O görünmeyen sevgiyi, sevgiliye gönderirken yine görünmeyen elçilerle göndeririz. Kelimeler elçilerimizdir.

Mecnun: “Leyla, Leyla” diyerek sevgisini açığa çıkarıyordu. Biz gönlümüzün tamamını Allah’a imanla süsledik. Dilimizi O’nun güzel isimleriyle süsleyelim. Böyle yaparken sevgimizi Mevla’mıza bildirmiyoruz. O zaten biliyor. Biz, Allah’ın güzel isimleriyle zikrederken, cümle aleme güzellikler saçarken, ağzımızı Allah’ımızın isimleriyle hem tatlandırıyor, hemde en güzel kelimelerle ağzımızı ayarlayarak kötü kelimelere yer vermiyoruz.

“Gül” deyince burnumuza güzel koku gelmez. “Bal” deyince ağzımız tatlanmaz. Gülü koklamalı, balı tatmalı.

Mevlana: “Ey Hu, Hu” diyen ve “Hu” demeye kanaat eden, “Hu” kadehinden içmeyince heva ve hevesten nasıl kurtulursun?” diyor. (T. Mevlevi Şerh.3447)

El-Esmâ-ül Hüsnâ= Allah’ın güzel isimleri bizi Allah’a götürürse, bizi benliğimizden sıyırır, kir ve pasımızı kazırsa, gülü koklar, balı tadarsak muradımıza ermiş oluruz.

Süleyman Çelebi: “Bir kez Allah dese Aşk ile lisan

Dökülür cümle günah mislü hazan"

Allah’ın isimleri aşk ile söylenirse üzüntü, stres, keder, gam ve günahın döküleceğini söylüyor. Dilinle Allah, Allah, Allah diyerek zikret. Kalbinle de Allah’ın yarattıklarını fikret, düşün. Fikirsiz zikirin, zikirsiz fikirin faydası yoktur.

Şeyh-ül İslam Yahya efendi:

"Bir alay olsa güzeller hep teveccüh yaredir

Halkı alem birbirine padişahı gösterir” diyor. Yani göz binlerce güzel görse de gönül yare yönelir.

Çünkü yaratılmışların her biri Yaratanı gösterir. Bazılarının günde yüz defa “Avrupa birliği, Avrupa birliği” diye zikrettiği bu günler de, bizde yüz bir defa “Allah, Allah, Allah" diye zikredelim.

Bakalım kim kazanacak?
Annenizi, babanızı, eşinizi, dostlarınızı seversiniz ve sevdiğinizi uygun, güzel bir kelime veya cümle ile ifade edersiniz.Bu ifade etme işi yalnız karşı tarafa bildirme işi değildir. Kendi iç dünyamızda besleyip büyüttüğümüz sevginin dilimizde kelimeden çiçekler açması gibidir. Gül ağacı özünde taşıdığı çiçeğini bülbülüne sunamazsa kurur. Tepeden tırnağa kadar bütün hücrelerimizde ve gönlümüzde taşıdığımız Allah'a imanımızın zikir çiçeğini açtıramazsak biz de çöl gibi kurak, ateist-gavur gibi çorak oluruz. Ot bitmeyen toprak, meyve vermeyen diken gibi oluruz.Toplumların kanını emen Siyonist, girdiği ülkelerde kan, gözyaşı, yangın, radyasyon, barut kokusu saçan kapitalist gibi oluruz.

Askerlik yaparken okuma yazma bilmeyenlerin mektubunu ben okuyup yazıverirdim. Bir arkadaşımıza mektup eşinden gelirdi. İkinci mektup gelinceye kadar o mektubu her gün bana okuturdu. Ben okurdum. Benim dilimden ancak kelimeler ve harfler çıkardı. Ancak onun içinden geçenleri ben anlayamazdım. Mektuptaki "Osman'ım" sözcüğü bana göre yedi harfli bir sözcüktür. Gel onu bir de Osman'a sor. O "Osman'ım" sözcüğündeki "ım" eki neler ifade ediyor.

Osman eşinin kendini sevdiğini biliyordu. Ama tekrar tekrar "Osman'ım" kelimesini duymak istiyordu. Bizim içimizi dışımızı bilen Allah'ımız: "Ey iman edenler, Allah'ı çokca zikredin" buyurur. (Ahzab 41)
Peki ama nasıl zikredeceğiz? Şair: "Kaddı
yâra kimi ar-ar dedi, kimisi elif/Cümlenin
maksudu bir amma rivayet muhtelif" diyor.
Yani sevgilinin boyunu kimileri serviye
benzetti, kimileri elife benzetti.
Hepsinin sevdiği ve anlattığı aynı ama
kelimeleri ayrı. Kelimelerimizin gücü bizim
kültürümüzle orantılıdır. "Gözüyün çapağını
yiyeyim" diyerek sevdiğini anlatmaya
çalışan biri, bir başkasını kusturabilir. Birisi
"Minik kuşum" derken, yılan yetiştiricisi de
"yılanım" diyebilir.

Onun için Rabbimiz " Size öğrettiği gibi
Allah'ı zikredin" buyurmuş. (Bakara 239)
"En güzel isimler Allah'a aittir. O isimlerle
Allah'a dua ediniz" buyurur. (A'raf 180)
Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'inde güzel
isimlerinden 99 kadarını bize bildirmiş. ,
Peygamber Efendimiz de dualarında
Rabbinin isimleri ile dua etmiş. El-Esma-ül
Hüsna hadisinde bize 99 tanesini
öğretivermiş. Kur'an ve sünnetin
öğrettiklerinin dışına çıkarsak çok iyi
niyetlerle biz de yanılabiliriz. "Allah'ın
isimlerinde sapanları/sapıtanları bırakınız"
buyurur. (A'raf 180)

"Allah üçtür" diyen Hıristiyanlar, "Allah
hiçtir" diyen ateist-gavurlar, "Allah
tabiattır" diyen eski dehriyyun, yeni
natüralistler hep Allah'ı tanımada kendi
akıllarını esas alıp Allâh'a sınır çizmişler ve
o sınırın dışına çıkmaya izin vermedikleri
bir mahkum haline getirmeye çalışırken
kendileri cehenneme mahkum olmuşlar.
Batıda Allah'ı Kiliseye mahkum ettiklerini
söyleyenler İslam aleminde de camiye
mahkum etmeye çalışıyorlar.

Ama siz "Lâ ilâhe" deki "Lâ" kılıcıyla
onların putlarını parçalıyor, denizin leşi
dışa attığı gibi kendini ilahlaştırmaya
çalışan şahıs, kurum ve kuruluşları gönül
denizinizden sürüp çıkarıyor ve "İllallah"
kelimei tayyibesiyle gönül denizini tertemiz
berrak hale getiriyorsunuz.

"La ilahe illallah" derken bir çok ilah var
da onları reddetmiyorsunuz. Onlar zaten
yoktu. Ancak kendini ilah zanneden
"Allah'ın dediği değil, benim dediğim olur"
diyen Firavunlaşmış insanlar var. Sen
onlara "delilik yapma, Allah'tan başka
Yaratan, Yaşatan ve Yöneten yoktur"
diyorsun. Haydin sizde günde yüz defa "Lâ
ilâhe illallah" demeye başlayıverin.

Güneş yedi renkten meydana gelir. Tek renk halinde görünür. Ama tabiatta milyonlarca renk cümbüşüne dönüşür.

“Allah” ismi bütün el-esmâ-ül-hüsnâ’sının manasını kendinde toplayan bir isimdir. Altı milyar insan, Allah’a inanır. Ancak Allah’ın isimleri, sıfatları ve fiillerinde herkes kendi ufku kadar Allah’a sınır çizer.

Biz ise aklımızla Allah’a sınır çizmek, tarif etmek yerine Rabbimiz Kur’anın’da kendini bize nasıl tarif etmişse biz öyle inanırız. Bizim imanımızın daha sağlam olduğunu söylememiz bundan kaynaklanmaktadır.

“Rahman, Rahim, Ğaffâr, Kahhâr isimleri Allah’ın güzel isimlerindendir” diyoruz da “Allah ismi, Rahmanın isimlerindendir” demiyoruz. Bu da gösteriyor ki bütün güzel isimlerin ma’nası “Allah” ismi içinde toplanmıştır. Onun için K. Kerim’de 2697 defa Allah ismi tekrarlanmıştır. Diğerleri bir veya birkaç defa tekrarlanmışlar.

Kelam sıfatının “Kün” = “ol” emriyle kainat yaratılmıştır. El-esmâ-ül-hüsnâ’sıyla varlığa tecelli etmiştir. Güneşin aynada göründüğü gibi tecelli etmiştir. Hz. Ali (r.a.) “nereye baksam Allah’ın san’atını, kudretini, ilmini görürüm” diyor.

Rabbimiz: “Allah’ın nimetlerini hatırlayın ve yeryüzünde karışıklık çıkararak bozgunculuk yapmayın” buyurur. (A’raf 74)

Bir haftalık çocuğunuzu nasıl dikkat ederek, hiçbir tarafını incitmeden severseniz, çiçekli bir bahçede dolaşırken çiçekleri ezmeden gezerseniz, yeryüzünü dolaşırken de “bu dağlar, bu taşlar, bu kuşlar, bu denizler, bu yıldızlar, bu çiçekler, bu böcekler Allah’ındır” diyerek dikkat edeceksiniz. Sevdiklerinizin çocuklarını, çiçeklerini korursunuz. Rabbiniz ise size bütün sevdiklerinizi yaratandır. Kainat dediğimiz “evren” Rabbimizin mülküdür. Allah’a iman eden onun mülkünü korur. Şirkle, isyanla, inkarla, israfla o mülkü kirletmez.

Çatık kaşlı, asık suratlı, cimri bir zenginin köşkünün bahçesinde kahve içen Neyzen Tevfik ağzına gelen balgamı atmak için sağına bakar gül var, soluna bakar sümbül var, önü ardı her taraf çiçek. Tükürecek yer bulamayınca ev sahibinin yüzüne tükürmüş ve “daha uygun yer bulamadım” demiş.

Yunus’un “sordum sarı çiçeğe” ilahisinde söylediği çiçeklerin “Allah” diyerek açtığını, derelerin “Allah” diyerek aktığını, rüzgarların “Allah” diyerek estiğini düşünen insan, havayı kokuşturamaz, dereyi kirletemez.

İşte Rabbimizin Kur’anın’da birinci derecede iman üzerinde durması bundandır. Günümüzde paraya tapanlar, para putunu kasasında tutmak için “İktisad” adı altında sanayii artıklarını temizlemeye yanaşmayıp, para putunu çevreyi korumak için harcayamadığından denizdeki balıkları, havadaki kuşları, dağlardaki ağaçları kuruttular.

Halk uyanmadan kendileri ucuz paralarla “çevreci dernekleri” kurdurup halkın gözlerini başka yerlere çekmeye çalışıyorlar. Allah’a iman eden herkes Allah’ın mülkünü korumakla görevlidir. Allah’ımız yalnız Müslümanların Allah’ı değildir. Bütün alemlerin Rabbidir.

Her gün namazımızda kırk defa bunu tekrarlıyoruz. Evrensel dinin mü’minleriyiz. Alemlere rahmet olan peygamberin rahmet ümmetiyiz. Avrupa birliğindekiler, Amerikadakiler, Afrika, Japonya ve tüm dünyadakiler, aynı güneşte ısınırlar, aynı Allah’ın kullarıdırlar. Hz. Adem’in çocuklarıdırlar.

Efendimiz: “Allah yeryüzünü bana dürdü/topladı, doğusunu da, batısını da gördüm. Bana dürülen o yerlere, yeryüzünün doğusuna da, batısına da ümmetim sahip olacaktır” buyurmuş. (Müslim fiten bab 5, Hadis 2889, Ebu Davud fiten 1 hadis 4252, Tirmizi fiten Hadis 2203, İbni Mace fiten hadis 3952.

Alemlerin Rabbi Allah’a ve alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.)e iman edenlere yeni ufuklar açılıyor. Hayırlı olsun.
 
Cevap: Esma'ül hüsan allah'ın 99 ismi

ADL VE ANLAMI
Çok adaletli” anlamına gelen “el-Adl” ismi cemili Kur’an-ı Kerim’de “O ki seni yarattı, düzeltti ve dengeli yaptı” (İnfitar7) ayetinde insanın vücut yapısının dengeli ve estetik olduğunu ifade etmek için Adl kökünden gelen fiili kullanmış.

“Şüphesiz Allah adaleti ve iyiliği emreder” ayetinde de Rabbimiz adaletiyle toplumda dengeyi sağlamamızı ister.

Hakimin hüküm verirken adaletle hükmetmesi (Nisa 58), noterin yazarken adaletle yazması (Bakara 282), kardeş toplumların arasını bulurken adaletli davranılması (Hucurat 9) konuşurken bile adaletten ayrılınmaması gerektiği (En’am 152) emredilir.

Adalet, eşitlik demek değildir. Adalet: dengeli yapmaktır. Rabbimiz saçımızdan tırnağımıza kadar neyi nereye koymuşsa hiç itirazımız yok. “Benim gözüm omuzumda olsaydı, burnum dirseğimde olsaydı” diyen yok.

Tabiattaki dengeye de itirazımız yok. “Fil deki hortum, karıncada olsaydı, karıncanın ayakları Filde olsaydı” diyenimizde yok.

Adamın biri bahçede kocaman ceviz ağacının, küçücük meyvesiyle yere yayılan kabağın, kocaman meyvesini görünce “Ya Rabbi bu da adalet mi? Kocaman cevize küçücük meyve vermişsin, küçük kabağa kocaman meyve vermişsin” derken ceviz ağacından bir tane ceviz başına düşer ve hemen kendine gelir. “Ya Rabbi ben hata ettim. Ya bu kabak başıma düşseydi, halim ne olurdu?” der ve tevbe eder.

Rabbimiz, mü’min kullarına bazı belalar, musibetler, depremler, yangınlar, yıldırım çarpmaları, hastalıklar verdiğinde bunu adaletsizlik olarak görmeyeceğiz. Doktor hastasına acıtıcı iğneyi batırır. Yakıcı ilaçlar verir. Bazen hastalıklı organı kesip atar. Bütün bunlar hastanın iyiliği içindir. Hastasına tatlı yemeyi yasaklayan bir doktorla, hastaya gizlice baklava getiren birini gören ve işin iç yüzünü bilmeyen bir kişi doktoru zalim olarak görür ve tatlı getireni iyilik sever olarak görür.

Aslında o tatlı getiren şeker hastasına kötülük yapıyor. Kadın ticaretine karşı çıkanlar, erkeğin kadın kılığında kendisini satmasına karşı çıkanlar, milyarlarca insan açlıktan ölürken gayri meşru kazancını köpeğine miras olarak bırakanlara karşı çıkanlar, viski, votka, rakı, şarap, eroin gibi uyuşturuculara karşı çıkanlar basiretsiz insanlar yanında zalim doktor gibi görülürken bütün bu pislikleri yapanlar özgür dünyanın laik ve demokrat şövalyesi kabul ediliyor.
 
Cevap: Esma'ül hüsan allah'ın 99 ismi

AFUV VE ANLAMI
"Afveden” anlamına gelen bu ismi cemili Kur’an’ı Kerim’de beş defa tekrarlanmaktadır.

“Bir iyiliği açıklar veya gizlerseniz veya bir kötülüğü affederseniz muhakkak Allah affedicidir, her şeye gücü yetendir.” (Nisa 149)

Rabbimiz Bakara 52 de buzağıya tapınan beni İsraili afvettiğini, Ali İmran 152’de Uhud savaşından kaçan Müslümanları affettiğini haber verir.

Puta tapınmak, harbden kaçmak en büyük suç olduğu halde suçu işleyenler pişman olunca Allah onları cezalandırmak yerine afvediyor. Bizlerin de afvedici olmasını istiyor ve insanları afvedenler övülüyor. (Ali İmran 134) Yakınlarımızın katilini afvetmemiz tavsiye edilir (Bakara 178)

Rabbimiz afvedicidir, afvı sever öyle ise bizde afvedici olmalıyız. Suçluların tevbe etmelerine, özür dilemelerine yardımcı olmalıyız.

Sevgili Peygamberimiz “Şüpheden sanık yararlanır” kuralını koymuş ve “cezaları şüphelerle kaldırınız” buyurmuş. (Tirmizi, Hudud bab 2, ibni Mace Hudud 5)

Bütün insanların günahı bir araya gelse Allah’da afvetse Rabbin afvından, rahmetinden bir şey eksilmez.
 
Cevap: Esma'ül hüsna allah'ın 99 ismi

AHİR ve ANLAMI
"Başlangıcı olmayan ilk ve nihayeti olmayan son” anlamlarına gelen bu “el-Evvel” ve “el-Ahir” ismi şerifleri Kur’an-ı Kerim’de birer defa geçmekte. “O ilktir, sondur, apaçıktır, gizlidir. O her şeyi bilendir” (Hadid 3)

Bizim dilimizde ilk ve son kelimeleri zamana ve mekana ve duruma göre anlam kazanır. Allah (c.c.) için zaman ve mekan olmadığından bu “ilk” ve “son” isimleri Onun evvelinin olmadığı, sonunun da olmadığını ifade ettiği gibi esmasının tecellisiyle ilk yaratanın Allah olduğunu en son yaratanın da yine O olacağını, kainatı ilk defa yaratan, kıyamette kainatı yok eden, yaratılışdan kıyamete kadar her şeyi yine yeniden yaratan. O “İlk” ve “son” olan Allah’tır. “Evvel” ve “Ahir”in yarattıklarının bir başı ve bir sonu vardır. Yaşımız kadar yaşıyoruz ve bizi ilk defa getiren, son defa götürüyor. Yani O’ndan geldik O’na dönüyoruz. Öyle ise O’na yaraşır işler yapalım.

İslami hizmetlerde ilk ve öncü olalım. Hayırlı hizmetlerde ilklere imza atalım.
 
Cevap: Esma'ül hüsna allah'ın 99 ismi

ALİM ve ANLAMI
Her şeyi bilen” manasına gelen “el-Alim” ismi şerifi Kur’an’ı Kerim’de 162 defa zikredilmiştir.

4 defa da el-Allâm=çok iyi bilen olarak zikredilmiştir. İlim kelimesi 105 defa tekrarlanmıştır.

Bütün bunlardan ilmin önemini anlıyoruz. Yediğimiz yemeklerin, içtiğimiz içeceklerin, giydiğimiz elbiselerin, evlerimizin, bineklerimizin hepsinin yapılması, kazanılması, harcanması ilimle olmaktadır.

Rabbimizin ilmiyle insanlık ailesinin ilmini kıyaslamak için bilgisayar çağını yakalayan insanın keşfettikleri ve ilim diye sevindikleri Rabbimizin milyonlarca yıl önce yarattığıdır. İnsan yaratmıyor, yaratılanı keşfediyor. Kendi vücudunda bir hücre yaratamadığı gibi daha vücudundaki hücrelerin sayımını tamamlayamamıştır.

Genetik mühendisleri genlerin şifresini çözmeye çalışıyor. Bunlar güzel gelişmeler ama o genlerin şifresini Rabbimiz Hz. Adem’in genlerinde kodlamıştı. Ayrıca gen mühendisleri kendi akıllarını da kendileri yaratmış değil.

Biz “Alim” olan Allah’ın ilminden yararlanmaya çalışacağız. Kelamı olan Kur’an ilimlerini öğrendiğimiz gibi tabiat bilimlerini de öğreneceğiz. Kur’an’ı indiren Allah’tır. Tabiatı yaratan Allah’tır. O’nun indirdiğini ve yarattığını anlamaya çalışmak ibadettir.

İnsana kalemi öğreten (Alak 4) kitabı öğreten (Maide 110), Kur’an’ı öğreten (er-Rahman 2), isimleri öğreten (Bakara 31), harp sanayiini öğreten (Enbiya 80), Süleyman’a (s.a.v.) kuş dilini öğreten (Neml 16), bilenlerle bilmeyenlerin denk olmadığını bildiren (Zümer 9) Allah (c.c.)

“Her ilim sahibinin üstünde daha alim biri vardır” buyurur. (Yusuf 76) ve ilim despotluğu yapan, ilmin şarlatanlığını yapanları da uyarır.

Mal arttıkça yükünüz artar. İlim arttıkça yükünüz hafifler. Mal dağıtılınca azalır, ilim dağıtıldıkça çoğalır. Yemeğe doyulur, ilime doyulmaz. Siz malı korursunuz,ilim sizi korur.
 
Cevap: Esma'ül hüsna allah'ın 99 ismi

ALİYYÜ ve ANLAMI

Yücelerden yüce” anlamına gelen el-Aliyyü ismi celili Kur’anı kerimde 8 defa geçmekte.

“O’nun (Allah’ın) dışında çağırdıklarının hepsi batıldır. Şüphesiz O yücedir, büyüktür.” (Lokman 30)

Zatıyla, sıfatıyla her şeyden yücedir. Çünkü bizim “yüce” dediğimiz şeyleri O yaratmıştır. Yüceler yücesine iman edenler de yücelirler. Yüce Rabbimiz, Firavunun orduları karşısında ürperen Musa (a.s)’ya “Korkma en yüce sensin” buyurmuştu. (Taha 68)

Muhammed ümmetine de “Gevşemeyin, üzülmeyin eğer iman ediyorsanız en yüce olan sizsiniz” buyurmuş. (Ali İmran 139)

Sevgili Peygamberimiz Mekke’yi fethetmek için kuşattığında Ebu Süfyan, görüşme yapmak için Efendimizin yanına gireceğinde yanına Efendimizin çok sevdiği Aiz b. Amr’ı da alır. Sahabelerden biri: “Ya Rasulellah, Ebu Süfyanla, Aiz b. Amr geldiler” der. Efendimiz: “Aiz b. Amr’la Ebu Süfyan geldiler” diye cümleyi düzeltir ve “İslam yücedir. Müslümanın üstüne çıkılmaz, önüne geçilmez” buyurur. (Fethul-Bari, ibni Hacer 3/220 Darakutni ve fevaidi Ebi Ya’ladan)

Konuşurken bile kafirin adını Müslüman’ın adının önüne almayın. Yazarken, sıralarken Müslüman’ın adının önüne kafirin adını yazmayın.

İbrahim (s.a.v.) ve Nemrut, Musa (s.a.v.) ve Firavun, Muhammet ve Ebu Cehil diye yazılır. “Filan kafir konuşmasında, yazısında benden bahsetmiş” diye sevinenler imanlarını yeniden kontrol etsinler. Allah’ı inkar eden birinin beni övmesi benim için eksikliktir.

Nüfus kütüğünden başka hiçbir yerde adı yazılı olmayan, kimsenin tanımadığı, ama Allah’ın sevdiği bir garip kulun gönlünde yer edinmek saraylara sahip olmaktan daha değerlidir.

“Ben sizin en yüce Rabbinizim” diyen Firavunlaşmış insanlara Musa aleyhisselam gibi elinde asa, dilinde en yumuşak kelimelerle yüceler yücesinin kim olduğu tanıtılacak.

 
Cevap: Esma'ül hüsna allah'ın 99 ismi

AZİM ve ANLAMI
Çok büyük" anlamına gelen "el-Azim" ismi celili Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin ismi olarak altı defa geçmekte. Bir defa Kur’an-ı azim olarak (Hicr 87) geçmekte. Yüz defa da büyük başarı, büyük mükafat, büyük ahlak, büyük haber, büyük gün, büyük günah gibi Allah’ın yarattıklarının sıfatı olarak geçmekte.

Yeryüzünün, dağların, denizlerin büyüklüğünü düşünün. Güneşin ve yıldızların büyüklüğünü ve aralarındaki uzaklığı anlatacak rakam bulunamadığından ışık yılıyla anlatılmaya çalışıldığını düşünün ve evrenin büyüklüğünü hayal edin.

Hadisi şeriflerde bildirildiğine göre yedi kat gökyüzü, bütün yıldızlarla beraber, yedi kat yeryüzü "Kürsi" nin yanına atılsa, çöle atılan demirden bir yüzük gibi kalır. "Kürsi" de "Arşı a’la" nın içine atılsa o da çöle atılan bir demir yüzük gibi kalır. (Tefsiri ibni Kesir Bakara 255)

"O’nun ilminden yalnız Onun dilediğinden başkasını kavrayamazlar. O’nun kürsisi gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onların (göklerin ve yerin) korunması O’na ağır gelmez. O yücedir, çok büyüktür" (Bakara 255)

"Çok büyük" olan Allah’a iman edenler, büyük alim, büyük mimar, büyük sanatçı, büyük komutan, büyük işveren, büyük işçi yetiştirmeye çalışırlar ve kul yanında küçülmezler.
 
Cevap: Esma'ül hüsna allah'ın 99 ismi

EL'AZİZ ve ANLAMI
ÜSTÜN, DEĞERLİ, GÜÇLÜ VE EŞSİZ manalarına gelen el-Aziz ismi Kur’anı kerimde 90 defa geçmektedir.

Kur’anı Allah kelamı olması nedeniyle Fussilet 41 de el-Aziz kelimesi Kur’anın sıfatı olarak gelmiştir.

Yusuf suresinde Mısır yöneticilerine de Aziz ismi kullanılmıştır. Tevbe 128 de Peygamber efendimizin sıfatı olarak Aziz kelimesi kullanılmış.

Rabbimiz: “Kim izzet isterse bilsin ki izzetin tamamı Allah’a aittir” buyurur.

(Fatır 10) Münafikun suresi 8 inci ayette ise: “İzzet, Allah’a, Rasulüne ve Mü’minlere aittir” buyurur.

Aziz olan Allah’a gönül veren kişi izzet bulur. Allah’ın yükselttiğini kimse alçaltamaz. Allah’ın alçalttığını kimse yükseltemez.

Kalbde Hak büyüdükçe halk=dünya küçülür. Dünya küçülünce kişinin kimliği de büyür.

Sevgili Peygamberimiz: “Kim bir zengine zenginliği nedeniyle tevazu gösterirse dininin üçte ikisi gider” buyurmuş.

(Kuşeyri, et-Tahbir s:32. Hadisi Beyhakinin rivayet ettiğini Keşf-ül hafa haber verir) Kişinin kimliğini kalbi, bedeni, ve dili oluşturur. Bedeni ve diliyle alçalırsa üçte ikisi gider. Kalbiyle de alçalırsa hepsi gider. Allah korusun.
 
Cevap: Esma'ül hüsna allah'ın 99 ismi

el'BAİS Ölüleri dirilten” anlamına gelen bu “el-Bais” ismi şerifi Kur’an-ı Kerim’de “el-Bais” olarak değil de Kabirlerde olanları diriltir şeklinde gelmiştir. “Kıyamet muhakkak gelecektir ve onda hiç şüphe yoktur. Allah muhakkak kabirdekileri diriltir” (Hac 7)

Gözle görülemeyecek kadar küçük meni parçacığını ana karnında diriltip dünyaya çıkaran Rabbimiz, kabirlerdekini de diriltir.

Güz mevsiminde sayılarını ancak Allah’ın bildiği çekirdekler ve daneler yapraklarına sarınarak, üzerlerine de kardan kefenler çekerek toprağa gömülürler. Bahar mevsimi gelince İsrafil’in Sur’u gibi seher yelleri esmeye başlayınca ölmüş çekirdekler çiçeğe dönüşürler.

Rabbimiz her an bize diriliş mucizelerini göstermekte. Ancak insanoğlu gördükleri üzerinde fazla düşünmemekte ve önem vermemekte.

Aklı gözünde olan, bülbülü bir yudumluk et gibi gören, Materyalist kafaya sahip insanlar her çağda olmuş.

İmansızın bir çürümüş kemiği ufalayarak Efendimize: “Bu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” demiş. Rabbimiz cevap veriyor: “Deki! Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O bütün yaratıkları bilir. (Yasin 78-79)

12 Eylül 1980 askeri darbenin ardından hapishaneler ağzına kadar doldu. Bende vaiz olarak ağırlığı hapishaneye verdim. Sağcılara ayrı ders, solculara ayrı ders veriyorum. Aslında aynı mahallenin iki çocuğu veya aynı ailenin iki çocuğundan birine “sen sağcısın” demişler. Öbürüne de “sen solcusun” demişler. Bunların arasında hiçbir kültür farkı yok.

Solcular bölümünden biri “ben ahirete inanmam. Bir adam denize düşse. Balina adamı yutsa, balıkçılar balinayı tutsa, bin parça yapıp satsa, binlerce adam balinayı yese. Bunlar ayrı ayrı ülkelerde ölse, birisi yanıp duman olsa, şimdi bu denize düşen adamı Allah nereden bulacak?” demişti.

Bak sen dağılışı anlattın. Bende senin toplanışını anlatayım. Bundan otuz beş sene önce sen yoktun. Ana rahmine düştün. Orada seni besleyip büyüten Allah, seni dünyaya çıkardı. Adana’dan domates, Konya’dan un, Karaman’dan bulgur, Rize’den çay, Trakya’dan ayçiçeği, gökyüzünden güneş enerjisi, Afrika’dan lodos, Kafkaslar dan poyraz geldi ve bu hale geldin.

İnsan bile televizyon vericisiyle havaya verdiği ses, renk ve çizgileri dünyanın öbür ucunda televizyon düğmesine basıverince topluyor. İnsanı yaratan Allah niçin toplamasın? Dediğimde topluca “toplar hocam” demişlerdi.

“Şifa tefsiri” adı altında sekiz cilt olarak yayınlanan tefsirimi önce İstanbul da Cağaloğlu’nda Cezeri Kasım Paşa Camii’nin konferans salonunda herkese açık ders olarak yaptım.

O derslere katılan, insanların öldükten sonra amellerine göre tekrar dünyaya geldiğine inanan bir dinleyenime: “Peki dünyada nüfus artıyor mu? Geriye doğru gidersek Adem ile Havva’dan geldiğimize inanıyor musun?” dediğimde. “Evet inanıyorum ve nüfus da artıyor.” demişti. “Peki Adem ölünce badem olarak gelir. Badem ölünce Adem olarak gelir ve nüfus çoğalmazdı. Bu artış nereden geliyor?” Dediğimde “Onu merkezimize sormam lazım” dedi ve bir hafta sonra “uzaylı dostlarımızdan takviye yapılıyormuş” demişti.

Ayrıca derse katılan ve İslam dinini de öğrenmeye çalışan Adana’lı bir delikanlı “Hocam ben, annem, babam, bizim köy hepimiz bir başkasının ruhunu taşıdığımıza, çocukluktan itibaren inandırılırız. Aklım başıma gelince yalan söylediğimin farkına vardım. Ama bırakmak zor. Ama şimdi ben yapmıyorum. Atmıyorum. Ama ailem yine atmaya devam ediyor” demişti.

Türkiye de yetmiş milyon insandan kimse geçmişte dünyada nasıl yaşadığını hatırlamaz. Yalnız Adana ve Hatay yöresinde bir avuç insan hatırlar.

Ayrıca bu köylerde uzun araştırma yapan Amerikalıların söylenenlerin inandırıcı olmadığı kararına vardıklarına Prof. Doksat bey bir televizyon programında söylemiştir.el-Bais’e =Ölüleri diriltene iman edenler olarak bizler de diriliş erleri olur ve bir insanın Müslüman olmasına sebep olursak bütün insanlığı diriltmiş gibi oluruz.

 
Cevap: Esma'ül hüsna allah'ın 99 ismi

EL'BAKİ VE ANLAMI
"Sonu olmayan” anlamına gelen “el-Baki” Kur’an-ı Kerim’de bu kalıpla geçmez. Ancak ismi tafdıl kalıbıyla ebka olarak “Allah daha hayırlı ve sonu olmayandır” (Taha 73) diye geçer. Bir de Er-Rahman suresinde 26-27 inci ayetlerde her şeyin fani Allah’ın baki olduğu ifade edilir. Kainatın en güçlüsü insandır. Dağları deliyor, denizleri aşıyor, yıldızlara ulaşıyor ama ölümüne engel olamıyor. Gelen gidiyor.

Dünya yaratılalıdan beri bu böyle devam ettiğine göre getiren ve götüren, bu tabiat kanunlarını koyup yürürlükte kılan önü ve sonu olmayan biri gerekiyor ki O da El- Baki olan Allah (c.c) dır.

Şair; “Eğerçi hane-i pür nakşdır sarayı cihan

veli kitabeleri “Küllü men aleyha fan” diyor. Yani Dünya süslü bir saray ama sarayın duvarında nefis bir hatla yazılmış kitabe var ki o da “Dünyadaki her şeyin sonu gelecektir” diye yazar. İktibas yoluyla şair er- Rahman suresinin 26 ncı ayetini şiirine alıvermiş.

El- Baki ye iman edenler ne yapsın?

Şair Baki’nin Kehf 46, Meryem 76 ncı ayetlerden ilham alarak “Avazeyi aleme Davut gibi Sal

Baki kalan bu Kubbede hoş bir sada imiş” dediği gibi kalıcı, faydalı, örnek olucu söz ve eylemlerle Allah katında ebediliği sağlayalım.
 
Geri
Üst